- 738 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
EDEBİYAT
Edebiyat, insanların özelikle sanat ruhlu kişilerin kendi hayallerini, duygularını, sevinçlerini, hüzün ve aşklarını başka insanları etkileyecek tarz ve üslupta üst ve seçkin bir dille ifade etmesidir. Edebiyat Arapça kökenli olup edep kelimesinden gelmektedir. Bu yönüyle edebiyat güzelliğin veya bir konunun güzellik çerçevesinde yansıtılmasıdır.
Edebiyat güzelliğin şelale saçlarına bakındığı aşk aynasıdır. Bir durumun, bir hayalin, bir içsel ve cennetsel güzelliğin söze dönüşüp gönüllere çağlamasıdır. Söz çağlayan olur ve aşkın güzeliğini müziğe dönüştürerek talip olanına arz eder. Bu güzellik bazen çıldırtır, deli eder, kişiyi dünyadan ötelere iter, dünya aşkını eyler, yüceltir uçurur ve kişinin asli mekanından dünya ve dünyalıklarla alay etmesini sağlar. Bu yücelmeyle birlikte aşkın talipleri yalansal olandan soyutlanır, böylece ilk aşka, ilk söze, ilk yasaktan kaçınmaya, ilk vurulmuşluğa benliğini odaklayarak zaman ve mekan üstü bir hale geçmiş olur.
Edebiyat bir dans halidir. Kelime ve seslerin anlamla dans etmesi… Dans etmek bir uyum, bir ritmik müzik oluşturmaktır. Müziğe yaklaşamayan her ifadenin sessel açıdan eksikliği muhakkaktır. Başarılı edebiyatçı dilinin hükümdarıdır ve üslubunda akıcıdır. Edebiyatçı bedence dünyada olsa da konuşmasını ve yazmasını dünya ötesinden yapar. Sözleri sevgilinin dudağından çalıntıdır, konuşması yakıcıdır. İyi edebiyatçı aşk ateşinde kavrulmuştur ve bundan dolayı da dünyalıklarla geçimsizdir. Şairlerin asabi olmasını bir sebebi de budur.
Edebiyatın ana malzemesi dildir. Dilin inceliklerini, şiirsel üstünlüklerini, estetiğini, müziksel yönünü, çağrışım zenginliklerini, kelimeler arasındaki ses ve anlam ilişkisini, kelimelerin birbiriyle muhabbet etmesini, kulağa hoş gelecek bir kullanımın nasıl gerçekleştirileceğini üstün ve üstat şairler bilir. Üstün şairler zorlama kullanımlardan, zoraki kafiye, redif ve sanatsan kullanımlardan uzak durur. Şaire göre bütün bunlar keyfiyettir, bir yetenek ve zevktir. Şairlerin dilinde sesler, bir şelale gibi ahenkle çağıldar. Unutulmamalıdır ki derinliğinde su bulunmayan topraktan pınar çıkmaz. Nasıl ki pınarların suyu temiz ve içimlikse şairin dili okuyucu için böyledir.
Ne Hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar.
N. Fazıl Kısakürek
Mısralarındaki seslerin kullanımı ancak şiir ve gönül dili Türkçemizin inceliklerini bilmiş olmakla mümkündür. Bu kıtadaki a-e harflerinin uyumluca kullanımı, ne bağlacının sıralıca ve uyumluca dizilmesi, tekrarlanması, sabah-günah, mezar-kadar kelimelerinin birbiriyle kafiyeli oluşu, bu şiiri etkili hale getirmektedir.
Edebiyatta şiir, sesle anlamın sıkı sıkıya bağlanmasıdır. Şairlerin yaşamış olduğu aşklar, derinlikler, yanmışlıklar, bir su gibi akıcıdır kelimelerde. Şairler ses ve manadan başka bir de imgesel buluşlar, yeni yeni imajlar onları seçkin kılar. Tarihi bir olaya, peygamber yaşamlarına, mucizelere atıfta bulunurlar. Bu tür şiirleri okuyup anlamak içinse okuyucunun iyi bir kültürel alt yapıya sahip olması gerekir. Örneğin;
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün süreği
Bütün törenlerin şölenlerin yontuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim
Affa layık olmasam da
şiirinde Sezai Karakoç Hz âdemin ilk yasağı çiğnemesi üzerine işlemiş olduğu günaha göndermede bulunarak Allah’tan af dilemektedir. İslam tarihindeki bu olayı bilmeyen bir okuyucunun bu şiiri yorumlaması eksik kalır.
Türk şiirindeki seçkin şairlerin bir çoğunda şiir yazma, dili kullanma konusunda kendilerini beğenme, kendileriyle gurur duyma ve diğer şairlerle iddialaşma söz konusudur.
Zannetme ki şöyle böyle bir söz
Gel sen dahi söyle böyle bir söz
Mısralarında şair söz söyleme konusundaki ustalığıyla gurur duymaktadır. Bu gurur şairler arasında rekabete yol açmış, bu dürüm aynı zamanda şairlerin başarısına sebep olmuştur.
Edebiyatçılar özellikle de seçkin şairler eserlerini üst dilden oluşturur. Üst dil yaygın olarak sanatçının ve sanat ruhlu kişilerin incelikle ve kırılgan bir yapıyla insanları etkileyecek tarzda söz söylemesidir. Söz nezaket süzgecinden geçirilerek söze üstünlük kazandırılır. Üstün söz ayarı yüksek bir altın gibidir. Altın söz, baş tacıdır, değerlidir, imrenilir. İmrenilen her varlık her söz üstünlüktür.
Edebiyatçı ve şairler orta dille konuşup iletişimi sağlayan insanlardan daha farklı daha seçici bir dil kullanır. Onların dilinde bütün taşlar yerine oturmuş, estetik tamamlanmıştır. Şiir zaten üstün söz söyleme sanatıdır. Örneğin insanlar hayatın geçiciliğini, ömrün her geçen gün azaldığını, yavaş yavaş ölüme yaklaşıldığını günlük cümlelerle –yaşlandım, ömür geçip gidiyor, diye ifadelendirirken şairler bu durumu daha farkı ve etkili bir tarzda söylemeyi tercih eder.
Neylersin ölüm herkesin baş ucunda
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde nasıl kaç yaşında
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali o musalla taşında
Cahit Sıtkı Tarancı
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya
Ağlayarak …
Ahmet Haşim
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol
Yahya Kemal Beyatlı
Güzel söz kibar-ı kelam söyleme sanatı. Kibar-ı kelam ise kibar incitmeyen, hassa, nazik ifadedir. İç âleminde kibarlığı, nezaketi, kırılganlığı, güzelliği taşımayanların bu tür söz söylemesi oldukça güçtür. Kalp ve gönül diyarında yangınlarda yana yana olgunlaşanlar ve hamlığını atanlar, sözlerinde de kibardır, hassastır. İyi bir edebiyat güzelliktir. Güzellik gönülde ve kalptedir. İşte bu yönden zengin olan milletlerin edebiyatı da kendi de dili de güçlüdür. Kendimizi, milletimizi, dilimizi büyük yapmak adına edebiyata ve söze güvenelim, sahip çıkalım.
Hayrullah Gürdağ
EDEBİYAT Yazısına Yorum Yap
"EDEBİYAT" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.