- 702 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Genç Hanımların Hikayesi
“Çağın büyük sorunları” deyince bu başlığın altına pek çok şey listeleyebiliriz.
İşte bu sorunlar listesinde öyle önemli bir nokta var ki, ona biraz parmak basmak istedim: “Yemek yapmayı öğrenemeyen genç kızların hikâyesi”
Başarılı ev hanımları, çağın bu sorununa kafa sallayacak: “ah evlâdım, bu kızı bende bir türlü sok/a/madım mutfağa” serzenişleriyle hak verecektir sözlerime.
O anneler ki; aslında hem pişmanlığın, hem de geleceğe yönelik endişelerin sahibidir. Pişmandır; çünkü küçük yaşta kızını mutfakla tanıştır/a/mamış, en azından çorbayı karıştırması için eline bir kepçe tutuştur/a/mamıştır.
Pişmandır; çünkü kızının yaşı ergenliği geçmiş kızının mahareti masaya çatal-kaşık koymaktan ve salatayı parmaklarını doğrayarak yapmaktan öteye gidememiştir.
Pişmandır; çünkü “ağaç yaşken eğilir” sözüyle doğrudan ilişkili olan “yemek yapabilme/mutfağı sevme” olayı küçük yaşlarda çocuğa aşılan/a/madığı için anne pişmanlığın had safhasını yaşamıştır.
İşte geleceğinden bîhaber yetişen genç kızların anneleri, kızlarının geleceğine dair endişelidir; zira kızları artık büyümüş, elin kızları “10 parmakta 10 marifet”ken kendi kızının bilgisayar başında, TV karşısında, kitap kurdu, gezginci, “aklı bir karış havada” halleri anneyi haklı olarak endişeye sevk etmiştir.
Genç kızların; “erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer” kaidesini bilmemeleri ve bu kaideye uygun bir yol haritasından bîhaber olmaları anneleri “dertli kadın” haline getirmiş; maalesef ki bu dertle dertlenecek bir genç kız hâlâ kıvama gelememiştir. Annenin bu hâlini dile getirmesi “eşşek kadar” olan kızına “laf sokma” tadında gerçekleşecektir.
Küçük yaşta mutfağa alıştırıl/a/mayan genç kız, mutfağa girip isteksiz tavırlarıyla annesinin çemkirmelerinden nasiplenecek ve annenin: “ bugün yaptıkların banaysa, yarın öğrendiklerin sana kalacak” gibi vurucu cümleleriyle geleceğe yönelik durumdan haber vermesi kızın zihninde bir ân ampullerin parlamasına yardımcı olsa da; zoraki mutfağa giren kızların, çoğu zaman bu öğütler bir kulağından girecek diğer kulağından çıkacaktır.
Anneler de haklıdır kendilerince…
Kızları ders çalışırken onları rahatsız etmemiş, onlardan yardım istememiş; hatta öyle ki “glikoz alsın zihni açılsın, anlayışı kuvvetlensin” diye kızlarına sağlam üfürüklü şekerlemelerden getirmeyi de ihmal etmemiştir.
Okuldan/dershaneden dönen genç kızlar yine mutfağa girememiş çünkü: “yorgunsundur sen yavruceğizim, ben hallederim; bir de bunun için yorulmayasın” diyen fedakâr anne barikatıyla karşılaşmışlar, mutfaktan 20’li yaşlara kadar nasiplenememişlerdir.
Yemek yapmaktan uzak yetişen genç kız, üniversiteyi kazanıp başka şehre gittiğinde hayatında görmediklerini görecek, türlü zorluğa göğüs germesini bilecek, yemek yapmasını da öyle/böyle öğrenecektir. Gittiği yerde fedakârlık abidesi bir anne olmadığı için genç kızımızı türlü zorluklar beklemektedir; kızımız bunun farkına er/geç varacaktır. Öğrenci evlerinin hallerini bilenler genç kızın başına gelecekleri az çok kestirebilir.
Tarif bilmeyen, bilse de annedeki pratikliği kapamamış genç kızları, yemek yapma konusunda zor zamanlar beklemektedir. Ev hanımı modunda yemek yapmayı bilmeyen bu “prensesler” bir de aynı evi paylaşıyorlarsa yapılan pratik yemekler,
/yumurta, makarna, patates/ farklı sunuş tarzlarıyla denenecektir
“Ketçaplı makarna, salçalı makarna, biberli makarna…” diye binbir çeşit malzemeyle kombine edilen yemekler öğrenci evlerinin “en kral yemekler”inden sayılacaktır; yanmadığı, tavaya/tencereye yapışmadığı sürece…
Şimdi annelere sormak lazım: Acaba bu genç kızlar anne elinden yemek öğrenip geleceğe umutla mı bakmalıdır, yoksa öğrenci evi gibi gelişime katkı sağlayan mekânlarda kendi çabalarıyla mı öğrenmelidir?
YORUMLAR
Yerinde bir konu. Annelerin önceliği genellikle çocukların okulu ve okul başarıları oluyor. Halbuki, okul hayatın sadece bir bölümü. Tüm yaşantımız okuldan ibaret değil. Ebeveyn olarak çocukları sadece okula hazırlamakla mükellef değiliz. Görevimiz, onları hayata hazırlamak. Ağacın yaşken eğilmesi gerçeğini akılda bulundurmalı.