KUŞATILMIŞLIK VE KINA YAKANLAR
KUŞATILMIŞLIK VE KINA YAKANLAR
Genelkurmay’ın sitesindeyim. Kuzey Irak operasyonu ile ilgili genelkurmay açıklamalarını okuyorum.
Gözüme sınır, kıyı, hava sahası ihlalleri çarpıyor.
Dikkatle okuyorum.
Kardak ve çevresin de tüm Ege’de onlarca hava ve deniz sahası ihlali haberiyle duraksıyorum.
Hava ve deniz sahamız, Egeden başlamak üzere Akdeniz’e kadar onlarca kez yunan savaş gemileri, sahil güvenlik botları, yunanlı balıkçılar tarafından özelliklede Kardak merkezli, defalarca ihlal edilmiş ve genelkurmayın bu konuda ciddi bir açıklaması yok.
Bu ihlal haberlerini okumanın, bende yarattığı sarsıntı ile, 1995 yılına geri dönüp, Kardak çevresinde yaşanan krizi düşündüm.
Düşünürken, internete bir haber düştü.
DTP li bir vekil Yunanistan’ın hava ve deniz sahası ihlalleri ile ilgili mecliste soru önergesi veriyordu.
DTP li bir vekil ve Türk hava, deniz sahası ihlalleri.
1995 yılındayız.
Egede yunan kara sularının 12 mile çıkarma tartışmaları, Kardak çevresinde sıcak çatışma çizgisine kadar gelmiş.
Türkiye tavrını belirliyor.
Yunan karasularının 12 mile çıkması demek savaş nedenidir. Kardak adacıkları Türk adasıdır.
Yunan savaş gemileri ve balıkçıları çekiliyor.
Türkiye köklü ve tarihi devlet olma geleneğini anımsıyor ve tavrını ortaya koyuyor.
Başarı devleti, sınırı koruma başarısı.
Türk halkı onurlu duruşuyla çıkan kararları, Kardak krizinde, hükümetin devlet duruşunu alkışlıyor.
Bugün ne oldu?
12 mile karşı takılan devlet tavrına ne oldu?
Durup dururken onlarca hava ve deniz ihlalleri neden yaşanıyor ve yaşanmakta?
Yoksa bir kabullenme mi söz konusu?
1995 den beri ne oldu, ne değişti?
Yoksa artık hava ve deniz sahası ihlalleri sıradan münferit olaylar haline mi dönüştü?
Yoksa her şeyi işbirlikçilerle konuşarak ve Avrupalılara, Amerikalılara bırakarak çözme kolaycılığı, tarihsel küllerimizi ve onurumuzu süpürdü mü ?
DTP li vekilin soru önergesi!
Dikkati acaba Kuzey Iraktan, Ege adalarına çekme çabası mı?
Öyle ya Kuzey Irakta, sınır ötesi kapsamlı operasyonumuz başlamıştı. Hem de kış koşullarında.
Duraksadım, ne kapsamlı operasyonu diye düşündüm.
25 kasım Amerikan başkanı ile kapalı kapılar ardında konuşulanları bilmeyen sıradan bir vatandaştım.
Hangi kapsamlı operasyondan söz edebilirdim ki.
Dostumuz, hamimiz Amerika ise bize sadece ve sadece kış koşullarının ağır şartlarında “Sarıkamış harekatı” gibi koşullar da, nokta operasyonu izni vermişti.
Bunu da bize defalarca söylemişti. Oysa biz hep kapsamlı harekattan söz etmiştik.
Şimdi ise nokta operasyona razı olmuştuk hem de alkışlarla.
Kahraman ve yalak’a basınımız bu basit ve aldatmaca dolu davranışları o ünlü Türk onuruna yedirerek abartmayı başarmıştı.
Egeden başlayan kuşatılmışlık, Kuzey Irakta derin bir çizgi olarak devam ediyordu.
Daha düne kadar Kuzey Irakta bir kukla devlet oluşumuna söz olarak bile, tahammül edemeyen Türk devletine ne olmuştu?
Kapalı kapılar ardında neler konuşuluyordu.
Derin çizgilerimiz nasıl oluyordu da derin kuşatılmışlığa dönüşüyordu?
Bu kuşatılmışlık öylesine planlı ve ince hesaplarla yürüyordu ki, her şey eş zamanlı ve başbakanında dediği gibi eş güdümlüydü.
Hatta kendisi eş başkandı BOB başkanıydı.
DTP li vekilin Türk hava ve deniz sahasına dikkat çekmesi ise öylesine planlı ve anlamlıydı ki bizim mütareke basını bu vekili en milliyetçi vekil seçmekten geri durmadı.
