- 874 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
BİR SABAH SAHİLDE
Gök gözlü gökyüzü perisi altın tepsi içinde doğayı sunuyordu bahar sabahının ılık nefesiyle. Bin bir renk, koku ve güzellik… Dalgalar hafif dokunuşlarla kayalarla cilveleşirken, martılar çığlık atarak onları izliyordu. Uyanmaya başlamıştı çiçekler, üstünde çiy damlacıklarıyla öpüşen güller doğanın şahıydı sanki. Mest eden kokuları saçılmıştı her yana.
Sabah yürüyüşüne çıkmış insanlar vardı, kimi hızlı kimi yavaş yürüyordu sahil boyu. Yaşamayı severler miydi bilinmez, zevk alırlar mıydı, meçhul. Çok kalabalık değillerdi, ama iki tanesi ayrıydı diğerlerinden. Yaşları bir asra yaklaşmıştı neredeyse. Birisinin sağ, diğerinin sol elinde baston, kol kola girmiş bir kadın bir adam vardı. Yürürken titriyordu bacakları. Ya kalpleri, onlar da fırtınada kalmış pencere kanatları gibi çarpıp duruyordu. Rüzgârın dokunuşlarıyla bembeyaz saçları önüne dökülüyordu kadının. Sımsıkı tutmuştu adamı ve umursamıyordu hiçbir şeyi. Hafifçe sallayarak başını feri sönmüş gözlerinden uzaklaştırıyordu gümüş telleri.
Adam bir an bıraktı kadını, çiçeklerin olduğu tarafa yöneldi. Eğilip bir bir koklamaya başladı. En çok güllerin yanında kaldı. Arkasını dönmeden kadına seslendi:
- Gel, sen de gel ne güzeller bak! Hayat, bunlardan tat almaktır işte. Sessizce yaklaştı kadın, kesik kesik hacmi daralmış ciğerlerine çekti çiçek kokularını.
- Çok güzeller dedi. Hepsi birbirinden daha güzel gerçekten. Sonra dönüp adama sordu: Hangi çiçek olsaydım severdin beni?
- Gül, dedi adam, hiç düşünmeden.
- Ama gül dikenli olur dedi kadın, canını yakmamdan korkmaz mıydın?
- Sevgi, gerçek sevgiyse dikenlerine rağmen sevebilmektir onu.
Yok muydu birbirimize batan dikenlerimiz, bunca yıl sevgimiz sürdüyse acısına katlandığımızdandır.
Yavaşça doğrulup yürümeye başladılar, şimdi daha çok sokulmuşlardı birbirlerine.
2. VERSİYONU
Meleklerin ılık nefesleri altında, genç martıların çığlıklarına nispet, hafif dokunuşlarla kayalarla cilveleşiyordu dalgalar.
Sahilde sabah yürüyüşündeydi diğer genç insanlar. Bir de kol kola iki gölge... Bacakları gibi titrer, gümüş telli saçları gibi eser miydi kalpleri?
Yeniyetme çiy damlacıklarıyla öpüşen güller, uyanan doğaya davetkâr kokularını yayıyordu.
Ilık nefesler “Güllerden zevk almaktır hayat, acı verse de dikeni” der gibiydi.
Daha çok sıktılar kemikli ellerini.