- 1108 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Kanser
Bu yazı esasında aylar önce verilmiş bir sözün tamamlanması adına yazıldı. Farkına varmadan bir sürü hikayenin ortaya çıktığını fark edince, yazıya farklı bir boyut kazandırmak istedim. Olmadığının farkındayım. Yine de bu kanser illetinin insanı ne kadar aciz düşürdüğüne gözlerimle defalarca şahit olduğum için, hastalarının ne çektiklerine dair sessiz bir ’anlıyorum’ deme lüksüm doğuyor. Fakat bunu bile küstahlık olarak addediyorum kendime. Özür dilerim tüm bu illete tutulan canlar! Ölenlere rahmet diliyorum. Çekenlere ise sabır ve şifa!
Küçükken öğrendiği bir şey vardı. Ne zaman başına küçük bir kaza gelse, gözlerini kapatıp, yaratıcısına dua ettiğinde, geçeceğini inanıyordu. Bir keresinde babasının evlerine yeni aldığı merdiveni, balkondan alıp, içeride boya yapmak da olan annesine götürmek istediğinde, dengesini kaybetmiş ve merdiven aşağıya düşmüştü. Beşinci kattan aşağıya düşen merdivenin, asfalta çarpma sesini duyarken, yine gözlerini kapatmış bir haldeydi. Dua ediyordu. Merdiven düştüğü yerden herhangi bir insanın geçmemesi, büyük bir felaketin olmasını engellemişti. Fakat yanaklarının kızarmasına engel olamamıştı! Babası ’Neden düşürdün eşekoğlueşek?’ diye bağırıp çağırmış, sonra da yanaklarına iki tane sağlam tokat atmıştı.
O günlerini anımsadı birden. Gözleri yine kapalıydı, mutlu bir haber bekliyordu. Fakat mutlu haberi çoktan kaybettiğini de iyi biliyordu. Her şey değişmişti hayatında. Farklı bir hayat onu bekliyordu. ’Hayatımın en olgun yaşlarındayım’ dediği anda, inanılması güç bir zayıflığı ruhunda hissedebiliyordu. Yorgundu. Daha birkaç ay öncesinde yerinde duramayan insan, artık kendisi değildi! Biricik eşi, yirmi senedir beraber oldukları kadını kaybetmek üzereydi.
Bahar bitmiş ve yaz iyiden iyiye kendini gösteriyordu. Rüzgârlar çiçeklerin polenlerini yeni doğan bir bebek şefkatinde tattırırken mavi meleklere, kışın sessiz akşamları; yerini cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle dolu sokaklara bırakmıştı. İnsanları saran heyecan, aynıydı! O gün erkenden yatağa girip, karısıyla sevişmek istiyordu. Eve geldikten sonra duşunu almış, rahat edebileceği eşofmanları ile beraber yemeğini yedikten sonra, ellerini yıkayıp yatağına uzanmaya geçmişti. Karısı onun ne istediğini bildiği için, gülümsemişti. Yirmi senedir pek çok tecrübe edinmişlerdi. İyi günleri de olmuştu, kötü günleri de! Birbirlerini ilk günkü kadar sevmeye özen gösteriyor ve öteki dünyada da beraber olmak için dua ediyorlardı. Yatağa uzandığında, sağ ayağıyla, sol bacağındaki kılları kaşımaya başladı. Heyecanlıydı. Bu geceye erken başlama fikri hoşuna gitmişti. Seviştikten sonra, duş aldıktan sonra beraber dışarı çıkıp gezme fikride aklına yatmıştı. Karısını beklerken, komidin üzerinde duran kitabını eline alıp, okumaya başlamıştı.
