- 1314 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
GÜNEYDOĞU VE BEYİNSEL OBEZLER
Güneydoğulu olmak, güneydoğuyu bilmek demek değildir.
güneydoğuyu bilmek ise yazılı ve görsel basında görüp okuduklarımızla asla olmaz.
medyadaki gazeteci-yazarların, masabaşında oturup ahkam kestikleri ve yazdıkları gerçek dışı ve alakasız haber ve yorumlarıyla beslenmek beyinsel obezitenin gerçek sebebidir.
güneydoğuyu bilmek için güneydoğuya gitmek,
oradaki insanlara dokunmak,
birlikte nefeslenmek,
oturup sohbet etmek,
kaçak çaydan içmek,
sıkılan silah seslerinden ürkmek,
yanınızdan geçenlerin merhabasını almak,
çamuruna belenmek, tozunu yutmak,
koltuğunda ekmeğiyle eve gitmekte olan çocuğun meraklı bakışlarıyla karşılaşmak,
başında durup ahkam kesen delikanlının agresif duruşuna tanık olmak,
esnafın, dükkanı kapattığında iskemlede oturmakta olan sana "bu da kim?" dercesine bakışını yüreğinde hissetmek,
seni otele bırakmayan ve ısrarla eve davet eden vatandaşın o samimiyetine ve misafirperverliğine tanık olmak, dertleriyle hemhal olmak lazım.
Gecenin ölüm yüzüne tüküresi gelir insanın. O kadar çok namertlik yatar ki eteğinde...
Hangi yanına baksan zifir.
Hangi yanına dönsen, diğer yanın pusu.
Gönlünce göz yumamazsın uykuya, huzurla karşılayamazsın...
Döşek diken olur, yorgan buz kesilir, ellerin tutacak bir el arar da bulamaz.
İnceden inceye kaçak tütünün dumanı geliyorsa sana doğru, bil ki elinde silahıyla, seni korumaya tüttürülmüştür ev sahibince.
Damlarda uzaktan uzağa gelen sohbet sesleri, insanları sabahla buluşturur da, sen hala uyuyamamışsındır.
Yer batar, gök batar, esen rüzgar batar... Doğan güneş batar, alışamazsın bir türlü yer yatağına.
Yol boyunca sıcaktan kavrulmuş yüzleriyle, gün 24 saat görev yapan güvenlik görevlilerinin merhabası o kadar tanıdık gelir ki, saatlerce konuşasın gelir. Onlarla tutunursun güzelliklere. Sağına bakarsın gül, soluna bakarsın karanfil. Gülümsersin, mihmandarın gülümser, durdurulan kamyoncu güler, tepedeki çoban güler, uçan kuş, esen yel, yakan güneş...
Otobüse binmeden önce gönüllü mihmandarınla göz göze geldiğinde yüreğine süzülen hüznün rengini görürsün artık. Asıl, "Allaha ısmarladık kardeşim" deyip sarıldığında hissedersin yüreğindeki sıcaklığı, boğazındaki düğümü, göğsündeki burukluğu.
Sen... Cehenneme dönmüş bu vatan parçasından ayrıldığında, orada kalan canları o zaman öyle bir anlarsın ki... İşte o zaman Hakkari’de kar yağanda yüreğin üşür. Sıkılan her kurşunla sen öfkeyle bileylenirsin ve sıkan elleri kırasın gelir.
İşte, asıl o zaman masa başında ahkam kesen beyinsel obezlerin yazılarına da, fikirlerine de, kalemlerine de tükürürsün.
k.t.
YORUMLAR
İnsanlık sadece güneydoğuda, doğuda yok .Ülkemiz insanlarını bölge bölge ayıramayız.Burada
Ankara köylerinde farklı mı dersiniz.O ilk gördükleri bir insanla hemen kaynaşıverirler hoş beş
derken.Hiç kimse eline silâh almasın,ne dağda,ne kentte.Silâhlar kimseye patlamasın .Ne ordu alsın silâhı eline,ne de dağa çıkanlar.
Kardeşlik istiyoruz, o kadar..
selâmlar..
yani yorum yapmak gelmiyor içimden aslında
çünkü güneydoğu içimde bir parça
kendi canımda bir can
seviyorum demekten başka bir bir şey yazasım gelmiyor
ki
o bölge de kısa bir zaman kaldım ve ne büyük bir yürek taşıdıklarını çok iyi bilirim...
adam gibi adamları ve anlatılmaz bir yücelikleri var
çok çok derin bir konu ve sancılarımız artık şakak çatlatıyor
Nusret Ya Rab!
saygımla....
İşte az evvel burnumu sızlatan şey buydu. Ben o misafirlerden biriyim. Hem de kaç farklı hanenin kapısında, kaç farklı sofradan ikramlanan bir yolcuyum ben.
