- 885 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sahipsiz Sitemler...!!!
Can Tanem,sen gidince penceremin kenarından daldı gözlerim palmiyeler arasından sevdalı maviliklere..
Titredim birden..!!
Sanki bedenim dalmıştı sevdalı maviliklerin serin sularına..
Ruhumun üşüdüğünü hissettim..
Halbuki;
İki adımdır hayat...
Nefes alıp vermeye başladıktan sonra,beslenmek ve üremektir..
Bilemedik,öğrenemedik öğretmedilerde..
Bize öğretilmeyen gizlenen hayat avuçlarımız arasından sıyrılıp giden kısacık bir solukmuş aslında, biz sonsuz sandık, umursamadık...
Kocaman ve dipsiz bir kuyuydu sanki yarın,geleceğe dair ne varsa tıka basa doldurduğumuz içine ve çöpe attığımız sonra...
Her şey ertelemekle geçti.
Ötelemekle geçti.
Şimdi ise son baharımızda dalımızda takılı kalan son yaprağa umut bağladık, o da kopup düşmeden tutunabilirmiyiz bilemem...
Ne güzel de seyrederiz balkonun dibindeki dut ağacının kırağı vurgunu sararan yapraklarının soğuk öykülerini, bilmeden...
Bizi de ömrümüzün son demine bakarak öyle mi severler, önümüzdeki kışla onun boz kıragı vurgunlarıyla baş başa bırakarak sevip de giderler mi?
Ya gidenler gidince başlayan acı poyraz, ömrümüzün son demlerinde kemiklerimizi sızlatan kırağı ve bir sabah bizi terk eden son yaprak.
Sonra hiç kimsenin hiç bir şeyi olmamak, umursanmamak, unutulmak, sadece duyguları düşünceleri tavan arasında çürümeye yüz tutmuş bir hikâye olmak ve hiç tanımadığımız bir sahtekarın , garip ve de inanmadığımız bir dilde zırvaladığı şeyler, tahtadan sandındığın karşısındaki herkesin iki yüzlülğü arasında,
"iyi bilirdik" ler sonrasında yolcu yoluna gerek’i anlamak...
Aslında iyi bilende bizdik ve kötü yanılan bizdik…
Cemaat kültürü..
Mahalle Baskısı..
Namusun iki bacak arasına sıkıştırılmışlıklar...
Oysa papatyaydık kırlarda ,kelebekler konup durmuştu üzerimize, yaz böcekleri ne güzel şarkılar söylemişti aşkın sevda kokan lezzetli dilinde...
Biz de her doğan güneşte daha rengârenktik, her geçen güne daha da bebek saflığında kanmıştık,Ne de güzel inanmıştık, kendimizi kaptırmıştık ya ...
Yoksa kelebeklerin, böceklerin, günlerin, güneşin, ayın, yıldızların hatta yağmurların bile sadece an’lık heveslerinin kasıklarındaki edepsiz sancı dinene kadar mıydı sevildiğimiz?
Ya bizi hiç bırakmamasına köklerimize sarılan, yalvaran, ağlayan toprağa ne demeli? Birden fark ederiz ki çekip gitmiştir ılık esen rüzgârlar, en son gayreti ile asılı kalmıştır havada umutlar, son bir umutla yaşam çok ağır asıldı boynuma...
Son sevme demi zamanı şimdi, son yaprağın dalına, dalın gövdesine, gövdenin köküne, kökün toprağına son sımsıkı sarılma demi ve hiç bırakmamak zamanı tuttuğumuz elleri... Son yola çıkışlarımız bunlar, son çırpınışlarımız, farkında mısınız?
Artık tüm limanlar başkalarına, başka bekleyişlere satılmış, artık hiç bir gemiyi bekleyemeyeceğim ve içinde bulunduğum kasırgalı vuruşlar tükendi, yüzme bilmezmisin sen, tut ellerimi,tut yüreğimi, kulaçlarım kulaçların olsun, nefesim nefesin, bordo gül dudaklarında dudaklarım solsun son bir kulaç, kurtulalım bu azgın dalgalı sulardan...
Yüzelim bebek sevdamıza...
Recep Yeşil...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.