1
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
112
Okunma
Doğa yasaları, yalnızca fiziksel evrenin anlaşılmasında değil, toplumsal yapıların analizinde de güçlü analojiler sunar. Bu bağlamda, entropi kavramı, termodinamiğin ikinci yasası çerçevesinde tanımlandığında, kapalı sistemlerde düzensizliğin sürekli arttığını ve enerjinin daha kullanışsız hâle geldiğini ifade eder. Başka bir deyişle, entropi, düzenin çözülmesini, yapısal bütünlüklerin zayıflamasını ve sistemin nihai bir dengeye, yani "ölüme" yönelmesini tanımlar. Ancak bu fiziksel yasa, metaforik düzlemde sosyal sistemler açısından da okunabilir: tarihsel süreçler boyunca toplumsal yapılar da, içsel çelişkilerinin birikmesiyle birlikte düzensizleşmeye, çatışmaya ve sonunda kırılmalara maruz kalır. Bu bağlamda entropi, yalnızca fiziksel bir süreç değil, aynı zamanda toplumsal değişim ve dönüşümün dinamiklerini açıklamada işlevsel bir teorik araç hâline gelir.
Toplumsal yapılar, her ne kadar açık sistemler olsa da, tarihsel süreç içinde belirli dönemlerde kendi iç enerjilerini (emek, sermaye, bilgi, çelişki vb.) yeniden üretme, dönüştürme veya bastırma çabası içindedir. Bu enerji birikimi, özellikle üretim ilişkileri ile üretici güçler arasında doğan tarihsel çelişkilerde gözlemlenebilir. Marx’ın materyalist tarih anlayışında bu çelişkiler, yalnızca krizlerin değil, aynı zamanda toplumsal devrimlerin de itici gücüdür. Bu çelişkiler, tıpkı entropik birikim gibi, bastırıldıkça yoğunlaşır ve nihayetinde sistemin bütünlüğünü tehdit edecek bir eşiğe ulaşır. Bu eşiğin aşılması, bazen bir çöküş, bazen de yeni bir sistemin inşası anlamına gelir.
Bu çalışmada, entropi kavramı ile tarihsel materyalizmin çelişki ve devrim kuramı arasında kuramsal ve kavramsal bir köprü inşa edilmeye çalışılacaktır. Termodinamiğin ikinci yasasından hareketle, toplumsal sistemlerin nasıl enerji biriktirdiği, bu enerjiyi nasıl bastırdığı veya boşalttığı, devrimlerin bu bağlamda nasıl bir "entropik kırılma" anı olduğu tartışılacaktır. Aynı zamanda bu kırılmaların, yalnızca yıkıcı değil, kurucu potansiyellere de sahip olduğu; yani entropinin yalnızca çözülmeye değil, yeni düzenlerin doğumuna da yol açabileceği savunulacaktır.
Yöntem olarak disiplinlerarası bir kuramsal yaklaşım benimsenecek; fizik bilimi, sistem teorisi, tarihsel materyalizm, yapısalcılık ve kaos teorisi gibi farklı alanlardan yararlanılacaktır. Bu çerçevede entropi kavramı sadece bir metafor olarak değil, toplumsal enerjinin devinimini ve düzen/düzensizlik ilişkisini açıklayan yapısal bir eksen olarak ele alınacaktır.
Entropi - Fiziğin Düzensizlik Yasası
Entropi kavramı, ilk olarak 19. yüzyıl ortalarında termodinamiğin gelişimiyle birlikte ortaya çıkmış ve zamanla fiziksel sistemlerin evrimine dair temel bir yasa hâline gelmiştir. Termodinamiğin İkinci Yasası, kapalı sistemlerde entropinin —yani düzensizliğin, kullanılabilir enerjinin azalmasının— zamanla artacağını söyler. Bu yasa, yalnızca enerji dönüşümünün sınırlarını değil, aynı zamanda doğadaki geri döndürülemez süreçlerin temelini oluşturur. Rudolf Clausius’un tanımladığı entropi, sistemlerin zaman içinde daha düzensiz, daha az organize hâle geleceğini ve sonunda "termal ölüm"e yaklaşacağını belirtir.
