İnsan-Söğüt-Nisan
insan - sögüt – nisan
Hayat önümde uzayıp giden bir yoldur gün vurduğunda ışıldayan. Ne vakit kıssam gözlerimi görebilmek için, hep kalın gövdeli, geniş yapraklı, sık ağaçların arasında kıvrılarak kaybolan bir yol…ilerledikçe kendini ele veren, kimi zaman o derece efsun…bir adım ötesi yok önümüzde…
Farkımız yoktur bozkırın ortasında yek başına ayakta duran bir söğüt ağacından, zaman mefhumunun hüküm alanında. Baharda dallarından çıkan yağmur suları gibi insanın nisanını andırır. Bir canlanma evresi… çiçeklerle müzeyyen dalları arasına tünemiş serçelere imrenir. Kim bilir kaç defa kaçının kanatlarından tutunmak ve kaç defa havalanmak istemiştir. Kuşların doğaya can veren cıvıltılarında, onların refte refte kanatlanıp uçması, onu nisanda canlanmanın, yeniden doğmanın ikliminde mahzun bırakır. O, bozkırın biteviye uzandığı geniş ovalarda hayata tek başına gelmiş olmanın mukadderatını yaşar. Kuşların her kanat çırpışıyla sallanan dalları güç yetiremez kanatlanıp uçmaya. Her çırpınışta kökleri biraz daha perçinleşir toprak anada. Ve ilanihaye gene toprak…
Bizi hiç bırakmayan, tenimizde can canımızda özlem toprak… aşığın dizelerinde kanat bulan toprak… “ Beyhude dolandım, gene yoruldum, benim sadık yarim kara topraktır.”
İnsanın farkı yok demiştim bozkırda boy veren söğüt ağacından. Münvezi bir hayatı seçmesindeki yücelik, semaya açılan dallarda dua…
Bir vehimdir gönlü daraltan görünmeyen yollar. Atılacak adım bir mübhemiyet. Bir boşluk…
Nasıl ki Nazım Hikmet kaleme kelamı yüklemiş şöyle :
Akıyordu su
Gösterip aynasında söğüt ağaçlarını .
Salkım söğütler yıkıyordu suda saçlarını !
İnsanın da doğasının canlandığı mevsimdir nisan. Yavru bir kuş gibidir, uçmaya yeltenir, güç yetiremez. Bağlıdır toprak anaya kökleri derinlerde…
Nisanda görünmeyen yollar elem vermez insana. Bir sabah vakti seher yeli okşayıverir insanın gönlünü. Sokaklarda kol gezen ıslanmışlık… caddelerde nem çiçeklerde çiğ… deste deste ilham barındırır serçelerin saçak altlarında büzülüşü. Köşe bucak sevda kokar nisanda doğa. Ve şair adamın kaleminde kelam oluverir ansızın bu canlanış. Ve şöyle ferman eder Cahit:
Vakitlerden nisan akşamıdır
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm
Sende tattım yemişlerin cümlesini…
Gecenin göz yaşları serçelere yunak olmuştur kuğulara barınak nisan. Salkım saçak balkonlar sokaklar rengarenk… leylak kokusu her biryanı kuşatmış, papatyalar seyrialem… Kırlarda gelincikler…
Köşe başında bir kız… saçlarında papatya… belli ki kıyamamış fal bakmaya… görünmeyen yollar nerede kaldı.nisanda uçar gider tüm keder.nisanda keder yağan yağmurlarla yıkanır. Li-gayrihi (bu yüzdendir) mazgallar tıkanır, yıllanmış dertler doldurur yağmur sularını. Bulutların ardından gül açar güneş semada. Sema semavi… kutsiyeti nisandan gelir, yeni bir can üflenmiştir ervaha. Nisan ilahi, zahirde doğayı batında yaratanı barındırır. Nisan aşktır. Nisan yeniden doğuş… nisan görünebilmenin, varlığın en arzulu yüzü… münzevi bir kışın ardından nisan yaşamın tadına varmaktır, doyasıya yaşamaktır…
Fatih ZEYREK
05/06/2008
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.