- 1020 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
MARTILAR VE ÇOCUK -4
Doktor, simsiyah gözlerini bana dikmişti. Esmer tenli yüzü, şimdi açık mavi gömleğinin üzerine giyindiği beyaz önlüğünün rengiyle birdi. O dakika, bakışlarımı tekrar Burak’a çevirmeye cesaretim olmadığını hissettim. Şakaklarıma vuran ağrının şiddeti tüm başımı sarmıştı. Karşımdaki korkunç görüntüyü beynim de hafızama kaydetmemi istemiyor gibiydi. Haberlerde, gazetelerde okuduğum bir haberin canlı tekrarını yaşıyor gibiydim. Ellerimle yüzümü kapatarak kafamı yana doğru çevirdim.
Titreye titreye orta ve yüzük parmağımı araladım. Doktorun Burak’ı muayene eden ellerinin; omuz, göğüs ve karnına doğru adım adım inişini dehşet içinde izledim. Midem alt üst olmuştu, dudaklarımın üzerine sıkıca ellerimi bastırarak tuvalete koştum.
Döndüğümde asistanı bilgisayarın başında, Burak’ı yine sedyenin üzerinde buldum. Burak, içine kapandıkça sanki daha da bir küçülmüştü. Oldukça iri yapılı, geniş omuzlu hafif kambur olan doktor, pencereye dönük bir biçimde hararetli hararetli telefonda birisiyle konuşuyordu.
“Çocuk, bir psikopat tarafından işkenceye maruz kalmış. Kimi izler çok eski, bazıları ise yakın zaman önceden kalma. Ama omzundaki iz beni çok rahatsız etti. 312 numaralı odaya gelebilir misiniz?’
Burak’ın önce çenesi sonra dudakları titredi. Gözyaşları yanaklarından sicim gibi akmaya başladı. Yanına doğru giderek ellerimle küçük parmaklarını kavradım. Burak’ın kolları bir anda boynuna dolandı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. “Korkma canımın içi korkma! Seni yalnız bırakmayacağım. Bana güven lütfen! diye fısıldadım kulağına.
Farklı nehirlerin bir denize sessiz sessiz dökülüşü gibi gözyaşlarımız yüreklerimizde birleşiyor tek yaş olarak da yanaklarımızdan iniyordu.
Açılan kapının sesiyle Burak, yüzünü göğsüme doğru iyice gömdü. Kızıl saçlarını hassas dokunuşlarla yavaş yavaş okşuyordum.
Orta yaşın hafif üstünde görünen polis memuru Bilal, bir doktora bir de çocuğa baktı ve gözleriyle Burak’ı işaret ederek “Çocuk bayağı küçükmüş! Allah kahretsin! Ama bu pisliği yapan her kim ise emin olun yanına kar almayacak! dedi. Doktor ve polis aynı anda attıkları büyük adımlarla yanımıza geldiler. Polis, çakır gözleriyle bana dik dik baktı ve “Sen nesi oluyorsun? dedi.
’Yakını değilim. Vatandaşlık mı yoksa insanlık mı ne dersiniz bilemiyorum ama ben sadece vicdanının sesini dinleyen ve çocukları çok seven biriyim.’
Polis memuru, yüzünü buruşturarak başını iki yana doğru salladı. Burak’ın vücudunu inceledikten sonra başını okşayarak kendine doğru çevirdi. ’Delikanlı benim adım Bilal’ diyerek iri ellerini Burak’a uzattı. Burak, arkasını döndü ve tekrar bana sarıldı. Doktorla, Bilal konuşmaya başladılar. Polis, Burak’ın omzundaki yazıyı göstererek ’Bunu burada çıkarmanız mümkün mü acaba?’ diye sordu. Egemen, dudaklarını dişlerinin arasına alıp geri bıraktı ve ’Maalesef. Bizim hastahanemizde plastik cerrah kadrosu yok’ dedi.
’Peki bu iğrenç yazı tamamen yok edilebilir mi?’
Doktor Egemen, Burak’ın omzundaki yazıya bir kez daha dokundu ve bir süre düşündükten sonra ellerini önlüğünün cebine yerleştirdi.
’Koyu renkle yazılmış olsaydı daha az uğraştırırdı. Allah’ın cezası, sarı renkle yazmış! Bir Plastik Cerrahın önerisine göre ya lazerle, ya zımparalama yöntemiyle ya da bacak veya kasık bölgesinden alınan parçayla ilgili bölgeye deri yaması yapılarak kapatılabilir.’
’Çocuğun sağlık güvencesi var mı?’
Bu soru sorulurken hem doktor hem de polis memurunun bakışlarını üzerimde hissettim. Kekeleyerek “Daha önce söylemiştim. Çocuğu gerçekten tanımıyorum. Ailesi kim bilmiyorum ki sağlık güvencesinin olup olmadığını bileyim. Keşke maddi durumum iyi olsa da tedavi masrafının hepsini ben karşılasam ama inanın en ufak bir birikimim yok!’
