- 2121 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Eylül Yalnızlığı
Hüzün sadece eylülde mi yaşanır? Neden sonbahar denince akla eylül gelir? Oysa başka aylarda vardır sonbaharda. Eylülde yaşanmışlıklar farklı olduğu için belki de bizi bu kadar hüzünlendiriyor.Dünyada ve ülkemizde önemli olaylar yaşanmıştır, eylüllerde. Benim hayatımda da bazı olaylar hep sonbaharda yaşandı. İşte o, yüzden sonbahar denince akla eylül geliyor,eylül deyince de hüzün kaplıyor hemen yürekleri.
Yalnız insanlar değil,doğa da hüzünleniyor,sonbaharda. Bu hüznünde başlangıcı eylüldür. Sanki söylenişi bile hazanı çağrıştırıyor: eylül... düşen her sarı yaprak yazdan bir şeyler alıp götürüyor. Düşen her yaprak doğanın biraz daha yalnızlaşmasına neden oluyor göçmen kuşlarda yalnız bırakıyor bizleri... güller açmıyor bülbüller yalnız kalıyor.
Sonbahar denilince aklıma bir eylül yalnızlığı gelir. Bir fotoğraftır ’Eylül yalnızlığı.’. bir köy,sessiz,yalnız, çoktan bürünmüş sonbaharın hüznüne... bütün yollar sarı yapraklarla kaplanmış; bütün bahçeler... Ağaçlarda tek tük kalan yapraklar da savrulacak ilk esen rüzgarda.
Bir adam,elleri ceplerinde,yalnız yapayalnız,yakasını kaldırdığı montun içinde adeta kaybolmuş üşüyor. Sonbahar mı onu üşüten,yoksa yalnızlığı mı? Yürüyor sarı yaprakların üzerinde. Gözlerinde sonbaharın hüznü,isyanlarda eylüle. Sanki her şeyin suçlusu eylüldü. Yürüdüğü yolu hayatına benzetti...
Oysa ne çok severdi eskiden eylülü. Okulları açıldığı ilk gün bulmuştu,sevmişti onu.
Yaşadığı en güzel sonbahardı o yıl. Başlarına düşen yapraklarla mutlu olmuşlardı. Sarı yaprakların altında kahkahalar atmışlardı. Elleri kenetlenmiş hiç üşümemişti yürekleri sımsıcaktı’Bir de şimdi bak halime.’ Diye düşündü, sarı yapraklarda yürüyen hüzünlü adam. Ellerim buz kesti yüreğim hüzün dolu. Düşen yapraklar acı veriyor bana ’Böyle olmamalıydı.’ dedi,yüksek sesle ama sesini duyan yoktu. Yalnızdı bu eylül de yine ’Neden eylülde yalnızlığım bir kat daha artıyor çoğalıyor’ diye düşündü etrafına bakarken. Ağaçlar yalnızdı,dallar yalnız; bir tek yaprak kalmamıştı koca çınarda dallarına konan bir tek kuş yoktu. Belki uzakta geçen şu küçük sincap paylaşırdı yalnızlığını hızlandı adımları küçük sincabın peşine düştü. Bir süre izledi sincap yalnız değildi. Koşup oynayan sincapları orada bırakıp yoluna devam ederken yine yalnızlığı ile baş başa kaldı.
Her şey bir eylül de başlamış,bir eylülde bitmişti. Oysa birlikte yaşadıkları her gün,her mevsim çok güzeldi. Eylül hüzün vermiyordu o zamanlar. Ordunun yönetime el koymasıyla değişti her şey. Ülkenin kötü gidişatını önlemek için ordunun yönetime el koyduğu gün üzerinde bir kitapla yakalandı Hakan. Kitap okumak suçtu o zamanlar, düşünmek,fikirler üretmek yasaktı. Düşünmeyi,fikirler üretmeyi konuşmayı,yorumlamayı,kitap okumayı yasaklarlarsa ülkenin düzeleceğini sananlar alıp götürmüşlerdi Hakanı. Günlerce kimseye haber verememişti. Parmaklıklar arkasında ne işkencelere dayandığını anlatamamıştı kimseye.
Direnme gücünü dışarıdakilerden alıyordu oysa. Sevgi’de bunlardan biriydi. Annesi ve sevgi hiç gitmiyordu gözünün önünden ayaklarına inen copların acısına onları düşünerek direniyordu. Kendisi gibi pek çok kişi vardı aynı durumda. Suçlarını bile bilmiyorlardı bir yanda kendilerine yapılanlara direnirken dışarıda olup bitenleri öğrenebilmek için deli oluyorlardı. ’Aşk’ dedi Hakan: ’İşkenceye dayanabilmek,kurulan darağaçlarına direnebilmekmiş. Gözlerin bağlı,ellerin kelepçede,ayağındaki yaralara tuz basarken sesin yettiğince bağırabilmekmiş, belki de. Nereye gittiğini bilmeden oradan oraya sürüklenmek sorulan soruları yanıtsız bırakmak,darbelere dayanma gücüdür belki de.’
Hakan bunları yaşarken içeride, dışarıdakilerde çok rahat değildi. Hakan’ın tüm yakınları alınmıştı içeriye tabi Sevgi’de. Suçu olmayan bu insanlar dışarı çıktıklarında yorgun ve bitkin durumdaydılar. Sevgi dayanamamıştı tüm bu sorgulara. Hastalandı. Hakan dan haber alamamakta yorgun düşürmüştü onu. Bir takım tedaviden sonra babası hatırı sayılır kişileri araya koyarak yurtdışına gönderdi Onu. Hakan yalnız kaldığını bilmeden direniyordu her şeye.
