SULTANAHMET SİMİTÇİSİ ... (2)
-Evlatlarım, anasının kuzuları, yoldaşları; babanızın vefatından bu zamana kadar geçen altı yıldır sizlere hem ana, hem baba oldum. Rahmetli babanız başkasının taksisinde çalıştığı için gündelikçiydi. Ben de, temizlik işlerine gidiyordum biliyorsunuz, sizlere istediğiniz variyetli ailelerin çocukları gibi bir hayat veremedik! Ama, Rabbime çok şükür sizleri de başkalarına muhtaç etmedik. Sizler bizim canımızsınız. Babanıza Allah o kadar ömür biçmiş, kader dedik, boyun büktük!.. Allah bizlere güç kuvvet versin, rahmetlimin gözü açık gitti sizlerin mürüvetini göremediği için. Fakat arkasında hayırlı evlatlar bıraktı. İnşallah sizler onun şanlı adını ömrünüz boyunca sürdüreceksiniz!.. Bundan adı gibi emin ananız!
Alperen, anasının gözlerinin nemine, kelimeler dudaklarından çıkarken yutkunduğuna baktı. Ana yüreğinin alev alev yandığını ta yüreğinin derinliklerinde hissetti;
- Canım anacığım. Sizlerden Allah razı olsun. Rahmetli babacığıma yeterince yardım edemediğim için kendimi suçlu hissediyor duygusu hep var oldu içimde. Bizlere hiç kıyamaz, en zor işleri seve seve yaptığı gibi, en basit işleri bile bize yaptırtmaz, kendisi yapardı. Allah ondan razı olsun, cennetinden ayırmasın, derken anası ve kardeşi ’amin’ diyordu.
Ayşe ana, evdeşi ile geçirdiği yıllara dalıp gitti. Gözlerinde tüten kocası Ahmet’le mutlu yıllarını biran gözlerinin önüne getirdi. Derinden nefes alırken söze girdi;
- Sevgili oğlum, sizleri canımdan çok seviyorum, kıyamıyorum sizlere. Saçınızın bir teline zarar gelse dünyam başıma yıkılıyor. Allah’a çok şükür sizler kimselerin sözlerine aldanmadan yolunuzdan çıkmadınız ve çevrenizdeki arkadaşlarınıza hep örnek evlatlarım oldunuz. Öğretmenlerinizden bir şikayet bile almadım bu güne kadar... Canlarımmm!... dedi Ayşe ana.
İki kardeş kucaklarını açarak sarıldılar analarına. Yanaklarından, ellerinden öptüler. Ayşe ana da onları ana şefkati ile öyle sarıyordu ki kollarına, sımsıcacık. Onlara zor günlerin acılarını hiç hissettirmemişti. Canından da çok seviyordu melek nuru ile nurlandırılmış evlatlarını. Ana yüreğini dokunduruken yüreklerine;
- Canlarım, esas meseleye gelmek istiyorum...
-Buyur anacığım, dedi Alperen.
- Evimin direği yiğit oğlum, sen on beş yaşındasın. Bu yıl orta okulun da son.İnşallah diplomanı alacaksın. Şurada üç haftalık bir zaman kaldı okulların bitimine. Bu yaz tatilinde Temizlikçiliğe gittiğim evlere, apartmanlara seni yanımda yardımcılığa götürüyordum. Anacığına katkın oluyordu. Bu yaz tatilinde seni daha götürmeyeceğim yardımıma. Yaşına uygun başka bir şey düşünüyorum senin için oğlum.
Alperen ve Bilge Hatun heyecanlanmışlar, hem de şaşırmışlardı. İkisi birden;
- Nasıl yani anacığım?
- Kızım seni ben yine yanımda götürürüm ama abine kendi yapacağı bir işi vereceğiz. Kendi adına kazanacak. Yani yavaş yavaş ticari hayata atılsın, kazanmasını öğrenmeye başlasın! Bak yaz tatilinde okul çocukları nasıl da çalışıp, işinin patronu oluyorlar değil mi? Senin neyin eksik onlardan koçyiğidim!
- Ya anacığım sen ne diyorsun? Ben nasıl ticarete atılırım bu yaşta ve hangi paramızla ne iş yapacağım? Ya sonra becermezsem mahalleye rezil olmaz mıyım? dedi Alperen şaşkınlık içinde.
- Bak oğlum, her şey küçük işlerle başlar ve büyür. Benim canım oğlumda bunu başaracak! Okulundaki başarıların hayatına da yansımasını istiyorum. Benim can oğlum okuyacak, okurkende hayatın zorlukları ile mücadele etmesini öğrenecek. Bu zorlukları atlata atlata büyük işler başaracak civanım.
