- 1153 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Demokrasiye İnce Ayar -7 2-Bölüm Militarist Düşünce Vesayeti.
2-Bölüm
Militarist Düşünce Vesayeti.
Militarist & Sivilleşmiş Askeri &Derin veya Milli Örgütler Tahterevallilerinin nin iki ucu aynıdır.
Militarist Tahterevallinin iki ucu aynıdır. Sivilleşmiş Askeri Tahterevallinin iki ucu aynıdır. Derin veya Milli Medya Tahterevallisinin iki ucu aynıdır. Tüm bu yerleşkedeki Örgütlerin, hiyerarşik yapılanmaları gereği, kullandıkları Tahterevallinin iki ucu aynıdır. Milletin yüzde yüz kendi evlatlarından müteşekkil olduğuna inandığı ve iman ettiği ve sırtını dayarken asla bir güvensizlik içinde bulunmadığı tek kurumdur. Bu kurum Militarist dediğimiz Silahlı kuvvetlerin, en güçlüsüdür. Millet bu kurumdan senaryoları çizilen tüm sahneleri, evin içindeki erkek bireylerin veya babanın nezaretinde davet edilen Misafirler olduğunu kabul ve hazım eder. Asla Millet oyun içinde oyu seyretmek den şikayetcçi değildir. Memnundur da, KAHRAMANLIKLAR ile övünür de. Ucu kendisine dokunsa da, kendine ŞEHADET, GAZİLİK VE KAHRAMANLIK MADALYALARI takar veya taktırılır.
Son dönem (10 Yıllık) 57 nci hükümet ile beraber bazı sesler gelmeye başladı, çatıdan. Sızmalar var. Bazen kar suyu kaçtı derler ya. İşte ondan. Gerçekten kar suyuna önlem alınamaz. Allah’ın takdiridir. Kar suyu deriden de, her türlü izolasyondan da geçer. İletkenliği güçlüdür. Tüm yalıtım malzemelerine karşı bir pervasızlığı mevcuttur. Kar suyunun ve karın kendisinin. Düşünün kar bora ve fırtına ve dolu yağdığı zaman dünya aciz kalıyor. Ve bu üçlünün sükûn bulması için, inanmayanlar bile Allaha yalvarırlar, SÜKÛN bulsun bu kar Bora Fırtına diyerek.
Yusuf ve küsuf namazı vardır. Herkes bilir. Birde böyle durumlarda ayrı duaları vardır Ehlibeyt a.s’ın. Fakat dualar kabul olsa da, imtihan için gelen kar bora ve fırtına, yıkacağı yerleri yıkar gider. Tsunami büyük bir felakettir, ancak, sadece tusunami’ye yakalananları kapsar. Kar ile gelen bora ve fırtına maalesef zelzele gibi tüm dünyayı ihata eder.
Geçen yazımızda dedik ki, Halk arasında bir deyim vardır. Atlar tepişir eşekler ölür. Bu sadece sivillerin dünyasında geçerlidir. Militarist hareketlenmelerde emir-komuta zinciri işler. Ve bazen en tepeden, en alta kadar herkes sorumluluk payına göre felaketten nasibini alır.
