- 1075 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
Turkish Hannibal - Son bölüm
Komiser “ Bu da ne böyle? Allah’ım sen aklıma mukayyet ol ” deyip eğilerek delikten bozma kapıdan içeri. Arkasından üç beş polis de beraber. Burası üç metre kareden daha büyük olmayan ve tavana yakın ufak bir havalandırma penceresi bulan taş bir odaydı.19.Bölüm
Tam karşı duvara, tıpkı konservedeki sardalyeler gibi yan yana dizilmiş vaziyette, yarı çıplak elleri iple bağlı, ağızları bantlı, siyahî oniki adam yerde oturmaktaydı. Üşüdüklerinden mi, korktuklarından mı? bilinmez, birbirlerine bu kadar çok sokulmuşlardı. Karşılarında polisleri görünce, o bitkin hallerine rağmen gözlerinin içi güldü. Sonradan bu kişilerin, ümit tacirlerinin, ellerine düşmüş, tüm birikimleri alınarak, kendilerine boş hayaller satılmış, Somali’li kaçak mülteciler oldukları anlaşılmıştı.
Genç komiser, konuşmasını bitirdikten sonra, “ Şimdi bu insanları şahit olarak dinlemenizi istiyorum sayın hâkim” dedi “ içeri alabilir miyiz lütfen!”***
Baş hâkim komiserin kürsüye yaklaşmasını istedi ve aralarında yeniden bir fikir teatisi yapıldıktan sonra. Söz konusu şahitlerin içeri girilmelerine izin verildi. Mahkeme salonunun kapısı, bir kez daha açıldığında, kurtulmamın sevinci içinde, kaçak mülteciler sırayla içeri girdi ve doğruca komiserin yanında durdular. Onlarla diyalog tercüman aracılığıyla yapılacaktı. O da salonda yerini alınca mahkeme yeniden başladı. Kaçak göçmenler, kendilerini temsilen Abam isimli arkadaşlarının konuşmasını istemişlerdi. Avukat sordu.
“Nasıl ve kimler tarafından getirildiniz bu ülkeye?”
Abam, başıyla mahkeme heyetini ve dönüp izleyicileri de selamladıktan sonra “ Önce neden? diye sormanızı isterdim efendim,” dedi ve anlatmaya başladı.
“ Memleketlerindeki açlıktan, sefaletten ve en kötüsü, bitmeyen iç savaşlardan kurtulmak, daha özgür ve insanca yaşayacağımız bir ülkeye gitmek istediğimiz için geldi tüm bunlar başımıza ,” dedi. “ Daha önce bazı tanıdıklar, kendilerine bu imkânı veren kişiler tarafından, değişik ülkelere gitmeyi başarmışlardı. İyi olduklarına, iş bulup çalışmaya başladıklarına ve mutlu olduklarını dair haberleri almıştık. Neden biz de başaramayalım deyip bu yola başvurduk,” dedi. Buğulanmıştı iri kara gözleri. “ Ama şans burada da yüzümüze gülmedi!”
Salondaki herkes, büyük bir ilgiyle, izliyor ve dinliyorlardı Somali’li Abay’ı. Arada bir ona, arada bir de sanık koltuğunda sinirleri alınmış bir vaziyette dik dik bakarak oturan celep Tayyara kayıyordu herkesin gözleri. Merak ediyorlardı belki de, biraz da olsa acep, kalmış mıdır diye, insanlık izleri.
Avukat tekrar sordu; “Peki, nasıl getirildiniz ülkeye?
“ Büyük tonajlı Tır’ların yedek gaz depolarında ,” dedi Abam.” özel hazırlanmış depolardı beş altı kişi sığabiliyordu içine.
“Peki, ne işiniz vardı mezbahada, oraya ne söylenerek götürüldünüz?”
"Uzun bir yolculuk ile Türkiye Sınırına getirildikten sonra, tırların yedek gaz depolarında içeri sokulduk. Saatler sonra, bilmediğimiz bir yerde indirilip, bir dağ evinde bekletildik bir süre. Çünkü her gelen tırdan başka kaçaklar çıkıyordu. Sonra yirmi kişi bir arada, bizi büyükbaş hayvanların, koyunların olduğu başka bir tır içine soktular ve yine uzun bir yolculuktan sonra bir gece yarısı bizi bulduğunuz binaya getirilip o odaya kapatıldık.”
“Sizi bulduklarında dokuz kişiymişsiniz. Peki diğerlerine ne oldu?”
