- 972 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
yüzyıllık veda ve kar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Her mahkûm, cellâdına aşıktır biraz... Bilirsin ölümünün onun ellerinden olacağını... Son anların, onun kollarında geçecektir... An veda zamanıdır şimdi...
Sona doğru gidilen o en uzun yolda, sadece onun yürek atışlarını duyarsın... Ağır hareketlerle eşlik eder yüreğin duygulara... İçinin gelgitleri dinmiştir artık... Üzerine beyazlarını giydirirler... Göğsünde birkaç satır yazı asılıdır... Hüküm verilmiştir artık...
Bir boşluğa yürürsün yavaş yavaş... Hiç bir şey gelmez aklına o an... Düşebileceğin en yükseğe çıkarsın sessiz adımlarla... Boğazına dolanırken yağlı urgan, sahnede yalnızca ikiniz kalırsınız geride... Gözleriniz buluşur sessizce... Uzaktaki izleyiciler, hep uzaktırlar size... Ölüm düşebileceğin en yükseğe çıkabilmektir belki de...
Dışarıda, olanca güzelliğiyle yağıyor yağmur... Gün; akşamla karışmaya hazırlanmakta... Dışarıda tatlı bir telaş var sanki...
Akşam, erken iniyor yağmurların arasından şehre... Birazdan başlayacak yine hüzün... Sen, çıkacaksın birazdan düşebileceğin en yüksek yere... İlk basamak ayaklarının altındadır şimdi... Başlar işte yolculuk yine...
Yağmur gece boyunca yağacak belli... Gün boyunca yaşananlar, tüm çıplaklığıyla kucaklayacak seni... Gündüz yaşadıklarına gidip geleceksin istemeden... Fırtınalara eşlik edecek duyguların... Gün içinde yaşananlar bir bir canlanırken gözlerinde; sen gecenin terkine bineceksin yine... Her şey akar elbet... Gün akar... Gece akar... Ve kekremsi bir tat kalır dillerinden geriye... Acılar, hüzünler, sevinçler tortulaşır içinde işte...
Arkamda; kolumu, bacağımı veya hayati organlarımdan birini bırakmış gibiyim... Sanki yaşam nefesimi bıraktım geriye... Cellâdım son kez doladı urganını boynuma... Vakit gece yarısına yaklaşmakta...
Bense, başımı dayamışım pencereye... Bir sevgilinin omzuna yaslanır gibi usulca yaslamışım başımı, gömmüşüm yüzümü camın yüzüne... Alnım, dışarının soğuğunu yalıyor bir süre... Nefesim, camın buğusuna karışmakta... Gözlerim ise dışarıda... Sokak lambasının etrafında yitiyor bakışlarım... Derin bir boşlukta yok oluş sancıları var içimde...
Ruhum mu kirlendi yoksa... Vıcık vıcık çamur mu olmuş duygularım... Neden hala yağmıyorsun... Kime küstün... Niçin bulutların arkasına gizleniyorsun hala... Özlediğimi bilmiyor musun sen... Bedenim, ruhum hasret sana nicedir...
Yağmalı artık kar... Özledim... Hem de çoook... Özlem, bir dalga gibi kaplıyor yüreğimi... Ruhumun en diplerinden yakalıyor ve beyazlıklar üzerine fırlatıp atıyor beni... Bin bir parçaya bölünüyor duygularım... Karaya vurmuş balıklar misali, nefessiz kalıyorum... Savruluyorum...
Ve neden özler ki insan ‘kar’ı... Beyazlığa duyulan özlemden midir sizce... Yoksa yağmurlara karışan tozların, ruhları kirleten yanlarına duyulan öfkeden midir acaba... Büyüleyici beyazlığa, el değmemişliğe, kirlenmemişliğe duyulan özlemden olabilir mi sizce...
Bir sevgiliyi bekler gibi bekliyorum yağmasını ‘kar’ın... Hadi yağ artık kar, ne olur... Özledim seni inan... Dokunmak istiyorum beyazlığına... Ellerime almalıyım seni önce... Koklamalıyım doyasıya... Sürmeliyim yüzümü yüzüne... Sonra, uzanmalıyım üzerine sessizce... Yaşadığım şehir yeterince kirlendi bak... Hadi sar sarmala bizi yine...
İnsanın otuz yıllık arkadaşından ayrılması ne demek bilir misiniz... Kahretmeden, kızmadan, gönül koymadan veda etmesi hani... Gözlerinin içine baka baka...9.senfoninin eşliğinde güle güle git diyebilmesi ona... Son kez kıvrım kıvrım uzanan dumanların üzerine binip duman olmak hani... Ve insan nasıl kahredip kızabilir ki ona...
