- 722 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
felsefe 3
FELSEFE: 3
Felsefenin İşlevselliği
Felsefe ve bilim iç içe geçmiş,birbirine sıkı sıkıya bağlı olan ,birbirinden etkilenen ancak farklı farklı disiplinleri olan iki farklı disiplindir.Felsefenin kökleri bilimsel deney ve gözlemlere dayanmaktadır.İlk felsefeyle ilgilenenler çeşitli bilim dallarında çalışmalar yapmış uzman kişilerdi.Aristo,Descartes,Leibniz,Paccal,Hegel,Kant,Marx ve Engels,hepsi bu alanda çok özel çalışmalar yapmış kişilerdir.
Özellikle 20.yy.felsefesinin hemen hemen hepsi,idealist yada materyalist olsunlar,onlar çeşitli bilim dallarında uzman kişilerdir.Felsefe,insan felsefesi;insanı,,insanın özünü,insanın içine doğduğu doğayı kavramayı, kavramaya ve doğaya ait olan diğer bütün canlılarla yaşayan bir tür olarak,insanın kendisini anlamayı kendine rehber edinmiş bir öğretidir.
İnsan oğlunu diğer canlılardan ayıran temel nitelikleri,bütün canlı varlıklar arasında insanı insan yapan farklı özelliklerin araştırılması niyetiyle yola çıkan felsefi bilimi,sadece madde veya doğa,tin veya bilinç olmadığı,ikisini aynı potada eriten nesnel,somut gerçekliği içinde mutlaka insanın olması gerekliliğini esas alır ve savunur.Felsefe hem insan doğasının anlaşılması,ve bu doğa anlayışı üzerinde insanın kendisini anlaması,kendini kavraması konularında,insanlığa ait ne varsa,insanın biyolojik evrimi,bu evrimle birlikte tarihsel olarak evrim sürecimiz ve gelişimimiz ve bireyden bireye çeşitlilik ve değişiklik gösteren evrimsel niteliklerimiz üzerinde özellikle durur.
Genel anlamda felsefe bilimi,bilimin araştırıp ortaya çıkardığı bütün bilimsel bilgileri,bir bütünlük içinde,insanlıkla buluşturmaya,tin ve doğa bilimlerinin,ortaya çıkardığı sonuçları ve bu sonuçlar arasında ilişki kurmaya çalışır. Aslında felsefeci, bilimi bulgu ve verileri ,dünya görüşü ve yöntemsel bilgi üretmek işlevselliği üzerine her dönem kafa yormuştur.Doğa ve insan bilimleri dallarında uzmanlaşmış bilim adamları,kendi uzmanlık alanları dışına çıkarak,felsefenin işlevselliğiyle de ilgilenmiş ve bu konuda kendilerini sorumlu görmüşlerdir.
Felsefenin işlevselliğinin temelinde,insana ,evrene,doğaya ve topluma yönelten sorular ve bunlara verilen yanıtları bir bütünsellik içinde işlemek yatar.Bütün bu alanlara ilişkin felsefe,ne,neden,nasıl,niçinlere kendi öz disipliniyle yanıtlar arar ve üretir.Felsefe varlıktan yola çıkarak,varlık nedir,bilgi nedir,eğitim nedir,ahlak nedirler den hareketle nesnel gerçekliğin diğer bütün alanlarına ilişkin de mantıksal bağ kurmaya çalışır.
Bilim,varlığa dair olanı sınıflandırır,kısımlara ayırır,parçalarına ayırır,spesifik kendine özgü alanda derinleşerek araştırma yapar.Felsefe ise parçalara,kısımlara yönelmiş tüm varlık alanlarına yönelerek,sürekli bir bakış açısıyla ilişki kurmaya çalışır.Felsefe kavramlara çok büyük önem atfeder.Çünkü kavramlar genelde bilimin varlık alanının simgesel dilidir.Bilim,varlık alanlarını tasnif ederek,simgeleyerek,gerçekliği tümüyle yanıtlar.Salt kavramlardan hareket eden anlayış idealist bir anlayıştır ve anti bilimseldir.
Ancak sözcük ve kavramlara ve bunlara yüklenen anlamlara yönelik yapılan araştırmalarda çok önemlidir.Felsefede,etimoloji ve kavram birlikte yürür,ve ikisi de birbirleriyle iç içe olup,her ikisinde de insan düşüncesi vardır.Bundan hareketle felsefe,kavramların dil dışında karşılıklarıyla ilişkiye girerek,onlarla bağ kurarak anlam çözümlemeleri yapmaktadır.
