ALLAH AFFETSİN 13.BÖLÜM
Azmi’ nin mezuniyet töreninde duygu seli vardı.Kırmızı kurdeleyle sarılmış diplomasını alırken anne ve babasına neşeyle el sallıyordu. Ve tüm gençler en sonunda keplerini sevinçle havaya fırlattılar.
Esin’le Ayhan da diğer aileler gibi gururla oğullarını seyrediyorlardı.
"Sultanım hadi sil gözyaşlarını;mutlu olmalıyız, hem de çokkkk...."
"Haklısın; elimde değil öylesine doluyum ki..."
Azmi bir süre sonra arkadaşlarından ayrılıp yanlarına gelerek onlara sarıldı.
"Bu akşam oğlumun şerefine hep beraber yemeğe çıkalım ne dersiniz? Haydi toparlanın."
( Bilir misin ? Dünya sığar şu kısacık ömrüne...Hüzünlerin süzülürken yağmurla birlikte sen ...sen....umutlarını,hayallerinle katarak yoğur yüreğini..Mutluluk ,sevgi serp üzerine tek tek. Yüzünde her daim sıcacık tebessüm,dilinde tatlı sözlerinle ikram et sevdiklerine.)
İnsanın geleceği için doğru adım atması ,karar vermesi çok önemli bir süreç. Ve Azmi’ de hem öğretmenlerine ; hem de ailesine danışarak kendi mantığını da kullanarak ...... Üniversitesinde öğretim üyeliğini seçti.
Ayhan ise artık emekli olmayı düşünüyor; eşiyle çalışırken gerçekleştiremedikleri bir çok projeleri vardı . Onun en sevdiği şey tasavvuf musikisi ve bendir çalmayı öğrenmekti.Sonra....sonra....huzurevlerini dolaşıp gönülllü olarak yaşlılara kitap okumak,onlarla sohbet etmek ....ikisinin de çok istedği bir fikirdi.
O hafta sonu hayallarinin ilkini yapmak için yola çıktılar.En yakın huzurevine uğrayacaklardı.Önce ne alacaklarını bilemediler.
"En iyisi hele gidelim; görelim bir dahaki gelişimizde acemilik çekmeyiz canım."
"Bence de sultanim; öyle yapalım.Şimdi yiyecekler alsak belki dokunur insanlara..."
" Kitap ... düşündüm ama orada kütüphane vardır.Sonra artık..."
Üç katlı bahçe içinde çok şirin binaydı. Güvenlik görevlisine kimliklerini gösterip içeri girdiler.Hava güzel olduğu için banklarda oturanlar ,tekerlekli sandalyede gezdirilenler gözlerine ilişti.
Bir tanesi ağlıyordu sessizce.Yanına yaklaşıp önce Esin; sonra Ayhan eğilip elini öptü.
"Hoş geldiniz evlatlarım." diyerek başörtüsünün ucuyla gözlerini ,burnunu sildi.
" Neden ağlıyorsun ? "
"Offfff ! offfff açma yüreğimi yavrum açma.".Hüzün deryasına dalmıştı ;yüzündeki çizgiler yaşadıklarının tablosuydu sanki
" Beni buraya bırakıp gittiler.Ne arıyor ,ne de soruyorlar..Anne nasılsın ? diye bir telefon dahi etmiyorlar.Ama özledim çok özledim onları....Hele ki torunlarımı." Peşpeşe yaşlar süzülüyordu kirpiklerinden.Esin çantasından mendil çıkarıp gözlerini sildi .
Onların yanına ayağını sürüye sürüye bir yaşlı daha geldi.
" Benim oğlum paşa; fakat kimsenin yanına çıkarmadı utandı babasınla.Eve misafir geldiğinde hep odamda olmamı isterdi.Neden ...? Neden ...? İnsan babasından utanır mı ?Neyim var benim ? tansiyon ,kalp rahatsizliğim olunca biz bakamayız diye getirdiler işte..."
Ne diyebilirlerdi ? ikisi de sustu ...
Onlar konuşurken elinde bastonuyla güçlükle yürüyen tombulca kırmızı yanaklı biri daha geldi.
Ne para isterim , ne pul eyyy evlat!
Sevgiden yoksunum, yorgunum heyhat.!
Durmadan şiirler okuyordu ...
Esin’le Ayhan binayı dolaşmak için "Tekrar görüşmek üzere" diyerek ayrıldılar.
Girişte müdür ,müdür yardımcısı ve idari işler,doktor,hemşirelerin odaları,kütüphane televizyon seyredilen dinlenme salonu bulunuyordu.
