- 965 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
2010 Kuzey Kutbu Gezisi Bölüm 1
Eşim çok uzun zamandır motosikletle Kuzey Kutbu’na gitmek istiyordu. Uzun yıllar motora binmeye karşı olan ben, motora bindiğim zaman da normal gezileri tercih ettiğim için böylesine uzun ve yorucu olacak bir gezinin neden doğal yollardan olanını yapmıyoruz diye cevap veriyordum. Yani uçakla gideriz, gemi turu yaparız gibi. Ama ben bunları söyledikçe o ısrarla “Motorla gitmezsem anlamı kalmaz, bu benim rüyam anlasa” diye cevap verirdi.
Yaşadığım değişim esnasında ele aldığım konular arasında eşimle ortak eğlence ve gezi planlamaları konusunda yaptığım çalışmalarda bu konuyu paylaştığım arkadaşlarımın her biri “Neden düşünmüyorsun bu konuyu? Bence kendine zaman tanı ve bu konuda biraz düşün. Araştır, sonra istersen gidersin veya gitmezsin” dedi. Ben de araştırdım, İnternet’ten daha önce bu geziyi yapmış olanların yazılarını buldum okudum. İşkence vardı o yazılarda: “Mesafeler uzun, uygarlık bir yerde bitiyor, manzara ve doğa eşsiz ama çok zor etaplar var, benzinci yok, yatacak doğru düzgün otel yok” gibi yazıları okudukça, kafamdaki ibre yavaş yavaş “hayır” tarafına doğru ilerlemekteydi. İşin garibi eşim hangi arkadaşına bahsetse “Ben bu sene haziran ayında Kuzey Kutbu’na gideceğim, sen de gelsene” dediğinde aldığı tepki “Manyak mısın oğlum, o yollara motorla gidilir mi” oluyordu. Bu tepkiler çoğaldıkça ve eşimin inatla “O zaman ben de yalnız giderim. Rüyamı gerçekleştiririm. Gelmeyen gelmesin” diye söylenmesi benim daha farklı bir şeklide bu olaya yaklaşmama sebep oldu. İlk olarak yaklaşık 9 bin kilometre sürecek olan bu gezide eşimin yalnız olacağı düşüncesi beni endişelendirdi. Daha sonra da madem amacım birlikte, zevk alacağımız bir şeyler aramak, o zaman bende bu geziye gitmeliyim diye düşündüm. Araştırmalara devam ettim, eşim de bu geziye haziran ayında yalnız veya birileriyle mutlaka gidecek şekilde kendi hazırlıklarına devam etti.
Mayısın son haftasında arkadaşlarından bir tanesi Dr. Emin Paçacı “Ben gelmek isterim. Selcan gelirse eşim Aslı da gelir” deyince Aytekin bana bu konudaki düşüncemi artık belirlemem gerektiğini söyledi. Bunun üzerine ben de “Geliyorum, haydi hayırlısı olsun” diyerek fikrimi kendisine beyan ettim. Çok sevindi, o hafta sonu Emin ve Aslı ile bir araya gelerek rotayı gözden geçirdik. El sıkıştık ve motorları gemiye yükleyip İtalya’ya yollamak için girişimlerimize başladık. Sonunda motorlar gemi ile gitti, biz de onları teslim alıp yola koyulmak üzere 15.06.2010 tarihinde uçak ile sabaha karşı İstanbul’dan Slovenya’nın Ljubjjana kentine uçtuk. 16.06.2010 tarihinde de motorlarımızı gemiden aldık ve istikamet Nordkapp, yollara düştük. Yol boyunca “premenopozdaki bir kadın, ateş basmaları olunca başka nereye geziye çıkar; tabii ki Kuzey Kutbu’na” diye kendi kendime telkin yaptım. Aldığım eğitimler sonrasında kendime fazlasıyla güvenerek “evet” demiş ve bu geziye katılmıştım. Eğitimlerin işe yarayıp yaramadığı ortaya çıkacaktı öyle ya da böyle!