İmlemek,işaret etmek,ya da belirtmek,yani semantik,mantık ve felsefenin üst bir dili olarak önemli bir işlevselliğe sahiptir.Objelere yaklaşımda tek ve çok anlamlılık ve bunun düşüncelerin çözümlenmesi bakımından önemli bir yöntem olduğu bir gerçektir.Bu yaklaşı,gerçek ile düşünce arasındaki sorununda bir devamıdır.İdealizmin mantığı imlemeyi,yani semantiği ve giderek dilsel kavramları mutlaklaştıran bir yanlış anlayışı da benimser ve sürdürür.Salt kavramlara takılıp kalmak,nesnel,yaşayan gerçekliği anlamada bir yöntem olamaz.Nesnel gerçeklikle bir arada değerlendirilmeyen kavramlar ve çözümlemeler soyuttur ve süreç içinde kendi sonunu getirir.
Felsefenin mantığı nesnel gerçekliği anlamak,bunu bir anlatım yöntemi olarak kullanmak olarak kabul edilir.Bilimsel önermelerde ki tutarlılık ve zamana uyarlılık,bunun nesnel gerçeklikle olan bağı ve düzeyi gerçekle,realiteyle simgeler arasındaki diyalektiğin doğru kavranıp,doğru anlaşılmasını sağlar.Salt mantık ve matematikle gerçeği açıklama girişiminde bulunan Parmenides,Pythgoras ve Leibniz idealizminden, bugün artık felsefe çok ayrışmıştır.Onlar matematik ve mantığın yöntemini bir araç olarak değil,gerçege ulaşmanın bir yolu ve yöntemi olarak kabul ediyorlardı ve savunuyorlardı.
Onlar, salt kendi başına düşünce süreçleriyle varlık alanını,nesnel gerçekliğinin açıklanabileceğinin felsefesini yaptılar.İnsandaki soyutlama yeteneğinin gelişmesiyle birlikte insan,simgesel işlemleri,nesnel gerçekliği daha çabuk anlaması için kullandı ve bilimsel ve deneysel alana kaydı.Felsefe kuşkusuz ve tartışmasız bir dünya görüşüdür ve felsefe; doğa,insan ve toplum biçimlerinde gelişen bir bütünsel sistem ve çeşitli bakış açıları ve onların sonucudur.
Felsefenin doğa,insan ve topluma bir bütünsellik ve kavrayıcı bir bakış ile yaklaşımı, felsefeye bu bütün unsurları kapsayan bir sistem kazandırmıştır.Felsefe tarihinin esas mücadelesi,düşünceyle varlık arasındaki çelişkiyi aşmak yönündedir.İdealizmden materyalizme gelişen bu süreç insanlık tarihinde zorunlu bir süreçtir.Bu süreç insanlık tarihinden,rönesansa geçişte bir zorunluluk ve bu zorunluluğun bir sonucudur.Bugün de hala teolojiyle bilim arasındaki çelişki sürece damgasını vurmaktadır.
Spinoza bunu ruh-madde düalizmi ,içinde tamamen teolojik bir idealist yaklaşımla aşmaya çalışmıştır ve çizgisinde tutarlıdır,ancak panteist (tümtanrıcı) idealistler, tüm tanrıcılar, Spinoza’yı kuşatmak istemişlersede boşa çıkmışlardır. (Jacobi, Mendelssohn, Kant,Gothe) gibiler.Leibniz ise,Spinoza ve panteist idealist anlayışın biraz daha dışına çıkarak sistemini matematik ve mantık temeli üzerine oturtmuştur ve salt düşünceyle maddeyi açıklama çabasındadır.
Bu sistem deney,teori pratik,madde -ruh arasındaki ilişki ve çelişkiye, ve bilimsel düşünceye kapalı bir sistemdir.Bunların hiç biri bugün artık geçerli değildir.Sistemlerin ayakta kalmasının tek yöntemi bilimdir,bilimin ortaya koyduğu verilerdir, bulgulardır. Düşünsel sistemlerin,nesnel gerçeklikle örtüşüp,örtüşmediği,sujenin(öznenin) objeyle(nesne) uygunluğu bilimsel çalışmaları desteklemedikçe çözülemez.