1970 lerin başında idi, Kükürt madeninin çıktığı küçük bir ilçede, Bir YİĞİT DELKANLI vardı. Bu gün bile sorsanız o rahmeti rahmana kavuşan delikanlının kim olduğunu öğrenirsiniz. Öyle bir delikanlı idi ki, kimse bileğini bükemezdi. Bir Allah’ın kulu onu güreş minderinde sırtını yere getiremezdi. Yumruğu normal ev duvarlarını çok rahat yıkardı. O yıllarda anarşi henüz boy göstermemişti. Anadolu terörü tanımamıştı. Deniz, Yusuf, Hüseyin isimli üniversiteliler vardı. Tabi karşılarında kendilerine denk olmasa da bir talebe birliği hareketi vardı. Çok sık el değiştirse de. Asıl mesele şu, yani bu Bir YİĞİT DELKANLI bir siyasi görüşe mensup değildi. Ve bir gün o delikanlıyı yediler. Sırtından kahpece bıçaklanarak veya kurşunlanarak öldü. Ama kahpece. Faili meçhuldür. Hiçbir mevki veya adli kurum katilini arayıp sormadı. ONUN İÇİN YEDİLER ONU. O küçücük kazada, O yiğit delikanlının sayesinde, büyükler sayılır, küçükler sevilirdi. Öğretmenler, Devlet memurları, sivil asker herkes vazifesini rahat yapardı. Kaymakamda, Jandarma Bölük komutanı da içindedir. Askerlik şubesi başkanı asteğmende dâhildir. Biri bir haksızlık yaptı mı, akla ilk gelen o idi. Ve affedersiniz biraz değil bayağı bir sıkardı haksızlık yapmak. Evet, o öldürüldü, kahpece. Ve o ilçe karıştı. Karıştı derken, halk ayaklandı manasında değil. İpi ile kuşağı olan herkes, haksızlık yapmaya, kabadayılık yapmaya başladı. Ve ondan sonra o ilçede, insanlar birbirlerinin namusunun peşine gezmeye başladı. Çok şeyler başladı çok. Gölgesi yeten adam, lahdin cidarına sığındı. Dayanamadı kahpeliklere. 40 sene geçti üzerinde. Ogün kısa pantolonla gezenler, şimdi memleketi idare ediyorlar. Hem de faili meçhullerden hesap veriyorlar. Hem de nereye gömüldüğü belli olmayan insanların, meçhul mezarları üzerinde ağaç bitmemiş, neden biliyormusunuz, çünkü ağaç biterse şahitlik yapar. Bina apartman dikildi ki, kemiklerine dahi ulaşılmasın. Evet, kırk sene geçti o delikanlının kahpece öldürülmesi üzerinden. Birkaç yıl sonra idi, babasını gösterdiler bana. Bu adam, o delikanlının babasıdır dediler. Belli ki yiğit bir adam idi. Oğlu da yiğit idi. Günlerce gölgesi oldum. Ve bir gün yanaştım kendisine, saf bir sordum
—Amca bey, oğlunu neden öldürdüler?
Baktı yüzüme, saf bir bakışla. Acıdı belki bana, belki oğlu geldi aklına, belki de ne kadar saf bir soru sorduğumun farkında. Acı acı baktı bana, İki damla gözyaşı döküldü bıyıklarına. Mendilini çıkardı, sildi gözyaşlarını kaybolmasın diye belki. Eliyle bana otur dedi ve tek bir cümle söyledi.
—Oğlumu erkek kimliğinde, yer altı dünyasında gölgesinden korkanlar öldürdü! Devletin makamlarını işgal eden, erkek müsveddesi, çalışan kadınlar öldürdü!
Evet böyle bir cümle idi. Tam olarak olmasa da, hala kulaklarımda o kelimeler çınlıyor. Hayatımın her evresinde o adamın sözleri kulaklarımı çınlatmıştır.
Ben bu adamı ve oğlunu TSK kabul ederim Hayatımda. Bende büyük bir beyin travması olmuştur. Çok konuşurum bu adamla ve oğluyla. Militarist vesayetten şikâyetçi olanlar bu hikâyeyi iyi okumaları lazım. Benim yazdıklarımı değil. Yazamadıklarımı ve anlatmak istediklerimdir. Bu memlkette TSK bu delikanlının künyesinde saklıdır. Bunu çözmek gerekir. Vesayet derken bu adamlar ne demek isterler.
