DOĞU ve BATI NAZARINDAN KUR'AN
Bölümün Künyesi: Seyyid Hüseyin Nasr, “Kur’an”, İslâm, İdealler ve Gerçekler içinde, İstanbul 2009(3.baskı), İz Yay., s. 47-73
Bölümün Künyesi:Frithjof Schuon, “Kur’an ve Sünnet”, İslam’ı Anlamak içinde, İstanbul 2008(4.baskı)İz Yay.,s.57-107
DOĞU VE BATI NAZARINDAN KUR’AN
Ey!Şanı yüce mahşere dek, korunan yüce kitap
Yetmez seni övmeye, hiçbir söz, hiçbir hitap
Seni yazmak ne mümkün, cür’etimize bakma
Hesap günü mizanda bizi yalnız bırakma!
Cengiz Numanoğlu
Allah (cc) ile insan arasında akdedilen misak gereği insan, sorumluluk ve bu sorumluluğun getirmiş olduğu akıllı ve hür bir varlık olma emanetini kabul etmiştir.(el-A’raf 7/172). İşte Kur’an bu misaka uymaya ve insan varlığının kemale ermesinde yardım eden bir mesajdır. O, içinde müslümanın yaşadığı bir dünyadır. Müslüman O’nunla doğar O’nunla veda eder son yolculuğunda…
Müslüman için Kur’an Allah’ın vahyidir. Yalnız manen değil zarf ve şekil itibari ile de Allah’tan gelmektedir. Allh’ın sözü İslam’da kur’an’dır, Hıristiyanlıkta ise Hz. İsa… İlahi mesajın nakil aracı Hıristiyanlıkta Bakire Meryem, İslam’da ise Hz. Peygamberin ruhudur. Meryem’in bakireliği hangi sebeple gerekli idiyse ,Hz.Peygamber’de aynı sebeple ümmi olmak durumundaydı. Hz.Peygamberin ümmi özelliğini reddedip Meryem’in bakireliği savunulamaz. Hz.Peygamberin ümmi oluşu beşerin Allah karşısındaki pasif durumu gösterir. Hz. Peygamberde Allah karşısında pasif kaldı ve bu vahye bir şey eklemedi O (SAV) bir kitap yazmadı, kutsal kitabı insanlara nakletti.
. Kur’an’ın içeriğini belirleyen vahiyden başkası değildir.Sünni İslam anlayışında Kur’an Allah’ın sadece yaratılmamış kelamı değildir, aynı zamanda dilin güzelliğine mükemmel bir örnektir. Kur’an öyle bir dil kullanmıştır ki o dil insan dilinin sınırlı imkanları arasında ölçüye sığmaz ilahi kelamın tezahürünün ifadesidir.
***
Kur’an’ın şekli Arap dilidir. Bu Hz. İsa’nın vücudunun bizzat O’nun kendisinden oluşu gibi oda dini açıdan Kur’an’dan ayrı değildir.Arapça İslam kültürünün tek dili değil ancak İslam’ın kutsal dilidir. Arapçayı çok iyi bilmek mutlaka gerekli değilse de ibadetlerde önem arzeder. Bundan dolayı Kur’an ayetlerini bilmek zaruridir.
Kur’an’ın bir büyüleyicilik yönü vardır. Bu büyüleyicilik bizzat Kur’an’ın diliyle sıkı sıkıya ilişkilidir. Kur’an’ın çevirilerinin aslı ile bir tutulmaması, manen etkisiz oluşu buradan kaynaklanmaktadır. Eğer Tanrı bir dille konuşmuşsa o dil kutsaldır. Çünkü Tanrı’nın konuşmuş olduğu dil, daha sonraki hiçbir dilde olmayan bazı özelliklere sahip demektir ki Tanrı’ın artık konuşmaması en azından vahiy göndermemesi bu dilin ayrı özelliğini ortaya koymaktadır.
Kur’an metni İlahi Kelamın gücü altında beşer lisanını parçalanışını gözler önüne serer. Bu bir dalganın denizdeki kayalara çarparak unufak olması gibi beşer dilininin binlerce parçaya dağılmasıdır. Kur’an’da her kelime bir anlam dünyası taşır ve içeriğinin “didaktik” ve “yatay” bütün bir izahı yoktur. Bazı ayetler ve süreler vardır ki maddi alemde şekillenen arabeskler gibi yayılırlar. Diğer bazıları da çok daha geometrik ve açık fikrin ani fışkırışları gibidir.
