- 7467 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
KURTULUŞ SAVAŞI'NIN KAHRAMAN KADINLARI ( I )
Yıkılan ve dağılan bir toplumdan yeni bir devletin yaratılmasında verilen Milli Mücadele sırasında Türk kadınının kahramanlıkları da destanlaştı. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya çıkarak başlattığı kurtuluş hareketi içinde yer alan binlerce kadın, Cumhuriyetin temelinde en büyük pay sahipleri oldu.
İşgal altındaki Anadolu’da başlatılan Milli Mücadele’de, binlerce kadın cephe gerisinde büyük bir çaba harcarken, çok sayıda kadın da silahlı mücadeleye katılarak, Dünyaya örnek olacak kahramanlıklar gösterdi.
Milli Mücadele’ye halkın katılımını sağlamak için düzenlenen mitinglere katılıp ateşli konuşmalar yapan Halide Edip Adıvarların çabaları, mücadeleye katılıma büyük katkı sağladı.
Milli Mücadele’ye hazırlık günlerinde kadınlar tarafından kurulan "Asri Kadınlar Cemiyeti" ile Milli Mücadele günlerinde Sivas’ta kurulan "Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti" unutulmayanlar arasında yer aldı.
Milli Mücadele’deki isimsiz binlerce kadın kahramanın yanı sıra isimleri halen zihinlerde olan kadın kahramanlardan bazıları şöyle:
Nene Hatun,Halide Onbaşı,Nezahat Onbaşı,Şerife Bacı,Erzurumlu kara Fatma,Halime Çavuş,Gördesli Makbule hanım……
NENE HATUN
1857-1955
Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Çeperler Köyü’nde dünyaya geldi.Henüz 20 yaşında bir gelinken 1877-1878 yılları arasında yapılan Türk-Rus Savaşı’nda (93 Harbi) Aziziye Tabyası’nı sopayla,taşla, kazma, kürekle savunanlara katılarak cesurca savaştı.Daha sonra oğlunu Çanakkale Savaşı’nda şehit verdi. Kurtuluş Savaşı başladığında yaşı ilerlediği için cepheye gidip eskisi gibi savaşamadı. Atatürk’ü çok sever ve takdir ederdi. 1954 yılında 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Nurettin Baransel Paşa’nın gayretleriyle kendisine “3. Ordunun Nenesi” ünvanı verildi. Cüzi de bir maaş bağlandı.1955 yılında anneler gününde “Yılın Annesi” seçildi. Erzurum manevraları sırasında Amerikan Generali Ridgway bu yüce insanın elini öptü. Nene Hatun bir kahramanlık ve analık sembolü olarak 98 yaşına kadar yaşadı. 22 Mayıs 1955’te zatürre hastalığından vefat etti.Kabri, uğruna savaştığı topraklarda, Aziziye Şehitliği’ndedir.
HALİDE ONBAŞI (EDİP ADIVAR)
(1884-1964)
İşgallerin ardından İstanbul’da yaptığı konuşmalarla halkı işgallere karşı uyandırmaya çalıştı.1919’da Sultanahmet Meydanı’ndaki mitingde yaptığı etkin konuşma sonrası hakkında tevkif kararı çıkınca, eşi ile birlikte Anadolu’ya kaçarak Kurtuluş Savaşına katıldı. İstanbul Hükümeti tarafından Mustafa Kemal ile birlikte hakkında ölüm kararı verilen altı kişiden biriydi. Mustafa Kemal onu Garp Cephesine tayin etti. Kendisine önce “onbaşı” , sonra da “üstçavuş” rütbesi verildi. Savaşı izleyen yıllarda Cumhuriyet Halk Fırkası ve Atatürk ile siyasal görüş ayrılığına düştü. 1917’de evlenmiş olduğu ikinci kocası Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye’den ayrıldı. 1939’a kadar dış ülkelerde yaşadı. 1939’da İstanbul’a dönen Adıvar 1940’ta İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Filolojisi Kürsüsü Başkanı oldu, 1950’de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçildi. 1954’te istifa ederek evine çekilmiş ve 1964’te ölmüştür. Değerli yazarımız Kurtuluş Savaşını ve Türk kadınlarının mücadelesini anlatan ve Türk klasikleri arasına giren pek çok esere imza atmıştır.
