- 979 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BİR YILBAŞI DAHA
Kimi gününden evvel
Kimi gününden sonra
Dostlar haber salacaklar
"Bayramı mı" kutlayacaklar
Bir yılbaşı daha...
Kimliksiz evime döneceğim
Her şey çetin mi çetin
İçimde şeytanın çanları
"Bırak n’olur anlama !"
Bahtıma kim çıkacak, bilemem;
Hızır, yahut Noel Baba...
Başımda bacaların hale hale dumanı
Gözlerimde kar beyazı düşler mahzun
Yakalarımda sokakların kirli isi
Uzayacak adımladığım yollar
Belki ayakta, belki düşe-kalka
Döneceğim gönül kirlisi bir daha...
Göklerden henüz teslim aldığım gözlerime
Çekilmeye direnmiş perdeler takılacak
Esmer, sarışın, ince, kıvrak, acemi
Kurulu masalara koşan ürkek sakiler göreceğim
Camın şeffafı, çamın yeşili
Duvarlarda iğreti takvimler
Dudak perisi kadehler...
Zaman karanlığın tam yarısı
Birazdan balonlar boşluğa patlayacak
Ve darmadağın olacak sofra
Yenik düşeceğiz diri sabahlara...
Bende sitem, bende yalnızlık
Bu nasıl coşkulu doğum ki, bilemem;
Çağıldamıyor dereler
Nasıl olur da kovar bizi
Ezan sesi minareler...
Yanınıza gelebilir miyim
İsa’yı bekleyen bakireler ?
Zamanın da saçları ağarırmış,
Nereden bileceğiz
Toprağın, karın, yağmurun
Havanın başka hali
Ölüm şiddetinin bile ikbali varmış
Ah ! Nereden bileceksin
Deveran eden dünya gibi
Bir yılbaşı daha
İstemeden devrileceksin...
Ne batılı anlamda, ne doğulu anlamda yılbaşı kutlama alışkanlığım olmasa da, bu hiç kale almadığım anlamına gelmez. Her insan gibi yeni bir yılla birlik, benim de muhasebelerim, sevinçlerim, kederlerim olur; duygulanırımda..Yukarıda ki şiirim geçmiş yıllarımdan bir yılbaşını dillendiriyor, ilgisizim desem de, bu şiir beni yalancı çıkarır...
Ben işin aslında bu yanında değilim. Her yılbaşı öncesine dek düşen cuma hutbelerinde vaizlerimiz en yüksek perdeden yılbaşı aleyhinde konuşmalar yaparlar, doğrusunu söylemem gerekirse bir dövmedikleri kalır. Böyledir de insanların neden bu coşkuya katılma ihtiyacı duyduğunu düşünmek istemezler, herhangi bir cevap aramak gibi dertleride olmaz."Kafir işi !"deyip çıkarlar kenara...
İşin bu denli basit olduğunu hiçbir zaman düşünmedim. Benim doğup, büğüdüğüm köy yerinde onüç ocak tarihi gecesi özellikle biz çocuklarca eğlenceler düzenlenirdi. Genelde insan dışında başka suretlere bürünerek, mesela deve olmak gibi, yüzümüze siyah soba kurumları sürerek kara suratlı insanı canlandırmak gibi, bir gurup oluşturulur, kapı kapı gezmek suretiyle evlerden hediyeler istenirdi. Bu çoğu evler tarafından da kabul görürdü. Sonra toplanan iaşeden yemekler yapılır, sabaha dek çeşitli oyunlar oynanmak suretiyle eğlenilirdi. Şimdi sanırım hiçbiri kalmadı. Zamanla yolumuz gurbete düşünce, içkiyi de tanımış olduk. Evlerde ise tek kanallı televizyon en büyük eğlence aracı niteliğindeydi. Çok paramız hiçbir zaman olmadığından, eğlence yerleri bizden uzak mekanlardı.
Bütün bunlardan ve gözlemlerimden çıkarsama yaparak anlıyorum ki, insanların yeni yıl, yahut yılbaşı gibi bir derdi var. Bunun temel espirisi de, bizim toplumumuzda illa da eğlenceden ibarettir. Kimsenin ne Noel Baba beklediği var, ne de Hıristiyan olmak gibi bir derdi. Aslında insanlar Müslüman kalarak eğlenmek istiyor, gönüllerinden geçen gerçek bu. Siz eğlenceden geçen bütün yolları kapatınca, insanlar ister istemez başka örnek ve modellere yönelmek durumunda kalırlar, bunu çok yadsımamak lazım. Ya ehveni şer bir eğlence modeli geliştireceksiniz, ya da insanları kınamaktan uzak duracaksınız..İnandığınız hakkınız olan doğruları yine söylemeye devam edin, ama, no’lur tehdit etmeyin...