Kur’an’ın gücünü oluşturan bir diğer unsur da tarihselliğe sıkışmamış olmasıdır. Çünkü O belli bir zamanda olmuş özel bir olayı aktarmaz, ebedi gerçeklerle ilgilenir. Belli bir topluma ait olayları konu edinir ancak bu olaylar her zaman aktüel olarak bizi ilgilendirmektedir. Kur’an’ın mucizeviliği bu noktada ortaya çıkmaktadır. On dört asır geçmesine rağmen bu günün insanlarının ruhlarını harekete geçirme etkisinde bir dile sahip olması…
Vahiyler ilk bakışta anlaşılmayan eksiltileri ve üst üste yığılmış anlam birikimleri olarak görülebilir. Ancak buradaki temel ilke Hakikat kelamın manevi yada toplumsal açıdan etkili oluşundadır. Tanrı ilk önce insanı kurtarmak ister, onu bilgili kılmak değil Tanrı hikmete, bilgililiğe ve ölümsüzlüğe bakar, dış bilgiye ve insan merakını gidermeye değil. Bu yüzdendir ki Kutsal Kitaplar insanların gözünden kaçan yüce bir hakikate bağlı olarak bazen kelimelerin hatta olayların yerlerini değiştirebilir.
***
Kitapların anası olarak nitelendirilen Kur’an’ın içinde her bilgi öz olarak vardır. Fakat bu bilgiler bilfiil olarak değil potansiyel olarak mevcuttur. Bu prensipleri anlamak için kitapların anasının anlamına nüfuz etmek ve buradan detaylı içeriklerini değil temel ve esasını keşfetmek gerekir. Kur’an insan için üç tip mesaj içerir:
Doktrinel mesaj; bu anlamda Kur’an hem insan hayatıyla ilgili hukuki ve ahlaki emirleri hem de evrenin yapısı ve varlığın muhtelif durumları üzerinde durarak kozmoloji ve insanın sonuna ilişkin bilgiler içererek eskatolojiyi ihtiva eder. Böylece O hem ilahi yasanın hem de metafizik bilginin temelidir.
İkincisi ise tarihi mesajdır. Çağlar boyunca yaşamış kişileri ve olayları konu edinir. Aslında onda olaylar, tarihi deyimlerle ifade edilerek insanın nefsine hitap edilmektedir. Eğer Kur’an doğrudan yoldan sapmış Arabistan halkını konu edinseydi bizim ilgimizi çekmezdi.
Üçüncüsü ifadesi güç mesaj içeriğidir. Kur’an’ın maddi varlığı bile büyük bir ilahi bağış (bereket) taşır. Bir Müslüman zor durumda kaldığında Kur’an’dan ayetler okuyarak rahatlar.
Kur’an bir bütün olarak alındığında varlığın bizzat kendisine benzediği görülür. O külli varlığın tüm unsurlarını içerir. Bu yüzden o müslümanın hayatına yerleştirdiği bir evrendir. Kısaca o her şeyin kendisine göre yapıldığı bir modeldir.
İnsana baktığımızda o, bir çokluk dünyasında yaşar. İnsanın bu çokluk dünyasından mahrum kalması ona ölüm gibi gelmektedir. Ve gerçekte, ruhi açıdan bu çokluktan kopup Tevhid’e (Birlik’e) geri dönmek değil de nedir ölüm?... Kur’an’da dünya gibi süre ve ayetleri kelime ve harfleri içinde bir çokluktur. Fakat dünya ile Kur’an arasında büyük bir fark vardır. Kur’an’ın bu çokluğu içinde barındırması nefsi kendi oyunu içinde yakalamak istemesindendir. Nefis Kur’an’la ilk karşılaşınca alıştığı çokluğu fark eder. Ancak bu çokluk nefiste dünyanın tam aksi bir etki bırakır. Kur’an’ın, içinde bir huzur bir ahenk vardır. Bazı Müslüman bilgeler Kur’an’ı Allah’ın kendisiyle balık yani insanın nefsini avladığı bir ağa benzetirler. Kur’an kendini bir dünya gibi sunar. Ancak öyle bir dünya ki içinde ayrılık değil birleştirme bulunan dünya…
Kur’an’ın bütün gücünü anlamak için şu üç hususu göz önünde bulundurmak gerekir: Kur’an’ın öğretisel içeriği, öyküsel içeriği ve gizemli/mucizevi içeriği....