NEZAHAT ONBAŞI
Eşini yitiren 70. Alay Komutanı Hâfız Hâlid Bey, 8 yaşındaki kızı Nezahat’ı kimseye emanet edemeyip, yanına almıştı. Küçük Nezahat Çanakkale cephesinde muharebe havasına alışmış, Alay İzmit’e nakledildiğinde talimlere katılarak mükemmel at binmesini, silah kullanmasını öğrenmiş ve 12 yaşında "onbaşı" rütbesini almıştı. Babasının yanında cepheden cepheye koşmuş, çarpışmalara girmiş ve 100’den fazla düşman askeri öldürmüştü.
Nezahat Onbaşı 30 Ocak 1921 yılında T.C.’nin İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesi önerilen ilk vatandaşıdır. Bursa Milletvekili Operatör Emin (Erkul) Bey’in bununla ilgili önergesi şöyledir:
"Büyük Millet Meclisi Riyâsetine,
Muhtelif cephelerde, bilhassa son Gördes ve İnönü muhârebelerinde bilfiil çarpışmalara katılan ve her an askerleri teşcî eden 70. Alay Kumandanı Hâfız Hâlid Bey’in kerîmesi 12 yaşlarındaki Nezahat Hanım’a ilk İstiklâl Madalyası’nın verilmesini teklif ve bu teklifin hey’et-i umumiyenin tasdikine arz edilmesini ricâ ederim."
Bu öneri TBMM’ de hararetle kabul edilmiş, ancak Kurtuluş Savaşı’nın hengamesi içinde işleme konulamamış, daha sonra da kararın yerine getirilmesi unutulmuştu. Kendisi de hiçbir zaman ne "Madalyamı verin!" talebinde bulundu, ne de TBMM Başkanlığınca alınmış kararın yerine getirilmesi için müracaat etti.Nihayet karardan 65 yıl sonra 78 yaşında bir nine iken TBMM’nin “Şükran Belgesi’ne” kavuşmuştu ve bu duygulu anda gözyaşlarını tutamamıştı.
ŞERİFE BACI
1921 yılı Kasım ayında İnebolu’ya önemli miktarda savaş malzemesi gelmiştir. Malzemenin bir an önce Kastamonu’ya iletilmesi gerekir. Cepheye gidemeyip de köylerinde kalan yaşlılar sakatlar, kadınlar, Menzil komutanlığının malzeme taşınması haberi üzerine kağnılarla yola çıkarlar. İnebolu’dan kağnılara yüklenen cephaneler Kastamonu’ya doğru yol alır. Bu cephane kollarında hep kadınlar vardır. Bunlardan biri de Şerife Bacıdır. Şerife Bacı top mermileri ıslanmasın diye kazağını mermilerin üzerine örtmüş, yavrusu ölmesin diye üzerine abanmış ve soğuktan ölmüştür, ama ölene kadar vücut sıcaklığını yavrusuna vermiştir.
Bugün Kastamonu’da şanına layık güzel bir anıtı var (üstteki resim). Kastamonulular şehit Şerife Bacının adını her yerde yaşatıyorlar.
FATMA SEHER ERDEN
(ERZURUMLU KARA FATMA)
1888’de Erzurum’da doğdu. Subay Suat Derviş Bey ile evlenip Balkan Savaşı’na katıldı.I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’ne gitti.1919’daki Kongre günlerinde, Mustafa Kemal’le bizzat görüşebilmek için Sivas’a gitti.Bu görüşmenin ardından, Milis Müfreze Komutanı olarak Batı Cephesinde görevlendirildi. 300 kişiyi aşkın birliği ile Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Mehmetçikle birlikte destanlar yazdı. Büyük Taarruzun ilk günlerinde General Trikupis‘in birliğine esir düşmüşse de, kaçarak yeniden Müfrezesinin başına geçmişti. Kahraman kadın Kurtuluş Savaşı’ndan sonra “üstteğmen” rütbesi ile emekli oldu. Emekli maaşını Kızılay’a bağışladı. 1954 yılında TBMM kendisine yeni aylık tespit etti.