57 yaşında hayata gözlerini yuman, başka bir delikanlı vardır. Yıl 1938. Ve o delikanlıda bir kahpelikle aramızdan ayrılmıştır. Beni Türk hekimlerine emanet edin, derken, bazıları onun sanki kendisini beni puştlara teslim edin demiş olarak anlaşıldı. Ve o yaşta, SİROZ dan ölmüştür. Faili meçhuller araştırılırken, bu iki delikanlı’nın failleri de araştırılsın. Biri bir ilçenin kahramanı, diğeri bir milletin kahramanı. İkisininde arkasından cinayeti çözecek bir tek adım atılmamıştır. Düşünün cenazesi 15 yıl katafatta tutuluyor. Etrafında kaç tane delikanlı var onu da siz tespit edin.
İşte budur, Militarist vesayet ve düşüncesi. Budur Asker vesayeti ve düşüncesi. Siz ne düşünürseniz düşünün. Düşüncelerinizi paylaşmadan, sizin adınıza kehanette bulunamam. Ben düşündüklerimi paylaşıyorum. Bir sivilin, bir askere, sen tapu kadastro memurumu idin diye soracağında, dönüp kendisine bakmasını salık veririm. Binaenaleyh uzaktan kumanda edilerek, massey ferguson motorları gibi Türk siyaset tarlasında çift sürerken, Hamza köydeki tarlanın boş kaldığını bilmesi lazım. Çiftçi isen, çiftçilik yapacaksın. Mühendis isen mühendislik.
Yıl 1980 öncesi. Bir Milli Güvenlik Öğretmeni Asker. Kurmay Yüzbaşı. Sonradan bu yüzbaşıı ile ERYATAĞI Kışlasında beraber olduk. Daha sonra Onu Genel Kurmay Genel sekreterliğinde gördüm. Ve onu POSTMODERN darbenin faillerinden tanıdım. İki anımı anlatacağım. Belki de üç. Askeri vesayeti bakalım anlatabilecek miyim? Benim tarzım izleyenlerin takip edenlerin bildiği gibi, BULUTLAR İLE kendisini gösterir. Siz meteoroloji uzmanı olacak, yağmur kar, fırtına vs. geleceğini tahmin edeceksiniz.
Milli Güvenlik dersinde, Türkiye deki siyasal yapılanmayı, bugün isimlerinin KANAAT ÖNDERLERİ olarak yumuşatılıp, güzel koksun diye, parfüm ve hacı yağı sürülen tüm gurupları anlatıyor. Sağ sol, Milliyetçi- İslamcı vs. aklınıza gelen ve gelmeyen ne kadar varsa. Sonra durdu. Gözleri, takriben 70-80 kişi olan sınıfın üstünde gezdirdi. Durdu. Baktı. Ben kime ne anlatıyorum der gibi. Çünkü şehir , Istanbul. İlçe Fatih idi. Askerin kasnağı, sınıfın kasnağına denk değildi. Fakat kararlı idi. Soracaktı ve sordu. Göz göze geldik.
—Sen evet sen yirmi bir, yetmiş altı, sen dedi, anlattıklarımı anlatabilir misin?
Sadece çok yüksek bir tonla, kulakları çınlatan bir sesle, EMRET KOMUTANIM, dediğimi hatırlıyorum. Bir şartım var, diye başladım, o ise bu günden sonra Milli Güvenlik derslerini sen yapacaksın. Bizim sınıfa bir daha gelmedi. Askeri vesayet bakın nasıl bir şey. Burada anlatılacak çok şey var. Düşüne bilenlerin aklına hitap ediyorum. Çözsünler. Ve ,A skeri günah galerisi yapmaktan vazgeçsinler.
