- 843 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
bu kent ve sen
Uzaklardan sana yazarken en çok buna takıldı duygularım
Ve sürüyle bulut geçerken gözlerimden,
Hangi mevsim olduğunu tenime değen yokluğunla anladım.
Kırmızıya boyarken her çerçeveyi,
Çerçevedeki yüzlerin utangaçlığıyla değişti bütün yolculuklar
Ve ben hep en uzağını seçtim, uzun süren bütün yolculuklardan öteye giden yolların…
Hüznü anımsarken gözlerinin çukur yalnızlığında, Ellerine değebilecek kadar yakın olamadığım için Yağmura adadım bütün dualarımı.
Parmaklarına değen şimdi duygularım,
Yüreğinin en ulaşılmaz noktasında ki rengârenk çiçekleri koparan rüzgârlara inat yağıyorum bu mevsimde.
Kırılmaz sandığın kalbimi emanet ederek bir eskiciye,
Eski bir aşkın yüceliğinden sana taşıyorum
Cebimde ki son kelimeleri…
Zaman olgusuna aldırmadan koşuyorum beyaz bir kâğıdın saflığında,
Kendimi unuttuğum en son ayrılıktan alıp geliyorum sana.
Yılgınlığım, yorgunluğum ve sana susamışlığımla.
Zamansız bir olguya çarpıyorum gece sensiz ve sessizken, Uğuldayan anılara bağırıyorum, artık yeter bitsin bu işkence diye,
Sonra susup sana gömülüyorum en uzak mevsimlerden birinde.
Denize karsı birkaç mısra kalıyor dilimde,
Denizine aldanıyorum bu kentin,
Köhne limanlarında ki birkaç köhne sandalına
Ve sonra beliriyor gökyüzü bir bulutun ardına gizlenmiş bütün mavilikler,
Sonra anlıyorum ki adımdan çok var bu limanda… Kaybolmuş kendimle karşılaşmamayı diliyorum tanrıdan.
Çıplağım ama günahkâr değilim,
Sancıyorum hala ama yaralarım kanamıyor artık, Suskunum ama dilsiz değilim.
Bütün bunları sende bilsen diyorum bir an,
Sende anlasan bu kaçıncı yağmur oluşum ıssız gökyüzünde,
Bu kaçıncı sensiz yolculuğum sana,
Belki de susmalısın diyor yakamozlar, bu kentin kaderi budur diyor yıldızlar…
Sönmelerine izin veren kim? Kızıyorum onlara!
Bu kenti yalnızlaştıranlara! Kızıyorum kendime, Yürüdüğüm kaldırımlarda bıraktığım izlerin silinmesine, Her şeyine bu kentin, sensizken anlamsızlığına, Yalnızken çalmayan kapı seslerine kızıyorum,
Kızdığım için kızıyorum kendime,
Bu kent bir ölü sonradan anlıyorum her şeyi…
Ve martı çığlıkları sarıyor,
Bir kent ne kadar üşürse o kadar üşüyorum bende.
Sana sarılıyor düşlerim,
Senden bir haber geçen zaman,
Kirpik uçlarımı yakan bir kibrit tanesi gibi büyük bir yangın izi bırakıyor gözlerimde.
Dar sokaklar karşılıyor gelişini bu kentte, her sokakta Kaybolmaktan korkarak yürüyorsun,
Beni gördüğün ilk yerde teslim oluyorsun yalnızlığa, martı çığlıklarına karışıp kayboluyorsun bu gecede…
Aşklarına aldanıyorum, çocukların masumluğuna,
Hala bacası tüten gecekondularına ve en çokta kalabalık yalnızlığına,
Sona varıyorsun diyor bir ses, neyin sonu kimin sesi bilmiyorum,
Son böyle değil diyorum, hiç bir roman böyle bitmedi ben okurken,
Sus diyor ses!
Susmazsam son bulacakmışım gibi geliyor…
Şimdi haykırarak bütün camlarını kırsam bu hayatın,
Bir kez daha derin bir nefes alabilmek için yıksam duvarları,
Gözlerimdeki ihaneti kim masum kılar ki!
Öldüğümün resmini çiziyorlar her gün aynı saatte bu kentin bütün duvarlarına,
Suskunluğumla aynı adı taşıyan resimler çiziyorlar baktığım her yere,
Acemi şairler gibi gazetelerin üçüncü sayfalarında yayınlanıyor kürek mahkûmluğum
Ve ben hala aşkın yüceliğinden söz ediyorum yorgun ve bitmiş kalemimle…
Pes ediyorum, bir ses hayır diyor, neden diyorum? Tutsaklığın bitmedi!
Kendime gömülüyorum ışıkların sönen hızıyla…
Sabahı beklesem diyorum, hani ya bu çığlıklar son bulur, Belki bir sis çöker gözlerime hiç kimseyi göremez gözlerim, bir çiy tanesi düşer yüreğime yeniden yeşerir umutlarım, bir güneş doğar ki soğukluğunu alır bu kentin, üşümem artık,
Üşütmem seni…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.