Entropi, sadece nicel bir enerji ölçütü değil, aynı zamanda sistemin düzen derecesi, bilgi düzeyi ve yapısal bütünlüğü hakkında da bilgi sunar. Bu bağlamda, düşük entropi durumu yüksek düzen, yapı ve farklılaşma içerirken; yüksek entropi durumu düzensizlik, homojenleşme ve ayrışma anlamına gelir. Klasik termodinamikte bu süreçler doğal ve kaçınılmaz kabul edilir: evrenin nihai kaderi bile entropinin artışıyla açıklanır.
Ne var ki, 20. yüzyılın ikinci yarısında Ilya Prigogine’in çalışmalarıyla birlikte, entropi kavramı yeni bir boyut kazanmıştır. Prigogine, termodinamiğin ikinci yasasını yalnızca çöküş ve çözülmeyle değil, karmaşıklığın ve yeni düzenlerin ortaya çıkışıyla da ilişkilendirmiştir. Onun "dissipatif yapılar" ( kendiliğinden düzene kavuşan ) kuramı, açık sistemlerin çevreyle enerji alışverişi yaparak, entropi üretmek pahasına daha üst düzeyde bir düzen inşa edebileceğini gösterir. Bu yaklaşım, entropinin yalnızca bir çöküş yasası olmadığını, aynı zamanda yapısal dönüşüm ve evrim için bir koşul olduğunu ileri sürer.
Bu noktada entropi, yalnızca fiziksel değil, sistem teorisi açısından da kilit bir kavrama dönüşür. Bir sistemin istikrarı, enerji akışına, geri bildirim mekanizmalarına ve yapısal gerilimlerine bağlıdır. Bu nedenle entropi, bir sistemin kararlılık sınırlarını, çalkantı potansiyelini ve yeni yapılanmalara açık olup olmadığını anlamak açısından merkezî bir araç hâline gelir. Sistem ne kadar karmaşıksa, o kadar çok sayıda içsel çelişki ve düzensizlik potansiyeli barındırır. Bu çelişkiler, sistemin entropik yükünü artırarak onu ya kaosa ya da yeni bir düzene doğru iter.
Bu çerçevede düşünüldüğünde, entropi kavramı salt fiziksel değil, toplumsal sistemlerin yapısal evrimi açısından da derinlemesine analitik olanaklar sunar. Nitekim, toplumsal sistemler de birer organizma gibi iç çelişkiler taşır, enerji üretir ve bu enerjiyi çeşitli yollarla düzenlemeye çalışır. Ancak düzen sürekli olarak artan gerilimleri bastırmakta zorlandığında, sistemin entropisi artar; ve bu artış, bir toplumsal patlamanın ön habercisi olabilir.
Toplumsal Enerji ve Çelişki - Tarihsel Materyalist Bakış
Toplumsal sistemlerin devinimi, yüzeysel görüngülerden ziyade, derin yapısal çelişkiler üzerinden kavranabilir. Tarihsel materyalizm bu anlayışı, toplumların evrimini üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkilerin çatışması üzerinden açıklayarak sistematikleştirir. Bu çatışmalar, yalnızca belirli bir tarihsel dönemin siyasal krizlerini değil, aynı zamanda insanlık tarihinin tüm ilerleyici ve devrimci sıçramalarını mümkün kılan toplumsal enerjinin birikim süreçlerini belirler.
Marksist kuramda çelişki, basit bir fikir ayrılığı ya da gerilim değil, toplumsal yapının içinde işleyen, sistemin üretim tarzından kaynaklanan yapısal bir çatışmadır. Marx’a göre, üretici güçlerin gelişimi belirli bir noktaya ulaştığında mevcut üretim ilişkileri bu gelişimin önünde bir engel hâline gelir. Bu engel, artık yalnızca reformlarla aşılamayacak kadar katılaştığında, sistemin içsel gerilimleri patlama noktasına ulaşır. Bu durum, devrimci bir kırılmanın nesnel koşullarını yaratır.