- Canım anacağım güzel şeyler dersin ama ne yapacağım bu yaşta. Birikmiş paramızda yok! Bu zamanda bize kimse para vermez ki!.. Çevremizdeki tanıdıklarımızın da bizden pek farkları yok! Bize yardımcı olmaları mümkün değil anacığım.
- Bir tanem, Alperen’im, sokaklarda el arabaları ile satış yapan seyyarları görmüyor musun? Küçücük sermaye ile koca bir aileyi geçindiriyorlar baksana! Üç gün önce evimizin önünden geçen seyyar satıcı Kutluhan’dan biraz domates, soğan, patates aldım. Kan ter içinde kalmıştı ve koşup su getirdim. Dinlenmesi için biraz oturmasını söyledim ve eve buyur ettim , beş on dakika içinde işinden konuştuk. Yorucu olmasına karşılık iyi kazandığını, akşam evinde huzur içinde çocukları ile mutlu olduğunu söyledi. Bilseniz ne kadar sevindim. Helalinden kazanana Allah bereketini veriyor. Yüreklerine huzur ve sevgi berketini dolduruyor Cenab-ı Allah. Kutluhan’la konuşurken senden bahsettim. Yaz tatili yaklaştı, bir şeyler yapması gerektiğini söylediğimde bana, ’ ablacığım, Sultanahmet’te tanıdığım bir fırın var. Orası kurabiye ve simit çeşitleri yapıyor. Oradan simit alıp satan çocuklar var tanıdıklarımdan. İyi de kar veriyor fırın. Ben fırın sahibi ile konuşurum. Sermayaye gerek yok zaten. Satış yaptıktan sonra gider parasını öder. Ben de kefil olurum.’ dedi bana. Ben de bu konuyu seninle konuşmak, fikrini almak istedim.
Alperen;
- Eeee ana?!
- Oğlum eesi, meessiii yok! Düşündüm, taşındım simit fırını sahibi ile görüşmeye gittim geçen gün. Adamcağızla uzun uzun konuştum durumları. Bize seve seve yardımcı olacak. Hatta; ’hesapları hafta sonlarıda görürüz Ayşe hanım’ dedi bana. Seni, o şımarık zenginlerin işlerine götürmek istemiyorum oğlum.Yaşın onbeş olmasına rağmen maşallah zıpkın gibi, gücü kuvveti, boyu posu yerinde oğlumun. O vicdanı küllenmiş zenginlerin evlerini temizlemeye gönlüm razı olmuyor. Kendi işinin patronu ol evimin soylu direği oğlum!
- Anacağım, emrin başımın tacıdır ama yapamam diye korkuyorum. Sınıfımdaki zengin sıpaları beni görüp dalga geçerlerse? O zaman çok kötü şeyler olur diye de korkuyorum anacığım. Kavga eder, seni çok üzerim diye korkarım anaların en güzel yüreklisi.
- Canım oğlum, sen helalinden kazanacak, alın terini damıta damıta ekmeğimizi eve getireceksin. O haramzadelerin hareketlerine aldırış bile etme yavrum. Onlar bir gün Allah’ın tokadını yerler. Allah ıslah etsin öylelerini. Benim oğlum akıllıdır, uymaz o serserilerin seviyesizliklerine, derken oğlunun yanaklarını okşuyordu.
Konuşmaları pür dikkat dinleyen Bilge Hatun söze girdi gülerek;
- Abim simitçi mi oluyooorrrrr?!..
- Sus kız daha olmadık, dedi kardeşine .
- Evimizin direği artık küçük esnaf olacak kızım. Abin bize her akşam eve dönerken susamlı simitler getireceeeekkkkk! de mi oğlum?
- Tamam anacığım, teklifini kabul ediyorum. Simit fırınına Cumartesi günü üçümüz birlikte gidip, tanışırım fırın sahibi ile.
Ayşe ana oğluna sarılarak;
Arslan yürekli oğlum. Allah yolunu açık etsin, dedi. Gözbebekleri ışıl ışıldı Ayşe ananın.
Oğlunun teklifine onay vermesine öyle çok hislenmişti ki; gözlerinden akan yaşlar yanaklarından aşağıya doğru süzülüyordu. Ayşe ananın gözyaşları, gurur gözyaşlarıydı. Oğlu Alperen’le bir kez daha onurlanmıştı. Yaradan’ına avuçlarını açtı;
- Yarabbim, sen ne büyüksün, dedi.
devam edecek ...
Zafer Direniş
...
20 Aralık 2011 Pazartesi 20.30 Lahey