- 1300 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
NASIL SOLCU OLDUM ?
CEHENNEM / LİK HAYATIM - 8
NASIL SOLCU OLDUM ?
Onca emeğin hatta mucizenin sonucunda girmeyi başardığım o kutsal mabedin, üniversitemin, okulumun kapısından boykot nedeniyle geri çevrildiğim ilk günün sonucunda yine iki saati aşan bir yolculuk sonrasında Kurtköy’deki evime vardığımda yorgunluk, heyecan ve moralsizlikten dolayı,suratı asılmış bir vaziyetteydim.
Güler yüzle karşılayan eşime, aynı şekilde karşılık vermem mümkün olmayınca üzüldü . Kısa şekilde anlattım okulumun ilk gününde yaşananları.
Alelacele yemeğimi yiyip doğruca kahvemize koştum. Babam sabahın köründen beri tek başına çalışmış, oldukça da yorgun olmalıydı. Fakat gururu, morali, yorgunluğunu unutturuyordu ona. Tüm imkânsızlığına karşın beni Üniversiteye yollayabilmenin gururu ona yaşadıkça yetecekti.
Hemen eve yollamaya kalktığımda, acele etmeyip, bir süre daha bana yardım etmek istedi. Ancak ısrar ederek gönderebildim onu.
Ocaklığa geçip düzenledim, çayı kontrol ettim, bulaşıkları yıkadım. Masalardaki bulaşıkları ve sigara küllüklerini de hallettikten sonra sinema makinemi kahvenin bahçesine taşıdım.
Hava yağışlı olmadığı için yine makinemi dışarıya kurup, görüntüyü camdan verecektim. Bu şekilde hem makinenin gürültüsü içeriden duyulmuyor, hem de mesafe uzadığından görüntü biraz daha büyük oluyordu.
Yeşilçam oldukça dağıtmıştı o günlerde. Televizyonlarla rekabet edebilmek için sanat filmlerinden ziyade daha ucuza mal edilen, daha kolay para kazanılabilen açık-saçık, vurdulu-kırdılı filmler yapılıyordu daha çok.
Bir de yabancı karate filmleri çıkmıştı piyasaya. Hiç sevmiyordum artık mesleğimi. Fakat mecburdum devam etmeye. Çünkü masraflarım iyice artmıştı. Hem evlenmiştim hem de okul masraflarım oldukça ağırdı.
Film bittikten sonra makinelerin toplanması, kahvenin temizlenmesi derken saat gecenin onbirini geçiyordu.
Eve geldiğimde eşim mutlaka uyumayıp beni bekliyor, herhangi bir isteğim olup olmadığını sorduktan sonra yatağımı hazırlıyordu. O bir köylü kızıydı ve tam bir ev kadını olmuştu. Babama da saygıda, hizmette kusur etmiyor, ahir ömründe ona insanca yaşama fırsatı sunuyordu.
..................
İkinci gün sınıflarımızı öğrenip derse başladık. Bizimki Makina-78 sınıfı idi. Makina-77 de bizimle birlikte birinci sınıfa başlamıştı. 105 kişiydik ve benim numaram 7378-105 idi. Yani ben bu bölümü kazanan 105.öğrenci olmuşum.
Üniversite,liseye hiç benzemiyordu. Hoca sınıfa girer girmez tebeşiri eline alıp tahtaya yazmaya başlıyordu. Öyle ki, yazılı ders notlarını alsanız, işiniz tahtaya yazılanları defterinize yazmaktan daha kolay olurdu.
Yoklama yapılmıyor, devam zorunluluğu aranmıyordu.
Matematik derslerinde şok olmuştum. Eskiler bilir ; bizim dönemimizde Klâsik Matematik vardı. Bizden sonra Modern’e dönüldü. İşte ben Pendik Lisesi’nde son dönem Klâsik Matematik okuyanlardanım. Bir çok okul bizden daha önce Modern’e geçmiş olacak ki, benim hemen hemen hiç bir şey anlayamadığım Matematik derslerinden, öğrencilerin çoğu anlıyorlardı. Üstelik ,okuduğumuz mühendislik bölümü idi ve hemen hemen bütün dersler Matematik bağlantılı idi.