Kur’an’ın zaman ve mekan içindeki etkilerinin okuyucuya verebileceği edebi etki ile ilgisi yoktur. Her kutsal kitap gibi Kur’an’da her şeyden önce “kapalı” bir kitaptır. Fakat bir başka açıdan kurtuluşun temel hakikatleri noktasında tamamen “açık”tır.
Kur’an’da dünya gibi hem tektir hem de çokluktur. Dünya değişken ve bölen bir çokluktur, Kur’an ise toplayan ve Tevhid’e götüren bir çokluktur. Nefsin balıkları kuşku duymaksızın ve her zamanki gibi alışık oldukları ritimlere göre ilahi ağın içine girerler. Böylece insanın aklına akıtılan araz cevherle akıl canlanır ve ilk önce Tanrı’yı düşünür. ve her şeyi Tanrı’da düşünür. Kur’an insan beyninin düşünebileceği ve hissedebileceği her şeyin resmi gibidir. Tanrı bu yolla insanın kuşkusunu giderir ve ona huzur, mutluluk verir.
Şöyle denilebilir ki, Tanrı dünyayı bir kitap gibi yaratmıştır. O’nun vahyi dünyaya bir kitap gibi indirilmiştir fakat insan Tanrı’ya doğru Kelamla yükselmelidir. Tanrı insan için kitap olmuştur öyleyse insanda Tanrı için kelam olmalıdır. İnsan varoluşun pıhtılaşmış haliyle bir “kitap”tır, oysa ki Tanrı bu açıdan bakılınca metakozmik vahdaniyetle saf “kelam”dır.
***
Kur’an insana yaşayacağı hayatı düzenlemek dışında formüllerde sunar. Bu formüllerin başında şehadet gelir. İslam’ın başı ve sonu “Lailahe ill’Allah”tır O hem doktrin hem metoddur. Bütün çoklukları Allah’a nisbet etmesi açısından doktrindir, ruhun iç düşmanlarına savaşma tekniğini göstermesi noktasında bir metoddur.
Şehadetten sonra en önemli formül “Bismillahirrahmanirrahim”dir. Besmele Kur’an’da bir süre dışında her sürenin başında yer alır.
Kur’an’ın başı olan Fatiha Süresi besmele ile açılır. Bunula birlikte tüm Kur’an açılmış olur. Yani Allah’ın merhamet kapıları…
Allah’ın merhametinin bir temsilcisi de besmele ile sıkı ilişkisi olan “Muhammed’un Resulullah”tır. Hz. Peygamber her iki alem için de bir merhamet sembolüdür. İnsan O(sav)’nun sayesinde mutluluğa, huzura ulaşır.
İslam dünyasında yaygın olarak kullanılar bir formül de “elhamduli’llah”tır. Bu cümle de besmelenin tamamlayıcısıdır. Öyleki besmele bir fiili başlatırken o sona erdirir. El-Hamd bir hareketin manevi değerinin ölçüsüdür.
Birinci şehadete benzer hatta onun yorumu olan bir formül daha vardır ki o yalnızca Allah büyüktür demek değildir, gramer şekli açısından hem mukayese hem de üstünlük bildirir. Allahu Ekber, Allah’ın daha büyük ve aynı zamanda en büyük olduğu anlamını içerir.
Kur’an’dan ve Hadislerden alınmış daha pek çok formüller, çokluk içinde dağılan müslümanın hayatında Kur’an ve mesajının sürekli bulunuşunun bir hatırlatıcısıdır.
Batılılar Kur’an’ı değerlendirmekte zorluk çekerler çünkü onlar kutsal metin içinde son derece açık ve hemen anlaşılabilen bir anlam ararlar. Oysaki doğuda durum farklıdır, onlar sözlü sembolizme hayrandırlar. Vahyedilmiş cümle onlar için bir simgeler dizisidir. Bu Kur’an ayetleri , sadece düşünceleri aktaran cümleler değildir fakat bir bakıma varlıklardır, güçlerdir, tılsımlardır. Müslümanın ruhu kutsal formüllerle dokunmuş gibidir.
