TEKERLEKLİ SANDALYEDE BİR YİĞİT!.. (3)
Feryatların, haykırışların arşı alaya uzandığı alanda kalabalık öylesine öfkeye bürünmüştü ki; daha kötü olayların olmasından korkan komiser Yusuf yanında duran polise;
-Git arabadan megafonu kap da gel!
-Emredersiniz komiserim, der demez genç polis fişek gibi fırladı arbaya doğru.
Megafonu alan Komiser Yusuf:
-Değerli arkadaşlar, lütfen sakin olalım! Olayların daha fazla büyümesine sebebiyet verilmemesi için sakin olun! Kana kanla cevap verilmez! Biz gerekeni yapacağımıza sizlere söz veriyoruz. Suçluları adalete teslim edeceğimizden emin olunuz. Bu şehirde eşkiyalığa yer yoktur!
Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönüşen Yağmur, sinirli sinirli komiserin konuşmasına müdehale etti;
-Komiser, siz ne diyorsunuz? Bizim canımız, ciğerimiz yanmış, sen kalkmışsın bize masal martaval okuyorsun! Arkadaşlarımızı kaybetmeden müdehale etseydiniz ya? Size inanmıyoruz, sizlerde Amerikan uşaklarısınız! derdi. Sinirinden tirtir titriyordu. Biraz cesaretini toplasa, Komiser Yusuf’a saldıracaktı.
Komiser Yusuf, Yağmurun kendisine bağırdığını duymamış gibi yaparak;
-Sevgili gençler, sizler bu vatanın evlatları olarak, Atatürk ilkelerine, Cumhuriyetimize bağlı, sadık insanlarsınız. Sizlerin bize yardımcı olacağınızı biliyorum. Acınızı paylaşıyoruz. Ama lütfen bizi de dinleyin, dedi.
Ambülansa İlbey’in yanına refakatçi olarak binen Muhsin başkan öğrencilerin arasında kalsaydı, bir sözüyle kontroldan çıkmış gençliği ve halkı yatıştırırdı. Muhsin başkan çevresine güven veren, sevgi ve şefkati sunan, mangal yürekli bir Bozkurt’tu. Türk islam ülküsünün Alperen’lerindendi. O’na düşman gözü ile bakanların bile takdirini kazanmış, iffet,ahlak, namus ve şeref abidesi Anadolu delikanlısı idi. Memleketi Sivas’ta da çok sevilen bir ailenin evladı olduğunu bilmeyen yoktu çevresinde. Üniversite gençliğinin milli hedeflere yöneltilmesi için kendini vakfetmişti. Çok iyi biliyordu ki; üçyüz yıldır yüzü gülmeyen, güldürülmeyen milletine yoldaş olmaya and içmişti. Seveni çoktu...
Komiser Yusuf telaşla, elinde megafonla sağa sola gidip geliyordu. kan ter içinde kalmıştı. Cebinden beyaz mendilini çıkarıp alnını, boynunu sildi. Havasının soğuk olmasına rağmen, bir şişe soğuk su bulsa, bir dikişte bitirecekti. Kilolu oluşu onu bayağı yormuştu. Öğrencilere laf anlatamamanın kızgınlığı, diğer tarafta emrindeki polislere emirler yağdırması ve ortamı sakinleştirememesi dellendiriyordu onu. Yanına iki polisi alarak en fazla bağırıp sloganlar atan gençlere doğru yöneldi. Yanındaki polislere söylenerek ilerliyordu;
-Genel başkanlarını, keşke göndermeseydik! dedi.
Haykıran gençlerin yanına vardığında, gençlerin sesi daha da güçlü çıkıyordu. Öfke hat safhadaydı. Olayları yatıştıramamanın telaşına düşen Komiser Yusuf;
-Allah’ınızı severseniz dağılın! Herkes geldiği yere dönsün! Size kaç kez dedim yahu, gerekeni adalet yapacak dye!
Gençlerin arasından çakır gözlü, hilal kaşlı, sarı saçlı, sportif yapılı bir genç kız komisere doğru yöneldi. Adımları Almila yürekliğinde, bakışları keskin kurt edasında öfkeli kalabalığı yararak yaklaşıyordu komisere. Etrafındaki gençlerden bir grup onun arkasından geliyordu. Bunların gelişini gören komiser içinden, ’Allah Allah, bunlar ne yapmak istiyor! Şeytan diyor ki, hepsini joplatayım, kodese tıktırayım da akılları başlarına gelsin!’ derken, sert bakışlı gençler kendi tarafına doğru geliyordu. Komisere bir kaç adım kala kız durdu, gençler etrafında hilal duruşu yaptılar. Genç kız komisere:
-Komiser, komiser; içimizin nasıl kavrulduğunu anlayamadın mı? Anlayamazsın elbette! Sende o ruh var mıdır acep? Fidanlarımız vuruldu, dövüldü, yaralandı. Şehit edilen masum, günahsız arkadaşlarımız canımız. Şehitlerimizin annelerine ne cevap vereceğiz? Vicdanını emperyalizme ipotek vermişlerin kudurmuşluklarına engel olsaydınız kaybedilmeyecekti arkadaşlarımız!.. Ah komiser ahh, derken sesi nasıl da çatallaşıyordu. Öfkesi tavan yapmıştı.