Abam’ın buğulu gözleri daha fazla engelleyememişti yaşları. İri taneler halinde yanaklarından kayarak inerken “ Öyle zorlu ve uzun bir yolculuktu ki bu, bazılarımız açlık ve susuzluğa dayanamadı. Bazılarımızı da iki günde bir kaldığımız yerden dışarı çıkarttılar ve geri dönmediler bir daha ,” dedi. “ Ülkemizde gördüğümüz zülüm, bu çektiklerimiz yanında hafif kaldı ne yazık ki!”
Abam’ın insanın yüreğini dağlayan sözleriyle, salon hafiften kaynamaya ve uğultular yükselmeye başlamıştı. Avukat, baş hâkimin yanına gitti, elindeki dosyayı uzattıktan sonra;
“Sayın hâkim, eğer bu operasyon olmasaydı, belki de şu gördüğümüz zavallı insanlar da çevre kasaplara gidecek, etler, böreklere konacak kıymalar olacaklardı” dedi. Çünkü yapılan tetkikler ve hazırlanan raporlar sonrası (ki size bıraktığım dosyada hepsi mevcut) bu mezbahadan alınan her örnekte, insan “DNA”sına çokça rastlandı.” deyip, Abam’a son sorusunu yöneltti.
“ Sizi buraya getiren adam, şu anda sanıklar bölümünde oturuyor,“ dedi. “Hangisi olduğunu gösterebilir misin?”
İki haftadır nerdeyse her güngörmüşlerdi onun hain bakan gözlerini. Elini kaldırıp işaret parmağıyla Tayyar’ı gösterirken, yanındaki diğer kaçakların eleri de aynı anda havaya kalkıp, cellât Tayyara doğru uzanmıştı. “O… işte o “ diye haykırıyordu sanki, acılı bakışları.
Salondaki tansiyonun artık tavan yapmasıyla, izleyiciler hep birden ayağa fırlamışlardı. Ellerinden gelse celep Tayyar’ın orada canını alacaklardı. Hâkimin tokmağı dahi, öfkeden çıldırmış kalabalığı sakinleştirmeye yetmemiş, içeri takviye jandarma ekipleri istenmişti. Zor sakinleştirilip, adeta silah namluları üzerlerine doğrultularak, güç bela yerlerine oturtulabilmişti izleyici. Bir kaç Jandarma eri de, sanıkların bulunduğu bölümü korumaya almıştı.
MAHKEME SONUÇLANDIĞINDA;
*Tayyar’ın celeplik yapmanın yanı sıra, insan tacirliği de yaptığı, kurduğu mezbahayı, öldürdüğü inanları ortadan kaldırmak için paravan olarak kullandığı ve burada kesilen etlerin, nerdeyse şehrin her iki yakasında bulunan kasaplara dağıtıldığı tutanaklara geçirildi. Onun işlediği tarzda bir suç, ülke tarihinde şimdiye kadar görülmediği için, cezasını hafifleteceği hiçbir maddeden yararlanmamak kaydıyla, ağır müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı.
* Fadıl ise, 18 yaşından küçük bir erkek çocuğa tecavüze yeltenmekten, dokuz yıl, dört ay hapis cezasına yerken,
*Kasap İhsan, bu olayda tamamen suçsuz bulunduğu için serbest bırakılmış, hapiste kaldığı günlere bile, bu korkunç olaydan sıyırdığı için şükretmişti.
* Zafer, mahkemenin hemen sonrası, Tahsin ve Meral ile konuşarak, yaptıkları işin kimseye bir zararı olmasa dahi, bizim ülkemizde yasal sayılmadığından, suç kapsamına gireceğini, devam etmemeleri konusunda söz verdikleri takdirde haklarında şikayetçi olmayacağını söyleyerek, onları ikna etti.
Ertesi bütün gazeteler tüm yabancı yayınlar ile birlikte bu akıl almaz olayı baş sayfalarına taşımışlardı.***
ŞEHRİN GİZLİ HANNIBAL’LARI… / Televizyon kanalları yayın akışlarını keserek, dakika başı veriyordu haberi.