İslam’ın temel formülü “Lailahe ill’Allah”tır. Cümlenin birinci kısmı olumsuzluk ifade eder. Bu kısım dünya ile ilgilidir. Dünyada ne kadar olumlu şey varsa onları hiçe indirgemektedir. İkinci kısım olumludur Mutlak Hakikatle ilgilidir. Şehadet kelimesi hem bilginin hem de ruhun kılıcıdır, aynı zamanda o Hakikatin verdiği huzuru Tanrı’da huzur bulmayı ifade eder.
Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadetten sonra bir başka temel ifade de “besmele”dir. Bu vahyin formülüdür. Besemle vahyedilmiş kitabın ilk sözüdür çünkü Fatiha Süresi yani “açan” süresi besmele ile başlar. Fatiha bütün Kur’an’ı içerir, besmele de Fatiha’nın tümünü içeir. Besmele de “ba” harfinde gizlidir “ba” harfi de altındaki noktada gizlidir.
Besmele şehadetin bir çeşit bütünleyicisidir. Şehadet entellektüel bir yükseliştir. Besmele ise ontolojik bir iniştir.besmele her iki şehadetin hakikatini dünyaya taşıyan ilahi ve vahyedici bir ışıktır.
***
sonuç olarak Kur’an , hem insanın pratik hayatını yönlendiren yasanın kaynağı hem de akli çabalarına ilham veren bilginin kaynağıdır. O İslam’ın merkezi tecellisidir. Hz.Peygamber kendisinden sonra gelecek kişilerin kendisini ancak “Kur’an’ı okumakla” hatırlayacaklarını bildirmiştir. Çünkü Kur’an, insana “tabiatüstü olarak tabii” olan her şeyin şimşek ve billur gibi bir ifadesidir. İşte bunun için Allah’ın kitabı bir “furkan”dır, bir “zikir”dir ve dünya sürgünümüzün karanlıkları içinde bir “nur”dur.
SONUÇ ve DEĞERLENDİRME
Kur’an; İslam O’nda gizlidir, sünnet O’nda…Hayat O’nda mündemiç, insan O’nda… O ki Rahman’ın yeryüzü tecellisi, kelamın en şereflisi…
Kur’an’la insan ile Yaratıcı münasebeti ayın on dördü gibi ortaya çıktı, derken bütün muammalar mana urbaları giyerek hikmet yörüngelerine oturdular. Kur’an soluklarının duyulduğu en kuytu yerler bile, İsrafil’den sur sesi almış gibi birden bire dirilir; O’nu kendi şivesiyle duyan gönüller Cebrail’den nağmeler duymuş gibi gerilir; gerilir zira “Bu Kitap, iman edenler için, onların Rableri tarafından basiretleri açan bir hidayet ve burhandır.”
Kainatın zerresi kendisinde gizlidir. Baştan sona bir bütün, baştan sona hep ayrı…Her cümlesi bir süre, tüm süreler bir ayet. Hem çokluğun ifadesi, hem Tevhid’in habercisi… İşte Kur’an, insanın ta kendisi…
Yaratılmadı daha önce insan gibi bir varlık. Var kılındı dünyada Allah’ın halifesi…Ancak ne yapsın yeryüzü ona yabancıdır. Ona bir yol gerekli, yolu gösteren yoldaş gerekli. İşte Kur’an yoldaş oldu, gösterdi ona “sırat el-müstakim”i.
Kur’an ne yönden eserse essin hep aynı misk kokusunu getirmektedir. Doğudan yada batıdan fark eder mi?... Burada iki eser birbiriyle hemhal. Görüş ufku, uzaklık yakınlık diye ayrılmıyor. Kim ki Kur’an diyor yakın oluyor her şey. Doğu’da doğdu Kur’an lakin Batı’da batmaz. Her yer O’nun için doğudur batmayan güneştir O…
Kur’an’ı anlatmaya yetmez dünya kelamı. Ne söylesek içi boş, yarım kalan cümleler. Allah’ın kelamını ifadeye yeter mi dil. Kur’an’ı anlamak ve bilmek mümkün olur ancak yine O’nun dilinden.
“Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir. İyi davranışlarda bulunan müminlere kendileri için büyük bir mükafat olduğunu müjdele”
“Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir. Zalimlerin ise yalnızca ziyanını arttırır.”
“Yoksa, Onu(Muhammed) uydurdu mu diyorlar? Deki: Eğer sizler doğru iseniz Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın(hep beraber) onun benzeri bir süre getirin.”
“De ki: Andolsun, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.”
R.Ü. İlahiyat Fakültesi
Nazmiye AYHAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.