Üretim güçleri,yani üretici güçler geliştikçe, buna paralel olarak doğa bilimleride gelişti ve bugünkü halini aldı.Empirizmle deneycilikle,düşünce ve maddi süreçler arasındaki ilişki çözülmeye başlamış,dış deneyim ve deney kavramları önem arz etmiştir.Deneyim’duyu verisi’gibi anlamlar taşıyan empiria’dan gelen bir felsefi terimdir.En genel anlamıyla felsefedeki tüm bilginin kaynağının deneyim olduğunu söyler ve insan bilgisinin tek kaynağının deney olduğunu kabul eder.Bu düşüncenin en önemli örneği deneyim öncesi (apriori)bilgiyi yatsır.
Deneyci düşünce ve görüş,insan zihninin deneyiminden yararlanmadan sahip olduğu düşünülen kavramların varlığını reddeder.Dış duyum ve dış deney kavramları bütün bu süreçte çok önem kazanmıştır.Bilginin dış gerçeklikten geldiği varsayımları bu noktada öne çıkarak,gözlem ve deneyin önemi, insanı bu süreçle birlikte pozitivizme (Olgularla desteklenen ya da olgularla ilgili verilere dayanan bilginin tek sağlam bilgi türü olduğu görüşüdür). götürmüştür.Bu süreç pozitivizmin başlangıç sürecidir.
Pozitivizm,insandan bağımsız bir nesnel gerçekliğin olduğunu kabul etmez,gözlem ve deneyim burada mutlaklaştırılmıştır.Yine de bu süreç düşüncenin evriminde ciddi bir aşamadır.Tümevarımcı (endiksiyon) yöntemi,gerçekliği maddede aramıştır.Felsefe bu süreçten sonra gerçeklikle ilişki kurarak sistemler geliştirmiştir.Maddi gerçekliğe dair doğrularla,gözlem ve deney neticesinde elde edilen doğrularla,düşünce süreçleri arasındaki ilişkiyi kurmak oldukça zor olmuşlardır.
Bu konuda genellikle bütün felsefi akımlar,kendilerinden önceki felsefi ve bilimsel akımları destek alarak yol almak istemişlerdir.Newton fiziği,Kant’ı deney öncesi katagoriler olarak kabul ettiği zaman ve mekan kavramlarını mutlaklaştırmaya götürmüştür.Ancak Einstein’in izafiyet teorisi Kant’ın felsefi sisteminde yeniden önemli gedikler açmıştır.
Gerçeklikten hareketle düşünce süreçlerine ve bilince varmaya çalışan bu farklı süreçler arasında yapısal dönüşümlü ilişkiler bütünlüğünü inceleyen ve onu gören diyalektik materiyalizm,inorganik maddenin,organik maddeye dönüşmesine benzer biçimde,Madde-bilinç,ekonomik yapı-eğitim yapısı süreçleri arasındaki düalizmi,diyalektik yasalarla, bilimsel veri ve bulguların ışığında açıklamaya çalışmıştır.
18.yy’ın mekanik materyalizminden beslenerek ondan kök alan diyalektik materyalizm evrene,doğaya,topluma,insana v.b.yöneltilmiş bütünsel bir sistemi materyalist ilkelerle temellendirmiştir,maddi süreçleri belirleyici (determination) kabul eden,doğa ve toplumun toplamda genel yasalarına varmaya çalışan bir sistem,bir dünya görüşüne çalışmıştır.
Diyalektik materyalizm,çağımızın temel idealist felsefeleri olan pozitivizmi ve pragmatizmi kökten reddeder.Çünkü her iki felsefi anlatıda özünde maddecilik reddedilir.Pozitivizmde gözlem ve deney mutlaklaştırılırken,pragmatizmde ise doğru,faydacılığa indirgenir ve dolayısıyla her iki anlayış,kuramsal tümellere,genel yasalara ulaşmaktan kaçınır.Bütün bu akımların özelliği fonksiyonalist olmalarıdır.Bu akımlar,gerek doğa bilimleri olsun,gerekse insan bilimleri(psikoloji,sosyoloji,ekonomi,v.b.)olsun hep fonksiyonalist,işlevsel açıklamalarla temellendirilir.ABD VE AB’nin hala bugün eğitim anlayışının kaynağında bu deneysel (experimentalizm) düşüncenin etkileri vardır.