Bana inanmadıklarını alenen gösteren bakışlardan iyice tedirgin olmaya başlamıştım. Doktor, bana döndü ve çocuğu giydirebileceğimi söyledi.
Polis memuru Burak’ı kendine doğru çekti ve yüz yüze konuşmaya başladı.
’Bak delikanlı! Sen kocaman bir ağabey olmuşsun! Bizden kesinlikle korkmamalısın! Eğer bizimle konuşmazsan sana yardımcı olamayız. Büyüklerin olduğu gibi küçük çocukların da hakları var. Seni, kimsenin bu hale getirmeye hakkı yok. Bu kişi annen ya da baban olsa bile! Şimdi söyle çocuğum. Bunu sana hangisi yaptı? Annen mi, baban mı? Yoksa tanıdığın başka biri mi? Bu yazıyı omzuna kim yazdı?’
Burak, ağlaya ağlaya yanıma koştu. Burak’ın durumu içler acısıydı. Ona çok ama çok üzülüyordum. Yere eğildim ve gözyaşlarını sildim. ’Hadi Burak’cığım bize yardımcı ol. Seni koruyacağız. Yalnız bırakacağımızı aklının ucundan bile geçirme! Yeter ki doğruyu söyle!’
Burak, dudaklarını bile kıpırdatmıyordu. Doktor önce yutkundu sonra “Memur Bey bir saniyenizi rica edebilir miyim? diyerek kapıya doğru yürüdü. Peşinden de Bilal yürüdü. Burak’la yapayalnız kalmıştık.
Duygusal terazim; nefret, hayret, öfke gibi ağır duygularla, sevgi, merhamet, acıma gibi hassas duyguları aynı anda taşımakta zorlanıyordu. Burak’ın gözlerinin içine baktığımda yüreğim; sahip olamadığım çocuk özlemimin getirdiği yoğun sevgi seliyle yanıp tutuşuyordu.
Diğer yanım ise hayatımda hiç kimse için hissetmediğim kadar kötü duygularla dolup taşıyordu. Çünkü Burak’ın küçücük bedeninin farklı noktalarında acımasızca söndürülmüş sigara izmariti izleri, sırtında pantolon kemeri genişliğince izler vardı. Ama en dehşet verici olan ise omzuna dövme ile kazınmış olan “P..ç yazısıydı. Polis memurunun söylediği gibi bunu yapan her kim ise cezasız kalmamalıydı. Burak’la birlikte derin sessizliğin, karanlık gölgesindeydik. Kapı kolunun aşağı doğru iniş sesiyle birlikte bakışlarımız aynı anda o yöne doğru çevrildi.
Doktor Egemen, hızlı adımlarla masasına doğru gitti. Asistanı hemen ayağa kalktı ve koltuğu geriye doğru çekti. Polis memurunun bakışları hiç de iç açıcı değildi. Gözleriyle çantamı işaret ediyordu. Alt dudağımı dışarı doğru çıkararak, başımı iki yana doğru salladım.
’Duymuyor musun? Cep telefonun çalıyor?’ dedi sert bir ses tonuyla.
Beş duyu organım birleşip sessiz sedasız beni duygularımla baş başa bırakıp terk edip gitmişlerdi. Ne yapacağımı bilemez haldeydim. Ama ısrarla çalan telefona da bakmak zorundaydım.
DEVAM EDECEK
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
Aysel AKSÜMER
Yazınızı okudukça benim de zihnimde bazı fikirler canlandı. Sayenizde belki de bir çekirdek düştü toprağa. Ama bir öykü olarak yazmam için mevsimler lazım.
Bu Yasemin inşallah yaptığı iyilik yüzünden hukuken zor bir duruma düşmez. Ben korkarım da biraz polislerden.
Çok güzel gidiyor elinize sağlık.
Çok istememe rağmen bazen yazılarınızı kaçırıyorum...paylaşmanın mutluluğunu yaşatan kalemi tebrik ediyorum efendim...
Aysel AKSÜMER
Güzel bir dille anlattığınız öykü insanın yüreğini acıtan türden . Allah zavallı çocukları korusun .
Geçen gün yeğenimin anlattığı erkek arkadaşını babası dövüyormuş .Hem onu , hem de annesini.
Evde üç küçük kardeşi daha varmış. Çocuk öyle hırslanıyormuş ki artık en fazla bir yıl sonra babasının karşısına dikilebilir .
Öykünüzü merakla okuyorum , selâm ve sevgiler..
Aysel AKSÜMER
Allah'ım içim burkularak okudum...anlatımın etkili ve akıcıydı...Heyecan zirvede...Selamlarımla
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Toplumun kanayan yaralarından birine çok güzel bir neşter atmışsınız...Kutlarım. Çok güzel bir anlatım..
Heyecanla devamını bekliyoruz.
Selam ve saygılarımla.
Aysel AKSÜMER
Aysel hanım heyecanla okumaya devam ediyorum, bakalım neler olacak. Sevgilerimi yolluyorum...