O, seninle var olmuş... Kim bilir kaç geceler yanmış seninle birlikte... Ellerinin, gönüllerinin dostu olmuş çoğu zaman... Damarlarında çıkmış yolculuğa... Kâh göklere savurmuş seni, kâh indirmiş yeryüzüne... Yürek çarpıntılarına ortak olmuş günlerce... Gözyaşlarına eşlik etmiş, gecelerce düşmemiş ellerinde...
Birini yakmışsın, söndürmüşsün ötekini... Bezen unutmuşsun onu bir kenarda öylece... Hiç gönül koymamış sana... Yanmış ve bitmiş kendi halince... Hiç cellât, mahkûmuna gönül koyar mı sizce... Sonra eşlik etmiş bir başkası sana yine... Sürüp gitmiş bu böylece işte...
Bu dünya içinde dolaştığım dünkü dünya değil sanki... Bu gece her zamanki gece değil inanın... Soluduğum hava ciğerlerime küsmüşler... Her şey değişmiş, sanki bambaşka yüzler var karşımda...
Ağaçlar farklı renklere bürünmüş... Kaldırımlar her zamanki gibi görünmüyor gözlerime... Şu çöp bidonu, dışarıya taşan çöpler ve çöpü deşeleyen adam... Sağa sola kaçışan birkaç kedi... Ve bir sokak köpeği...ve gecenin kör saatleri...
Okuduğum kitaplar... İçtiğim çay... Yediğim yemek ve yudumladığım rakım... Hiç sohbet etmek de istemiyor bu günlerde canım...
Dışarının soğu hiç bilmediğim kadar yüzlerimi kırmızıya çeviriyor... Gökyüzü bir başka ıslak... Her canlı bir başka bakıyor bu gece sanki... Kırmızılar, kahverengiler, yeşiller karışmış birbirine...
Derin bir nefes alıyorum içime son kez... Ciğerlerim ağlıyor, hissediyorum... Son kez sarılıyoruz birbirimize... Hadi; vakit tamam diyorum sessizce...
Son kez dönüp bakıyorum geriye... Hafifçe itiyorum ayağımla onu yere... Boşlukta sallanıyorum işte... Kar yağmaya mı başladı ne...
YORUMLAR
Birini yakmışsın, söndürmüşsün ötekini... Bezen unutmuşsun onu bir kenarda öylece... Hiç gönül koymamış sana... Yanmış ve bitmiş kendi halince... Hiç cellât, mahkûmuna gönül koyar mı sizce... Sonra eşlik etmiş bir başkası sana yine... Sürüp gitmiş bu böylece işte...
Sigara bağımlılığının muhasebesi ve savaşını, sade ve samimi bir dille sürüklenerek paylaşmak güzeldi. İçsel bir analizin özgün bir anlatımıydı.
Tebriklerim ve saygılarımla.
Üç Nokta
1. Tamamlanmamış cümlelerin sonuna konur:
Ne çare ki, çirkinliği hemencecik ve herkes tarafından görülüveriyordu da, bu yanı...
(Tarık Buğra, Dönemeçte)
2. Kaba sayıldığı için veya bir başka sebepten ötürü açıklanmak istenmeyen kelime ve bölümlerin yerine konur:
Kılavuzu karga olanın burnu b...tan çıkmaz.
B..., 7 Nisan (Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu)
Arabacı B...'a yaklaştığını söylüyor, ikide bir fırsat bularak arabanın içine doğru başını çeviriyordu.
(Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur)
3. Alıntılarda; başta, ortada ve sonda alınmayan kelime ve bölümlerin yerine konur:
Mümtaz, bu dükkâna bakarken hiç farkında olmadan Mallarmé'nin mısraını hatırladı: "Meçhul bir felâketten buraya düşmüş..."
(Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur)
Alınmayan kelime ve bölümlerin yerine yay ayraç içinde üç nokta konması da mümkündür.
4. Sözün bir yerde kesilerek geri kalan bölümün okuyucunun muhayyilesine bırakıldığını göstermek veya ifadeye güç katmak için konur:
Karşı sahilde mor, fark olunmaz sisler altındaki dağlar, korular, beyaz yalılar... Ve bütün bunların üzerinde bir esatir rüyasının havaî hakikati gibi uçan martı sürüleri...
(Ömer Seyfettin, Bahar ve Kelebekler)
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
(Faruk Nafiz Çamlıbel, Han Duvarları)
Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz!
(Faruk Nafiz Çamlıbel, Sanat)
Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz. O noktainazar şudur: Türk milletini, medenî cihanda, lâyık olduğu mevkie is'at etmek ve Türk cumhuriyetini sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün, daha ziyade takviye etmek...