Biraz ilerde yaşlıların kaldığı bölümlere baktılar.İki yatak ;iki komedin, küçük iki tane elbise dolabı, su dolu sürahi ve yerler halıfleks di.İİkinci katta da gene sıra sıra odalar vardı. Bazılarında yatalak , ve hasta yaşlılar yatmaktaydı.Hemşireler dolaşıp kontrol ediyor ilaçlarını veriyor,kimilerinin ise serumunu değiştiriyordu.
Hastabakıcılar da ellerinden geldiğince genel temizlikleriyle ilgileniyordu.Daha sonra üçüncü kata çıkarak orayı da incelediler.
Burada Parkinson hastası yaşlının durmadan titremesi içlerini burktu. Alzheimer olan biri ise boş gözlerle kendi kendine konuşuyor hiç bir şeyin farkında değildi.
" Çok üzüldüm biliyor musun ?" diye eşine baktı.
"Ya ben ....ya ben sultanımmm."
Tekrar aşağıya inerek müdür yardımcısıyla görüşmek istediklerini bildirdiler.İçeri girdiklerinde çok genç bir beyle karşılaştılar.
" Buraya gelmenize öyle memnun olduk ki teşekkür ederiz."
" Biz de ."
Uzun boylu ,iri yarı,kumral saçlıydı.Gülen gözleriyle pozitif enerji saçıyordu adeta.
Esin hep heyecanlanır,ne söyleyeceğini bilemezdi böyle anlarda.
" Şeyy...biz ... nasıl yardımcı olabiliriz sizlere ?"
Masasındaki telefon çalmış özür dileyerek bir süre bekletti.Ardından kapı tıklamış ; bayan hizmetli çay getirmişti.
"İçer misiniz; buyrun.Hımmm ; aslında eksiklerimiz fazla...Yaşlılarımız ilgi ,sevgi bekliyor.Sonra kitap okunması çoğunu mutlu ediyor.Resim ,müzik ...bir nevi ruhsal tedavi oluyor onlara.
Ayhan sevinçle
" Biz onlara kitap okuyabilir ,üstlerini değiştirir,yemeklerini, yedirebiliriz seve seve."
" Bu bizim için de harika olur.Haftanın belirli günleri gelirseniz sizlere çok teşekkür ederiz. Şu dosyaya isminizi ve bilgilerinizi bırakırsanız yeterli.Bir de telefon numaranızı yazarsanız çok iyi olur .Sizinle iletişim kuralım."
" Tabiii ."
İşlemler bitmiş; dışarı çıkarken birisi daha onları çevirmişti. Belliki konuşmaya ihtiyacı vardı.
" Gidiyor musunuz?"
Esin dayanamayıp ihtiyar kadının ellerinden tuttu.
" Evet; ama gene geleceğiz söz."
" Hep öyle diyorlar; sonra kimse uğramıyor.Evladım ben emekliyim kimseye yük olmamak için buraya kendi isteğimle geldim.Arada oğlum,kızım,gelinim,damadım ve torunlarım dolaşıyor ama ...ama...bayramda seyranda...Eksik var yüreğimde eksikkk...."
Boğazına düğümlenmişti sözler gerisini getiremedi.Odadan onlara bakan diğeri seslendi..
" Ben de kaç gündür kızımı bekliyorum gelip alacağım dedi ama yokkkk"
Hemşire sessizce onlara işaret etti "Iıh aramaz" diyerek.
O hala umutla konuşuyordu; eşinden ayrıldıktan sonra kızı dünyaya gelmiş; iğne ile kuyu kazar gibi terzilik yaparak onu okutmuş. Tabi iyi bir meslek sahibi olunca da evlendirmiş. Kendisi yanlız yaşamaya başlamış sözü sohbeti tatlı biriydi .Anlattıkça
geçmişin perdesini aralıyordu usulca.Ama son zamanlarda rahatsızlanınca da buraya bırakmıştı kızı.
" Bir daha gelişimizde ne getirelim size ?"
Gözleri bulutlandı sessizce
" Çay demli çay getirir misiniz termosla ?"
Esin o kadar dolmuştu ki eşinle gözgöze geldi; onun da kendisinden farklı değildi durumu...
"Söz veriyorum koca bir termos çay getireceğim sen merak etme."
Dönerken bir kez daha baktılar huzurevine yavaş yavaş ışıkları yanmaya başlamıştı .
" Gidelim."
" Gene geleceğiz ."
" Hem de en kısa zamanda. sultanım."
NEŞE KIZILYAR
ÖYKÜM SİZLERLE DEVAM EDECEK...
