- 1008 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BELA7 - SON
Ve beklenen oldu, sonunda.... Fadime, markete geri dönmüştü....... Böylece markette kısa bir süreliğine hüküm süren, huzurlu hava da yerini, bir daha o bildik sıkıcı havaya terketmişti.
Fadime, yine rahat durmuyor, elemanları boş bırakmıyordu. Raflar tekrardan tekrardan gereksiz yere temizleniyor, fazladan yerlere paspas çekiliyordu. Aklı sıra da elemanlara psikolojik baskı uyguluyordu.
Coşkun da Fadimenin gelişiyle, yine o bunalım dolu günlerine geri dönmüştü. Artık bu markette çalışmanın, hiç bir faydası olmadığını görüyordu. Gerçekten bir şeyler yapmalıydı. Şirketin insan kaynaklarıyla bir daha görüşmeyi, düşündü. Ayrıca başka bir işe de bakabilirdi. Yani bu işin suyu iyiden iyiye ısınmaktaydı.
Fadime, kendi kafasından kurallar koyuyordu. Markete gelen müşterilere, ellerindeki çantalarını ve poşetlerini, girişe bırakmalarını, söylüyordu. Bu durum müşteriler tarafından da tuhaf karşılanıyordu. Coşkun da müşterilerin rahatsız olduklarını görünce, Fadime’ye;
- "Ya şefim, müşterilere çantaları bıraktırıyorsun da, insanlar bundan rahatsız oluyorlar. Belki de bir daha gelmeyecekler, buraya!"
- "Bir şey olmaz, bir şey olmaz! Sen merak etme."
- "İyi de her tarafta kamera var, marketin içerisinde. Gelenler bir şey mi çalmaya geliyorlar, buraya sanki."
- "Sen bana akıl verene kadar, kendi işine bak Coşkun Efendi!"
Coşkun da kendi kendine "Sen o aklı al da bir tarafına ...................." diye, küfürlerle söylendi.
Fadime, ertesi gün bütün ekibi toplayıp, şu konuşmayı yaptı;
- "Merkeze telefon edip, bölge müdür yardımcısı, Tayfun Bey’le görüştüm. Ona marketimizin daha verimli çalışması adına, işe gelişleri bir saat öncesine, işten çıkışları da yarım saat sonrasına çekmeyi, önerdim. O’da kabul etti. Artık geliş ve gidiş saatleri değişmiştir. Haberiniz olsun arkadaşlar."
Herkes birbirine, tuhaf tuhaf bakmaya başlar. Coşkun dayanamaz;
- "Ne yaptın? Ne yaptın?"
- "Ne yaptığımı söyledim, Coşkun Bey. Kulağınız sağır değil, herhalde."
- "Sen iyisin değil mi? Nasıl çalıştığımızı görmüyor musun? Sabahtan akşama kadar zaten canımız çıkıyor. Saçmalık bütün bunlar saçmalık!"
- "İşinize gelirse, beğenmeyen çeker gider. Bana hava hoş. Bir Coşkun gider, başka bir Coşkun gelir, bu kadar benim söyleyeceklerim, hadi herkes işinin başına şimdi,"
Artık her şey Coşkun için bunalım haline geliyordu. Git gide en ufak bir olumsuzluğa karşı bile, hassaslaşmaya ve alınganlaşmaya başladı. Geceleri bile rahat uyuyamıyor, durmadan stresten dişlerini birbirine vuruyordu. Hatta öyle bir ruh haline büründü ki, sağ yanağı istem dışı seğiriyor, buna mukabil de sağ gözünü kırpıyordu. Hatta daha sonra markete, çocuğuyla gelen bir bayan kasadan, aldığı ürünlerini geçirirken, Coşkun’un sağ gözünü, kendisine bakarak kırptığını görünce, yanlış anlar ve aldığı ürünleri geri bırakıp; "Allah belanı versin senin, pis sapık! Sizin gibiler yüzünden ne dışarı çıkabiliyor, ne de bir yerde gezebiliyoruz, zaten!" diyerek, söylenip, çocuğunu aldı ve hızla marketten uzaklaştı. Fadime, tabi bu durumu görünce;
- "Ya senin derdin ne? Bilmiyorum ki, nedir amacın? Sana ben demedim mi? İnsanlarla yüz göz olma diye! Merkeze bu durumu bildireceğim."