Bu süreç, entropik gerilim analojisiyle birlikte düşünüldüğünde çarpıcı bir benzerlik gösterir. Toplumsal sistemler de tıpkı fiziksel sistemler gibi içsel enerji birikimi yaşarlar. Bu enerji, toplumsal sınıflar arasındaki antagonistik ilişkiler, ekonomik eşitsizlikler, siyasal baskılar ve kültürel çatışmalar yoluyla yoğunlaşır. Ne var ki bu enerji, her zaman açık bir devrim biçiminde açığa çıkmaz; çoğu zaman reformist girişimlerle, ideolojik hegemonya araçlarıyla ya da baskıcı aygıtlarla tahliye edilmeye çalışılır. Fakat bu bastırma stratejileri, enerji birikiminin sadece geçici olarak yönetilmesini sağlar; çelişkilerin çözülmesini değil, ertelenmesini mümkün kılar.
Tarihsel süreç içinde biriken bu entropik- toplumsal enerji, sistemin sınırlarını zorlamaya başladığında, artık mevcut düzenin sürdürülebilirliği sorgulanır hâle gelir. Tam da bu noktada, sistemin iç dengesinin bozulduğu, yeni bir toplumsal formasyonun tarihsel gereklilik hâline geldiği görülür. Kapitalist üretim tarzı, bu anlamda, çelişkilerle ayakta duran bir sistem olarak, sürekli bir kriz halini içerimleştirir. Sınıflar arası antagonizma, yalnızca toplumsal enerji üretmenin değil, aynı zamanda bu enerjinin patlayıcı bir biçimde açığa çıkmasının da zeminidir.
Louis Althusser’in yapısal çelişki kavramı, burada önemli bir katkı sunar. Althusser’e göre toplum, birden çok düzlemin (ekonomik, politik, ideolojik) eşzamanlı işleyişiyle yapılandırılır ve bu düzlemler arasındaki çelişkiler eş zamanlı olarak çözülmez. Bu çözülme eşitsizliği, belirli tarihsel anlarda "aşırı belirlenim" yoluyla devrimci kopuşlara neden olur. Yani sistemin görünüşte durağan yapısı altında giderek biriken enerji, tarihsel bir eşikte çoklu kırılmalar biçiminde ortaya çıkar. Bu da entropi metaforunun tam anlamıyla karşılık bulduğu bir durumdur: görünüşte düzenli olan yapı, bir anda iç çelişkilerin tetiklediği düzensizlikle (yüksek entropi durumu) çöker ya da dönüşür.
Sonuç olarak, tarihsel materyalizm, toplumsal yapının çözülme ve yeniden yapılanma dinamiklerini çelişki ve mücadele üzerinden kurarken; bu dinamiklerin sürekliliği ve yoğunluğu, entropi kavramının metaforik değil, yapısal biçimde kullanılmasına olanak sağlar. Çelişki, burada bir devrimsel dönüşümün potansiyelini açığa çıkaran enerjiyi üretir; entropi ise bu enerjinin yapıyı ne ölçüde çözebileceğini ve hangi koşullarda yeni bir düzenin doğabileceğini kavramamıza yardımcı olur.
Entropi-Çelişki Analojisi - Sistemik Yaklaşım
Toplumsal sistemleri anlamak için yalnızca ekonomik, siyasal veya kültürel göstergeler yeterli değildir; aynı zamanda bu sistemlerin nasıl işlediği, hangi içsel dinamiklerle evrildiği ve hangi eşiklerde dönüşüme zorlandığı da açıklığa kavuşturulmalıdır. Bu noktada sistem teorisi, disiplinlerarası bir düşünsel zemin sunarak, fiziksel ve toplumsal sistemler arasında kuramsal bir köprü kurulmasını olanaklı kılar. Entropi ve çelişki bu bağlamda, farklı bilimsel bağlamlardan gelen ama işlevsel olarak sistemsel bozulma, enerji birikimi ve yapısal dönüşüm süreçlerine işaret eden iki temel kavram olarak örtüşür.