Felsefenin temel unsurları,onun bir dünya görüşü ve sistemci niteliğinin olmasıdır.Sistemlerdeki tutarlılık ve geçerliliklerinin sınanması felsefe,bilim diyalektiğinin bakış açısını,onun sistemi temellendirici ve çözümleyici yaklaşımını esas alır.O nedenle bilgi kuramı felsefenin en etkin ve disiplinli alanlarından biridir.Bilim ve bilimsel yöntemleri, yöntemlere bakış açılarını temellendiren bir bilimsel disiplindir.Eğitim bilimi ve onun yöntem ve teknikleri,felsefenin bilgi kuramsal çözümlemeleriyle belirlemektedir.
Her bilgi bir sürecin ürünüdür ve doğruya ulaşmak amacındadır.İnsan salt başına bilen değil,aynı zamanda bilinendir de.Araştırmanın konusu olan görüngü (fenomen) bilene- suje bilinene yada bilinmesi gerekene Obje denir.Obje vardı,var olan şeydir ve doğa,tarih, matematik,psişik,kültürel,ekonomik bir fenomendir.
Tarih boyunca felsefe,suje ve obje ilişkisini temel alan bilgi kuramları,çeşitli felsefi kuramların ortaya çıkmasında belirleyici olmuştur.Rationalizm, empirizm,spritüalizm, idealizm,realizm,materyalizm vb.Bu süreç bir anlamada sıkça sözünü ettiğimiz düşünce (suje) ile gerçek arasındaki bilgi üretici birliğin,giderek bu iki unsurun birbirleriyle çakışmayı amaçlayan sürecin içinde gelişen farklı felsefi akımlardır.
Eski Yunan’da doğayla ilgilenen filozofların,bilme fiiline bakış açıları genellikle lojik (mantık) tir ve bunlar düşünceyi kullanarak gerçeğe ulaşacaklarını savunmuşlardır.Yunan mitolojisi bu konulara çok ciddi bir örnektir.Eski Yunan’da muazzam bir mitolojik kültür vardır.Ancak gözlem ve deneyimin yaşam bulması,Avrupa’da üretici güçlerin gelişme ve doğa bilimlerinin kuruluş dönemine denk gelir.
Nesnel gerçekliğin kendi başına,insan dışında bir gerçekliğe sahip olması düşüncesi,empirist düşünceyi idealizmle buluşturmuştur.Maddeci materyalist bilgi kuramı,düşünme algının bir ürünüdür der.O nedenle birbirinden kopuk,iki farklı maddi süreçler vardır.Objenin Sujeye yansıması düşünseldir.,maddi değil.Belirleyici olan maddi süreçler olmakla birlikte,düşünsel süreçlerinde ayrı varlık alanları vardır.
Beyin,insanın evrim sürecinde çok büyük gelişmeler kaydederek bugünkü yeteneklerine kavuşmuştur.İnsan beynindeki bu gelişme insanların kendi toplumsal pratik süreçlerindeki etkinliklerini kendileri için oluşturdukları dış dünya ile olan ilişkilerle ve bu ilişkiler vasıtasıyla,bu ilişkiler sonucu oluşmuştur.
İnsan eğitim sistemleri sürecinin araştırılması,uygun eğitim sistemlerinin gelişmesinde şüphesiz baş vuracağımız şey bilgi kuramıdır ve onun farklı felsefi çıkışlarıdır.Bilgi kuramının,doğru bilgiye ulaşmanın yöntemsel biçimlerini araştırıp açığa çıkarması, bilgi kuramının yaklaşım açısından çıkar.Eğitim sistemlerinin çeşitli kolları ve bunların alt sistemlerinin oluşturduğu birim ve ünitelerinin, hangi amaçlara yöneleceğinin saptanması,program ve tekniklerin oluşturulması,bilgi kuramını zorunlu kılmaktadır.Yani bilgi kuramı olmaksızın,bu program ve tekniklerin oluşturulması olanaksızdır,bu mutlak bilgi gerektirir.Özcesi,insandaki eğitim süreci,aslında insanla başlamıştır.İlk dönemlerde bu süreç,deneyim aktarmakla olmuştur.İnsanın alet kullanmaya başlaması eğitimin farklı daha da ileri bir aşamasıdır.
Erdoğan Ateşin
07.02.2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.