Aslında bu konu tümüyle müslüman toplumların nasıl eğleneceği ile ilgili bir konu. Geçmişte bu genelde dinin alanından çok töre ve alışkanlıklara bırakılmış bir durumdu. Düğünler ülkemizin, sanırım imparatorluk topraklarında da her yörenin kendine özgü çalgı ve söz sanatlarıyla yürütülen gelenekler ve eğlencelerdi. Aksine her bölgede de bütün çalgılar alenen ve zımnen gayrımeşru ilan edilmiştir dini otoriteler tarafından. Kent merkezlerinde lokal olarak farklı algılar olsa da, Anadolu’da hep böyle karşılanmıştır...Yiğitlik ve mertlik sembolü olan, aynı zamanda dünyanın en nazenin ve kibar oyunlarından olan bar oyunu ile birlik davul-zurna bile gayrımeşru ilan edilmiştir. Ben bunları yaşayarak geliyorum...
Bu endişelerden ari olmak isteyen bazı kesimlerde, yeni düğün ve eğlence modelleri geliştirmiştir ... Mikrofonu elinden almazsanız asla susturulamıyacağı mümkün olmayan bir vaizle işe başlanır, sonra eşirler okunur ve dualar edilmek suratiyle düğün son bulur. Dua her müminin elbette amin diyeceği bir talep, bundan şüphe yok. Ancak düğünü olan çiftlerin bu ortamda haletiruhiyesine baktığınızda, başta yüzlerinin morardığını görürsünüz, bir an önce oradan ayrılmak istediklerini de yüzlerinden okursunuz...Bunları yazmakla ben bu duruma karşı çıkıyor değilim, gelin ve damatta karşı çıkmıyor bundan emin olun, ama, bir şeyin eksik ve ya fazla olduğunu gözlemlediğimizde bir gerçek. Bu anlamda bir hüküm belirtme yetkisinde değilim. Ama, şunu elbet merak ediyorum; Peygamberimizden başlamak üzere günümüze ulaşan bir düğün modeli var mıdır, dahası İslam’da düğün var mıdır? Bunları da bir müslüman olarak merak ediyorum. Yapmayın -etmeğin ! Demenin çıkar yol olmadığını biliyorum...
Tabi çalgılı düğünlere giden davetlilerin bir kısmının da, aşırı gürültü ve eğlence biçimlerinden sıkıldıklarını gözlemlediğimi söylemeliyim...
Benden bu kadar, orta yolu siz bulun...
Biraz yüzünüzün kırışmasına neden oldumsa affola...
Yeni yılınızı kutlar, güzellikler getirmesini diler, saygılar sunarım...
Hayrettin YAZICI
YORUMLAR
Arkadaş yazınızla beni de eskilere götürdünüz.
Çocukluğumuz da bizim yılbaşlarımızda da tahtadan deve yapılır bütün köy gezilir hediye toplanılırdı.
Devenin tahtadan iki çenesi birbirine vurdukça çak çak sesler çıkarırdı ki şimdi gözümün önüne geldi. Yumurta, tereyağı,ekmek,bulgur ve en çok da arpa verirlerdi.Boş çevirmedikleri gibi gidilmeyen hane sahipleri de darılırdı,niye bizi ayırdınız diye.
Akşam toplanan arpalar satılır yerine pirinç alınırdı. Ve kazanlarla pirinç pilavı pişer çoluk çocuk orta yaşlılar eğlenilirdi.
Ve büyüdükçe benimde zihnime takılmıştı, saz çalmak, davul zurna günahsa asırlar boyu ne diye sürdürüp bu geleneği yaşattılar diye. Şeytan bunun neresin de diye de epey düşünmüştüm.
Sonradan anladım ki asıl mesele cahillik.
Bilmeden konuşanlar kendilerini dinletip saydırabilmek için korkuyla işi götürüyorlar.
Düşündürücü ve bilgilendirici yazın için teşekkürler.
Bende mutlu seneler diliyorum size ve okuyanlara.
SAYGILARIMLA.
Hayrettin Bey, ortaya bir top bırakmışsınız ki, ne top ama... ateş. Ne tutulur ne atılır. Bu sorunun yakın zamanda çözüleceğini de sanmıyorum ben. Her şeyde azı karar, çoğu zarar diyen atalarımız bu düğün işine bir çözüm bulamamışlar mı acaba? Ya yılbaşı, neden sadece Hristiyanlara geliyor onu da anlamış değilim. Anlayan varsa beri gelsinn.
Güzel bir sorgulamaydı. Ama çözümsüz:( Ben yinede yeni yılın yeni umutlar getirmesini diliyorum.
saygılar.