11
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
3953
Okunma
Satırlarıma başlarken ALLAH-a Hamdüsenalar eder,ve onun sevgili Habibine Selam
olsun derim.
Rabbime sığınarak böyle bir öyküyü yazarken,hep Alemlerin Rabbi olan,yüce
ALLAH-tan yardım dilerim.
Sevmenin ve sevilmenin ALLAH-ın lutfu olduğunu,ve onun izni olmadan hiç bir gözün,
hiç bir şeyi göremiyeceğini hiç bir gönülünde hiç bir varlığı sevemiyeceğini,ancak
onun kanunları doğrultusunda,kalplerin kalplere ısınıp sıcaklıklarının akmasıyla
Gözlerin görüp gönüllerin sevgi dolu akışlarıyla,yürekler tutuşarak erkeklerin kadın-
lara bağlanmalarına gönülden inanıyorum.
Bütün aşklar bahar günündeki gibi,sıcacık bir güneşin mızrap mızrap yer yüzüne
yayılarak.Tüm canlı cansız yaratıkların,gün ışığına çıkmasıyla başlar.Düşününki bir
mevsim üşünür aynı gün aynı nebatlar üzerine doğar,aynı rüzgar aynı hava tenefüs
edilir.
Her nedense yer yüzündeki nebatlar bir türlü,gözleri açılıp kendilerine güç veren güneşi
görüp o havayı tenefüs edemezler.
Zamanla ısınıp yumşayarak adeta insanlarda olduğu gibi,sankide buluğ çağını beklerler.
Onların buluğ çağı bahar ayıdır.
Yaratan bitki ve ağaçlara baharda buluğa erme,gözlerinin açılarak sevgilileri olan
güneşi havayı suyu ve ayı görme ruhsatını vermiştir.
ALLAH-ın kanunları böyle hiç bir varlık bu kanunların dışına çıkamazlar.
Bu güzellikleri anlatırken akla mejnunlar leylalar ve ferhatlar şirinler geliyor.
Kim bilir leyla yetişip ayın on dördü gibi,güzel bir kız iken beldesinde sayısız mejnunlar vardı.Hiç birinin gözü leylayı görmedi,mejnunda aynı onun beldesinde de sayısız
leyladan daha güzel leylalar vardı.
Onların gözleride mejnunu görmedi.Sonunda padişah ın kızı leyla fakir ve yetim
mejnunu fakir ve kimsesiz mejnun da padişah-ın kızı leylayı sevmiş ve birbirlerine
ölesiye âşık olmuşlardı.
Nerden bilinebilirdi ruhlar yaratıldığında,ne leylanın padişah kızı olduğu nede mejnunun
fakir bir ailenin oğlu olduğunu.
Gözler ve dünyevi gönüller ayırt edecek güçte değillerdi,ancak ruhların bedenlerle birleşmesiyle,gözler ve gönüller bib birini görmeye başlarlar.
Yukarıda anlattığımız gibi aynı güneş doğar,lakin bahar gelmeden nebatlar onun sıcak-
lığını ve aşkını hissedemezler.
Buna ALLAH-ın ruhsat cizgisinde kaderleri birleştirişi diyebiliriz,mejnunlar leylalar
ferhatlar şirinler sayamıycağımız kadar sevenler sevilenler aşık olanlar kara sevdalı-
lar,mejnun olanlar çeşitli sebeplerle bir birlerini görür ve aşık olurlar.
Oysa elinde olmayan kendini böylesi bir sevgiden koparamayan,aşık olmamaya gücü
yetmeyip,kalbinin kapılarını kapatamayan, seven insanlar.
Toplum içinde yerilir aşağılanır,aileleri tarafından koparılmak istenir,bence böylesi
çok kötü bir tavır,ve büyük bir zulümdür.
Bu zulmü yapıp sevenleri bir birinden kopartarak dünyalarını karartıp o insanları
toplum içinde rencide edenlerin,kaderlerine kara sevdanın yazılmasını Rabbimden
niyaz ederim.
Aşk öyle bir lutuf ki her seven her istediğine isteği doğrultusunda aşık olamaz.
Aşkların en güzeli yaratan-ına onun hükümlerine ve hükümlerin tercümanı olan
Hz,Muhammed s.a.v.e aşık olmaktır,her kula böyle bir aşk nasip olmaz.
Leyla nın mejnun-u bile aşkının yanar dağlar gibi tutuştuğu vakit,leyla leyla diye
inleyerek.Leyla nın evinin önünden geçer,sonunda bayılıp bir çukura yuvarlanır.
O an mejnunu gören leyla dayanamaz ve koşar,mejnun un başını göğsünün üzerine
koyarak,mejnun mejnun uyan ben leyla der.
Ama mejnun un gözü ve gönlü,leyla yı görmez,volkanlar gibi ağzından dökülen yanık
mecalsiz seslenişiyle,ya sen leylasın da benim içimdeki leyla kimdir?diye haykırır.
Kimler hangi güçler mejnun u mejnun olmaktan alıkoyabilir,on beş yaşında olsun,
yüz beş yaşında olsun,aşık olanı aşkından koparmak çok zordur.
Her şeyden önce mejnun un gücü mejnun a yetmez,çünkü aşk aşık olanın gücü
dışında bir güçtür.
Böylesi aşık olan birini yeren aşağılayan bir toplum, ancak kendilerini aşağılamış olur.
Yukarıda anlatılanlar hep gözle görülene aşık olanlar,ya gözle görülmeyen gaybe
Îman ederek yüce Rabbine aşık olanlar,Hz.Ebubekirler Ömerler Osmanlar Aliler
canlarını kanlarını mûte de sevgilisi uğruna acı bile duymadan kollarını bacaklarını
daha sonrada tüm bedenlerini lime lime ettirerek başlarını verenler.Sevgililerinden
ayrılmamak için kendilerini üç yüz yıl mağaraya, hapsettiren genç yiğitler.
Veysel karânile yûnuslar ibrahim etemler,sevgililerini her şeyin üzerinde tutan
gönül sultanları.
Aşık olduklarına âsî olmamak için zındanlarda kırbaçlana kırbaçlana can veren,
İmâmı âzamlar dahaları saymakla bitmeyen Geylâniler Bastâniler.
hayat boyu ciğerlerini yakıp yüreklerini eriten,sînelerinde tutuşan yanar dağları
göz yaşlarıyla söndürmeye çalışan mânen sevenler ve sevdikleri tarafından sevilen
gerçek âşıklar.
Onlarda aranan varlıklar yokluklar güzellikler çirkinlikler değil,sadece bağlılık hakk
ve hakikate nefislerini teslim eden sâdık sevdalılar,her zaman iki cihanda aziz
olan ALLAH dostları.
İşte aşk bu,sevmek ve sevilmek hakikati böyle olmalı
Kimseleri aşağılamadan yazılan aşk romanlarını göz önüne getirirsek,insanları yaradılışı
ve benzeyişi toplumundan ayırıp,başka yaratılmışların içine karıştırıyorlar.
Düşünenleri düşünmeyenlerin yanına koyuyorlar,tabiki bunu her yazara mal edemeyiz
doğru düşünüp gerçekleri yansıtanlar müstesna.
Burada şunu belirtmek istiyorum,bir bakıştan yola çıkarak iki sevgilinin hayat hikayesini
dile getirip,tüm gerçekleri bu öyküde anlatmak için gücüm dahilinde çalıştım.
Görelim ibretli bakışları nasıl kendisine çekip,okurlara ne gibi bir yankılanma
segileyecek
Osman AKSOY