YORUMLAR
Saygıdeğer şaire;
İsterdim ki bu yazıyı biz erkeklerden birirleri dile getirse de baştacı kadınlarımızı hatırlayarak,onure etseydik...
Ama malesef yine kadınlarımız bizlerden daha fazla duyarlı olarak bizi bir adım daha ileri geçerek eksikliğimizi hatırlatıyor.....Teşekkür ediyorum.
Biz erkekler adına sizlerin en iyi kıymetini bilen Ulu Önder ATATÜRK'e rahmet diliyorum.
Onu doğuran Anaya (Zübeyde Hanıma ) rahmet diliyorum.
Yüreğine sağlık şaire...
Değerli yazar kardeşim,öncelikle yeni yılınızı kutlar tüm insanlığa hayırlar getirmesini dilerim.
Unutulmaya yüz tutan kahramanlarımızdan sonra,yine Kurtuluş Savaşı'nın kahraman kadınlarını kısa ve öz de olsa bizlere hatırlattığınız için şükranlarımı sunuyorum.
Kadınıyla erkeğiyle,çocuğuyla genciyle,yaşlısıyla,nereden ve nasıl bakarsak bakalım,TÜRK TARİHİNİN ŞAN VE ŞEREFLE,KAHRAMANLARLA ve KAHRAMANLIKLARLA DOLU olduğu görülecektir.
Osmanlı arşivlerini izin alarak inceleyen ve başta soykırım konusu olmak üzere sayısız belgeyi,dökümanı bizlere okuma fırsatı veren değerli yazar ve gazeteci UĞUR MUMCU'yu da bu vesileyle rahmetle,şükranla anıyorum.Sadece soykırım değil,uyuşturucu trafiği,Avrupa'ya transferi,PKK-mafya-tarikat -ticaret ilişkileri...Zaten Uğur MUmcu bu konuları irdelediği için şehit edilmiştir.O kitaplar incelendiğinde,Ermeni Komitacılarının Rusların desteği ve kışkırtmalarıyla cephe gerisindeki mazlum Türk köylülerine,yaşlı,hamile ve çocuklara nasıl işkenceler yapıldığını,insanların kuyulara toplu şekilde ölü-diri farketmez-nasıl gömüldüklerini,kendilerine karşı koyan sınırlı sayıdaki gençleri atlara bacaklarından bağlayarak ve zıt yönlere kamçılayarak nasıl hunharca öldürdüklerini,bu gün henüz açılmamış,bu şekilde çok sayıda toplu mezarın olduğu yetkililerce bildirilmektedir.Bunlarla sınırlı kalmayıp,baltalarla,nacaklarla,süngü ve bıçaklarla,hamile kadınlarımızın karınlarının nasıl deşilerek öldürüldükleri Kaymakamlık ve kolluk kuvvetlerinin kayıtlarında yer almaktadır.Bu olayların önünün alınamaması sonucu gerçekleşen Tehcir olayı sanıldığı ve iddia edildiği gibi asla bir soykırıma dönüşmemiş,bilakis,yine kayıtlar ve belgeler incelendiğinde görülecektir ki,zorunlu göç sırasında,bizzat saldıranlar yine Ermeni çeteleridir ve onlara karşı koyanlar da yine Osmanlı kolluk kuvvetleri olmuştur.Çünkü,ermeni komitacıları ve çeteleri bilmektedirler ki,göçen ermenilerin yanında çok yüklü miktarlarda ganimet-ziynet eşyaları,altın,para ve değerli eşyalar bulunmaktadır.Ermeni-Türk ayrımı yapılmaksızın bu göçler sırasında çok sayıda çete baskınları yaşanmış ve sebep ve sonuçları da kayıtlara geçmiştir.İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerika'da yaşayan çok sayıdaki Japon vatandaşını-Osmanlıdaki Tehcir Kanunu örnek gösterilerek ve haklılığı belirtilerek-tampon ve zarar veremeyecekleri bölgelere yerleştirme kararı verilmiştir.Bu gerçek te tüm dünya tarafından bilinmektedir.Buna rağmen Milletimizin,tarihi gerçeklere ters düştüğü bilinerek,kasıtlı olarak soykırımla vs.suçlanması açıkça bir düşmanlıktır.1805'te Mısır'da Akka Kalesi'nde ilk askeri mağlubiyeti Osmanlı Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan tadan da Fransız İmparatoru Napolyon değil midir?