Coşkun, iki elini başının arasına almış, düşünmekteydi. İşi artık bırakmaya da karar verdi. Polis Ali’ye telefon edip, akşam bir yerlerde konuşup, dertleşmeyi istedi. Akşam Ali, Coşkun’u arabasıyla aldı. Bir kafeye gittiler. Coşkun, Ali’ye;
- "Abi, işi bırakmaya karar verdim. Bu Fadime denen o......u beni bunalttı! Bu gidişle, hasta olacağım ya, hasta!"
- "Dur arkadaş, haklısın da dersanen var, devam edebilmen için, para kazanman lazım. Sana dediğim hedefler için de lazım. Bence iyi düşün, en azından geleceğin için, üç beş ay kadar daha dayan."
- "Abi, afedersin ama s.......m hedefini de, geleceğini de! Ben de okuyacak akıl mı kaldı ki? Deli oldum, deli!"
- "Anladım, birader. sen harbiden bunalmışsın. Bu kaltak bu kadar mı rezalet bir şey arkadaş!"
Ali, biraz düşünür ve;
- "Bak istersen, bir psikiyatri doktoruna görün, ha! Ne dersin?"
Coşkun, Ali’ye, manasız ve tuhaf tuhaf bakar;
- "Sonunda deli doktoruna da mı gidecektik! Şu dünyanın hallerine bak, arkadaş!"
- "Yav arkadaş! Ne var bunda. Ben de yaptığım işten dolayı bunalıyorum! Zaman zaman ben de gidiyorum. Biz nelere katlanıyoruz, bir bilsen! Nasıl grip ya da nezle olduğumuz zaman gidiyorsak, bunaldığımız zaman da elbette gideceğiz. İlla delirmek mi lazım! Ben de mi deliyim ki gittim ha!"
- "Ne bileyim abi, bilemiyorum. Artık hiç bir şeyi sağlıklı da, düşünemiyorum."
- "Sen beni dinle git, sana vereceği ilaçlarla rahatlarsın. Yoksa ya kendine, ya da bir başkasına zarar vereceksin, Allah korusun!"
Coşkun, Polis Ali’nin de tavsiyesiyle, psikiyatri doktoruna gitti. Anti depresan ilaçları aldı ve onları kullanmaya başladı. Bir müddet sonra kafa yapısı olarak rahatladı. Fakat yine de aldığı ilaçlar Fadime’yi bir düşman gibi görmesine mani olamıyordu. Ona her baktığında aklından direk saldırmak geçiyordu.
Bir kaç gün sonra Coşkun, markette rafları düzenliyordu. Raflara yerleştirdiği turşu kavanozlarından bir tanesi, elinden kayıp, yere düştü. Kavanoz yere değdiği esnada büyük bir gürültüyle, parçalandı ve içinden çıkan turşular etrafa saçıldı. Fadime, hemen gürültüyü duyar duymaz, oraya doğru hızlıca geldi. Olanı görünce, büyük bir hiddetle Coşkun’a;
- "Ya, ne yaptığını sanıyorsun sen! Bu kaçıncı hatan böyle. Nedir, senden çektiğim!"
Coşkun da sinirle;
- "Elimden kaydı işte, insanlık hali! Olamaz mı yani?"
- "Bu kaçıncı artık! İnsanlık mı yoksa salaklık mı?"
- "Söylediklerine dikkat et! Adam gibi bir şey diyeceksen de, demeyeceksen siktir git başımdan!"
