- 1007 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
BİZ BU HALLERE Mİ DÜŞECEKTİK?
Bir kaç gündür bu sitede yazan iki vatandaş olarak ( Ben ve sitenim kemnur’u Kemal Paracıkoğlu ) Niçin Akılcılık ve bilimsellik diye yırtınıyoruz? En azından ben kendi sebeplerimi anlatacağım...Sanırım Kemal’in sebepleri de aynıdır...
O ekonomiden dalmış olaya...Onun branşı ekonomi...Ben de Tarihten daldım. Eh benim branşım da Tarih...
KonuYa başlamadan önce şu yukarıdaki resmi açıklayalım...O Kanije Kahramanı Tiryaki Hasan Paşanın temsili resmi.
Konu başlığı olan sözün sahibi yani.
Kanije de yaptığı eşsiz müdafaa sonucunda kendisine sadrazamlık makamı verilince ’ Padişahım...Sizin atalarınız, değil bir kale savunması yapan, kale feth eden komutanına bile vermezdi sadrazamlığı.. Bu makama ancak ülkeler feth edenler layık görülürdü...Biz bu hallere mi düştük şimdi ’ diye ağlayan Tiryaki Hasan Paşa...
Şimdi konuya geçebiliriz:
İki gündür Osmanlı Devleti ve onun padişahları hakkında yazıyorum...Bu gün de yaklaşık altı yüz yıl süren bu koca imparatorluğun niçin yıkıldığını dilim döndüğü kadarıyla anlatmaya çalışacağım.
Aslında sebep tek cümleyle ifade edilebilir: ’Akılcılık ve bilimsellikten uzaklaşma ’
Zaten yazıyı okudukça meramımı anlayacaksınız.
E başlayalım o zaman.
I. Murat dönemi:
I. Murat’ın oğlu Bayezıt ( Yani Yıldırım ) Mektebe başlar. Bir gün mektepte hocası Bayezıt’a tokat atar. O da babası Murat’a hocayı şikayet eder. ’ Bir sultan oğluna tokat atmak neymiş göster ona’ der. I. Murat, Hoca’ya ( Molla Fenari idi yanlış hatırlamıyorsam ) Haber gönderir. Mektebe geleciğini ve gerekeni yapmasını belirtir. Ertesi gün mektebe geldiklerinde daha padişah ’ sen benim oğluma’ der demez hoca padişa da basar sopayı...Bunun üzerin padişah: Oğlum Hoca yaman çıktı Sultan multan dinlemiyor..En yisi sen edebinle okumana devam et yoksa zararın bana da dokunacak’ der.
Yıldırım Bayezıt Dönemi:
Niğbolu seferinden döner dönmez Bursa Kadısı Molla Fenari Efendi çağırır huzuruna Padişahı...Bir Rum şikayet etmiştir çünkü padişahı...Konu uzun detaylarına girmeyeceğim...Padişah Kadıdan gelen haberciye ’ Söyle hocama seferden geldim çok yorgunum. Bir kaç gün sonra uğrarım’ der...Bu cevabı alan Kadı Efendi hemen kadılık mührünü bir keseye koyar ve padişaha geri yollar...Elçiye de ’ Bunu sultana ver ve de ki: Kadı Efendi senin gibi bir zalimin kadılığını yapamayacağını söyledi...Ona de ki adalette bekleme de olmaz bekletme de... Bu mührü götür sultanın suratına at.
Kanuni Sultan Süleyman:
Topkapı sarayının bahçesine diktirdiği fidanları karınca sarması üzerine onları öldürüp yok etmeye karar verir ama yine de sorması lazımdır şeyhül islamına. Sorar da bir beyit yazarak:
Dırahtı ( ağacı ) eğer sararsa karınca.
Günah var mı karıncayı kırınca?
Şeyhül islam Ebu Suut efendi altında kalır mı bu beyitin? O da cevabını yazar bir beyitle:
Yarın Hakk’ın divanına varınca.
Süleyman’dan hakkın alır karınca..
Sıkı mı artık o karıncayı kırmak? Süleyman değil de feriştahı ol istersen.
Fakat zaman içinde pek çok şey değişir... Adaletin hep doğru tartan terazisinde kantarın topuzu kaçar..Bakın o zaman ne olur...Neler olur.