Komidi üzerinde duran çalar saatine baktığında, canı sıkılmıştı. On beş dakikadır kitap okuyordu, fakat karısı hâlâ yanına gelmemişti. Kitabın içerisinde okuduğu son sayfanın, sağ üst köşesinden kırptıktan sonra; tekrar yatağa uzanmıştı. Karısının giydiği terliklerin laminat parke üzerinde çıkardığı sesleri duymaya başlamıştı. Nihayet hazırlanabilmişti. Yatak odası kapısı ağır ağır açılırken, odanın loş ışığı içerisinde karısının yüzünü görünce, şok olmuştu. Yemek yerken son derece iyi olan karısının yüzü çökmüş, bir yerinde ağrısının, sızısının olduğuna dair resim, gözaltlarında tek tek yapıştırılmış gibiydi. Yavaşça yatağa oturan karısının omuzlarından tutup, karısını öperken, kadın elleriyle karnını tutmaya başlamış ve hafiften bir inilti sesi çıkarmaya başlamıştı. Adam korkuyordu, ne yapacağını bilemez bir halde ’Ne oldu canım, ne oldu?’ diye, defalarca karısına soruyordu. Kadını yatağa uzandırdıktan sonra, ince yorganı üzerine çekip, o da yanında uzanmıştı.
’Kanamam var’ diyebilmişti kadın. Adamın garibine gitmişti. ’Daha geçen gün kanaman kesilmedi mi senin canım?’ diye kadına sormuştu. Kadın cevap verememişti ilk başta. Sonra ’Adet değil, bu farklı!’ deyince, adam korkmaya başlamıştı. ’Nasıl?’ diyebilmişti. Kadın ’makattan’ deyince, adamın iki gözü de dünya kadar büyümüştü. Korkmuştu, bir şey söyleyemiyordu. ’Hemoroit mi oldu acaba eşim?’ diye düşünmeye başlamıştı. Bir ara kendisinin çektiği bir rahatsızlık olan Hemoroit’in kadınlarda da olabileceğini düşünmeye başlamıştı. Karısına tekrar baktığında, kadın kesik kesik nefes alıp veriyor, gözleri kapalı bir haldeydi; uykuya dalmıştı. Canı sıkılmıştı. Korkmaya başlamıştı. Farkına varınca ellerinin titrediğine şahit olmuştu. İçeri giren bok böceklerinin vızıltısını dahi takamayacak bir haldeydi. Balkona attı kendini ve derin derin, uzun nefes alıp vermeye başladı. Korkuyordu; karısının birden bu duruma düşmesi canını sıkmıştı. Yüreğinin bir kenarında yıkım başlamış ve bütün yüreğinin sitelerinde sevinç adına duyguların harap olmaya başladığını hissediyordu.
Sabah olunca işe gitmişti, ancak aklı karısındaydı. Kahvaltıda biraz daha iyiydi hanımı, ama yine de içindeki kuruntulardan kurtulamamıştı. Öğlene kadar ancak dayanabilmişti ve öğlenden sonra izin alıp, evine gelmişti. Karısını her ne kadar ’İyiyim, gerçekten bir şey yok! Öyle bir anda gelmiştir, korkmayalım’ dese de, içi rahat değildi ve ne olursa olsun, en azından bir kan testi yaptırırız da, rahatlarız diyordu. Özel bir hastaneye gidip, direk sonuçları öğrenmek istiyordu. Hastanenin Gastroloji bölümüne geldiklerinde, karısının gözlerindeki korku, onu da sarmıştı. O an aklını daha farklı bir fikir sarmıştı. Doktor erkek miydi? Karısının makatına parmaklarını sokup muayene edecekti birisi ve rahat değildi! Canı daha fazla sıkılmaya başlamıştı. Kayıt işlemleri yapılırken, doktorun ismini duyunca muallâk da kalmıştı. Deniz erkek miydi, kadın mıydı acaba?
Kapıyı açıp, karısının içerisi girdiği anda; içi rahatlamıştı! Doktor bayandı ve içi az da olsa rahatlamıştı. Muayene odasına karısı girdikten sonra, kendisi koridorda adımlarını saymaya başlamıştı. Pinpirikli hali kendisinin de hoşuna gitmiyordu ama dayanamıyordu. Eşini çok seviyordu.
On dakika sorusu gözlerini diktiği kapının açıldığını görünce, iki dakika önce oturduğu ikili oturaktan kalktı. Karısı bitkindi. Yüzündeki ifade, hastalığın basit bir şey olmadığını anlatır gibiydi. ‘Ne oldu? Ne dedi?’ diye eşine sordu. Kadın elindeki kâğıdı gösterdi. Test yapması gerekiyordu. Test sonuçlarına göre muayeneye devam edecekti doktor. Ama adam merak içindeydi. ‘Peki!’ dedi, ‘Peki hemoroit misin? Yoksa…’. Kadın sustu. Adamın gözleri bir daha konuştu, sordu. Kadının gözleri yerdeki fayanslara güneşten kırılarak düşen ışınlara umut vermek için kocasının gözlerinden ayrıydı. Adam bir daha sordu. Kadın dayanamadı! ‘Değilmişim…’ dedi usulca. Adamın endişesi birden on kat daha yükselmişçesine, dişlerini sıktı; gözlerini iyicene ufalmaya başladı. Ağlayacak mıydı yoksa?