Kapalı ve Açık Sistemlerde Entropik Gerilim
Fizikte entropi, özellikle kapalı sistemlerde düzensizliğin kaçınılmaz artışını ifade eder. Enerji tüketildikçe, sistemin iş yapabilme kapasitesi azalır ve sonunda termodinamik dengeye ulaşılır — bu, fiziksel olarak ölümle eşdeğerdir. Ancak açık sistemler, dışarıdan enerji alarak bu entropik süreci geciktirebilir veya dönüştürebilir. Toplumsal sistemler esasen açık sistemlerdir; dışarıdan bilgi, enerji (emek, kaynaklar), etkileşim (diplomatik, kültürel, sınıfsal) alarak kendilerini yeniden üretirler. Ne var ki, bu yeniden üretim süreci içsel çelişkileri ortadan kaldırmaz, aksine çoğu zaman gizli bir entropik birikim yaratır.
Sosyal sistemlerde bu birikim, özellikle sınıfsal sömürü, eşitsizlik, tahakküm, dışlama ve yabancılaşma biçiminde kendini gösterir. Sistem dışarıdan enerji alırken içeride toplumsal gerilim büyür. İşte bu durum, toplumsal sistemlerin entropiyle benzeşen çelişkisel kriz noktalarını üretir: enerji birikir ama işlevsel bir dönüşüm gerçekleşmezse, sistemin yapısal entropisi artar ve bütünlük bozulur.
Çelişkiyi Entropi Gibi Okumak - Enerji, Gerilim ve Patlama
Marx’ın "üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişki" tanımı, toplumsal yapının evrimsel enerjisini üretir. Bu çelişki, bastırıldıkça veya çözülmeden ertelendikçe sistem içinde bir enerji yoğunlaşması yaratır. Tıpkı kapalı bir fiziksel sistemde sıcaklık ve basıncın artışı gibi, toplumsal yapının derinliklerinde de entropik bir stres birikimi oluşur. Bu stres, siyasal krizler, sınıf mücadelesi, ideolojik kırılmalar veya kitlesel hareketlerle dışa vurur. Ancak bu dışavurum çoğu zaman kendiliğinden değildir. Tıpkı Prigogine’in "dissipatif yapılar"ında olduğu gibi, kaotik bir eşik aşılmadan yeni bir düzen doğmaz.
Sistemik bakış açısıyla, entropik artış, sadece çözülmeye değil, yeniden yapılanma olasılığına da işaret eder. Bu yönüyle entropi, toplumsal çelişkilerin yalnızca yıkıcı değil, aynı zamanda kurucu potansiyeline de dikkat çeker. Örneğin bir devrim, sadece mevcut düzenin yıkılması değil; aynı zamanda, birikmiş enerjinin daha üst bir yapısal düzeyde yeniden örgütlenmesi anlamına gelir. Bu anlamda devrimsel dönüşüm, entropik dengeyi yeni bir sistem düzeyine taşıyan sıçramadır.
Entropik Eşik ve Tarihsel Kırılma
Her sistem, yapısal olarak bir “eşik” taşır. Bu eşik, sistemin iç çelişkilerle ne kadar süre baş edebileceğini belirleyen kritik bir sınırdır. Fizikte bu tür eşiklerde ani faz geçişleri (phase transition) gözlemlenir — örneğin suyun buharlaşması gibi. Toplumsal sistemlerde de benzer şekilde, çelişkiler belirli bir yoğunluk düzeyine ulaştığında, lineer olmayan bir tarihsel kopuş yaşanır. Bu kopuş bir devrim, bir çöküş ya da bir yeniden yapılanma olabilir.
