- 601 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
felek beni orda bir... ardahan öyküleri 258
Virginia Wollf 1800’lerin ortalarında; İngiltere’de yaşamış kadın yazar. Bilinç akışıyla yazmış: romanlarını, öykülerini.
Hakkında okuduğum makalede: Wollf’ün depresyon geçirdiği yazıyordu.
Yazıyı yazan yazar:Bilinç akışı yazı tekniğini keşfeden Wollf’ü, ruhi çöküntülü yaşamıyla, birşeylerle ima ediyordu. Tıpkı Kafka’ya yapılanları, kadın yazara yapan yazıydı makale. Kabaca metin bu merkezdeydi.
Bilinç akışı bildiğim şey değildi. Depresyonu hiç bilmezdik.
İnsanın biganeliği nedeni sorulmazsa, kimsenin sormak aklına gelmez. Bilirsiniz, dünyada ve yaşamda, ikisinden kaynaklanan güçlükte, günü akşam etmek mihnetini çekmeyen yoktur. Ademoğlu sabahtan akşama koşturmaktadır. Bir mola vereyim, azcık dineleyim, koşuşturma esnasında, çok anlaşılacak şey mi ki! Umursamayım dersiniz. Yaşadığınız hayat’ın sizi bilmeyecek kadar yoğun ve işlerinin başından aşkın olduğunu görürsünüz.
Yüzleşmek ve itiraf!
Hayatı kendi penceresinden benlikçi gören kişi, yanıldığını itiraf ettiği an, hayatta biline bileceğini; bilinmek mecburiyeti şart olacak, herkesin ve hayatın, yoğun işler arasında başını alacağı ve size dikkatle birşeyler söyleceği sanılır.
Fakat bu olmazsa! Olmazsa ne olur?
Hayat çok meşgulse ve dikkatini size ayıramıyorsa.
İşle, güçle meşgul olmak ile cevap vermek!
Başınızı iş’ten almayacaksınız sizde.
Müzik dinleyerek: Yeni şarkılar aramakla keyfini çıkartmak!
İkrar vereyim, demeye ömrümüz yeter mi, yetecek gençlikte miyiz?
Rüyaların peşinden gitmiş hayatımız. Rüyalar hayatımızı aşmış mıdır?
Hepsini dinleyecek zamanımız var mı: o güzel şarkıların.
Kimler yok ki şarkı söyleyen, hangi şarkılar yok ki söylenen?
Sattar’ın: Akhalin talash.
Googosh’un Sarı Gelin’i
Carl Orff: Carmina Burina
Yann Tiersen’in tüm besteleri
John Berberian’ın Lingo lingo şişeleri
J. M. Ravel: Bolero’su
Rahmaninof: Rapsodi’si
Mozart: Türk marşı
Mamy Blue: Joel Dayde
Yeliz: Bu ne dünya kardeşim
Reşit Behbüdov: Alagöz
Juanito: Ay beyaz deniz mavi
Kıraç: Yüce dağ başında yanar bir ışık
Bee Gees: Tragedy
Smokie: Oh Carol
Paul Anka: Diana
Aram Haçaturian: Sabre Dance
Feridun Düzağaç: Düşler sokağı
Gun’s and Roses: November rain
Cahit Berkay: Devlerin aşkı
_1_
Yazarlar gizemsi bir sahneyi canlandırmak amacıyla: mekanı mümkün mertebe ufaltmağa cehdederler.
Rüya tesiratı seyirci intibasında bırakmak murat edilmişse, bu işin lamı cimi budur ki buymuş.
Mekanla uğraşacaksın! Yeni olsa bile usul, olsun uğraşacaksın!
Mekan kalktıkça ortadan, tağayyir oldukça, rüya oluşagelir.
Ters orantılıdır. mekan ve rüyasallık. Biri varsa diğeri olmaz.
Sabahta oturuyoruz. Akşam bize biraz ırak.. uzakta.
Rüyanın bir elemanı gibi kullanır sanatçılar uzak ve formu belirmemiş unsurları.
Mekan vazıhsa ve mevcuttaysa. Ondan, kartezyen nesnelerden rüya metaforları olmaz.
Mısır resimlerinde mekan çizgisi bulunmaz. Kaya resimlerinde bilhassa mekan çizgisi yoktur.
Resimlerde rüya ve gizem mekan örselendikçe ortaya çıkar. Resimler tıpkı rüyaların sahip olduğu: fizikdışılığı, mekansızlık gibi şeylerle değerlendirir ve rüya tesiratı böylelikle yapar.
Rüyasal anlatışı geliştirmek için sanatçılar belki 500- 600 yıldır ciddi olarak uğraşıyorlar.
Sinema, resim, edebiyat ve diğer sanat dalları dahil olarak tabii ki.
Rembrandt resimde rüyayı anlatış varyetisi kabuletmiştir. Başka başlık faslında ise MİSTİFİKASYON’u kullanmıştır.
Resimlerinde bez’e kahverenkleri sürmüştür. Kahverenkleri gri renk olarak öteden beri biliriz. REMBRANDT kahverenkleri gri renklilik içeren renkler olduğunu biliyordu (mu)? Soruyu şöyle soralım: Mekanın yok edildikçe rüyasal anlatı varolmağa başladığını biliyor muydu?
MEKANSIZLIK: LAMEKAN
Gri orta ışık ton değeri verir. Hangi kompozisyonda kullanılmışsa durum değişmez. Bu doğrudur.
Herhangi bir renk orta tonlarıyla resmi boyamışsa resim, rüya ortam’a girmiş demektir.
Rembrandt kahverenk’ten daha iyi renk bulsa onu kullanırdı. Rüyasal kompozisyonlar’a yakışan; kahverenkten başka renk yoktur.
Hayretlere uğrayan tam budur.
Kahverenk en iyi, rüya anlatışta renktir.
Orta tonlar ortanca ışık demektir. Daha iyi tondeğer bulamazsınız.
Ressamlar gözlerini kısarak çizeceği modele bakarlar.
Renkler, çiçekler, solunan hava ve herşey solar, söner, beliğlikten vasata kayar.
Ressam daha iyi gördüğünü iddia eder. Çok şey görür vede!
Rüya gibi atmosfer doğuran bu gözleri kısış bilmeğide artırıyor bilmem fark ettiniz mi?
Gizemlilik kavrayışa yardımcı mı oluyor.
Aleksander Sokurov’un baba ve oğul filmini izledikten sonra insan bu kapılgıya düçar olmuyor değil!
Rüya çok anlamaya; rüyasal anlatıda çok çok anlatmaya ram oluyor!
İngmar Bergman’ın SESSİZLİK film yine öyle.
Rüyadaymışız hissiyle aklımızı engin denizlere çıkarttırıyor. Uyandıkça uyanıyor insan. Bu ters gele bilir fakat gerçek uyanıklık: Ana esasları görmektir. Özü ve tüm’ü görmektir.
Buna göreyse:
Nerdeyse insanın diyesi geliyor:
Ah felek beni bir orda çıkartsaydı!..
yalçıner yılmaz
06-02-2012
ardahan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.