İkinci anım, yine aynı asker ile;
Amasya Eryatağı’nda aynı çatı ve aynı karargâhta ve aynı birim içinde, emir komuta zinciri içerisinde karşılaştık. Çalışma şartlarımız içerisinde, sadece omuzundaki apoletlerinden başka bir farkı yoktu bizden. 30 gün beraber idik. Kara Kuvvetleri denetleme ve değerlendirmesi vardı. Hazırlıklar ve denetlemeler için, uyku istirahat, yemek içmek, eğlenmek vs. diye bir şey yoktu. Namaz vakitlerinde gözlerimin içine bakardı. Sen işine bak.15–20 dakika bize bir şey kaybettirmez derdi. Ve bir gün, mecburi istirahat emri geldi. Şezlong gibi bir şeye uzandı bizimle dinleniyor odanın içinde. sen nerden ben nerden muhabbeti ile, bazı silah arkadaşlarımızın yanlışlarını doğup büyüdükleri veya nüfus kütüğüne kayıtlı olduğu il ve ilçe ile söylüyorlardı, ve söylüyorduk. Kendi dışındaki, herkes, sayılı günler dışında sivil hayata dönecekti. Benim ile olan beraberliği sadece 30 gündü. Ben başka bir vilayete geçici bir görev ile gönderilecektim. Birliğim Amasya, görevim başka bir il idi. Konuşmalardan uyuyamadı veya bizleri test ediyordu. Bir ara kafasını kaldırıp şöyle dedi;
—Çocuklar insan memleketten çıkmaz! İnsan ANASININ TEKNESİNDEN ÇIKAR. O TEKNEYEDE BABASININ MAYAYII BESMELE İLE Mİ YOKSA BESMELESİZ Mİ BIRAKTIĞINA BAKILIR. Dedi.
EVET sevgili dostlar, burada bu vesayet ile alakalı anlatılacak çok şey var. Fakat yukarıda da ifade ettiğim gibi, bulutların içinden süzülüp bu tespitleri siz yapacaksınız. Ben tespit yapmaya başlar ise, isiler çoğalır. Rütbeler yükselir. Ve bir kitap çıkar bu işten. Tugay komutanı, Kuvvet komutanı oldu. Kuvvet komutanı da Eşref BİTLİS paşa gibi bir gün malum ilimize öldürülmeden gidebildi. Tespitleri zamana yayalım. Ve biz bu askerimiz ile can alıcı üçüncü bir anı ile yazımızı noktalayalım.
Üçüncü anımız, İnşaallah meramımız anlaşılır. Derdimiz dermansız kalmaz.
Ortak bir dostumuz var. Kendisinden de büyük. Yaşıyorsa Allah selamet versin. Öldü ise, Allah’ın rahmeti onu da kuşatsın.
Yıl 1996. İktidarda 54 hükümet var. Ben İstanbul’da basın yayın dünyasında, matbuat âleminin içinde, her şeyden uzak yaşıyorum. Gazete bayisinin önünde durdum. Yıllardır okuduğum gazeteyi aldım. Başlıkları okudum. Köşe yazarlarına bir baktım. Çok ciddi ve acil okunması gereken bir makale var mı? Yok dedim. Tam gazeteyi çantaya atıp, aracıma bineceğim, 4*4 ebadında özel bir kutu içinde 5-6 sayfalarından birinin üst sağ köşesinde bir haber var.
BAŞBAKANLIK KRİZ MERKEZİ KURULDU.
Başbakan NECMETTİN ERBAKAN, YARDIMCISI TANSU ÇİLLER. O küçük haberi okudum. Defalarca, kanım dondu. 54 üncü hükümetin tüm yetkileri bu merkeze devir edildi. Başına da hava kuvvetleri KOMUTANI ORGENERAL KILIÇ PAŞA GETİRİLDİ. Geri döndüm, 5–6 adet gazete daha adım. Acaba Türkiye’de benim haberim olmadan krizler mi oldu. Çiçeği burnundaki bu hükümet böyle bir kriz merkezi oluşturdu. Okudum, tüm gazeteleri böyle bir şey yok. Telefonla birkaç kulağı delik dostumu aradım. Onlarda da tık yok. O günkü DYP genel merkezini aradım. Kimse bir şey bilmiyor. Kardeşim gazetelerde mini minnacık bir haber var. Bu ne? Tık yok. Refah partisi Genel Merkezini aradım. Santraldeki çocuk bana bu konuyu Erbakan bilmez. Dedi. Kim bilir dedim. Gayem direkt bir bilgi alabilmek. Başbakan o an için partisinde olmasına rağmen görüşemedik. Ama bir gariplik var, santralde ki memur, o bilmez diyor. Kim bilir evladım peki deyince verdiği cevaba bakın. Ve dikkat edin. İz sürün. Başımıza taş yağmıyorsa, Allah’ın rahmetinden dir. Kullarının günahsız melek veya kelek olduğundan değildir.