Bu noktada entropi, yalnızca sistemin çöküş olasılığına değil, aynı zamanda yeni bir toplumsal formasyonun doğuşuna da gönderme yapar. Marx’ın tarihsel sıçrama kavramı ile Prigogine’in "kaostan düzene" yaklaşımı burada bütünleşir. Bir sistem, ancak çelişkilerinin belirli bir doygunluk düzeyine ulaşmasıyla, daha yüksek entropiden daha düşük entropili yeni bir düzene sıçrayabilir. Bu ise devrimci momentin tarihsel ve yapısal temelini oluşturur.
Tarihsel Örnekler - Devrimler, Çöküşler ve Entropik Patlamalar
Toplumsal çelişkiler ve entropik süreçlerin benzeşimi yalnızca soyut kuramsal düzeyde kalmaz; tarih, bu sürecin sayısız örneğiyle doludur. Kapitalist öncesi toplumlardan sanayi devrimlerine, emperyal savaşlardan sosyalist devrimlere kadar uzanan tarihsel çizgi, her bir kırılma noktasında sistemin çelişkisel enerjisinin biriktiği ve sonunda yapısal bir patlamayla boşaldığı eşikler taşır. Bu bölümde, bu tarihsel dönüşümleri birer entropik-toplumsal patlama biçiminde yorumlayacağız.
1789 Fransız Devrimi- Feodal Yapının Termodinamik Çöküşü
Fransız Devrimi, klasik tarih anlatımında siyasal özgürlük ve yurttaşlık haklarının kazanımı olarak anılsa da, bu patlamanın arkasında yatan asıl dinamik, üretici güçlerin feodal üretim ilişkileri tarafından engellenmesidir. Gelişen burjuvazi, giderek sanayi ve ticaretle büyüyen bir sınıfsal enerji üretmekte; buna karşılık aristokrasi, siyasal gücü ve mülkiyeti tekelde tutarak sistemin “ısı boşaltma” kapasitesini sınırlamaktadır. Bu durum, entropik açıdan ifade edilecek olursa, feodal düzenin yoğun enerji birikimine rağmen iç dengesini koruyamaması anlamına gelir. Sistem çöker, yeni bir düzen doğar: kapitalist devlet.
1917 Ekim Devrimi - Çelişkinin Termodinamik Eşiği Aşması
Rusya’da kapitalistleşme süreci henüz tamamlanmamışken, devasa bir emekçi sınıfı oluşmuş; köylü yığınları yoksulluğun ve sömürünün kıskacında yaşamaktaydı. Çarlık otokrasisi bu toplumsal enerjiyi yönetmek yerine bastırmayı tercih etmiş, böylece entropik baskı yoğunlaşmıştır. I. Dünya Savaşı, bu yapıyı kıracak dışsal enerji girişimini sağlamış, sistem çelişkilerinin eşiğini aşmıştır. Lenin’in deyimiyle “durumun devrimci olması”, aslında çelişki ve kriz enerjisinin devrimsel bir kopuşa yol açacak düzeye ulaşmasıdır. Bu noktada, toplumsal entropi maksimuma ulaşmış; ve yeni bir üretim tarzına (sosyalizm) geçiş mümkün olmuştur.
1968 Dünya Ayaklanmaları- Kümülatif Çelişkinin Eşik Altı Patlaması
1968, çok sayıda ülkede –Fransa, ABD, Almanya, Çekoslovakya, Meksika vs.– eş zamanlı toplumsal patlamaların yaşandığı bir yıldır. Ancak bu ayaklanmaların çoğu devrimle sonuçlanmamış, fakat toplumsal çelişkilerin yeniden örgütlenmesine, kültürel dönüşümlere ve ideolojik değişimlere yol açmıştır. Bu, entropi kavramıyla düşünüldüğünde eşik altı patlama olarak tanımlanabilir. Yani sistem çelişkileri yüksek enerji üretmiş; ama yapısal dönüşüm için gerekli tarihsel moment ve örgütlü özne düzeyi yetersiz kalmıştır. Bu da entropik enerjinin dağılmasına, ama sistemin çatlaklar edinmesine yol açmıştır.