…
İçeri girmeden gözyaşlarını sildi. Yatağın üzerinde duran kadın, çocuklarının annesiydi; biricik eşi, onun dünya arkadaşıydı. Adımlarının sesini azaltmak için her adımı bir gün gibi yatağa doğru yaklaşıyordu. Ağlamamaya söz vermişti. Ağlamayacaktı. Gözyaşlarını tekrar sildi. Arkasına döndü. 20 günde bir 8 kür kemoterapi gören karısı için hiçbir umut kalmamıştı. Karısının gün geçtikçe ölüme yürüdüğünü gören adamın gözleri hiç durmadan yaş döküyordu. En son adjuvan kemoterapiden sonra, makat kısmı da alınarak, kadının kalın bağırsağı kolostomi torbaları içinden karından dışkılama yoluna geçmişlerdi. Rahmini de bir kısım ur nüksetmiş, doktorlar devam eden kemoterapi ile en azından orada bulunan tümörlerin büyümemesini ve kadına daha fazla zarar vermemesine çalışıyorlardı. Fakat gün geçtikçe yapılan testlerden alınan sonuçlar, ölümün çok yakın olduğunu haberdar edici nitelikteydi. Beş gün önce rahmine sıçrayan urları almak için yine ameliyata almışlar ama urun alınamayacak derecede büyük olduğunu gördüklerinde, doktorlar açtıkları yeri geri dikmişlerdi. Bir yandan da adam çocuklarını düşünüyordu. Kızları Selin, Üniversite eğitimine devam etmek de zorlanırken, oğulları Burak ise anneannesinin yanında, okuduğu liseye devam ediyordu. Çocuklar annelerinin öleceklerini artık biliyorlardı. Yakındı bu ölüm. Bu son ameliyattan sonra, kadının vücudu artık yapılan uyuşturmalar ile ayakta kalabiliyordu.
Adam karısının yanındaki sandalyeye oturdu. Saçlarını okşamak istiyordu. Kadının saçları yoktu. İlk evlendikleri gün aklına gelmişti. İlk gece saçlarının tokasını tek tek açarken nasılda mutlulardı. Oysa şimdi karısını kaybetmek üzereydi. Geceleri hasretle kokladığı yasemin kokulu saçlardan tek tel dahi kalmamıştı. İlaç tedavisinde hepsi dökülmüştü. Yine de karısının metaneti karşısında, adam şaşkındı. ‘Ne olursa olsun, diğer dünyada yine birlikte olacağız! Ne olur çocuklarıma iyi bak canım, onlar önce sana, sonra da Allah’a emanet! Evlenmek istersen de sen bilirsin, idame edemezsen evlen elbette. Ben senden razıyım, sende hakkını helal et. Yıllardır ekmeğini yedim, suyunu içtim canım.’ diye kadın ona söylemişti. Bu sözler yüreğindeki yarasına dokunan sözler olmuştu. Hiçbir şey düşünecek hali yoktu! Serum takılı sağ kolunu avuçlarının içine alıp, öpmeye başladı. Gözlerine engel olamıyordu. Yaşları yine akmaya başlayınca, kadının elini bırakıp, başını iki elinin arasına alıp, bir çocuk gibi hüngür hüngür ağlamaya başladı. Karısını uyandırmak istemiyordu. Hızla kalkıp, tuvalete doğru koşmaya başladı.
Koridorların içinde dolaşırken rahatsız olduğu hastane kokusundan bu sefer rahatsız olmadı. Burnu tıkanmıştı. Tuvalete koşarken, hemşirelerin böylesi durumlarda takındıkları ‘hiçbir şey olmamış bakışlarının da’ farkında değildi. Burnundan akan sümükleri parmaklarının arasında çekmenin suyu ile beraber sarı taşın üstüne doğru akarken, gözlerinin altındaki siyahlıkları fark etti. Beş gündür uyumuyordu. Uykuyu dahi unutmuştu.
