- 1756 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yazar ve kitap çevirmeni Ömer Öztürk'le kısa bir söyleşi
SORULAR 1) İstanbul, şehir olarak içinde topladığı kitlelere şehircilik olarakkazandırdığı niteliklere bir yazar olarak siz nasıl bakıyorsunuz?2) İnsan ve şehir, sizin düşüncenize, tasarım tasavvurunuza göre nasılbir fonda olmalı?3) Eserlerinizde İstanbul’dan bahsediyor musunuz?4) Gençlere yazarlık mesleğini tavsiye eder misiniz? CEVAPLAR 1) İstanbul’un artık yerlisi yok. Yakın zamana kadar, en azındançocukluk ve ilk gençlik dönemimi yaşadığım seksenli yıllarda,İstanbul’un yerlisi vardı. Herkes İstanbul’a ve diğer birkaç büyükşehre göç ediyor. Neden? Acı ama gerçek şu ki, İstanbul dışındakişehirleri (aslında birkaç kasabalı köyleri) yaşamak için uygunbulmuyorlar. Buralar onlara yetmiyor, yetemiyor. Vaktiyle bu şehirlerede yatırım yapılmış, oralara da sinemalar, tiyatrolar, kültürmerkezleri vesâire yapılmış olsaydı, kimse bu taraflara hicret (göç)etmezdi.Rahat bir ulaşım, gelişmiş, çok sayıda tiyatro, konser salonu,kültür merkezleri, kapsamlı kütüphaneler, müzeler olmalı. Ama öyleşehirler var ki, kütüphanesi bile yok. İstanbul’a göç edenlerin şehirhayatına tam manasıyla intibak ettikleri asla söylenemez. Çoğu kenarmahallelere yerleşerek oradan dışarı çıkmıyor. İstanbul’a yerleşenleriçinde hayatı boyunca lokantaya gitmeyenler var. Bulunduğu mahalledenotobüse binip de mesela bir Üsküdar’a gitmeyen kitleler var. Köylü deöyledir. Köyde oturur, kasabaya, o da yılda iki-üç kere, gider. 2) Evvela, ulaşım sorununun acilen çözülmesi gerekli. Mesela,İstanbul’da ulaşım artık bir kangrene dönüşmüş halde. Bir yerden biryere ulaşmak felsefî bir mesele hüviyetine büründü. Toplu taşımaaraçları toplu katliam araçları gibi. İnsanın bu olumsuz şartlarda ruhhastası olmaması mümkün değil. Koşullar iyileştirilmediği sürece,tedavi olsa da iyileşemez. Yine hasta olur. Zaten doktorlar da hasta.Ben geçtiğimiz Ağustos ayında Taksim İlkyardım Hastanesi’ninbahçesinde beyaz önlüğüyle sigara içen doktor gördüm. Olacak iş midirbu!İnsan şehirde sabah evden çıkınca, kendisini bir sürü etkinliğiniçinde bulabilmeli. Oysa memleketimiz işsiz ve emekli insanlar içinhiç de ideal değil. Meslekî örgütlenmeler, buluşmalar çok zayıf.Mesela, ben bir yazar olarak sabah evden çıkınca kendim gibi yazar vekitap çevirmenleriyle buluşabileceğim bir salona, bir lokale niçinsahip değilim? Eserlerimizi değerlendiremiyoruz, tartışamıyoruz. Büyüksermaye ve banka yayınevleri var, onlar isteseler böyle bir mekanıanında açarlar ama onlar yazarlar için hiçbirşey yapmak istemiyorlar.Acı ama gerçek. 3) Elbette. Hatta, laf aramızda, övünmek gibi olmasın, "İstanbul 1973"adlı kitabım İstanbul Kültür Envanterine girdi, çok mutlu oldum.İstanbul benim gerek telif, gerek çeviri kitaplarımın ve bunlarailâveten mevkûtelerdeki (süreli yayınlardaki) yazılarımın başlıcaunsurudur. Hatta en son "Birinci Dünya Savaşında İstanbul" adlı çevirikitabım çıktı ki, ben bu esere o dönem İstanbul’unu oldukça tenvireden (aydınlatan) pekçok notlar da yazdım. Eski İstanbul’a dair zenginkitap, risale, belge v.s. arşivim var. Okuyucularım iyi bilirler ki,bilhassa Üsküdar’ı en güzel üslupla tasvir eden yazarlardanım. Ama nekadar yazsam yetmiyor. Yani, demek istediğim, hizmet aşkıyla yanıptutuştuğumdan yaptıklarımı yeterli bulmuyorum. Dünyada "tarih" deyinceakla gelen tek şehir vardır ki, o da İstanbul’dur. Bunu geçmişteİstanbul’u gezmiş ve intibalarını yazmış seyyah-yazarlar da teslimetmektedirler. Bildiğim bir şey varsa, ölene dek İstanbul’u büyük biraşk ve heyecanla yazmaktan vazgeçmeyeceğimdir. 4) Asla. Böyle bir şey mümkün değil. Bir kere yazarlık meslek değil.Bu dünyada da böyle. Ama artık bir an önce meslekleşmelidir. Neden mi?Çünkü ortada korkunç bir çelişki var. Diyoruz ki, 21 asırdayız.İnsanlık büyük gelişmeler kaydetti. Peki diyelim ki öyle. Öyleysesoruyorum: Niçin hâlâ bir yazar mesela bir çöpçü kadar kazanamıyor.Üstelik çöpçünün sigorta, emeklilik gibi her türlü sosyal hakları-tartışmasız - temin ediliyor. Yazar için ise değil emeklilik,sigortanın bile lafı edilmiyor. Geçtiğimiz Temmuz ayında ufak birrahatsızlık geçirdim ve bir devlet hastanesine gittim. Bana hemensigorta sordular. Onlara yazar olduğumu söylediğimde, "o da ne?"gibilerden yüzüme tuhaf tuhaf baktılar ve yine ısrarla sigortasordular. Şimdi hal böyleyken, gençlere yazarlığı nasıl tavsiyeedebilirim? Sakın bazılarının aklına "Ömer Öztürk yeni yazarlarınyetişmesini istemiyor," gibi bir düşünce gelmesin. Tam tersine. Bendaha çok insan bu mesleği yapsın istiyorum. İstiyorum ama nasılolacak? İşte o "nasıl?"ın son derece çileli içeriği benim sekiz buçukyıllık yazı hayatımda saklı.