- 1123 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Galo köyün büyük filozofuydu... ARDAHAN ÖYKÜLERİ -257
" Efendi-ağa!.. he!.. he!..
BEBEREK’te... yemyeşildi bulutlar.
"- Giderem mi dedim. " dedi bulutlar.
Eger laf-ı güzah ettimse... kalbden şikayetim değildir.
Mutlaka bağışlayınız! Ahırı telaşıma verin! Her kim dünyaya tamah ederse işin ahırı: kaygıdır mutlaka!
Teraneler söylesem, terennüm etsem bile...
Giden nefes gittiğiyledir, dönmezdir! "
Loppazlık, gençlik elele kolkola hinginim aterdi.
Barış Manço büyük beyazperdeden üstümüze yıkılacaktı diyesen.
Barış Manço bizden beşbeterdi: ’Osman’ şarkısını söyliyerdi. Elinde at kamçısı yolun altbaşından bir gence yönelik geliyordu.
Delikanlı açık renk yelekli paltarının tümüyse koyurenkliydi. Kumral bu erkek, klipte genç kız’a abayı yakmasın!
Ağa da kızını gence vermesin mi! Versin mi?
Ey!.. Eyisi mi? Barış Manço’da ağayı canlandırer. Kız çitlerin ordan başını uzatınca.
Babacan bu sefer: Barış Manço celloluğun verdiği ne güç varsa: GIJANARAK:
- OSMANNNNNNNN!
OSMANNNNNNNNNN!
OSMANNNNNNNNNNN! diye bağırmer mi!
Salonda usta tertipler, çömez tertipler diğer-i tertipler:
- OSMANNNNNNNNNN!.... diyerek’e bunlarda gıjandılar!
Salonun sürgülü kapısı geri sürüldü.
Filmi, makinist durdurmuştu. Işıklar yandı. Koca salon içtimada sanki herkes ayakta.
’Osman’ nida-i kelimesi belini çekiyordu.
Görevli elindeki büyük el feneriyle ışıkları aydınlattı.
" - Eşşek gibi kapının ağzına oturmuştum. Az beri otursana; eşşek gibi kapının ağzına oturulur mu? Kapının ağzında kar küreğiyle kürürler seni a eşşek!... Kar küreceğiyle: Kar Sarzep, marzep’te eriyende mart başları; su KURA çay’a erende, belenen de küründüğünü bilirdin!"
Gör bildim mi? Bilmedim mi?
Neş’e sinemacıya diklendi.
Biz paramızla rezil olacak oğul muyuz ’oro’ dedi.
NEŞ’E dırçik atardı. DIRÇİKLENMEYE bayılırdı!..
Adam bozuldu. O hışımla sürgüyü sürmedi!
O karizma ve eksantirizm DIRT olmuştu. Ola! desene ki: El mi yaman bey mi yaman, üç günlük dünyada neye şişersiz!..
Neş’e kız’ın ismiydi. Kız uşağı sinema matinesi kızlara olmadığından neş’e kavramıyla kamufle olmuş gelmişti. Haşdorada oturuyordu.
Anha, Farsçasıysa: Ahora’daydı.
Ahorada; orada.
Toroshev ile başlayan harita kalemsiz çizilmişti.
Koskoca ova: Lisanların Birinci Sempozyum ismiyle faaliyetteydi.
Havanın yüzü kara kalmasın o da iyiydi, iyi!
Romence bir isme delaletle Romanyalı lisanbilimci sedaları kata katıştıra:
- MİRCEA ismi Mirse diye okunur. dedi.
Köylerden Mirze ismi olan belki on tane genç koşarak sempozyum yapan beylerin kavağına dikildi. Şenliğe gelmiştiler. O yanda oyalanıyordular; işitince isimlerini koştular.
Hayretle seyrediyoruz: Hayretleşenleri.
İhtiyar Sumerbilimci Alman bilimadamı belki son sempozyumuydu bu sempozyum. Hayretmez vaziyetteydi, birşeyler olacak tipte illetliydi yaşlı adam, dedi ki:
- Kurik Sumerce küçük demektir.
Celloluk parayla mı: KİRİK at tayları KURİK’miş anlayanlar bunun parayla ilgisini, arkasını merak ettiler.Kırik taylar sahneyi çığnayacaktı o derece yani.
Kurik ve kırik benzerliği için yaşlı Alman bu insiyaklı davranışı delil olarak kullandı. Biz sifte ayıpsayacak dedik. Öyle olmadı! Resmen delillendirdi:
" Aha dememiş miydim, KURİK ve KIRİK aynıdır." diyerekten.
" Osman bir deli oğlan onyedisinde
Bir dikili taşı yoktu şu fani dünyada
Osman yoksul Osman garip Osman bir deli oğlan
Osman sahipsiz Osman bir aşık oğlan "
Sineması neymiş, yemişim sinema salonunu.
Düz Ardahan haşdorada.
Ahana... ahanaya!
Ve dünya kurulurken ki kadar tazeydi ova.
Köyler, saç ekmeği pişen ocaklarıyla.
Cemreler paldır puldur. Kırık porselen tabağı kırılmıştı.
Bahar araziyesi buğlarla karğanmıştı.
Sıcak hava tabağası göğe, göğden soğukluk araziyeye, henüz yeşillenmiş yertabağaya hücumla: HÜCUMMMMM! ediyordu.
