YAN MASA SOHBETLERİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir insanın özgürlüğü en çok ne zaman kısıtlanır acaba…
Belki de konuşma yeteneği elinden alındığı zamandır…
Pelin...
Hiç denediniz mi bilmiyorum, insanlarla dolu bir mekânda tek başına bir şeyler yemeye çalışmak… İnsan en çok böyle zamanlarda hissediyor konuşma isteğini… Ya da belki de en çok böyle zamanlarda dinliyor başkalarını, sırf konuşmadığı için… Dinlemek, muhabbete dahil olmak istemek ama sadece dinlemeye devam etmek… Acaba karşı masaya mı otursaydım… Bu taraf fazla kalabalık gibi… Neyse şimdi kalkıp oraya geçersem daha kötü, herkes bana bakıp yanındaki kişiye kararsızlığımdan bahsedecektir büyük ihtimalle… En iyisi burada oturmaya devam etmek. Kalabalık olsaydık kalkıp oraya geçerdik, sorun olmazdı, neyse…
Sesler geliyor yan masadan, ne konuşuyorlar acaba, hayır hayır dinlememeliyim, hoş olmaz, ama nereden bilecekler ki dinlediğimi, dinlemesem daha iyi aslında ama o kadar yüksek sesle konuşuyorlar ki dinlememek elde değil… En iyisi telefonla uğraşayım biraz, tuş kilidini aç, kapat, aç, kapat, aç, kapat, son gelen mesajlara bak, kapat, off sıkıldım, nerede acaba şu garson… Yoğun bir tartışma var yan masada, gençliğinin son demlerinde üç bay bir yandan kendi fikirlerini savunarak bir yandan karşısındakinin fikrini çürütmeye çalışıyor.
Sonunda getirdi menüyü garson… Ne kadar çok seçenek var böyle, onu mu yesem, şunu mu yesem, yoksa ötekisini mi… Bir bundan bir de bundan yesem olur aslında… Ama ya “Kıza bak, ne kadar da çok yedi öyle” derlerse, kim diyecek ki aslında, şu karşı masadaki kokoş kızlar diyebilir mesela… Neyse en iyisi ilk baktığımdan yiyeyim… Konuşmalarını duyuyorum kızların, sevgilisinden yakınıyor uzun sarı saçlı olanı, çok ihmal ediyormuş onu son zamanlarda, eskisi gibi değilmiş… “Sıcak çikolata mı içsek acaba” diye yanıt veriyor karşısındaki kısa sarı saçlı olanı… “Evet sıcak değil son zamanlarda bana karşı” diyor ilki, “En iyisi birer tane türk kahvesi içelim” diyor ötekisi…
Garson gelecek şimdi ama ben halen karar veremedim ne yiyeceğime, kaçıncı seferdir aynı sayfaları açıyorum kimbilir, acaba karşıdan izliyor mudur garson beni, karar verse de bir an evvel alsam siparişini diyordur belki de… Tatlılar çok güzel görünüyor, yemekten sonra bunu mu yesem acaba, önce yemek seçmeyi başarabilirsem, sonra yerim bunu, geç diğer sayfaya, içecek sayfasıymış burası da, tatlıdan sonra da bunu içerim, güzel görünüyor ama ismi bir garip, ya söyleyemezsem garsona adını, ya yanlış söylersem, rezil olurum… Resmini gösterip şundan istiyorum desem, o da olmaz, ne o öyle çocuklar gibi…
Tartışma hararetlendi yan masada. Anladığım kadarıyla masanın solunda oturan hafif kilolu bay sosyalizm ve komünizmi savunuyor, masanın sağında oturan da kapitalist sistemin gerekliliklerinden bahsediyor… İlginç senaryoları var, merak ediyorum tipini ama dönüp bakarsam hoş olmaz şimdi, o tarafta başka birisine bakıyormuş gibi dönüp baksam anlar mı acaba, ya yakalanırsam, neyse boşver…
Geldi işte garson, ilk gözüme takılan şeyi sipariş veriyorum sanki yıllardır burada hep bunu yiyormuşum havasında, “Hemen getiriyorum” efendim diyor ve gidiyor garson… Kaldım bak yine boşta, menüyü göndermeseydim keşke, bakıyordum ne güzel, çantamda uğraşacak bir şeyler var mıydı acaba, bundan sonra oyalanacak bir şeyler bulunduracağım yanımda… Arka masadaki kızın sesi yükseldi birden, karşısındaki tok sesli erkeğe kızmış olmalı ince sesli kız… “Alt tarafı babamla tanışacaksın, ne var bunda bu kadar büyütecek” diyor, “Senin için söylemesi kolay tabi” cevabını alıyor, sessizlik oluyor bir süre…