(Mustafa Kemal Atatürk)
5. Ünlem ve seslenmelerde anlatımı pekiştirmek için konur:
Gölgeler yaklaştılar. Bir adım kalınca onu kıyafetinden tanıdılar:
— Koca Ali... Koca Ali, be!...
(Ömer Seyfettin, Diyet)
6. Karşılıklı konuşmalarda, yeterli olmayan, eksik bırakılan cevaplarda kullanılır:
— Yabancı yok!
— Kimsin?
— Ali...
— Hangi Ali?
— ...
— Sen misin, Ali usta?
— Benim!...
— Ne arıyorsun bu vakit buralarda?
— Hiç...
— Nasıl hiç? Suya çekicini mi düşürdün yoksa !...
— !...
(Ömer Seyfettin, Diyet)
Dikkatimi çekti, güne gelen dahil beş yazınızı okudum. Sahibine Mektuplar 1, dışında yazılarınız tamamında cümleler üç nokta ile bitiyor. (Sahibine Mektuplar 1 de ise 3 tane tek nokta kullanmışsınız. Onun dışında diğer cümlelerin tamamının sonu yine üç noktayla geliyor). Merakımı mazur görün ama bu beş yazının tüm cümlelerinin yukarıdaki üç nokta gerektiren durumlara denk geldiğini gerçekten düşünüyor musunuz?
tasikardi
noktalama işaretlerinin kullanım biçimlerini ve bunun kurallarını...bir edebiyatçı olmasam da biliyorum...üç noktanın da nasıl kullanılacağını elbet...
ben böyle yazıyorum...ellerim böyle alıştı...edebiyat, bundan boynumu vuracaksa...gönüllüce uzatıyorum...razıyım...
öğreniyorum...sizlerle de yol alıyorum...kuralları önemseyen...edebiyatın ve dilini gelişmesi için...her şeyin yerli yerinde kullanılması gerektiğini savunan...herkesten özür diliyorum...
sevgi ve saygılarımla....
çok teşekkür ederim...zaman ayırmışsınız...söylediklerinize katılıyorum elbet...
ben burada...siğarayı bırakmak istediğim bir dönemde...siğarayla olan bağımı anlatmak istemiştim...bilmem sizin siğarayla gönül bağınız oldu hiç...
sevgi ve saygılarımla...
KESKİNZAMAN
biraz senaryo ,senaryo ekledim ve benzetmeler yoğun yapıldığından bir atıfta bulundum eseriniz üzerinden
esinle kalın
Eser güzel,kendi düşşel gücünü ve hayat akışındaki yorumunu ifade etmek istemiş okunaklı,anlamlı ve sıkmadan okunan bir yazı.
Mahkümün ruh hali zihnindeki şuçlu oluşuna inanması gerçekten suçu kabul etmesiyle doğru oranlıdır,mahküm kendini şuçlu hissediyorsa,zihni yaptıklarını haksız buluyorsa idam mahkümü
cezanın yerine getirilmesini dileyecek ve cellatına empati kurarak kendisi gibi ölümü hak etmiş insanlık müsveddesi birini öldüren kişiye anlamlar yükleyecek ,içten bir aşk duyacak kendisini yaptığı iğrenç eylemleri nedeniyle pişmanlıktan kanayan yüreği mazosadistçe cellatını sevecektir,bu ağırlıklı
olarak mahkümüyet kararında hakimin kararını kendi zihininde kabul eden aciz varlık içindir,
eğer verilşen idam kararını n haksız olduğu düşünüyorsa zihnen verilen cezayı kabul etmiyorsa,
cellat onun için değersiz,iğrenç bir mesleleği icra eden aşağılık dünya için değerlerini satan
şerefsiz bir mahluk olarak görecek eline geçse onu suçlayan ve mahkum ettirenden önce onun
defterini dürecek,o hastalıklı aşağılık mahluktan cellattan bütün hırsını çıkaracaktır,kendinin canınnı alacak varlık onun için ortadan kaldırılması gereken parayaimanın ve bütün değerlerini satan iğrenç bir ucubedir velhasıl kişinin cezayı kabul etme durumuyla ilgilidir,zihnen kendini haklı görüyorsa idam cezası almış kişi ateşi yaymalıdır,canını alanın ve canının alınmasıyla ilşikili kişileri
imha edilmesi doğrultusunda vasiyette bulumalı, eylemi kınamalı ateşi yaybildiği kadar yaymalıdırki
bir daha haksız idam kararları verilmesin verilisede emsal temsil edecek şekilde nasıl kan davası güdüldüğü gösterilmeli,cellata ve bütün cellatlara,haksız karar verenlere ve bu işte parmağı olanlara geleceğe emsal olacak şekilde ibret oalrak neticelenebilir,e senaryo senaryo üzerine