Kısa bir skeç yapalım:
Oyuncular: Padişah IV. Mehmet ( Avcı olan ), Şeyhül İslam Sunî Zade Mehmet Efendi, Sadrazam Köprülü zade Fazıl Ahmet Paşa.
Mekan: Topkapı Sarayı
Sahnede önce Padişah ve şeyhülislam vardır.
Padişah: - Hocam sence sadrazam Köprülü Mehmet Paşa merhum nasıl bir insandı...Malum oğlunu da sadrazma yaptık.
Şayhül İslam - Padişahım cok zalim bir insandı merhum...Haksız yere Anadolu’da bir sürü masum, günahsız insanı öldürdü.
Tam bu laf üzerine Fazıl Ahmet Paşa içeri girer.
Fazıl Ahmet Paşa - Dediklerini duydum şeyhül islam efendi. Babam çok katliamlar yapmış...İyi de bu katliamları yapması için sen fetva vermedin mi? Sen dinen caizdir demedin mi?
Seyhül islam: - Evet ben fetva verdim ama ne yapayım babanın şerrinden korktum.
Fazıl Ahmet Paşa: - Bre mel’un Allahtan korkmadın da babamdan mı korktun?
Biraz geri saralım...
Padişah İbrahim Dönemi: Yani IV Mehmet’in babası.
Sadrazam Tezkereci Ahmet Paşa bir yeniçeri ayaklanması sonucunda linç edilererek öldürürlür...Neden, niçin orası o kadar önemli değil...Önemli olan adamcağızın öldürüldükten sonra başına gelenler...Şimdi diyeceksiniz ki ölmüş gitmiş işte daha ne gelebilir ki başına...Öyle şeyler gelir ki aklınız şaşar...Bilimden uzaklaşmanın daha doğrusu cehaletin neler yaptırabileceğini görürüsünüz.
Evet...Tezkereci Ahmet Paşa linç edilerek öldürüldükten sonra bu zavallının çok şişman olan cesedi ’ İnsan yağı mafsal ağrılarına iyi geliyormuş’ gibi bir bilim şahaseri !! buluş yüzünden parça parça edilir...Hatta cam parçalarıyla bile bu cesetten parçalar koparılır..Cesedin her bir parçası kapanın elinde kalır...Böylece Tezkereci Ahmet Paşa öldükten sonra yeni bir ünvana kavuşur: ’ Hezarpare Ahmet Paşa ’ Yani Bin Parça Ahmet Paşa...
Sultan İbrahim’in çok uzun süre çocuğu olmaz...Annesi Kösem Sultan bir sürü hekim ilaç vesaireden sonra bir Hoca ! bulur...Tarihimize Cinci Hoca olarak giren bu adam Sarayı soyup soğana cevirir...Gerçi sonunda İbrahim’in bir çocuğu olur ( IV. Mehmet ) ama bunun Cinci Hocayla bir ilgisi elbette yoktur...Olsa bile onun üflemeleri değil kullanılan ilaçların ve Yüce Yaratanın takdiriyledir her şey...Her neyse...Bu Cinci Hoca daha sonra IV. Mehmet tarafından idam ettirilir...Adamın sağa sola sakladığı serveti ortaya çıkarılınca ise dudak uçuklatan bir rakamla karşılaşılır. Osmanlı Bütçesi 28 Milyon akçe ile bağlanmış; Cinci Hoca’nın hortumladığı servet ise 24 Milyon akçedir.
Yavaş yavaş netleşiyor mu Koca bir imparatorluğun yılılış sebepleri.?.. Ama durun bitmedi...Bir iki örnek daha vereyim:
III. Mustafa Dönemi...
Osmanlı Devleti her gün daha kötüye gitmektedir... Padişah III. Mustafa oldukça bunalır ve çağdaşı Prusya Kralı II. Frederik’e bir mektup yazarak kendisinin de onun gibi başarılı işler yapabilmesi için, kendisine geleceği önceden haber veren üç müneccim ( Kahin ) Göndermesini ister...Bunun üzerine Kral Frederik Padişah’ın elçisi Ahmet Resmî Efendi ile gönderdiği cevabi mektubunda şunları yazar: ’ Aziz dostum Osmanlı Padişahı... Bende müneccim filan yok...Müneccim yerine sana üç nasihat gönderiyorum...Eğer bunları yaparsan sen de başarılı bir sultan olursun 1- Hazineni dolu tut 2- Ordun her an savaşa hazır olsun 3- Bol bol tarih oku ’
Bir zamanlar Fatih’in kurduğu Sahn-ı Seman ve Kanuni’nin kurduğu Süleymaniye medreselerinde Avrupa ülkelerinden aristokratların çocuklarının ders alabilmek için sadrazam ( Dikkat edin padişah değil ) kapılarında dilencilik yapan Avrupa’lıdan, III. Mustafa dönemine geldiğimizde müneccim istemek ne kadar acıdır değil mi? Topu icat ederek İstanbul’u onun sayesinde feth eden bir neslin evlatlarının daha sonra ’tüfek icad oldu mertlik bozuldu’ diye türküler yakması??? Yani topu sen icat ediyorsun ama tüfeği Avrupa’lılar...
Son örneği de yıkılışın dış sebeplerinden verelim...Bu devlet sadece iç etkilerle yıkılmadı ya...Dış etkiler de var.
I. Mahmut dönemi: Sene 1821.
Fener Rum Patriği Gregorius’un Rus Çarına yazdığı mektuptan bazı bölümler.
" Türkler’i maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Türkler Müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukavemetlidir .Gayet mağrurdurlar ve izzet-i iman sahibidirler .Bu hasletleri ,dinlerine bağlılıklarından kadere rıza göstermelerinden ,ananelerinin kuvvetinden ,padişahlarına (Devlet adamlarına, büyüklerine) olan itaat duygularından gelmektedir.
Türkler zekidirler( Bunu elin gavuru bile anlamış da bizim gavurlara nasıl anlatacağız? ) ve kendilerini müspet yolda sevk ve idare edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Onların bütün meziyetleri ,hatta kahramanlık ve şecaat duyguları da ananelerine olan bağlılıklarından ,ahlaklarının sağlamlığından gelmektedir. Türkler’de evvela itaat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını parçalamak ,dini sağlamlığını zayıflatmak icap eder. Bunun da en kısa yolu ,milli geleneklerine ve maneviyatlarına uymayan harici fikirler ve hareketlere alıştırmaktır.
Maneviyatları sarsıldığı gün Türkler’in kendilerinden şeklen çok güçlü ,kalabalık kuvvetler önünde zafere götüren asıl kuvvetleri sarsılacak ve maddi vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir. Bu sebeple Osmanlı Devleti’ni tasfiye için mücerred olarak harp meydanlarındaki zaferler kafi değildir. Yapılacak olan; Türkler’e bir şey hissettirmeden ,bünyelerindeki tahribatı tamamlamaktır.
Bu mektup yakalanır ve Patrik Fener Rum Patrikhanesinin bir kapısına asılarak idam edilir...( Hani şu hâla kapalı olan kapı )
Bir de Atatürk’ten bir anı ile noktalıyalım bu konuyu
Kurtuluş Savaşı kazanılmış ve Cumhuriyet de ilen edilmiştir..Atatürk Çankaya Köşkündedir.
Bir gün yaveri ve yakın arkadaşı Nuri Conker bakar ki gecenin geç saatleri olduğu halde Atatürk’ün odasının ışığı yanmaktadır...Defalarca odanın önüne gelir gider o ışık hep yanmaktadır...Nihayet Sabah’a doğru dayanamaz ve kapıyı çalar...İçeri girdiğinde acayip bir manzara görür...Atatürkün masasının üzerinde bir kitap ve yine masasının üzerinde mendil haline getirilmiş bez parçalrı vardır...Merak eder ve sorar:
- Hayırdır Paşam...Rahatsız mısınız? Sabaha kadar ışığınız hiç sönmedi.
Cevap veriri Atatürk.
- Hayır Çocuk ( O’na hep çocuk diye hitap etmektedir ) Fransız İhtilali ile ilgili Fransızca bir Tarih kitabı buldum...Onu okuyordum.
-Paşam bu bezler ne peki?
- Onlar mı? Okurken zaman zaman gözlerim sulandığı için yatak çarşafını böyle perça parça kestim...Gözlerim sulandıkça bunlarla siliyorum...