- "Sen görürsün oğlum, kim siktir olacak görürsün!"
Coşkun, artık duygularını kontrol edememekteydi. Dayanamaz ve o ana kadar içinde biriken tüm nefretlerin vermiş olduğu güçle, sağ elini kaldırıp, bütün gücüyle Fadime’nin suratına Osmanı Tokadını indirir;
- "Eeeee! Yeter lan yeterrrrrrrr! Bunu mu istiyorsun?"
Fadime, yediği sillenin etkisiyle savruldu, Coşkun kendisine gelmesine bile fırsat vermeden boğazından tutttuğu gibi, O’nu yere yatırdı ;
- "Haaaa! Kancık, nasılmış? Şimdi de söylesene haydi! Ha o......u seni! Söylesene!"
Fadime, nefes almakta zorlanıyordu. Bir yandan bir eliyle, boğazını Coşkun’un ellerinden kurtarmaya çalışıyor, bir yandan diğer eliyle, göz ucuyla baktığı, yanda rafta duran konserve kutusuna uzanmaya çalışıyordu. Bir kaç dakika süren, mücadeleden sonra nihayet konserve kutusunu almayı başaran Fadime, olanca kuvvetiyle, konserve kutusunu, Coşkun’un yüzüne çarpar. Coşkun, aldığı darbeyle yan tarafa düşer ve sendelemeye başlar. Fadime, hemen ayağa kalkar ve hırıltılar ve öksürüklerle soluklanmaya çalışıp,söylenir;
- "Sen bittin oğlum! Artık bu markette sen bittin!"
Fadime, rafların baş tarafına doğru geri geri gitti ve eline raftan ne geçirdiyse, Coşkun’a fırlatmaya başladı. Yerde kendine gelen Coşkun, ayağa kalkar ve o da eline ne geçerse, Fadime’ye fırlatır. İkisi de sanki babalarının marketiymiş gibi, ne var ne yok birbirlerine fırlatmaktadırlar. Ortalık ana baba günü gibi olur. En son Coşkun, eline geçirdiği, beş kiloluk yoğurt kabını eline alır ve olanca gücüyle Fadime’ye fırlatır.
- "Al sana kancık seniiii!"
Fadime, havadan kendisine gelen, cismin giderek yaklaşıp, büyüdüğünü farkedince, son anda eğilir. Ülke ekonomisinin krizi teğet geçtiği gibi, yoğurt kalıbı da Fadime’nin saçlarını sıyırıp, teğet geçer. Yoğurt kalıbı hedefini bulamaz ve marketin kapısına doğru yönelir. Tam bir kaç metre kapıya kalmışken, olacak bu ya kapı açılır ve marketi denetlemek amacıyla gelen, bölge müdür yardımcısı Tayfun Bey’in suratında patlamaz mı? Tayfun Bey, suratı ak sakallı dede misali bembeyaz bir hale bürünür ve şaşkına uğrar. Bir kaç saniyelik bir afallamadan sonra;
- "Salaklaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaarrrr!"
Tabi ne olduğunu tahmin ediyorsunuzdur. Hem Coşkun, hem Fadime marketten kovulup, kapı dışarı edilirler. Coşkun, o yıl yapılan, polislik sınavını kazanıp, İzmir’deki polis meslek yüksek okuluna gitti. Tabi Fadime’ye de evde, çocuğuna bakıp, iyi bir ev hanımlığı yapmak kaldı.
............................................................................................................................................................
Hikaye bu ya işte. Büyük bölümü gerçek hayattan alınma olan hikayemiz, biraz da bendeniz tarafından abartı katılarak, yazıldı. Hatalarım da olmuşsa, kusura bakmayın. Fadime’ler, her yerde, her zaman varlar. Onlara karşı da her daim için, dirayetli kişilik sergilemek gerekiyor.
Her gününüz güzel olsun. Saygılarımla