Suçsuzluğu ispatlanıp dışarı çıktığında çok değişmişti hakan. İçeride yaşadıkları, pek çok şeyi alıp götürmüştü ondan ama kazanımları da olmuştu özgürlüğün kıymetini anlamış;sevdiklerinin önemini anlamış,direnme gücü kazanmıştı. Her şey, herkes karşısında dimdik durmasını öğrenmişti. Dışarıda bıraktıkları da değişmişti tabi annesi babası çökmüş,kardeşleri okula gidemez duruma gelmişlerdi Sevgi’yi görememişti nerde olduğunu bilmiyordu neden hiç aramadığına da anlam veremiyordu. Yoksa suçlu olduğuna mı inanıyordu? Annesi olanı biteni anlatınca üzüldü Hakan. Kendisi yüzünden Sevgi’nin incinmesine dayanamazdı. Aramadı,düşmedi peşine...
Yaşam inişlerle,çıkışlarla devam etti bir zaman o kim bilir nerede kiminle? Hakan çok üzülüyordu. Ama kendisi yüzünden Sevgi’ye yapılanları hazmedemiyor,yine böyle bir şey olur korkusuyla aramıyordu.
’Sevgi emekmiş,emek ise vazgeçmeyecek kadar
Ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş’ Can Yücel’in bu dizelerini hiç düşürmedi dilinden. Kendini böyle teselli ediyordu. Aradan bir yıl geçti. Acıları kabuk bağlamaya başlasa da acıyordu yinede canı yanıyordu. Kaybettiği şeyler büyük boşluk yaratmıştı içinde. ’Her şeye rağmen umut hep var olmalıdır’ diyordu ama susturamıyordu yüreğinin isyanını. Hayata bir yerlerden tutunmaya çalıştıkca darbe alıyordu. İşi yoktu,sevdiği yoktu. Yine eylül gelmişti. ’Hayat ne gideni geri getirir ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir’ sözünü beynine bir çivi gibi çakıp yeni bir hayat kurma çabalarındaydı şimdi. Hüzünler içinde hayata tutunmaya çalışırken bir başka olayla sarsıldı,yıkıldı.’Zamanın silemediği hiçbir anı,ölümün dindiremediği hiçbir acı yok’ dediler ona. ’Sen nelere direndin buna da direneceksin, dayanacaksın’ dediler. Olmadı, direnemedi. Sevgi yurtdışından dönmüştü ama havaalanından eve gelirken bir kazada hayatını kaybetmişti. Hakan, aramasa da Sevgi’nin kendisini unutmasını umsa da hep içinde ümitler büyütmüştü: bir gün Sevgiyi bulacağına dair...
İşkencelere,sorgulara,dar ağaçlarına direnmişti. Şimdi içinde kurula dar ağaçlarında kendinden parçalar asıyordu. Dayanamıyor,direnemiyordu. Yine ’Eylül’ dedi. Kendisini teselli etmeye çalışan kimseyi dinlemiyordu çünkü kimse bilmiyor,anlamıyordu; umutları yolcu etmenin ne kadar zor olduğunu...
Eylül de bulmuştu onu, eylül de sevmişti. Bir eylülde ayrılmıştı yolları. Ayrılığa rağmen hep bir umut vardı içinde işte başka bir eylül koparıp aldı götürdü her şeyi. Umudu, sevgisi, direnme gücü her şeyi, her şeyi yok olmuştu
Son günlerde bir şarkı doladı diline:
’Olmuyor hiçbir zaman
Ayrılığın kibarcası
Bir kor yangın düşüyor da
Yaşatıyor can acısı’ oysa ne zaman Sevgi’ den ayrılsa ’Eylülde gel’ şarkısını söylerdi. Ama eylül sonları oldu,ayırdı ikisini. Sevginin üzerini sarı yapraklar kapladı, Hakanınsa yüreğini. Eylülde bir yalnız adam,elleri ceplerinde sarı yapraklar üzerinde hüzünle kaybettiklerini arıyor; sanki bulacakmış gibi sarı yaprak öbeklerinin altında onu hayata döndürecek bir şeyler varmış gibi... Tekmeledi sarı yaprakları, isyanını,kinini kustu eylüle. Ne kadar yürüdü bilmiyordu,yalnız adam. Uzaktan sesler duymaya başladı. Acısını biraz daha çoğaltan bir şarkı geliyordu kulağına:
’Ben her eylül o parkta
O çamlar altında
Ne hayaller kurarım
Sanki sen varsın yanımda
Bilemedik kıymetini
Nar tanem,bir tanem
Pişmanım yanıyorum.’
İçindeki yangınlarla yoluna devam etti. Sanki tüm şarkılar Hakan için söyleniyordu. Onun duygularını acısını anlatıyordu. Bundan sonra her eylülde yeniden bir daha, bir daha öleceğini düşündü.
Yaşamının bundan sonraki döneminde eylül yalnızlıkları yerleşti yüreğinin tam ortasına. Ne zaman sonbahar gelse,nerede uçuşan sarı yapraklar görse bir yalnız adam ağlar elleri ceplerinde,yüreği isyanlarda...........
YORUMLAR
.Acısını biraz daha çoğaltan bir şarkı geliyordu kulağına:
’Ben her eylül o parkta
O çamlar altında
Ne hayaller kurarım
Sanki sen varsın yanımda
Bilemedik kıymetini
Nar tanem,bir tanem
Pişmanım yanıyorum.’ hüzün dolu özlem dolu birazda içli vede duygusal bir seslenişti kaçkez ağladım elyül akşamlarında o kanepede kimbilir bir ben bilirim birde allah ,yazan yüreği gönül pınarını yürekten kutlarım sevgilerimle uzaktan uzaklara bir nefes kadar yakın yere....