1989 Sovyetler’in Dağılması - Negatif Entropinin Çöküşe Evrilmesi
Sovyetler Birliği’nin çöküşü, entropi kuramı açısından dikkat çekicidir. Burada çelişki, üretici güçlerin bastırılmasından değil, negatif entropi (düzenleme, merkezileşme ve enerji denetimi) sisteminin giderek işlevsizleşmesinden doğar. Bürokratikleşmiş yapı, esnekleşemeyen ekonomi, ideolojik inandırıcılığın kaybı, sistemin kendisini yeniden üretme kapasitesini tüketmiştir. Böylece içsel enerji düşmüş, yani entropi artmış, fakat bu artış devrimci bir dönüşüm değil, dağılma ve çözülme biçiminde gerçekleşmiştir.
Arap Baharı (2010–2013) - Kısmi Patlamalar ve Çelişkinin Dağılması
Arap Baharı, modern iletişim teknolojilerinin de etkisiyle geniş kitlelerin bastırılmış siyasal enerjisinin ani boşalımıdır. Ne var ki bu boşalım, çoğu yerde siyasal yapının devrimci dönüşümüne değil, yeni otoriter rejimlerin inşasına veya kaosa yol açmıştır. Burada çelişkilerin entropik enerjisi örgütlü bir biçimde kanalize edilemediği için sistem parçalanmış ama istikrarlı bir dönüşüm üretilememiştir. Bu da bize gösterir ki, entropik patlamanın devrim yaratabilmesi için tarihsel özne, örgütlenme ve yön taşıyan enerji gereklidir.
Günümüz Krizi - Yüksek Entropili Kapitalizm ve Toplumsal Çöküş Eşiği
Bu bölümde, kuramsal çerçevemizi ve tarihsel örneklerden elde ettiğimiz sonuçları, 21. yüzyıl kapitalizminin krizleriyle ilişkilendirerek bugünkü yapısal durumu çözümleyeceğiz. Burada odaklanacağımız nokta, kapitalizmin üretici güçler, doğa, emek ve bilgiyle kurduğu ilişkinin içsel çelişkileri nasıl derinleştirdiği ve bu süreçte sistemin nasıl entropik bir çöküş eşiğine geldiğidir.
Günümüz Krizi - Yüksek Entropili Kapitalizm ve Toplumsal Çöküş Eşiği
Kapitalist Sistem - Sınırsız Büyüme, Artan Entropi
Kapitalizm, doğası gereği genişlemeye, meta üretiminin ve sermaye birikiminin sürekli artışına dayanan bir sistemdir. Ancak bu büyüme dinamiği, hem doğaya hem de topluma yönelik yıkıcı sonuçlar doğurur. Kapitalist genişleme süreci, enerji kaynaklarının tüketimi, ekosistemlerin bozulması ve emek gücünün değersizleşmesi üzerinden işlemektedir. Bu durum, entropi kuramıyla ifade edildiğinde, sistemin enerji dönüşüm süreçlerinde giderek daha fazla kullanılabilir enerjiyi işe yaramaz atığa dönüştürdüğü, yani toplumsal ve ekolojik düzeyde entropiyi artırdığı anlamına gelir.
Bugün gelinen noktada, kapitalizm yalnızca iktisadi bir kriz üretmiyor; aynı zamanda iklim krizi, gıda krizi, su krizi, sağlık ve barınma krizleriyle birleşik bir entropik yıkım rejimi oluşturuyor. Bu da sistemin artık yalnızca kendi çelişkileriyle değil, doğanın geri dönüşsüz sınırlarıyla da karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Neoliberalizm - Kaosu Yönetme Mekanizması mı, Yıkımı Erteleme Aracı mı?
Neoliberal dönemde, devletin yeniden yapılandırılması ve piyasanın her alana egemen kılınması, kapitalizmin çelişkilerini çözmekten çok yönetilebilir kılma amacına yöneliktir. Ancak bu yönetim biçimi, entropiyi azaltmaz; aksine, sistemi yüksek basınç altında tutarak çelişkileri derinleştirir. Emek üzerindeki baskı, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, sermaye hareketlerinin deregülasyonu, eşitsizliği artırmış ve toplumun geniş kesimlerini sistemden dışlamıştır. Bu da potansiyel bir toplumsal patlamanın koşullarını genişletmiştir.
