- 747 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
siz.Aşkı bilmezsiniz. 2
Önce ayaklarımdaki mayıs’ı (Hayvan dışkısı) yağmur sularından oluşan bir gölette yıkadım kendime bir çeki düzen verdim. İçeri girdim. Yeni gelen gazeteleri düzenlerken
Kısık bir bakış attı yüzüme işine devam etti.
-Hasan amca şeyyyyy…….
-Ne var. Dediğinde yine tükendim.
-Dedim bakayım yardıma ihtiyacın varsa yardım edeyim.
-İyi o zaman Ben bunları yerleştirirken sen dükkânı süpür. Önce çile bak şurada demlik var. Toz etme sakın.
-Tamam amca. Diyip süpürgeyi aldım. Dükkânı neredeyse yaladım. Ve her fırsatta gidip O silgiye doya sıya baktım. Müşteriler geldi. Hasan amca onlarla ilgilenirken bana da.
-Oğlum okulun yok mu senin. Dedi.
-Varda bu gün gitmesem de olur. Dediysem de beş kuruş çıkarıp elime tutuşturdu ve
-Yürü bakayım kerata. Okulu ekecek ben ide bahane edecek sin değil mi dedi.
Derdimi anlatamamıştım. Sınıftan arkadaşlarımda vardı dükkânda
Asla söyleyemezdim de zaten. Çaresiz boynumu büktüm. Eve gitmek üzere kapıdan çıkarken. Dünyanın en güzel şeyine son bir defa daha baktım.
Onun renklerinden içime doğru akan huzuru asla anlatamam.
İçim acıyordu. Beş kuruşum olmuştu ama sevgilimden ayrılmıştım. “Parayla saadet olmaz bunu sende bilirsin”.Orhan Gence bay’ın bu Şarkısı çalındı kulaklarıma.
İnanmazsınız. Genzim sızladı iki damla yaş hücum etti gözlerime ama sokak ortasında ağlayamazdım.
Beş kuruşu çıkardım atmak istedim. Sanırım kıyamadım. Üzerindeki resimde Ay yıldız Arkasında da zeytin dalları olan kırmızı bakır bir paraydı. Ona baktım
Cebime koydum tekrar. Önlüğümü giyinmek için eve giriyordum ki. Aklıma bozonun gözleri geldi. Koşup ona sarıldım.
Bilmediğim tanımadığım bir histi bu onu bir daha öptüm bir daha kokladım. Annemin feryadı ile kendime geldim.
-Ednaaaaaannn çabuk oğlum şimdi zil çalacak. Ne cehenneme gittin sen.
-Tamam anne. Diyerek içeri girip önlüğümü şey yani. Nejdetin eski önlüğünü giyinip okula doğru yürümeye başladım.
İçimde fırtınalar kopuyordu. Az ötemde dünyanın en güzel şeyi vardı. Ulaşamıyordum. Şimdi okula gidince Necdet’in edecekleri aklıma geldi bir an
İçimi yokladım. Silginin acısından daha azdı zararı yok. Dedim.
Dünyanın en uzun dersleri nihayet bitti. Zaten ders filan gördüm sayılmaz. Öğretmende de arkadaşlarda da Silginin renkleri dışında hiçbir şey görmüyordum. Kimde ona dair bir emareye rastlasam Sevgilimden bir parça taşıyor zannederek her kesi içselleştirip seviyordum. Yumruk kadar yüreğe bu kadar çok şey nasıl sığıyor diye düşünmeden de edemiyordum. Nihayet çıkış zili çaldı. Okuldan çıkınca Hasan amcaya koşarak gittim. İçim de bin umut. Hasan amcayla sabah kurduğum
Samimiyetinde verdiği güç vardı artık. Ben olmalıydım. Necdet’in önlüğünü çıkarıp çantama sıkıştırdım. Yol boyunca ne desem, nasıl desem, hesabı yaparak dükkânın kapısına gelmiştim.
Eyvaaah dükkân çok kalabalık biraz bekleyeyim. Bekle babam bekle gidenin gelenin ardı kesilmiyor. Ben farkında olmadan dükkânın camına
Yapışmış kalmışım. Kulağımda sıcacık iki parmakla kendime geldim. Abimdi.
-La sen burada ne arirsan. Hadi eve.