Avrupa yakasında altı ay önce faaliyete geçen bir mezbahada, öldürdükleri kaçak göçmenleri, sığır ve koyun etleri ile karıştırarak nerdeyse şehirdeki tüm kasaplarına dağıtan cani müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bu mezbahadan mal alan kasapların listesi henüz açıklanmadı. İnsan eti yemenin, kişi üzerinde nasıl değişikliklere sebebiyet vereceği, de henüz tıp otoriteleri tarafından açıklanmış değil. Son zamanlarda eğer kendinizde, sizi şaşırtıcı değişiklikler olduğunu görüyorsanız, gizli bir Hannibal olmanız kaçınılmaz sayın izleyici…
Bu haberi okuyan, dinleyen herkes “Acaba bende mi?” kuşkusuyla, aynalara koşup, sonrada kendini incelemeye başlamışlardı. Kimileri gerçekten kendilerinde olan değişikliklerin bir süredir farkındaydılar. Ancak, onlar kullandıkları kremlerden, aldıkları çeşitli bitkisel kürlerden veya yaptıkları spordan olduğunu sanıyorlardı. Bu olay herkesin kafasını allak bullak etmişti. Birkaç gün sonra gazetelerin başlıklarına yeni bir haber gelip oturdu.
ŞEHİRDE İNANILMAZ YAĞMA!
Dün gece çeşitli semtlerindeki kasaplar, kimliği belirsiz kişiler tarafından yağmalanarak, dolaplarındaki etler boşaltıldı.
Bu saldırıların, insan eti bağımlısı olmuş gizli hannibal’lar tarafından mı? Yoksa yaşlanmayı durdurucu ve şifa özelliği olduğunun öğrenilmesiyle imha edilmeden fırsatı kaçırmak istemeyen kişiler tarafından mı alındıkları, anlaşılamadı.
Şehirde panik hali devam etmekte. Daha büyük olayların baş göstereceği endişesi çığ gibi büyüyor…
SON
YORUMLAR
İlginç ve başarılı bir final okudum...)))Başa sarıyorum baştan sona okuayacağım...
Billur T. Phelps
Olmadı ama :(((
Seri kurtarılmak pahasına ithal etler kullanılmış. Teessüf ederim, bizim insanımız ne güne kaldı da; gidip ta nerelerden kaçak bulmuşsunuz..:))
O değil de, öykü içinde zihniniz güzel bir yorum vermiş olaylara. Her zaman ki gibi insanların son andan bekledikleri daha fazla şeyler olsa da, zannımca bundan daha fazlası çok abartıya kaçardı. Siz de bunu bilerek tadında bıraktınız zaten. Ama hiç yoktan 19 bölümlük bir seriye sahip oldunuz. Bu gerçekten de değerlendirilirse, güzel bir film olabilir. Cevher varken, cevheri kullanmak da önemli bir iş.
Son taraf da, iş gazetelere geldikten sonra biraz daha uzatılabilirdi. Resmi olarak başbakanın bile açıklaması sonra da, diğer ülkelerden çeşitli acil toplantılar gibi psikoloji ve de sosyoloji kreması kıvamında değişik cümlelere de yer verilebilirdi. Velakin sizin de bildiğiniz gibi bu yazı serisi bir 'taslak'! Elden geçse, imkan bulunda bir daha yazılsa daha neler yazılır, neler!
Güzel bir eseri bize de okutturduğunuz ve emek verdiğiniz için gönülden tebrikler ve hürmetler ile.
Daim esen kalın efendim...
:)
Billur T. Phelps
Kitap haline getirmeyi düşünürsem, bu fikirlerini kullanırım illeki. Zaten yazarken herkesin görüşünden kendime pay çıkarttığım kesin. Çok değişik senaryolar vardı kafamda. İstesem bu seriyi bir ay kadar uzatabilirimdim ve yine iyi tespit ettin, ( but I did'nt want to milk it so much!)
Severek izlemeye başladğım bir dizi, seneristler tarafından nasıl ağdalaştırıldığında sıkıyor ve bıktırıyorsa insanı, tadında bitirmek en güzeli.
Çok sevgiler :)
Billur T. Phelps
Ben de şimdi kaçırdığım öyküleri okumaya başladım.
Çok şey kaçırmışım, kendi hikayemi bitirmekle meşgul iken.
Sevgiler.
Billir Hanım, Baştan sona heyacanla okuduğum, bu ilginç ve bir o kadarda ürküdücü kurgulanmış hikayenin ustaca aktarımı ve akıllıca kurgulanışı için sizi yürekten kutluyorum... Sizde hazine gizli lütfen devam edin başka hikayelerle.. sevgimle kalın. başarılar diliyorum.
Billur T. Phelps
Bu yorumlar oldukça destekleyici ve cesaret attırıcı.
Zaten yazmaktan vazgeçecem de kısacık bir ara şimdilik :)
Sevgiler,
baştan beri takipteydim...tebrikler gülüm...tebrikler....yüregin dünya gamından uzak ısparta gülü olup.dört mevsim açsın.....selam ve dua larımla...yeni öykülerde buluşmak ümidi ile sevgiyle kal
Billur T. Phelps
Ama uzun bir süre seri bir hikaye ye soyunmam. Yada bitmeden eklemem
sanırım.