Sistem, giderek kendi içsel dengesini kaybetmekte; tıpkı kapalı bir fiziksel sistemin enerji girişine rağmen soğuma ve çözülmeye yönelmesi gibi, neoliberal kapitalizm de hem siyasal meşruiyetini hem de toplumsal yeniden üretim kapasitesini kaybetmektedir.
Bilişim Kapitalizmi - Bilginin Entropisi
Kapitalizmin son evresi olan dijital/bilişim çağı, bilgi üretimini merkezileştirmiş; ama aynı zamanda bilgi kirliliğini, yapay ihtiyaçları ve toplumsal manipülasyonu artırarak bir tür bilişsel entropi yaratmıştır. Bilgi, sermayenin hizmetinde ve algoritmaların kontrolünde; bu da bireylerin algılarını yönlendiren, gerçekliği parçalayarak anlamın dağılmasına neden olan bir süreçtir.
Bu bilişsel entropi, toplumun kolektif reflekslerini dumura uğratmakta, ortak hafızayı silmekte, direnme ve örgütlenme yetisini bastırmaktadır. Ancak bu durum aynı zamanda sistemin kendi içinden patlamasına neden olabilecek örgütsel boşluklar ve çelişkisel kırılma hatları üretmektedir.
Çöküş Eşiği - Çoklu Krizlerin Termodinamiği
Bugün dünya sistemi, yalnızca bir ekonomik kriz değil; bir bütün olarak uygarlık krizine doğru ilerlemektedir. Pandemiler, savaşlar, iklimsel felaketler, göç hareketleri ve güvenlik politikaları, bu sistemin artık kendi yükünü taşıyamadığını göstermektedir. Burada karşımıza çıkan tablo, sistemin termodinamik olarak yüksek entropili bir yapıya dönüştüğü, yani “kendi kendini yeniden düzenleyemez hâle” geldiği bir durumu ifade eder. Bu da şu soruyu ortaya çıkarır. Kapitalizm, bu çelişkileri yeni bir yapısal forma dönüştürerek aşabilir mi, yoksa tarihsel bir çöküş ve devrimsel bir dönüşüm mü yaşanacaktır?
Entropik Toplumdan Sıçrama Toplumuna – Devrimci Dönüşüm Olasılığı
Bu son bölümde, hem bilimsel hem de siyasal düzlemde bir çıkış yolu önermeyi hedeflemekteyiz. Şimdiye dek entropi yasalarını toplumsal sistemlere uyguladık, çelişkilerin nasıl birikip patlamaya dönüştüğünü gösterdik. Peki, bu çöküş eğilimi zorunlu bir kader midir, yoksa yeni bir toplumsal organizasyon biçimiyle entropik toplumdan negentropik bir sıçramaya geçmek mümkün müdür?
Sıçrama Noktası - Kaostan Düzenin Doğumu
Fizikte kaos teorisi, belirli karmaşıklık düzeylerinde sistemlerin kendi içlerinden yeni düzen formları üretebileceğini öne sürer. Toplumsal düzeyde de büyük çöküşlerin ardından yeni ve daha yüksek düzeyli bir örgütlülüğün doğması mümkündür. Bunun için gereken üç temel öğe vardır:
Yönlenmiş enerji (tarihsel özne)
Yapısal alternatif (yeni toplumsal model)
Zamanlama (tarihsel moment)
Bu üçü bir araya geldiğinde, sistem yalnızca çözülmekle kalmaz; aynı zamanda negatif entropi yaratacak yeni bir toplumsal form üretebilir. Yani, artan entropi bir çöküş değil, devrimci bir dönüşümün zeminine dönüşebilir.