Komiser yumuşak ses tonu ile:
-Arkadaşlar, sizleri anlıyorum ama kadere karşı gelemeyiz ki!.. Allah’ın ilahi takdiri böyleymiş! Kim ister vatan evlatlarının birbirlerini boğazlamasını ister? Ülkücü, ister devrimci olsun, hepinizde bu vatanın evlatlarısınız! diyebildi komiser Yusuf.
Komiser Yusuf’un babacan konuşmasına tav olan genç kız:
-Tamam komiser efendi, bizler sizi dinleyeceğiz ve sizlere zorluk çıkarmayacağız! Yeter ki, bizler buradan yerlerimize karşımıza belalar çıkmadan gidelim. Arkadaşlarımız geldikleri yurtlarına dönecekler. Ben onlara gerekeni diyeceğim. Ama sizler de bizim acımızı anlayın!
-Biz sizleri anlıyoruz. Öfkenizi biraz sabır altına alınız! Siz kimsiniz,tanımak isterim? Göreviniz neyse, lütfen gerekeni yerine hemen getiriniz!
-Komiserim ben Bahar. Ülkü Ocakları genel merkez üniversiteli kız öğrenciler masası başkanıyım. Şimdi arkadaşlarıma sesleneceğim. İçiniz rahat olsun komiserim! dedi Bahar başkan...
Megafonu eline alan Bahar başkan:
-Davamızın yiğitleri, ülküdaşlarım; komiserim ile konuştuk. Olayların yatışmasına bizlerde yardımcı olmak ve kana kanla cevap vermemek için guruplar halinde yurtlarımıza döneceğiz. Polisler bize eskortluk edecekler her hangi bir olaya meydan vermemek için. Bizler ’Yaradanı severiz Yaradan’dan ötürü’ şiarını kabul eden Alperenler, Almilalarız! İnşallah hak yerini bulacaktır. Şimdi guruplar oluşturarak ve her gurubun başına bir başkan tayin ederek topluca gidiyoruz!
Bahar başkanın konuşmasını sükutla dinleyen gençler guruplar olmaya başlamıştı. Komiser Yusuf, Bahar başkana elini uzatırken;
-Teşekkür ederim Bahar başkan! Allah yar ve yardımcınız olsun. Taşkınlıklara mahal vermeden güvenle vardığınız yere kadar sizleri koruyacağız... Ve sizinle sanırım sık sık görüşeceğim!
-İnşallah görüşeceğiz! dedi Bahar başkan.
Gençler gurupları oluşturup yürüyüş hizasına geçtiler. Başlarında görevlendirilen bir başkan vardı. Talimatları gurup başkanlarından alınması direktifini veren Bahar başkan yanında sağ kolu gibi duran Fatih’e:
Guruplar yürüyüşe geçince biz de hemen hastahaneye gidelim. Morgun etrafında arkadaşlarımızı genel başkanımız görevlendirmiştir. Biz, İlbey’e ve fırıncı emekçi arkadaşlarımızın yanına gidelim, dedi.
Guruplara ’marş marş’ seslenişi yapılır yapılmaz yürüyüş başladı. Bahar başkan ve dört arkadaşı ile hastahanenin yolunu tutarlarken, kalabalığın Ankara’yı çınlatan marş sesi yüreklere coşkuyu, mertliği perçinliyordu!..
Çırpınırdı Karadeniz
Bakıp Türk’ün bayrağına
Ah ölmeden bir görseydim
Düşebilsem toprağına
Sırmalar sarsam koluna
İnciler dizsem yoluna
Fırtınalar dursun yana
Yolver Türk’ün bayrağına
...
Evlerinin balkonlarına çıkmış mahalle sakinleri, gençlerin bu çoşkulu marşına karşılık onları selamlıyor, bayrakları sallıyor, karanfiller, güller atıyorlardı üzerlerine... Asımın nesli, Bozkurtlar kükreyerek ilerliyorlardı yurtlarına doğru ...
DEVAM EDECEK...
Zafer Direniş
...
08 Aralık 2011 Perşembe 21.30 Lahey