Bir iki ders sonra yeniden siyaset başladı. Sınıflarda ders verir gibi kürsüye çıkıp siyaset anlatmaya başladılar. Yönetimi ellerinde bulunduran DEV-GENÇ DEV-SOL temsilcileri solun diğer fraksiyonlarından temsilcilere de sırasıyla söz hakkı verip konuşmalarını sağlıyorlardı.
Her sınıfta her fraksiyondan adayların katıldığı sınıf temsilciliği seçimleri yapıldı. Bizim sınıfta DEV-SOL temsilcisi Fahri Solaklı temsilci oldu.
Solculuğu iyice benimsemeye başlamıştım artık. İki yüzlülük etmiyordum, solcuydum ben. Üstelik yaşadığım köyde Milliyetçilerin hâkimiyeti vardı.
Demiştim ya, doğuştan Milliyetçiydim aslında. Vatanımı seviyordum. Her zaman da seveceğim.
Babam, tam bir İnönü’cü idi. Kurtköy’lülerle hep bu konuda tartışırdı. Hepsi Demirel’ciydi onların. Ben dinlediğimde babama hak veriyordum.
Özellikle Demirel döneminde sömürünün, yolsuzluğun, hırsızlığın ayyuka çıktığını görebiliyordum. Doğu’nun, Güneydoğu’nun ihmal edildiğini, dışlandığını görebiliyordum. Yoksulların ezildiğini görebiliyordum.
Ecevit’i dinlediğimde kalbimi duyar gibi oluyordum. Hislerime tercüman oluyordu söyledikleri. O bir sosyal demokrattı aslında fakat solcu diyorlardı. Ben de Ecevit’çiydim, öyleyse solcuydum.
Zamanın Milliyetçi geçinenleri Demirel’in korumacılığını üstlenmişlerdi adeta. Kürtlere karşı tam bir düşmanlık siyaseti işliyorlardı. Tepkim en çok bundandı.
OYSA BEN BU VATANI, TÜRKÜYLE, KÜRTÜYLE, LÂZIYLA, ÇERKEZİ, ABAZASI, BOŞNAĞI,
ARNAVUTU VE HATTA GAYRİMÜSLİMİYLE BİR BÜTÜN OLARAK SEVEN, GERÇEK BİR VATANSEVERDİM.
ATATÜRK BU ÜLKEYİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ TOPRAKLARI İÇİNDE, AY YILDIZLI BAYRAK ALTINDA , BİRLİK İÇİNDE YAŞAMAKTAN YANA OLAN HERKESE, TÜRK MİLLETİ ÜST KİMLİĞİ İLE HEPİMİZE BİRDEN ARMAĞAN ETMİŞTİ.
............................
Henüz lisedeyken okuldan döndüğüm bir gün çok öfkeli görmüştüm babamı. Sorduğumda ,
-Kamber’in p..i gelmiş, zorla gazete satmaya çalıştı bana. Ona öfkelendim ! demişti.
On üç- on dört yaşlarındaydı Kamber’in oğlu . Milliyetçiler vermişler ona bu görevi. Zorla gazete satmak. Bunun adı Milliyetçilik olabilir mi ?
Öfkeyle gidip bir Cumhuriyet Gazetesi aldım ve kahvedeki bir masanın üzerine müşterilerin okuması için bıraktım.
Zamanın Milliyetçilerinin en görmeye tahammül edemedikleri gazeteydi Cumhuriyet. Nice gençlerin canı yandı , dövüldü, vuruldu, sırf Cumhuriyet okudukları için.
Biraz sonra paramparça ettiler gazeteyi.
Bir oyun oynadım onlara. Ocaklığın çekmecesinden silâh alır gibi bir hareket yaparak üzerlerine gittim. Çil yavrusu gibi dağıldılar Kurtköy’ün sokaklarına.
Artık aramızda resmen savaş başlamıştı onlarla.
Aynı akşam sinema oynatırken, kahvemizi askerler bastı. Ocaklıkta yarım saat silâh aradılar. Tabii bir şey bulamadılar.