İlk işe başladığım yer Güneydoğuda bir yerdi. Hiç unutmam erkek kardeşimle beraber gittik ev tutmak işte bir sürü şeyi ayarlamak için. Ben 19 yaşındayım, kardeşim de taş çatlasa 11-12
İlk gece garaja yakın bir otelde kaldık. Otele hiç alışkın değilim. Hele doğuda otellerden lüks fışkırmaz. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Ertesi gün erkenden sokaklara dağıldık kiralık ev için. O zaman şimdiki gibi her köşe başında bir emlakçi de yoktu. Hem olsa da emlakçiye verecek paramız da!
Velhasıl, akşama kadar dolaştık ama gönlümüze göre bir ev bulamadık. Akşamın alacasında bir evin kapısını çaldık. Meramımızı anlattık. Bizi içeri buyur ettiler. hal hatırdan sonra evin sahibi aynen şunu dedi:
Bacım ben bu saatte sizi dışarıda bırakmam. Hele kadın başınıza otele hiç göndermem. Bu gece misafirimsiniz.
Kardeşimle benim karar vermemizi bile beklemeden gereken yapıldı. Zaten karnımız çok acıkmıştı. Zaten dışarıda 31 Ocak günü, gavur gibi bir soğuk. İçerde çıtır çıtır yanan odun sobasının sıcağında kovsalarda gidecek halde değildik ki kaldık.
O gece orada kaldık. Ertesi gün de...
Bize evi de onlar buldular. Ben o yerde 1.5 yıl çalışıp tayinle ailemin yanına döndüm ama bağımız hiç kopmadı.
Şimdi düşünüyorum, kim cesaret eder buna. Hiç tanımadığı bilmediği kimseleri evinde misafir eder.
Ya da kim cüret eder tanımadığı bir yabancının evinde kalmaya.
Ve 25 yıl geçti aradan ama biz hala görüşüyoruz.
mesele buydu. Y A B A N C I L A Ş T I R M A K!
Ben inadına diyorum, bütün mücadelemin de amacı bu. İnadına B İ Z olalım!
Başından sonuna kadar pür dikkat okunması gereken bu yazı için seni binlerce kez tebrik ederim sevgili Kadir!
Yazdığın her kelimenin anlamını bilerek ve düşünerek okudum. Ve her kelime beni bambaşka tanımlara, bambaşka hatıralara, bambaşka insanlara ilintiledi.
Doğuda ve Güneydoğuda yaşamadan, oradaki hayata ahkam kesenlere kaliteli bir cevap olmuş cümlelerin. memleketimizin en önemli sorunu da bu değil mi?
İnsanlar binlerce kilometre uzakta, bir kaç ideoloji, bir kaç düşünce ucu adına, büyük bir sebeple de bilmedikleri, yaşamadıkları hayatları kendi egoları doğrultusunda yönlendirmeleri, kendilerine ne kazandırır bilmem ama, o insanlara iyilik etmediği aşikâr.
Benim ömrümün yarısı orada geçti. Sen hakeza! Yıllarca ata dede komşusu olarak yan yana yaşadığımız kapıları bugün kim hangi cüretle suratlara çarpmaya cesaret ediyor?
Buna kimsenin hakkı olmamalı.
Bu hak verildiği takdirde bu ülke kaosa gider, ki götürülmek isteniyor.
Bu hak verildiği takdirde bu insanlar birbirine kindaş olur, ki olunması isteniyor.
Memleketimizin birlik ve beraberlik içinde olması gereken böyle zamanlarda, kaleme düşen görev de, oluşturulan ve olası suni çatlakları derz ile doldurmaktır. Bu çatlaklar büyütülmemelidir. Bu çatlakların büyütülmesine hizmet eden ahkâmlar bir gün ahkâmı keseni de kanıyla boğar.
Bu dünyanın kanunudur. Kötülük, şer, düşmanlık kimseyi abad etmedi. Geçmişte de böyleydi, gelecekte de böyle olacaktır. Aksini iddia eden biri çıkabilir mi? sanmıyorum. Çünkü aksi yok.
Bakınız Van depreminde hepimizin içi yandı. Hele bundan çok değil 5 sene önce olsaydı bu deprem inanın herkesin tutumu daha farklı olurdu. Şimdi manen oraya akanlar, o zaman madden de kendilerini orada bulurlardı. Şimdi az da olsa bazı sesler yükselebildi. Bir doğal felaketten bile nemalanma yolunu seçenleri gördük. Bunun en önemli sebebi de yine aynı odaklardı. Bu durum, ülkemizi bölmeye çalışanların kısmi başarısıydı bir yerde. Az da olsa amaca ulaşmaktı. Çok değil beş-altı sene böyle bir çatlak dahi olmazdı kanımca.