Anlaşılmayan bir şey kaldı mı? Varsa mesaj yollayın, yorum yazın yine elimden geldiği, dilim döndüğü kadarıyla anlatmaya çalışayım...Merak etmeyin yorulmam ben Otuz iki senedir hiç yorulmadım zaten.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Zaman zaman araya bu tür yazılar da sıkıştıracağım elbette...İleride sanırım yine yazarım benzeri konularda...Ama yarın yine eskiye dönüyorum...Yani okul anılarına...
Selam ve saygılarımla.
demeki doğrudan haktan adaletten bilimdin vaz geçmiyeceksin koca imparatorluğu yıkıyorki insanı ne yapar birde şımarmıyacaksın ve depdebeye şatafata kapılmıyacakssın olay budur hocam bizleri aydınlattığınz için teşekkürler
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Yazınızı beğenerek okudum.
verdiğiniz mesaj ve bilgiler için teşekkür eder,
saygılarımı sunarım.
sami biberoğulları
Saygılar ve selamlar benden.
Ne güzel anlatmışsınız. Tarihimizde koca bir imparatorluğun çöküş nedenlerini. bu kadarı bile kâfi.
Ve finalde Atatürk , bir millete örnekliğini ve önderliğini ne güzel gösteriyor.
Biz tarihten ders almamışız aynı yollardan geçiyoruz ve yıkılışa adım adım sürükleniyoruz
cahillilerimiz lime lime arkamızda , bizler körüz, sağırız gittiğimiz yolu ışıtanları Silivrilere
gönderiyoruz ..
Çok teşekkürler size böyle aydınlık yazılar yazdığınız için , selâm ve saygılarımla..
sami biberoğulları
Silivri konusu ap ayrı bir konu...Ama yine de yazımla ilgisi var...Özellikle de Molla Fenari Efendinin '' Adalet beklemez ve de bekletilemez '' ifadesiyle...Yoksa Silivri'de, oradan hiç çıkmaması gerekenler de var, orada bulunması içimizi kanatanlar da...
Selam ve saygılarımla.
glenay
Dün yine bir sürü baskın yapıldı , onları beğenirim beğenmem o ayrı konu
bunca zulüm, yeter artık dedirtiyor . Bunlar hep bir plân çerçevesinde
Amerika eliyle yapılıyor.Bu akşam bir televizyon kanalında izledim..
selâm ve saygımla..
Öncelikle kaleminize emeğinize ve bu güzel bilgileri bizimle paylaşan güzel yüreğinize sağlık tabi insan zaman içinde bu yazdıklarınız okuyor ama unutuyor yada bilemiyorum belkide hafızada geri itiyor ancak boyle derli toplu görünce yazılanları okuyunca beynınde şimşekler çakıyor ne güzel bir tespit işin özü akıl mantık okumak düşünmek ve eğitim. Eğitim ve kültür kolay kazanılmıyor toplumlarda malesef birikerek kuşak atlayarak geliyor ama temel de çatlama başlayınca zaten zor gelişen bir olgu hemen sonuyor kuruyor şu anda ne yazık kı toplumumuz gayet kultursuz ve birikimsiz bırakılmış durumda araştırma okuma yı geçtim düşünmeyi bile unutmuş durumda aklın ona neden ihsan edildiğini dahi sanırım hatırlamıyor yada hatırlamak istemiyor sadce bir kara kör kuyuda ilerliyor umarım bu günleride aşarız aklı kullanmayı anlarız ve düşünmeyi ve en öenmlisi okumayı araştırmayı doğruları yanlışları idrak etmeyi daha yazacak çok şeyim var ama kıymetli vaktınızı alamak istemiyorum saygılarımı ve gonulden teşekkürlerimi vede tebriklerimi sunuyorum .
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Evettt gelelim zurnanın zırt dediği yere...Değerli hocam,sizin bizlere şimdiye kadar mizah yoluyla (ki en zor yoldur) anlatmaya çalıştığınız hep şuydu.Sevgi,paylaşma ve huzur içinde yaşamanın yolları.Bir tarihçi olarak bizlere geçmişimizle barışmayı ve anlamayı öğütlediniz doğrumu? Doğru.Şimdi de bu tarihi yapanların içine düştükleri ve özlerinden uzaklıştığında başlarına neler geleceğini anlatmışsınız.Yani akılcılık ve bilim den uzaklaştıkça diyorsunuz.Ben biraz daha radikal yaklaşma taraftarıyım.Akılcılık ve bilim dediğiniz şey...Aslında topu icat eden Sultan Fatih'İn, gece sabahlara kadar Kur'an okuyup teheccüd namazı kılan,etrafına adalet dağıtan birisi olduğunu...ki anlatılır.