İlk önce size belirlenen rotamızın seyahat esnasında çeşitli sebeplerden dolayı değişikliğe uğradığını belirteyim. Tam 9026 kilometre yaptığımız rota aynen şöyle bir şekil aldı:
15. 06. 2010 İstanbul/Ljubljana Türkiye/Slovenya
16. 06. 2010 Ljubljana/Trieste SalzburgSlovenya/İtalya/Avusturya
17. 06. 2010 Salzburg/Gera Avusturya/Almanya
18. 06. 2010 Gera/Rostock Almanya
19. 06. 2010 Rostock/Helsinkı Almanya/Finlandiya(gemi ile)
20. 06. 2010 Helsinki/Oulu Finlandiya
21. 06. 2010 Oulu/İnari Finlandiya
22. 06. 2010 İnari/NORDKAPP/Alta Finlandiya
23. 06. 2010 Alta/Narvik Finlandiya/Norveç
24. 06. 2010 Narvik/Moi Rana Norveç
25. 06. 2010 Moi Rana/Trondheim Norveç
26. 06. 2010 Trondheim/Oslo Norveç
27. 06. 2010 Oslo/Kiel Norveç/Almanya ( gemi ile)
28. 06. 2010 Kiel/Prague Almanya/Çek Cumhuriyeti
29. 06. 2010 Prague Çek Cumhuriyeti
30. 06. 2010 Prague/Budapeste Çek Cumhuriyeti/Macaristan
01. 07. 2010 Budapeste/Sibou Macaristan/Romanya
02. 07. 2010 Sibou/Edirne Romanya/Türkiye
03. 07. 2010 Edirne/EV Türkiye
Her şeyden önce belirtmek isterim ki bu bir hedefe varma gezisiydi. Hem benim için hem de diğerleri için ve özellikle de Aytekin için. Aytekin’in bu rüyasında sadece ve sadece “İstanbul/Nordkapp/ İstanbul kaydı vardı. Aradaki etapların gezilmesi, görülmesi, yolda ne yedik ne içtik hiç önemli değildi. Önemli olan programda hedeflediğimiz günde Nordkapp’a varmak, görmek sonra da dönüş yoluna geçip İstanbul’a, evimize geri dönmek ve pazartesi işe gitmek. Gezinin sorunsuz, kazasız ve problemsiz hedefe varması ve hedeften eve geri dönülmesi en önemli şeydi.
Benim içinse bu gezinin en önemli yanı; böylesi zor şartlar altında aldığım eğitimlerin faydasını görecek miydim? Sonuna kadar dayanabilecek miydim, yoksa en yakın yerden uçağa atlayıp geri dönecek miydim? (En kötü ihtimalle Aslı ile birlikte Helsinki’den uçağa atlar eve döneriz diye düşünüyordum.) Acaba yorulup sinirler gerilince ne halt edecektim? Aslı ve Emin ile bugüne kadar bu kadar uzun süreli bir gezi geçirmediğimiz gibi çıktığımız bir iki gezide de yanımızda başka çiftler de vardı. İşin özü ben onların huyunu suyunu tam olarak bilmiyordum. Bu arada gezinin ilerleyen günlerinde Emin bu hislerin aynısını Aslı’nın da dile getirdiğini, daha sonra hiç de korktuğu gibi olmadığını görünce rahatladığını anlattı.
Ama biz iki hatun geri dönmedik, kavga gürültü yaşamadık, ayrıca eşlerimize de yaşatmadık ve bu geziyi tamamlamayı başardık. Hepimiz sağ salim evimize döndük. Ben döndükten sonra yaklaşık bir ya da bir buçuk hafta boyunca yorgunluğumu atamadım, kendime gelemedim. Zaten benim pilim Sibou’da bitmişti. Çünkü sınırdan geçip Edirne’ye girdiğimiz andan itibaren bana kim ne söylese ağlayarak cevap veriyordum. Böyle geziler beni yoruyor. Ben çok yoruldum. Akşam nasıl yattım bilmiyorum. Günaydın, sağ ol vs. bunları dile getiriyorum ama hep göz yaşlarımla birlikte. Tam ağlamamın arasında “bir daha böyle geziye gitmem” ya da “asla motora binmem” diyeceğim, Emin ellerini kaldırıp “Hayır hayır, sakın öyle söyleme. Ben anladım, sen yoruldun ama gene gideriz. Gene gezeriz, sakın, yorgunluktan bunlar” diyerek lafımı ağzıma tıkıyordu. Aslı da “Yok yok, yorgunluktan değil. Oğlunu çok özledi ondan” diyerek bana bakıp gülümsüyordu. Nasıl oldu bilmem ama karşımdakilerin yaklaşımından dolayı mı, kendiliğinden midir nedir, ben biraz düzeldim. Evime de yaklaştığım için rahatladım ve sakinleştim.
Devamı 2.Bölüm’de…Alıntı: Bir İki Üç SIÇRA adlı kitaptan/ Selcan Yıldırıcı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.