Kolumu masaya mı koysam acaba, ya da en iyisi bağlayayım kollarımı önümde, okul müdiresi gibi oldum böyle de, açayım en iyisi, saçımla oynayayım bari biraz, kahretsin çapraz masadaki adamla göz göze geldik, ona yapıyorum zannetti galiba, sürekli buraya bakıyor, bakmamaya çalışmalıyım ama bakmazsam bakıp bakmadığını nasıl anlayacağım ki, bir daha bakayım bari, bak yine göz göze geldik, kahretsin… Bir de büyük ihtimalle karısı var karşısında, terbiyesiz, ahlaksız, kişiliksiz… Sol tarafa doğru döneyim bari, görmem en azından onu…
Siparişimi getiriyor garson, teşekkür ediyorum, kedi miyavlaması gibi çıktı sesim, konuşmuyorum tabi kaç saattir, normaldir, konuşmamaya devam etseymişim daha iyiymiş ya neyse artık… Tartışma kızıştı yan masada, ortada oturan bey iki tarafın arasını bulmaya çalışırken aslında iki taraftan da olmadığını anlatmaya çalışıyor, arada da saçma espriler yapıyor ortamı yumuşatmak adına…
Sol tarafa dönünce iki kişilik masada oturan orta yaşı geçkin iki bayan takılıyor gözüme, çay içiyor ikisi de, dört kişilik masada tek başıma oturduğumu fark ediyorum o anda, keşke şu ilerdeki iki kişilik masaya otursaydım, mekân da kalabalıklaşıyor iyice, garson içinden kızmış mıdır acaba buraya oturduğum için… Kısa kahverengi saçlı bayanın şikâyet eder gibi bir yüz ifadesi var, karşısında oturan siyah gömlekli bayana damadını anlatıyor. Memnun değilmiş, o aslında Hasan ile evlenmesini istiyormuş kızının, daha anlayışlı, daha saygılıymış Hasan ama kızı gidip Ahmet ile evlenmiş. O uyarmış aslında kızını ama dinlememiş kızı… “Kendi aralarında anlaşıyorlarsa bırak karışma sen” diyor karşısındaki bayan…
Tabakta ne varsa silip süpürdüm, hepsini yemeyip biraz bıraksa mıydım acaba… “Tamam” diyor arkadaki tok sesli genç, “Yarın akşam size gelip tanışacağım babanla, mutlu musun şimdi?” Kız çok mutlu olduğunu söylüyor sonra da “Hadi bir şeyler yiyelim şimdi” diyor… “Sevgilim beni aldatıyor olabilir mi acaba?” diye soruyor karşı masadaki kokoş kız, “Akşama hep birlikte bir yerlere mi gitsek acaba” diye yanıtlıyor arkadaşı, “Ama aldatsa anlardım mutlaka” diyor ilk kız…
Garson gelip topladı önümdeki tabakları, “Bir çay alabilir miyim?” diyorum, “Hemen getiriyorum” diyor ve gidiyor. Hani şu ismi garip olan şeyden içecektim sözde, yine başka zamana kaldı… Garsonun arkasından bakarken kapıdan giren iki kişiye takılıyor gözüm, birisi ellili yaşlarına yeni girmiş olduğunu tahmin ettiğim beyaz saçlı bir bey, birisi de yirmili yaşların sonlarında gösteren çekik gözlü, gözlüklü, genç bir bayan… Nereye otursak acaba diye düşünüyorlar bir süre, sonra da gelip önümdeki masaya oturuyorlar… Kızın yüzü asık, bir şeylere sinirlenmiş olmalı, klasik bir baba-kız kavgası mı acaba diye düşünüyorum… “Yine de Hasan’la evlenseydi daha mutlu olabilirdi benim kız” diyor sol masadaki teyze… “Düşünme artık bunları, düğün oldu, bitti, damadınla anlaşmaya çalış bu saatten sonra” diyor karşısındaki teyze… İdeolojik tartışma devam ediyor yan masada… Çayım geliyor…
“Çay bizim ikramımız” diyor garson, sonra da “Afiyet olsun” diye ekliyor… Teşekkür ediyorum… “Seni sevdiğimi anlaman için daha ne yapayım?” diyor önümdeki masadaki beyaz saçlı adam, bir yandan da sinirden sağ bacağını sallıyor sürekli… “Karından boşan mesela” diyor karşısındaki çekik gözlü kız… Kıpırdamadan, doğrudan bakıyorum öylece o masaya doğru, tekrar süzüyorum ikisini de baştan aşağıya… Üzülüyorum ama kime üzüldüğüme karar veremiyorum… Sevgi dolu gözlerini çekik gözlü kızdan ayırmadan bakan umutsuz adama üzülüyorum, vazgeçiyorum sonra, umutsuz bakışlarıyla adamdan diğer tarafa gözlerini dikmiş olan çekik gözlü kıza üzülüyorum, fazla uzun sürmüyor üzülmem, adamın şu anda büyük ihtimalle evde bekleyen karısı geliyor aklıma, ona üzüleyim en iyisi diyorum… Çayımın bittiğini fark ediyorum sonra…