Tony Gatlif’in filmi: KORKORO, özgürlük diye çevireceğimiz filmde bu şenliğe misafir gelmişti.
Misafir misafiri sevmezmiş.
Fransız çingeneleri arabalarıyla Beberekteydiler. Beberek’in söğütleri var, köye bu yanbayır gelince. Onlarda oraya LURİSTAN’dan, KARAÇİ’den KANDAHAR’dan gelmiştiler.
- Yahu allahın kitabın olsun! KİRMAN’a deseydine orda konaklasalar!
- Kirmanşah’la ne alaka?... İzocan!
Şurdan bildim.
PURİ DAİ dedi çocuk yeke kişiye Fransız filminde:
Bu PİRİ DAYI demek değil midir sence?
" Çok kereler bu ovanın bu başında gençler durmuştular. Atlar dalaba geliyordu. Köyün gençleri. Dalaba gelen atları seyrediyordu. "
" Ayıptır oğlum şenlikten ayıptır." dedi yaşlı adam.
" Sana yoksul dediler Osman garip fakir dediler Osman
Ağa kızı nene gerek seni oyuna getirdiler Osman
Gel büyük sözü dinle Osman hani kan kardeştik Osman
O kızı sana yar etmezler gece vakti dellenme Osman"
Düzardahan’a ahanaki gelmişti.
Anha, ahoradaydı! En büyük faydacı filozof haşdoradaydı!
Kazım Kartal ondan sonra gelmişti. Ardahanlı uşaklar KAZO’ya:
"- Kazo! Melek Görgün’ü sen o filmde öptün!" mü diye sordular, faşolasıcalar!
Atlar, tavuklar, samanlar mereklerden ovaya tike tike tel tel ufaldı dağıldı!
Nöker bağırdı:
- Nökerler! Toplamayın! Ev, ahor, karapan, ne ki var ovaya... sayım yapıyormuş gibi herşeyi eteklerin taşları bile ovaya... Cincoropla pişazkom’un arasına yığın ola!
- Canım az beri bak! Olanaklar dedin, ovaya evleri boşalttın.
- Siz değil miydiniz diyen: " Keşifler değil artık icatlar yaratmalıyız.
- Atlar yılkıyla gezerken bendim diyen: Atları binek yapalımda olanaklar heba olmasın! Kötü mü ettim! dedi. Sözünü sahiplendi.
" - At yılkı olanağını değerlendirerek binek hayvanları yapmak eyde, hoşta.
İcat yaparak: motorlu araba, otomobil yapmayı icatetmeyi insanların aklına salmak fikri benimdi!"
Maden bulmuştuk diye düşünüyordu dinleyenler.
Maden amma ne maden, dünyaya zarar vermeselerdi bari!
Maden idi.. de maden olanağı neydi?
Olanaklar: derinlemesine tüm nesnel alemin kendisiydi. Kainat-ı masiva.
Yılkı atları maden gibi telakki etmeli! Keşfe geçelim olanakları biran: Bunlardan binek at olur. Alımsatım hayvanı metası olur. Eşekle çiftleştirip katır icat olur. Yarış atı tasarlana bilir. Daha neler keşfedilmeyi bekler?
Maden değilse nedir olanaklar?
Olanaklar hayatı itti. Bergson EL’AN VİTAL credosunu bu izaha oturtuyordu.
İcatlar biterse hayat biter. diyor W. James.
Olanaklar hayata hayatiyet veriyor. diyor Farabi.
Biri dese ki:
- İcatlarla sanayii’de otomobil ürettiniz. Otomobile bindik sağolun varolun. Uzaklara elan gittik erdik. Sağolun varolun bir daha. Sanayii fabrikaları dereleri kirletti. Derelerin muvazenesi bozuldu. Fabrikaları kapatır mısınız?
- Üretim ve icat durmaksızın devam eder. Demin dedik ki " İcat biterse hayat biter"
O gelişigüzel laf değildir. Prensiptir, bir umdedir.
Varoluşçu felsefenin direğidir.
Ulaşım için otomobil tasarlanılır. Kirlilik bu yüzden olursa olsun. Kirliliği bu kerre temizleyecek icat tasarlanılır. İhtiyaçları mecbur ettikçe icatlar yapılır. Etmezsede yapılır.Mecburiyet olmaksızın dahi icat için icat yapılır. Mecburiyetler çıktıkça, keza onlarda yeni icatlarla çözülür.
Olanaklar alemi kainatın içinde. Keşfi bile geçmiş elinoğlu icatlarla salt icat için icatları üretiyor!
Korktuğu ve sevdiği hayata tutunmak insanoğluna çalışmak ve iş’le çare oluyor.
İş ve çalışmak: Ölümünü tek bilen canlı insanoğluna bulantıdan kaçmaya tek ilaçmış.
Korkarak veya severek: hayatı ve ölümü çalışarak dengede kalına bilirmiş.
Böyle diyor! Rolllo May Varoluşçu psikyatrist:
- Yaşamak korkusu varmış.
Ölüm korkusunu biliyordum.
Yaşamak korkusunu bilmezdim! demiş.
Korkarak ve severek hayatta dengede kalıyoruz galiba!
Hayata sarılarak, bu ise, işlenmekle, çalışmakla, üretmekle, bulmak ve bilmekle oluyor!
Yalçıner Yılmaz
02-02-2012
Kepez- Çanakkale
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.