-Tamam, abi deyip kör pişman yürüdüm. Abime derdimi açsa mıydım bilmiyorum. Zaten büyükleri de hiç anlamıyordum. Bazen evden dışarı atıyorlardı git oyna diye. Bezende dışarıdan eve sokuyordular zorla. Bütün büyükler dengesizdi zannımca.
Sofra yerdeydi. Eve geldiğimde ama benim iştahım yoktu. Hemen büyümek ve onun yanına gitmek istiyordum. Sofraya oturdum. Daldım hayallere.
-Ne dındıklirsan adam gibi yede kalk. İfadesi annemin tokat gibi düşmüştü kulaklarıma. Okul elbisemi çıkarıp sokak elbisemi giyindim
Kuka oynuyordu arkadaşlarım. Boş konserve kutusunu tekmeleyip saklanırdık. Yoksul eğlencesiydi. Oyuna davet edildim.
Biraz oynadıktan sonra bir köşeye çekildik.
- Oğlum. Oktay ayşeyi sevirmiş bilirmisiz. Dedi. Kenan
-Bende severim Ayşeyi dedim.
-Öyle değil oğlum. O. Ona âşık. Dedi.
-Aşık ne demekti ???? Gülüşmeler gülüşmeler gülüşmeler.
Aşşık, Reyhanîyi, duyduun?
-He
-Hah onun gibi. Hayatın bir anlam kazanır. Şiir yazıp şarkı besteledin mi. Aşık olirsan.Öbür türli herkes birbirini zaten sever.
Donmuş kalmıştım. Evet, Bende silgiye sabahtan akşama kadar bunu yapıyordum zaten. Silgi bana. Önce ineği, ahırı, sonra Hasan amcayı ve onun dükkânını da sevdirmişti. Yani hayatımın bir anlamı vardı. Bozo ben Hasan amca ve Silgi. Dını, nım. Etti içim. Sevinçle eve koştum. Artık yalnızda değildim. Benim gibi Birde Reyhanî vardı.
Yeni yeni çıkmıştı pikap. Dikdörtgen bir kutuydu. Üzerinde yere paralel dönen bir daire vardı Plağı koyup iyne dedikleri eğri büyrü bir boruyu ince simsiyah başka bir yuvarlak mikanın üzerine koyuyorlardı ve biraz bekledikten sonra başlıyordu ses çıkarmaya.
Ve babam hep Onu dinlerdi. Ekseri kalın ve hırıltılı bir sesi olan adam avazı çıktığı kadar bağırırdı sadece. Babamda zaman zaman ağlardı İşittiklerinden
. Sonradan öğrenecektim. Emriye diye bir sevdiği vardı ve Topal demiş vermemişlerdi. Ağlaması onaydı. Türküye ve ya saza değil.
Gidip gizlice pikaba plağı koydum dinledim.
Kapıyı da arkasından kilitledim ki gelen olursa uyuyor numarası yapıp babamın plağını kullandığımı gizleyecektim.
Biraz garip hışırtıdan sonra saz sesi. Ardından.
Behey rüzgâr gider isen canana söyle beni
Lütfü ve keremi çoktur yakmasın böyle beni
Ben bu derde düş olalı bana Mecnun dediler
Ben nasıl Mecnun’um bilmem aramaz Leyla beni.....
Diye başladı. Bilmiyordum ne oluyordu ama. Sanki Rüzgâr olamadığım için bir sele dönüşüyordum. Ben hıçkırıklara boğulurken aklım da Arif sağın Bizim buralı olduğu ve sazı en iyi onun çaldığını düşünüyordu. Daha önce Hamza abinin elinde sokaktan geçerden gördüğüm, saz, geçiyordu zihnimin bulanık perdesinden. Sazı seviyordum farkında olmadan. Hamza abinin gülen yüzü geçti önümden. O kadar güzeldi ki Asla yıpranmayacak gibi duran yüzünü gölgeleyen uzun kirpikleri aklıma geldi biraz daha coştum. Ne kadar ağladığımı yazsam, eminim sayfalar dolardı. Hafiflemiştim. Yüküm yoktu artık. Kuşlar kadar hafiftim. Sebebini bilmesem de bu böyleydi. O,zaman saz çalmayı öğrenmeliydim.
Hamza abi, abimin yakın arkadaşıydı onlar bir biri için neredeyse canlarını verirdiler. Abime gidip
-Abi ben saz çalmayı öğrenmek istiyorum dedim. Yanındaki akranlarıyla yüzüme bakıp bir sürü gereksiz soru sordular hepsine kaçamak cevaplar verdim. Erhan Abi. Ona Asker diye lakap takmışlardı. Sanırım sürekli sıfır numara tıraş olduğu içindi bu lakap. O.