Evet, Erbakan bilmez, kim bilir. Söyleyeyim bari. OĞUSHAN ASİLTÜRK- ŞEVKET KAZAN. Dedi. Peki evladım görüşeyim bir tanesi ile, ben bu ülkenin vatandaşıyım. Görüşemezsiniz. Neden? Talimatları var çok yoğundurlar. Telefon bağlantısı için birkaç askeri ve birkaç sivil vatandaşın isminden başka kimse görüşemiyor. Hinlik için sordum. Bu sayın kıymetli Kripto Depo HARDDİSKERİ ile sayın Başbakan ve Yardımcısı görüşebiliyor mu? Gayem işin vehametini kavramak. Her iki lider ile de tanışıyorum. Son seçimlerde listelere giremedik ise de, Başbakan yardımcısının partisinden aday adayıyız. Cevap beni şok etti. Onlarda listede olmadığı için bu iki ABD PENTAGON UZMANI KRİPTO HARDDİSKLERİ ile görüşemiyorum. Fakat kafaya taktım. Gazeteciyim sonuçta. Öğrenmem lazım. Bu ne iş. Gerçi bu 54 ncü hükümetin yıkılacağı ile alakalalı ciddi duyum ve bilgilerim var ama. Daha birkaç aylık hükümet. Hiçbir şey beklemiyorum.
Gazeteleri arıyorum. Haberi herkes, HABER MERKEZİ MAHRECİ İLE VERMİŞ. Yani muhabir yok. Aslında bu haberin başbakanlık Muhabirlerinden geçmesi lazımdır. Prosedür bu. Sonra Milli Gazete de yazı işlerinde çalışan bir dostu aradım. Haberi sordum. Haber ile alakalı verdiği gibi kanımı yine dondurdu. Ağabey, haberin metni Ankara’dan dikte ettirildi, yayınlanacağı sütun ve sayfa bilgisi de oradan geldi. Kim? partiden yukarıda ki iki isim dedi. Ve işin sırrını çözeceksen ağabey, elazizciler var onlar ile görüş dedi gün günüm gitti. E kardeşim, iktidarda iki parti var. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor. İHTİLAL OLMASI LAZIMDIR.
Ve ben o akşam saat: 20,30 gibi Genel Kurmay genel sekreteri olan, hocam ve komutanım ve de değerli büyüğüm ve dostumdan bilgi almak için, ortak dostumuz olan emekli zatı muhtereme telefon açtım. Hal hatır sorduktan sonra, neredesin dedi. İstanbul’dayım. Ben Aksaray Orduevinde yim. Yakın isen gel görüşelim. Telefonda olmaz böyle sohbet dedi. Sakalını üç numara yap öyle gel demeyi de unutmadı..
Gittim. Oturup sohbet ettik. Sonra soruma geldik. Var mı bir haber bu BAŞBAKALIK KRİZ MERKEZİ hakkında dedim. Acı acı güldü. Bu haber dünün haberi dedi. Sen gazetede bu gün okudun. Ateş geçti dedi. Dün görüştük bazı sorumlular ile, tabi senin hoca ile de görüştüm. Bana ille Ankara’ya gel diyor dedi. Fakat ben hastayım kabul etmedim dedi.
Beni sorumun cevabı değil dedim. Nedir bu işin aslı? Senin hocan diyor ki dedi;
- Bu siviller çok ş…siz. Dün zar zor kurdukları hükümeti yıkmak için, askerden destek istiyorlar. Kendisi Hamza köyde oturan ve dert yanan adamda yıkılmasını istiyor. Hükümetin içindeki bakanlar da. Askerin idareye el koymasından şikayetçi olanlar. Hükümet yıkılsın istiyorlar. Çok sürmez, senin gördüğün rüya olacak, bu kadarda çıplak görmesen olmazmıydı dedi.