Efendim,kadınıyla erkeğiyle tarihteki emsalsiz kahramanlar arasında yer alan Türk insanı,Türk Mehmetçiği tarihin her döneminde sayısız destanlar yazmıştır.Oğuz Han'dan,Ulubatlı Hasan'a,Kubilay'dan,Şehit Kamil'den Sütçü İmam'a,Nene Hatun'dan,Hasan Tahsin'den Uludere Kaymakamı'na kadar...Türk'e ve Şerefli Türk Tarihine kalkan eller er geç kırılacaktır,buna tüm kalbimle inanıyorum.
"Yurtta sulh cihanda sulh" diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk,İzmir'de ayaklarına serilen Yunan bayrağını kaldırtarak;"O bir milletin şerefidir" deme büyüklüğü ve erdemine sahip iken,Kıbrıs'ta,yakın günlerimizde Suriye'de,medeni geçinen Avrupa kentlerinde Türk Bayrağına ve Allah'ın sevgilisi Hz.Muhammed (SAS) 'e yapılan saygısızlıklar hala gözlerimizin önündedir.
Şurası asla unutulmamalıdır ki,tarihte dış güçler tarafından yıkılan bir tek Türk Devleti yoktur.Bizi dışarıdan yıkabilecek bir güç olamaz.Yeter ki kendimize gelelim,millet olmanın gereğini bilelim,bayrağımıza,vatanımıza,milletimize sahip çıkalım.İçimizdeki hainleri asla yaşatmayalım.(Mersin'de Türk Bayrağı açan bir vatandaşımız Apo'nun piçleri tarafından tartaklanmıştır,İstanbul'da okulundan dönmekte olan genç kızımız aynı soysuzların attığı molotof kokteyli ile yanarak can vermiştir,milli servetlerimiz yağmalanarak yok edilmiş,bankamatik cihazları,sokak direkleri,esnafın kepenkleri,dükkanlarının camları kırılarak yakılmış,adeta kurtarılmış bölgeler kurulmaya çalışılarak,kardeş kavgası körüklenmeye çalışılmıştır.Sokakta yürüyen emniyet güçlerimiz,polisimiz şehit edilmiştir.Habur'dan geçen sözde barış elçiliğine soyunan gözü dönmüş köpekler,caniler,ayaklarına kırmızı halılar açılarak kahramanlar gibi karşılanmış,şeref tribünlerine protokolde yer alarak seyirciler tarafından kahramanlar gibi ayakta alkışlanmışlardır.
O zaman da diyorum ki;her türk genci,kendine emanet edilen "Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi" ni okumak,anlamak ve üzerinde düşünmek zorundadır,ayrıca sizin gibi hassas yüreklerin bu gibi değerli yazılarını da zaman zaman okumalıdır.
Türk Tarihi yüz akımızdır,onurumuz ve şerefimizdir.Kahramanlarımız da baş tacımız....
Ruhları şad,mekanları cennet olsun...
Emeğinize,yüreğinize sağlık değerli yazarım...
Gerçekleri yazan kaleminiz hiç susmasın...
Saygılarımla...