Yerimden kalkıp dışarıya doğru yöneliyorum, merdivenleri çıkarken garson hesap fişimi uzatıyor, müşterileri kalkar kalkmaz hesap fişini hazırlayıp kapıda bekleyen güler yüzlü garsonları takdir ediyorum içimden, sonra da keşke hesabı masaya isteyip biraz bahşiş bıraksaydım diye düşünüyorum, düşünürken de kasaya vardığımı fark ediyorum… Klasik hesap ödeme tartışması var ön sıramda, “Aaa valla olmaz, sen misafirsin, misafire hesap ödettirilir mi hiç” diyor siyah takım elbiseleri içerisinde hoş görünen bey, “Olur mu öyle şey, lütfen izin ver ben ödeyeyim” diyor parfüm kokusu insanın başını döndüren diğer bey… Arka sıramdaki liseli kızların gülüşlerini işitiyorum daha sonra, herkes kendi hesabını öder mantığıyla verecekleri paraları hesaplıyorlar kendi aralarında… Bizler de aynı böyleydik diye içimden geçirirken sıranın bana geldiğini fark ediyorum…
Hesabı ödeyip dışarıya atıyorum kendimi… Kafamın içerisinde görüntüler ve konuşmalar dönüyor, kendimi saatlerdir sohbet ediyormuş gibi hissederek sokakta yürüyen insanların arasına karışıyorum…
Pelin…
Şubat/2012
YORUMLAR
çok çok beğendim..
farklı bir çalışmaydı..
emeğe saygı ile selam veriyorum..
sevgilerimle..
pelin
Saygılarımla...
Önemli olan bir yerde "TEK BAŞINA DURABİLMEKTİR."
Kurgu bile olsa örnek alınası bir öyküydü. Bana göre Seçki işini iyi biliyor.!
Aslında Yan Masa hikâyesi hayattan kısa bir alıntıya benziyor. Bir hanımın veya beyin tek başına bir yere gittiğinde de başına gelecek durum yine aynı.
- kim bu, tek başına ne işi var ?
- birisini mi bekliyor ?
- mutlaka beklediği biri vardır ?
- az sonra gelir, görürsün, evli olsa onunla gelirdi.
- memleketimiz pis insanlarla doldu.
- ne kadar haklısın.
- yok kardeşim hadi kalkalım buradan.
İşte size YAN MASA SOHBETLERİ.
TEŞEKKÜR EDERİZ Pelin.
SAYGILARIMLA.
pelin
Çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için...
Saygılarımla...
bu güzel kalem....ben bu siteye üye olup yazımı asmıştım o gün tek bir yorum vardı. oda PELİN....bir ara karşılıklı yorumlaşmıştık...sonra ara verdi bende sık yazmadığım için epeydir haber alamamıştım...bu sabah güne düşen yazılarda onunki seçilmişti ...çok heyecanlanıp bu yorumu yazdım.....eğer sen devamlı yazıp ben farkına varmadıysam yaşlılığıma ver unutkanlığıma ver...daha sonra deyip ihmalkarlığıma ver....şimdi benim favori listemdesin can...takibindeyim bilesin saygılar
pelin
O zamanlar gerçekten hem sık yazar, hem de yazılan yazıları büyük bir ciddiyetle okur, yorumlardık...
Şimdilerde yoğunluktan mı dersiniz yoksa ertelemeyle karışık bir tembellik mi dersiniz bilmem ama yazma alışkanlıklarımıza sınırlılıklar getirdik...
Çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için...
Saygılarımla...
Yazıda eksik bir şey var ve yazıda hissettirilen eksiklik ile bu eksiklik tamamlanıyor. Aslında eksiklik değil de, yalnızlığın esrikliği mi desek?
Psikolojik olarak iyi bir çalışmaydı....
Hürmetle..Tebrik ederim.
pelin
Tam da önemli olan konuya değinmişsiniz...
Teşekkür ederim güzel yorumunuz için...
Saygılarımla...
Bu pis pozisyonlarda yapılabilecek en güzel şey, düşünmektir..Ben hep öyle yaparım...Yoksa insanların derdi bitmediği gibi, sizide alıp götürür...Ben çok sevdim..Darısı okumayanların başına...
Yürekten kutladım.Selam,saygı...
pelin
Saygılarımla...