- Sonunda Başbakan ve yardımcısı da görünüşte askerin talebi ile BAŞBAKANLIK KRİZ MERKEZİ MASUMANE İSTEKLER İLE kuruldu. Dedi. İyide Erbakan da, çiller de bu işe kolay evet demezler dedim. Dedi ki, onların içlerin de öyle insanlar var ki, işte asıl ş….. siz o inanlar. Ne başbakan neden yardımcısı partisindeki insanlara söz geçiremeyen iki liderdir. Bir elin parmakları kadar küçük guruplar var her ikisinde de, tüm milletvekillerini ve partiyi onlar yönetiyor. Ama dedi, günah galerisi, Askere yazılacak iyi gözle dedi.
- Ve dedi ki, senin hoca diyor ki, Türkiye el değiştirecek, çok yakın zamanda. Hem de çok gitmez.10 seneyi bulmayacak. Belki beş altı sene sonra. Hiç umulmayan insanlar başbakan ve cumhurbaşkanı olacak. Diyor dedi.
Tabi ben, bu konuda İmralı da yatan, Terörist başı ve onun yönettiği Siyasi parti ve guruplar hakkında 30 senedir aynı şeyleri söylerim. Iraktaki durum gerçekleşince, bu söylememim daha da arttı. Tabi ben yine bu görüşüme sarıldım. Hayır dedi, o başkasını söylüyor. Kusura bakma söyleyemem. Dedi.
Şimdi, başınızı iki elinizin arasına alın ve düşünün bu topraklarda neler oluyor. Askeri vesayet düşünceleri neden bu kadar dillendiriliyor? Kim kime çalım atıyor? Ayak oyunlarına kurban gidenler kim? Maddi menfaatler nereden nereye gidiyor? 1980 yılının bir şehirlerarası firma sahibinin sağ ve sol cenaha dağıttığı silahların hesabının görüldüğü davayı ve o davanın sonucunu hatırlayan kimse var mı? Madde satımı noktasında, dünyaya kafa tutan bir ülkenin kanaat ve cihat önderlerinin hayranlarının verdikleri mücadelenin, adından başka veya hatıra fotoğrafından başka bir şey hatırlayan var mı? Ve elinizi vicdanınıza koyun. Bu gün u ülkeyi kim yönetiyor? Dün yönetenler ile aralarında isim ve soy isim farklılığından başka bir şey var mı? Ceylan derisinde oturan vekillerden kaç tanesinin poposu sema ile buluştu? Ve kaç tanesi rahmet ile yâd ediliyor. Veya edilecek? Peki, nedir bu post kavgasının aslı, yok mu serdengeçti bir vekil, KRALIN ÇIPLAK OLDUĞUNU HAYKIRSIN. VE İSANIN ÇARMIHA GERİLMEDİĞİNİ, HAVARİLERİNİN ONU TERK ETTİĞİNİ SÖYLESİN. YOKMU MUSA GİBİ BİR KELİMULLAH. ALLAHCA- ALLAH İLE KONUŞABİLSİN. NEDİR RUHLARI ALLAH TARAFINDAN ÜFLENDİĞİ HALDE, RUHULALLAH OLMALARI GEREKİRKEN, RUHSUZ OLAN BU İNSANLAR. KONUŞMALARINA ALLAH MÜSAADE ETTİĞİ HALDE, KELİMULALLAH OLMASI GEREKEN BU VEKİLLERİ SUSTURAN, NEDİR ONLARI LAL EDEN ETKEN?