Negentropik Toplum - Enerjinin Örgütlü ve Anlamlı Dolaşımı
Yeni bir toplumun kurulması, yalnızca sınıf ilişkilerinin değişmesiyle değil, aynı zamanda enerji, bilgi ve emek döngüsünün daha dengeli, bilinçli ve toplumsal faydaya yönelmiş biçimde yeniden tasarlanmasıyla mümkündür. Böyle bir toplumun temel nitelikleri şunlar olabilir:
Yatay örgütlenmiş karar mekanizmaları (kolektif akıl)
Toplumsal ihtiyaçlara göre planlanmış üretim (ekososyalizm)
Enerji ve bilgi kaynaklarının ortaklaşa yönetimi
Emek-değerin sadece ekonomik değil, etik ve estetik boyutlarıyla tanımlanması
Doğa ile karşılıklı uyum içinde sürdürülebilir yaşam biçimleri
Bu sistem, termodinamik olarak entropiyi azaltmaya değil; onu denetimli ve yaratıcı biçimde yönlendirmeye çalışır. Çünkü entropi hiçbir zaman sıfırlanamaz; önemli olan onu sistemin dönüşüm potansiyeline çevirebilmektir.
Devrim, Negentropik Bir Sıçramadır
Devrim, bu bağlamda bir patlama değil; yeni bir sistemin enerji yasalarını yeniden tanımlayan bir sıçramadır. Fizikte “faz geçişi” (örneğin suyun buharlaşması) gibi, toplumlar da belirli çelişkiler birikiminden sonra niteliksel bir dönüşüm yaşayabilirler.
Bu dönüşümün temel mantığı şudur:
“Entropik birikim → Eleştirel yoğunluk → Toplumsal patlama → Negentropik yeniden inşa”
Yani devrim, yalnızca eskiyi yıkmak değil; aynı zamanda enerjinin yeni bir düzende, anlamlı ve dengeli biçimde dolaşmasını sağlamak anlamına gelir. Bu nedenle devrimci özne, yalnızca mücadele eden değil; aynı zamanda düzen kuran, enerjiyi yöneten ve bilgiyi kolektifleştiren bir öznedir.
Fiziğin Yasalarıyla Toplumun Kalbine Dokunmak
Toplumsal çelişkiler ile fiziksel süreçler arasında doğrudan bir paralellik kurmak elbette metaforik bir düzleme dayanır. Ancak bu metafor, analitik bir derinlik, eleştirel bir bakış ve yeni bir yöntemsel perspektif sunar.
Entropi, yalnızca düzensizlik değil, aynı zamanda zorunlu bir değişim itkisi anlamına da gelir. Toplumsal entropi arttığında, ya sistem çökerek yeni bir düzenin önünü açar ya da çöküş içinde yok olur. Bizim tarihsel tercihimiz ise açıktır:
Kaotik çöküşe değil, kolektif sıçramaya yönelmek.
Ve bu sıçrama, yalnızca bilimsel analizle değil; örgütlü emekle, kolektif akılla ve etik-estetik bir gelecek tahayyülüyle mümkün olacaktır.
Erdoğan ATEŞİN
Dipnotlar
Schrödinger, E. (1944). What is Life?. Cambridge University Press.
Prigogine, I. & Stengers, I. (1984). Order Out of Chaos. Bantam Books.
Marx, K. (1867). Das Kapital, Cilt I.
Engels, F. (1880). Socialism: Utopian and Scientific.
Bookchin, M. (1990). The Philosophy of Social Ecology.
Foster, J. B. (2000). Marx’s Ecology. Monthly Review Press.
Morin, E. (2005). Introduction à la Pensée Complexe. Seuil.
Kaynakça
Marx, K. Das Kapital. Progress Publishers.
Engels, F. Dialectics of Nature.
Prigogine, I. The End of Certainty: Time, Chaos, and the New Laws of Nature.
Bookchin, M. Ecology of Freedom.
Foster, J. B. The Vulnerable Planet.
Morin, E. La Méthode serisi.
Schrödinger, E. What is Life?