Bir defasında cemaate namaz kıldırırken, üç defa tekbir aldığı söylenir. Namaz sonrası sebebi sorulduğunda Kabeyi ancak üçüncüde gözümün ve gönlümün önüne alabildim der.
Yavuz Sultan ve diğer cihan padişahlarının izlediği yol Hz.Muhammed (SAV) in yoludur.O yolki en akılcı ve ilim yoludur.
Size bir iki örnek vereyim..."İlim müminin yitik malıdır.Nerede bulursa alsın." "İlim Çinde olsa gidiniz ve alınız" diyen bir Peygamberin kazandığı savaşları,güttüğü siyaseti,adaleti ve müslüman veya gayrimüslim tüm insanlara yaklaşımını bilenlerle bilmeyenlerin sonucudur bu.İslami bir kaç cinci hoca ve birkaç cemaat liderinin sultasına mahkum edenleri Allah'a havale ediyorum.
Sözün özü şu; Bizi bizden iyi bilen iç ve dış düşmanlar ne zamanki Kur'an ve Sünnetullahın süslediği biz Türklere ait güzel hasletlerimizi elimizden aldılar o zaman yolumuz şaştı.Şimdi ise bütün bu gerçeklere hor bakan, kendi atasını ve geçmişini menfii anlamda eleştiren ve yoksayan bir nesil olduk.Niye? Birileri öyle istiyor...Yıllardır bir baş örtüsüdür,terördür,enflasyondur,fakirliktir uğraştırılıp ilerleme,ilim ve fenden uzak tutulduk...Niye???? niyesini herkes az çok biliyor...
Selamlar ve saygılar hocam
sami biberoğulları
Öncelikle yorumun ve yaptığın katkıdan dolayı çok teşekkür ederim..Çok güzel noktalara temas etmişsin...Yazdığım yazı çok uzayıp da okunmamazlık etmesin diye bazı konulara giremedim.
Çok haklısın yazdıklarında zatenm O papa Gregoryus'un mektubu aslında her şeyi ortaya koyuyor...
Akılcılık ve bilimsellikten uzaklaşmak olarak ifade etmemin sebei ise konunun anlaşılır olması için...
Akıl ve bilimsellikten uzaklaşma derken neyi kastettiğimi bir başka örnekle açıklayayım:
Hz.Peygamber zamanında BizanS2A karşı hazırlanan bir ordu Tebük'e kadar gider...Orada Veba hastalığının yayıldığını görür...Peygamberimize mektup yollayarak sorarlar '' Ne yapalım '' diye ...Mikrop ve hastalıkğın insandan insana bulaştığının henüz keşfedilmediği o dönemde Peygambermiz '' Veba olan şehre girmeyiniz '' der
I.Mahmut devrinde İstanbul'da bir veba salgını olur. Karantina uygulaması gündeme gelir...Karantina dinen caiz midir, değilmidir konusunda günlerce bir fetva verilemez ve İstanbul'un neredeyse yarısı ölür vebadan...
Bunu anlatmaya çalışmıştım işte.
Selam ve sevgilerimle.
İbrahim ERZURUMLU
İbrahim ERZURUMLU
Meramınızı bırakın anlatmayı okurken hatırlayacağımız çok şey de olacak ...
Anlatım dilinizdeki özgün yaklaşım bir öğretmen şefkatinin yansımasını hemen gösteriyor...
Saygıyla...
sami biberoğulları
Selam ve sygılarımla.
ben tarihi çok severim....senin yazılarınla dahada çok sevdim hocam bilesin saygılar
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
"Aslında sebep tek cümleyle ifade edilebilir: ’Akılcılık ve bilimsellikten uzaklaşma ’ "
Uzaklaşan kim/ler bu unsurlardan?
Sadece bunlara bağlamanın doğru olduğu şüphe götürür.
Ne zaman Fransızlaşmaya başladık, elman içinden çürümeye başladı.
Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgler.
sami biberoğulları
Yorum için teşekkürler...Zaten o Fransızlaşmak diye ifade ettiğiniz durum Patrik Gregoryus'un mektubunda var...
Teşekkürlerimle.
Selam ve saygılar.