PEKİ, BUNLAR MUHAMMED URRESULALLAH DİYORLAR. BOĞAZLARINDAN AŞAĞI GİDİYORMU BU NİDALARI? O ZAMAN NEDEN BUNLAR MUHAMMEDİN, BEDEN ELBİSESİNİN TOPRAĞA TEVDİ EDİLECEĞİ DİNİ TELKİNATA İCABET ETMEDİLER. VE ONU SADECE AİLE EFRADININ KATILDIĞI BİR TÖRENLE RABBİNE YOLCU ETTİLER.? HANİ KÂİNAT ONUN YÜZÜSUYU HÜRMETİNE YARATILMIŞTI? NEDEN NEDEN NEDEN? NEDEN HİLAFET SOFRASINDAN ZIKKIMLANMAYA KOŞTU HEPSİ BİRDEN? PEKİ NEDEN YENİ BİR DİN LİTERATÜRÜ OLUŞTURDULAR? VARMI BİLEN?
Derin devleti konuştuk. Mili derin devleti anlattık. Süleyman’ca anlattık. Kış dili ile anlattık. İç içe girift bilmeceler bunlar. Çok soru açılır? Çok cevap verilir? Fakat olan biteni geri getirmez. Ölenlerde geri gelmez.
Ne kadar acı değil mi? Zulme eden zalimin, yaptığı yanına kar kalmıyor. Bir şekli ile hem dünyası hem ahireti test edilip, adil bir şekilde cezalandırılıyor. Ve cezalandırılacaktır da..
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır. Gazi Mustafa Kemal
Bu cümlenin sırrını çözelim bir gün. Hem de hep beraber. Kaldığımız yerden devam edeceğiz. Fakat siz yazıyı lütfen başından itibaren sonu ile bir bütünlük içinde okuyun. Ve Vurduğumuz mührü hafızalarınıza kazıyın. Bunun tefsirini yapın.
Başka bir gün Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır. Gazi Mustafa Kemal
bu noktayı açıklamak üzere Türkiye Cumhuriyeti Ve Türkiye cumhuriyetini kuran siyasi iradeye, o siyasi iradenin içindeki ASIL VESAYETE VE ONUN KÖKLERİNE İNECEĞİZ, GİDECEĞİZ. ALLAH MÜSAADE EDER, VE NEFES ALMAYA devam edersek.
Saygılar,
Mustafa Mesut DURMUŞ
KIZIL BABA
YORUMLAR
selam kudretli bile dost dışa bağlı bir demokrasi nekadar fayadlı olur unu bilmem
mazlumları sınavdan gecirir gibi talim yapan siyasi hükümetler hıs ve kin ile ülkeye nekadar
zarar verdiklerini sanırım 20 yıl sonra anlaşır ülkenin vasiresini içi kokmuş akp siyasetini yozlaştığı intikam alır gibi her kuruma saldırır ne tekim ülkeden ne makemler nede asayış ber kemal oldu
1951 yılından din ile iktidar olanlar ülkeyi nekadar dışa bağladılar bilen varmı nasıl bir dinki bu insanların talancıların yüzüzden insanlar öz deyerli unutular efendim cumuriyet kurulduğu zaman
bu yezitler 70 yıldır beklediler keci gibi sakal bıraktılar şimdi atatürkü sorgulamaya başladılar
yazık demokrasiyi türkiyeyi dondurcuya koydular ebediyen sonu ne olcak derseniz bilseydim bu mervan oğlu emevileri iktidara getirmezdim baba ozanım kızıl baba,
bir duşunuki israhil yezidi bir yazhudiye karşı 1045 müslümı dışarı saldı sevinir reço ağa bilmezki 1 it bin kırk beş kargaya bedeldir bunu bilse bu halk gerceği bulcak uda nafile közler kör kulaklar sağır kos koça imam hüseyinin başını kesen yezidin babasına mervan oğlu maviyeye hz diyen tü-m tarihkatların içine tüküreyim .nasılki buvle bir zihnet başımzıdan adaleten billikten bas eder .koyun sursu olmuş yatar türk ulusu yazık.....
baba sultan kızıl baba ozanım özüne sağlık gürüşmek dileğile baba