Kuzey Irakta Amerika, Avrupa ve Siyonizm’in başarılı oyunu sürüyordu. Türkiye ise kuşatılmış, parçalanma tehlikesi oyunuyla karşı karşıya kalmış, bilmem kaçıncı perdeye geçilmiş.
Türk insanında ki onur, gurur, millici duruş Kuşatmışların ve uşaklarının da yardımıyla nerdeyse yok durumuna da.
Kuşatılmışlığın derin çizgisi İran’a uzandığında yüz yıllardır değişmeyen sınırlarımızla, bence en iyi komşumuz İran’la, Amerika sayesinde yüz yüze gelmek üzereyiz.
Irak’a yapılan mezalimin ve zalimliğin, Emperyalist aşağılamanın ve zorbalığın, İran’a da yapılması tezgahtarlığı Amerika’da kapalı kapılar arkasında Türkiye’ye dikte edilmiş ve bu konu bitirilmiş olmalıydı.
Öyle ya İran’a bir operasyon beklentisi Amerikan kamuoyundan ve basınından önce Türkiye’deki işbirlikçi yalak mütareke basınında çoktan dillenmişti bile.
Kuşatılmışlığın derin çizgisi devam ediyordu.
Hırant Dink’in öldürülmesi olayı, Fransa ve İsviçre hükümetlerinin soy kırım yalanını, kabul edip, hatta bir adım da öteye gidip, soy kırım yoktur denmesini suç sayan kanunlar çıkarması, dostumuz ve hamimiz Amerikan meclisinde Ermeni soy kırımı yalanının, temcit pilavı gibi tekrar gündeme gelmesi ve yerleşmesi, bir tesadüf olmamalıydı.
Türkiye başbakanı ise, sadece bu olan bitene iç siyaset rantı adına iç siyasette efeleniyor, dışarıda kapalı kapılar ardında ne diyor bilmiyorduk.
Türkiye kuşatılmışlığının derin çizgisi ise iç siyasette ve dış siyasette devam ediyordu.
Ermenistan’da PKK kampları kuruluyor, Kuzey Iraktan, Ermenistan’a şer kapları taşınıyordu.
Kuzey Irakta nokta operasyonları ağır kış şartlarında Sarıkamış şartlarında devam ediyor, PKK Ermenistan’da yeni kamplarında kış keyfi yapıyordu.
Ülkemin kuşatılmışlığı ise devam ediyordu.
Dostumuz ve hamimiz Amerika, Ermenistan ve Gürcistan’a yeni ve kapsamlı askeri kamplar hava üstleri kuruyor ve kuşatılmışlığımız devam ediyor.
Kuşatılmışlığımızı ise bizlerden maşallahlı, mütareke basınına bile rahmet okutan basınımız, medyamız gizliyor, mutluluk resimleri çiziyordu.
Birileri ise kapalı kapılar ardında, ellerini ovuşturuyor ve onların içerdeki ve dışarıdaki kapsamlı işbirlikçileri ise kına yakıyordu.
Kına yakanlar cepleri dolduruyor, devleti yağmalıyor, vatan millet Sakarya edebiyatı yapıyordu.
Kimdi bu kına yakanlar?
Yalak ve işbirlikçi basın.
Yalak ve işbirlikçi, tiyniyetsiz kalemler.
Dönek ve satılık yazarlar.
Avrupa ve Soroz fonlarından besleme sivil örgütlenmeler.
Makam sahibi olan, makamın ve yetkinin ne olduğunu bilmeyen, kapı kulu bürokratları.
Lider sultası ile seçilmiş milleti ve onun onurunu temsil ettiğini bilmeyen vekiller.
Hükümet arpalığından beslenen mütait eşraf.
Ülkemi parçalamayı göze almış Amerikan ve Avrupa devletleri.
Ülkemi bölmeyi kafasına koymuş bölücü çeteler.
Ülkemi yüz yılların gerisine götürmeyi kafasına koymuş Atatürk’ten ve Cumhuriyetten rövanşı almak isteyen sahte dinciler.
Evet, kuşatanlara ve kına yakanlara karşı ne yaptığını ne yapacağını bazen şaşıran, çaresiz kalan bir halkımız olabilir, ama unutmayın, bu halk çarıklı erkanı harptir, ne yapacağını en çaresiz zamanlarda bilir.
Ben halkıma, ben Atatürkçü Cumhuriyet geleneğine, ben geriden gelen Atatürk’ün gençlerine güveniyorum.
Kuşatılmışlığın derin çizgilerini de, kına yakanların beyinlerini de, bu gençler, bu Atatürk çocukları, bu Milliyetçi Türk evlatları, yıkar atar.
Kısaca “hangi çılgın onlara zincir vurabilir” buna kim müsaade edebilir.
Ş.GÖKSOY
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.