–Bırakın öğrensin. Ne var bun da dedi.
Abim kolumdan tutarak beni kenara çekti. Kulağıma eğildi. Fısıltı halinde korkak bir sesle
-Bak oğlum. Saz Müslüman işi değil. Sen hafız olup kuran okumaya bak.
-Onu da yaparım abi ne olur Hamza abiye söyle bu gün bana sazı öğretsin.
Dirseğimden iterek.
-De get. Sanki şapka mı bu çıkarıp başından senin başına taksın. Zırlama hadi eve.
Çaresizliğin nasıl bir şey olduğunu ezbere biliyordum zaten. Bizden iki dakika önce de doğmuş olsa büyüğün sözüne itiraz olmaz sadece uyulurdu eve gitmek için döndüğüm sırada Yasin abi bağırdı.
-Gel. la bu raya zibidi. Abimin gözlerine baktım. Kızgınlık yok döndüm.
-Buyur Yasin abi. Yasin abi beni alıp evlerine götürdü sazı verdi kucağıma. Yaklaşık bir ay uğraşmasına rağmen Sen bu işi yapamazsın. Sende kulak yok oğlum dedi. Haklıymış ben hala kulaksızım. Sazı başaramamıştım ama. Güncel bütün şarkıları ezberlemiş. Minik, bir Reyhanî. Sümmani baba. Orhan gence bay ve Vahdet Vural olmuştum. Acım büyüdükçe repertuarım genişliyordu. Hemen her fırsatta büyüklerim beni çağırır. Türkü şarkı söyletir çoğu zamanda ağlardılar. Yalnız olmadığımın farkındaydım. Sevgimden utanmıyordum. Belki söylemekten utanıyordum artık. Ve her fırsatta avazım çıktığınca Türküler söylüyor bunu o kadar abartıyordum ki Komşulardan ve evden sürekli ikazlar alıyor silgisizliğimin bana yüklediği bu yükü dayak yeme pahasına sürdürüyordum. Bu arada Şöhretim okulda da yayılmıştı.Boş derslerde de ben vardım .Kimseye belli etmeden bazı türkülerin sözlerini bile kendime yonuyordum.
.Bir kaç hamle daha yapmış Hasan amcaya derdimi anlatamamıştım. Kendi şiirlerimi yazıyor onlara aklımdan makamlar uydurup okuyordum. Bu arada Hasan amca beni seviyordu. Bunu gözlerinden anlıyordum bana bir başka bakıyordu. Sanki ben silgiye bakar gibiydim o bana bakarken. Bu arada verdiği harçlıkta
Neredeyse 100 kuruş olmuştu. Sevgi emek işi derdi Hasan amca. Bende emek veriyordum sevgime. Dükkânı süpürüp rafları düzenliyor
ara sırada parmaklarımın ucuyla silgiye dokunuyor. Ardından acaba kirlendi mi diye iyice dokunduğum yere bakıyordum.
Hasan amcanın dikkatini çekmiş olmalı.
-Ednanım sen neye bakıyorsun öyle dediğinde. Utancımdan yerin dibine girmiştim. Nasıl derdimdi. Silginize bakıyorum.
Başımı yere eğdim. Nedense akan, burnumu içeri çektim, sessiz sedasız çıkıp eve geldim. Daha bir huzurlu ve güven doluydum.
Makat dediğimiz. Divanın üzerine up uzun uzandım Bir gün Ona kavuşacağımın hayalini kurmaya başladım.
Sırrımı kimseye söylememe de gerek yoktu.
Sadece 50 kuruş kalmıştı aramızda. Kim demiş parayla saadet olmaz. Yakında saadeti satın alacak gücüm olacaktı.
YORUMLAR
yeğinadnan
Öykülemenizin devamı da içten ve yöresel dille pekiştirmeniz canlılık katmış .Adeta yaşadım.
İnsan isteyince başarıyor. Devamı da var sanıyorum . Okuyacağım . Diliyorum silginize kavuşursunuz.. O zamanlar o silgiye sahip olmak çok önemliydi tabii..
Sizi çok iyi anlayabiliyorum . O yoksulluğu ve kısıtlılığı..
Tebrikler, selâm ve saygılarımla..