Çeşmeden akan su, ona anneannesinin ölüşünü hatırlattı. Bayburt’tan kalkan otobüs, Erzurum-Hınıs yolundan Muş’a on dört saatte gelmişti. Dayısının baltayla bir metreye yakın don olmuş karı kırıp, toprağın altına mezar kazışını hatırladı. Korkuyordu. Tekrar karısının odasına geçmek için yürümeye başladı. Aynada hayatını bıraktığı an, Azrail ile karşılaşacağını hissedebiliyordu.
Az sonra doktorların ve hemşirelerin girdiği bir odadan, Azrail’in çıktığını görür gibi oldu.
YORUMLAR
çok kötüyüm şu an... çok yakın arkadaşlarımı kaybettim bu hastalıktan...çok ağır çok zor süreç...Allah cümlesinin yardımcısı olsun...
HakkınSesi
Rabbim şifa ve sabır versin böylesine...
Duaayla, hürmetle daim..
Cok guzel yazmissin. yuregine ellerine saglik.son yillarinda en cok gorulen, gittikce de yayginligi artan hastalik...Ben hayatima baktigimda; aile ici uc kiside, aile disi bilsen kac kiside gordum.Gideni de kalani da, her biri nasil da farkli yasar...Bazen kendi kendime soruyorum.Acaba en kotu hangisi?Her seyi bilmek mi? Yoksa hic bilmeden sadece yasamak mi?Belki de sadece bu konuda cahil olmayi isterdim;(Kadere engel olunmuyor.Yasanacaktan kacabilmenin yolunu bulan varsa soylesin!Saygilarmla...
HakkınSesi
Sabır ve duadan başka çaremiz yok ablacım..
Sevgimle, hürmetle..
Bu hastalığın adını görünce bile ürperiyorum. Allah kanser hastalarına ve medet bekleyen tüm hastalara şifa versin öncelikle.
Öyküye gelince her bakımdan doğru ve güzeldi bana göre.
Kutluyorum.
HakkınSesi
Teşekkür ederim gönülden...Hürmetle..
Ablammmm !
Tek atladığın kürlerin 20 günde değil 21 günde bir olması...
Tamamen gerçekçi ve akıcıydı anlattıkların...
Ben tedavi alırken, çok sevdiğim bir arkadaşım olan NUrten'i eşim için uygun görmüştüm bile...
Bunlara karar vermek ve razı olmak ne zor bilsen...
İşte hal böyle iken, sen umutlarını yeşertirken, iki kendini bilmez gelecek ve umutlarını, mutluluklarını yerle bir edecek ha !
Bazen öldüresim geliyor yüreğinin ne halde olduğunu bilmediği ve tanımadığı insanları üzmekten çekinmeyen insanları...
Vefana ve ince yüreğine binlerce kez teşekkür ederim...
Ayrıca ağrılarla başedemeyince palyatifte yatar kanser hastaları--- yazına teknik katkım olsun cankardeşim...
Sevgimdesin, her her daim...
Yazının gerçekliğini kutluyorum...
HakkınSesi
(( Seçil Nimet ))
Canım benim...
Mevlâm bu güzellikleri başımdan eksik etmesin...
Seni de can kardeşimmmm seni de... :)
Yakıştı mı pembişler bana? :)
HakkınSesi
Saygılar erbabım...
Şifâ ve Duâ ile...!
temennileriniz için teşekkürler..
bende bir meme ca hastasıyım..
tedavilerim devam ediyor..
aylarca hastaneya gidip geliyorum.bir çok hasta ve yakınıyla dost oldum..umudun bittiği yerde herşey bir balon gibi sönüyor..tabi yolun gidişatını belirleyen allah var..biz dua etmek ve inanmaktan başka bir şey yapamıyoruz.lakin her şeye rağmen yaşam devam ediyor.alınan her nefeste hayatın farklı bir tadını damağınızda hissediyorsunuz.hamd olsun..
sevgili yazarım selam ve sevgilerimle..
HakkınSesi
Şifâ ve Duâ ile...!