Benden de sana sevgiler, :)
yabancı polisiye filmleri gibi bitirmişsin katil filmin sonunda belli oluyor çok güzeldi ama bir yanlış var hikayenin bu bölümünde zenciler somaliden tırlarla geldiler diye yazdınız oysa somali afrikada afrikanın doğusunda gemiyle gelmeleri gerekiyor afganı yan pakistanlı falan deseydinizkeşke insan ticareti oradan yapılıyor ama çok güzel bitti düşündümde yağmalanmışya acaba benide gençleştirse yada hastalığıma çare olsa bende yağmalarmıyım kanser gibi ölümcül bir hastalığımvarsa yağmalardım tebrikler kurdeşen dökücektik meraktan
Billur T. Phelps
Bu hikayede Somali'li kaçaklar, Türkiye'ye sınırdan tır ile sokuldular. Ama oraya kadar nasıl bir güzergahtan getirilmişler değinmedim. Bu tarz kaçakların günlerce, haftalarca oradan oraya dolandırılıkdıkları çok oluyor ve gidecekleri yere varamadan yollarda telef oluyorlar ne yazık ki. Kimine şahit olup duyuyoruz arada bir.
Aslında şükredecek ne kadar çok şeyimiz var şu dünyada değil mi ?
Bir süre hikaye yazma işini askıya alıyorum, şimdi okuma zamanı :)
Sevgiler :)
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
Billur T. Phelps
Billur T. Phelps
Sen yine de gönlünü ferah tut. Bizim ülkemizde böyle bir olay olması
çok düşük bir olasılık.. Yani ! Belki... Acaba ?
Sevgiler :)
Kurgu değil gerçek bir olay:
Hezarpare Ahmet Paşa I. İbrahimin saltanatında 21 Eylül 1647 - 7 Ağustos 1648 tarihleri arasında on ay on altı gün sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır.
Yeniçeriler tarafından linç edilerek (parçalanarak) öldürülmüş olduğu için, "bin parça" anlamına gelen "Hezarpare" lakabıyla anılmıştır. Sağlığında "Tezkereci Ahmed Paşa" ismi kullanılmıştır. İnsan yağının mafsal ağrılarına iyi geldiği söylentileri üzerine cesedi parça parça koparılarak satılmıştır.
Demek ki Haniballik bizde çoook eskilere dayanıyor...
Bitmesin dedik ama bitti...İnşallah yeni öykülerinizde buluşuruz tekrar.
Selam ve saygılarımla.
Billur T. Phelps
Benim ki kurgu, ama sizin yazdığınızdan Ahmet Paşa'nın denemesinden hiç haberim yoktu. Sayenizde öğrenmiş oldum. Çok ilginç doğrusu.
Yalnız yurt dışında gerçekten cenin(fetus) yüz kremlerinde kullanılıyor, yasal yoldan ve çok tanınmış kozmatik firmaları tarafından. Bilen biliyordur.
İlgi göstererek takip ettiğiniz, güzel yorumlarınızla sayfamı renklendirdiğiniz için teşekkürler :)
sami biberoğulları
Sizden yeni yazılar bekliyorum... Çünkü siz gerçekten de yazma işini biliyorsunuz...Okumak zevk...
Selam ve saygılarımla.
Sürükleyıcı öykünüzün finalı de çok guzel olmus.Tebrık ederım.Saygılarımla...
Billur T. Phelps
Saygılar benden :)
sonunu çok akıllıca bağlamışsın arkdaşım ..
senin kaleminden öykü okumak enfes...
kutlarım kalemin daim olsun sevgilerimle..
Billur T. Phelps
Güzel yorumlarınla, desteklediğin için
çok teşekkürler ve sevgiler :)
Gülayşe DELEN
aslında okurken epeyce kurgu bende düşünmedim değil...
tahminlerim bende kalsın sağlıkcı olrak :)
HER BİTİŞ YENİ BİR BAŞLANGIÇTIR
DİYEN BİR ARKADAŞIN SÖZÜ GELDİ AKLIMA :-)
KALEMİNE SAĞLIK...............
Billur T. Phelps
Ama ben bir süre diğer yazarları okumak istiyorum.
Nasılsa bir süre sonra dayanamaz yine yazarım :)
Billur T. Phelps
Böylelikle iki haftalık maratonum da nihayetlinmiş oldu.
Yoruldum :)