Bir gün yine sinema oynarken kahvenin elektrik sigortası kontak yapıp patlamaya başladığında, bizim Milliyetçiler kahve taranıyor sanmış olacaklar ki, elleri, yüzleri kesilmesi pahasına , kendilerini camlardan dışarıya attılar.
Lise son sınıfta okulumuzu bastılar bir gün. Bir sene önce aynı okulda okuyan kişilerdi onlar. Çoğunu ismen tanıyorum. Fizik hocamız Ayşe Hanım dersteydi ve çok korkmuştu. Tüm okulu dışarıya çıkartıp topladılar.
Yeni evli genç bir Felsefe hocamız vardı : Süheyla hanım. Hamileliğinin son aylarındaydı. Onu bile bu baskın sırasında çay ocağına kapadılar.
Bir kaç gün sonra köydekiler de kahvenin birinde ,kendi köylülerini zorla ayağa kaldırıp, öldürülen arkadaşları için saygı duruşuna zorlamışlar.
Hiç biri benim inandığım Milliyetçiliğe yakışmıyordu. Tüm koşullar beni solcu olmaya zorluyordu.
Kurtköy’ün sokakları ilk siyasi sloganları benim fırçamda gördü. Hiç kimseden emir ya da destek almadan, kendi duygularım yüzünden bir gece elime bir kutu kırmızı boya ve fırça alıp çıktım sokağa ve duvarlara yazmaya başladım :
- KAHROLSUN FAŞİZM !
- YAŞASIN SOSYALİZM !
- BU DÜZEN DEĞİŞMELİ !
İmza : DEV-GENÇ....
Kendi kendimi militan ilân etmiştim böylece...
( Devam edebilir )
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Fikret TEZEL
Anlaştık mı ?
Hepimizin derdi vatandı...Birbirimizi dinlemeyi bilebilsydik yaşanan acıların hiç biri yaşanmayacaktı...Kolay olanı değil zor olanı seçtik: Birbirimizi yemeyi...
Allah o günleri bir daha yaşatmasın.
Selam ve saygılarımla.
Fikret TEZEL
Düşmanın silahı bölmek, parçalamak ve esir almaktır. Bize daima böylesi yapıldı. Bu günler o günlerden daha mı iyi, tartışılır aslında. Şunu iyi biliyorum ki, alım gücü çok daha yüksekti. Can güvenliği deseniz bu gün farklı. Konuşursanız, isyan ederseniz, bu gün daha çok tehlikedesiniz galiba. Bu yönden ben kendimi güvende hissetmiyorum. Çünkü susmak, itiraz etmemek, isyan etmemek benim karakterime ters düşüyor.
Yanımda çalışan bayan öğretmen vardı.
Belediye otobüsüne binip, okuluna gitmek için 5 kuruşu eksikmiş ve okuluna o kış günü yaya gitmiş.
O da solcu, onun kelimesiyle 'gomünist' olmuş.
O okula yeni atanmıştım. Birgün dersine girdiğimde tahtaya İnternasyoneli yazmış ve çocuklara(2.sınıf) öğretiyordu.
"-Yapma öğretmenim, çocuk bunlar. Hem babaları duyarsa," der demez:
"- Müdür Bey, buranın adı Küçük Moskova. Biliyorsunuz sanıyordum," demesin mi?
Kesinlikle böyle bir duruma göz yummayacağımı söyledim. Ama orada müdürlüğüm kısa sürdü; bi araba dayak yedim ve vali beye ayrılmak istediğimi söyledim.
Allah, o günlere geri döndürmesin.
Fikret TEZEL
İlgi ve yorumunuza teşekkürler.
olmayanadam
Yükselenyıldız
BİLMEM BABA MISINIZ?
Çocuğunuzun öğretmeni çocuğunuzu topluma kin dolu yetiştirmeye çalışıyorsa ne dersiniz?
Çocuğunuzun öğretmeni çocucuğunuzu hurafelerle yetiştirmeye çalışıyorsa ne dersini?
M. Eğitimin amaçları vardır. O amaçlar dışına bir öğretmen çıkamaz.
PKK'nın yandaş buluyor olmasına sebep o zamanlardaki öğretmenlerin katkı payının %50nin üzerinde olduğunu iddia ediyorum. Var mı itirazınız?