YORUMLAR
Hayat bu, kime ne olacağı hiç belli olmaz. Oraya bırakılan her insanın da bir öyküsü vardır mutlaka. Kimi zaruretten, kimi kimsesizlikten. Ama Allah kimseyi, istemeden düşürmesin oralara.
GÜLDESTE
HÜZNÜ BEN ŞİİRLERDE..SEN YAZILARDA YAŞIYOR YAŞATIYORSUN BE ANNEM:(
NE GÜZELDİ..KALEMİN DAİM OLSUN..
MUTLU YILLARIN OLSUN SEVGİMLE..KUTLADIM CANDA CANIMI...
GÜLDESTE
ablacım benim harikasin kitabını bekliyorum en kısa zamanda sevgiler yanaklarindan ellerinden öperim yeni yıl hayir getirsin sevdiklerinle beraber gönlünden ne geçiyorsa her şey olsun gelen sende sevgiler nur yüzlü gül kokulu ablacım seni seviyorum
GÜLDESTE
Kendi eksenlerinden daha ziyade sosyal çevrenin etrafında pervane misali dönen, gönüllere hoş esintiler serpen bir ailenin örnek davranışlarına şahit oldum yine. Bu duyarlılıkları sayesinde aldıkları ve alacakları duaları tahmin edebiliyorum. Mutlu ve huzurlu bir hayatı gerçekten hak ediyorlar. Karşılıksız ve çıkarsız davranışları kendilerine şiar edebilenlere hayran olmamak ne mümkün...
Çok güzel bir paylaşımdı yine. Tebrik ederim Can kardeşim.Gönül dolusu selam ve saygılarımla…
GÜLDESTE
İlgi, sihirli bir kelime. Bu kelimenin hakkını verebilsek inanıyorum çok insan mutlu olacak.
Ayrıca önemli dersler de alıyoruz yazdıklarından. Akıcı ve güzel bir dil, bir çırpıda okunuyor.
Takipteyim, başarılarının devamını dilerim.
Kutluyorum, sevgilerimle
GÜLDESTE
soluksuz okutmasını biliyorsunuz
emeğine sağlık ilgi ve beğenıyle okudum selamlarmla
GÜLDESTE
GÜLDESTE
oralarda bir yerlerde,
sevecen, sevimli ve saygın
bir yaşlı anne vardı;
çabucak kederlenen bir yaşlı kadın …
doğurmuş, büyütmüş
ve aşçı, bulaşıkçı, çamaşırcı,
çerçöpü bitmeyen temizlikçi
ve koca zevki
ve sofrasız öğünlerin acımadığı,
ama hastalıkların bile acıdığı,
acıyıp da yıkmadığı,
solgun ve beli bükük
ve beyni yırtılasıya aşınmış
ve daha bir sürü özellikleriyle
bir yorgun savaşçı.
süpürgesiyle savurduğu tozlar gibi
toz olup savrulduğundan,
elasını oğluna verdiği gözleri
bir daha
bir insan yüzü göremez oldu.
solgun ve bükük ve yorgun bedeni
dünyanın hiçbir ateşiyle ısınamaz oldu…
oysa
bu sevecen ve sevimli
ve saygın
ve çabucak kederlenen
ve yorgun annenin
yalnız yaşamında,
ara sıra da olsa,
onunla oturabilir,
bir sevgiyi paylaşabilir,
dolu dolu yürekler
ve gülümseyen dudaklarla
onunla konuşabilirdik…
keşke Çankaya köşkü’nün
ya da topkapı sarayı’nın
içinde yaşatabilseydim seni yaşlı anne!
ama sen,
yeryüzünde ancak yüreklerde yaşayabilirsin!
göklerde ise,
ayaklarının altındaki
cennet köşkü’nde yaşıyorsun!
SAYGIYLA...
kemnur tarafından 12/29/2011 11:01:46 PM zamanında düzenlenmiştir.
GÜLDESTE
GÜLDESTE
içim acıyarak okudum yazınızı...fiziksel yaşlılık değil canımı acıtan...huzurevinin resmi de değil elbet...
çok yaşayıp mumya da olmak istemiyorum...sevgisizlik...aranıp sorulmamak...insansızlıktır beni öldüren...acıtan içimi işte...
ne ekersek onu mu biçeriz...bilmiyorum...ilgili mi bilmiyorum ama;
şairin bir dizesi geldi aklıma işte...'hayat buysa;üstü kalsın' diyorum sadece...
yazınız bu duyguları çağrıştırdı içimde...sevgi ve saygılarımla...