Her şeye rağmen, din kardeşiyiz dedik, aynı hamurun ortakçısıyız dedik, aynı tarlanın buğdayını yiyoruz dedik asırlarca. Hep bayram yapmayı murat ettik. Şimdi neden savaşa endeksleniyor her beşik?
Sevgili Kadir bey kardeşim; burnumun ucu sızlıyor. Ben milletimin o devasa vefasını özledim.
Çaldığım kapılardan, yüzüme dahi bakılmadan içeri buyur edilmeyi özledim. Gönüllü mihmandarlarımızın gönül sunumlarını özledim. Beni hiç tanımayan insanların, günlerce evlerinin en güzel köşesinde ağırlamalarını özledim. Ben özümüzü özledim.!
Bizi biz yapan şeyi, kardeşliği özledim!
eşiktekiadam
Hiç unutmadığım bir olayı arz edeyim izninizle;
Yıl,1962 ve ben yedi yaşındayım. Ş.Urfa'nın Suruç ilçesinin Tavşan köyünde dayım ve halamın yanında okumaya başlamıştım. (ekonomik sıkıntıdan dolayı merhum babam ve dayım berdel usulü evlenmişlerdi.) Gün battı batacak bir durumdayken, duvarının dibinde, dayımın kucağında oturduğum evimizin karşısında yolda acele adımlarla gitmekte olan bir yolcuyu gören dayım, tepki vererek; "gecenin bu vakti nereye gidiyor bu adam? gündüz torbaya mı girdi Allahallaaa" diyerek ayağa kalktı ve adama seslendi: "Heey..! Kardeşim bu vakitte nereye böyle? gel dinlen yarın gidersin. Akşam oldu acelesi yok, gel hadi gel..!" diye seslendi. Adam birşeyler anlattıysa da, dayım kabul etmedi ve ısrarcı davranışı sonucu adamı yolundan etti. Bana da; "hadi oğlum, git halana söyle misafirimiz var, yemek hazırlasın" dedi. Ben de koşa koşa gittim halama söyledim. Halam da; "hadi koş dayılarına söyle bize gelsinler, misafir var de" dedi. Bu sefer ben dayılarımı dolaşarak haberdar ettim ve geldiler. Misafir karşılandı, misafir odasına alındı, komşular da geldiler, yaklaşım 20 kadar adam vardı odada. Tavuklar kesildi, pilavlar, sulu yemekler, ayran vesaire derken güzel bir sofra hazırlandı. Yemekten sonra da sabaha yakın bir vakte kadar sohbetler edildi, çaylar, kahveler ve saatte bir mırra içildi. Misafir, sabah namazını kıldıktan sonra dayımla vedalaşarak tan ağarmasıyla birlikte yoka koyuldu ve gitti.
Şimdilerde bunu nerede yaşayabiliyoruz?
ALMILA KARGÜLÜ
İlk işe başladığım yer Güneydoğuda bir yerdi. Hiç unutmam erkek kardeşimle beraber gittik ev tutmak işte bir sürü şeyi ayarlamak için. Ben 19 yaşındayım, kardeşim de taş çatlasa 11-12
İlk gece garaja yakın bir otelde kaldık. Otele hiç alışkın değilim. Hele doğuda otellerden lüks fışkırmaz. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Ertesi gün erkenden sokaklara dağıldık kiralık ev için. O zaman şimdiki gibi her köşe başında bir emlakçi de yoktu. Hem olsa da emlakçiye verecek paramız da!
Velhasıl, akşama kadar dolaştık ama gönlümüze göre bir ev bulamadık. Akşamın alacasında bir evin kapısını çaldık. Meramımızı anlattık. Bizi içeri buyur ettiler. hal hatırdan sonra evin sahibi aynen şunu dedi:
Bacım ben bu saatte sizi dışarıda bırakmam. Hele kadın başınıza otele hiç göndermem. Bu gece misafirimsiniz.
Kardeşimle benim karar vermemizi bile beklemeden gereken yapıldı. Zaten karnımız çok acıkmıştı. Zaten dışarıda 31 Ocak günü, gavur gibi bir soğuk. İçerde çıtır çıtır yanan odun sobasının sıcağında kovsalarda gidecek halde değildik ki kaldık.
O gece orada kaldık. Ertesi gün de...
Bize evi de onlar buldular. Ben o yerde 1.5 yıl çalışıp tayinle ailemin yanına döndüm ama bağımız hiç kopmadı.
Şimdi düşünüyorum, kim cesaret eder buna. Hiç tanımadığı bilmediği kimseleri evinde misafir eder.
Ya da kim cüret eder tanımadığı bir yabancının evinde kalmaya.
Ve 25 yıl geçti aradan ama biz hala görüşüyoruz.
mesele buydu. Y A B A N C I L A Ş T I R M A K!
Ben inadına diyorum, bütün mücadelemin de amacı bu. İnadına B İ Z olalım!