KUCAĞIMDAKİ HİNDİ
31.12.2003
KUCAĞIMDAKİ HİNDİ
Ben küçük bir adamken, yeni yılları değil, kış gecelerini kutlardık. Soluğu gece de uzayan, kış gecelerini.
Dışarı da rüzgar ıslık çalarak gezinirken, sokaktan başka her şeye benzeyen, sokak bile olmayan ev aralıklarında, eskimiş kar tozuturdu; Uzun kış gecelerinde.
Tozuyan kar içinde, elleri cebinden üşümüş baldırına değen, bir çocuk yürürdü.
Sokak olmayan sokaklarda, tozuyan kar içinde.
Ne zaman sokağına çıksam, izini eskimiş kar tozunda kapattığım, küçük adımlarla gezerdim bütün köyü.
Ben gezinirken köy içinde, iki katlı ahşap evlerin sofalarında, is kokulu çıra ışığında, parlayan gözler izlerdi beni.
Büyük bir keyifle görmezden gelirdim, izleyen bu gözleri. Köpeklerin ulumayı bile unuttuğu gecelerde, ellerim cebimde üşümüş baldırlarıma değerdi.
Bense rüzgar’ın tozuttuğu eskimiş kar görüntüsünde, döne döne dans ederek yürürdüm.
İşte böyle bir kış gecesinde, saçları anlına buğday destesi gibi düşmüş bir adamın, öğretmenimin, seslenişiyle girdim kapıdan içeriye.
Karşımda duran bana seslenen adam, öğretmenimdi. Ancak ellerim hala cebimdeydi.
Ne var dercesine başımı kaldırıp baktım öğretmenime.
Öğretmenim okul dışında yakın arkadaşım, beş sınıfın bir okuduğu okulda ise düşmanım olurdu.
Böyle bir gecede ve okulda olmadığımıza göre, öğretmenimin beni çağırmasında bir anlam olmalıydı.
Okuldayken kuralları ve sınırları olan bu adam, okul dışında coşkuları ve sevgisiyle arkadaşım olmayı biliyordu.
Kolumdan tutup çekti beni içeriye. İçeride soba, içindeki çam odunlarının çırasında harlı, harlı yanıyordu.
Otur bakalım dediğinde, yüzüne baktım. Dudaklarının kıyısında, her zaman var olan gülümseme biraz daha belirgindi ve kısık gözlerinde bir şeytanlık vardı.
Oğlum derken daha dikkatli baktım. Evet, bu benim öğretmenim olan arkadaşımdı. Konuşmaya başladığında, beni ikna etmek için özel bir çaba sarf etmiyordu, biliyordu ki okulda ve sınıfta değildik.
Yarın gece yeni yıl dedi.
Köşede uyumakta olan karısının, uyurken, büzülmüş görüntüsüne bakarak.
Yeni yıl derken biraz daha sokuldu. Artık kendini ikna etmeden gülerek konuşuyordu.
Yarın yeni bir yıl sürpriz yapmalıyız, ben her şeyi ayarladım derken; dışarıda rüzgar eskimiş kar tozutuyor ve küçük adımlarım, yarınki sürpriz de nasıl görev alacağım telaşı ve merakında eve koşuyordu.
Bütün gün sınıfta sıkıntı ve öfkeyle baktım kara tahtada ders anlatan adama, oysa biraz sonra ders bitecek sınırların ve kuralların olmadığı bir alanda arkadaşım olacaktı ve bir gece önce anlattığı sürpriz in planlarını anlatacaktı.
Masanın üzerindeki çan’ı çaldığında ders bitmişti.
Herkes çıktığında başladı yavaş, yavaş anlatmaya. Ben konuştum dedi; Küçük Hasan emmiyle, karısını razı edememiş o yüzden hoca sen gece, gece gelip al hindiyi kümesten dedi.
Usulca baktım arkadaşım olan öğretmenimin yüzüne. Benim tanıdığım Hasan emmi değil hindi, koruk bile vermezdi.
O ise konuşmaya devam etti.
Bu gece yılbaşı sizinkiler, bizimkiler hep beraber eğleneceğiz, düdüklüye koyarız hindiyi bir güzel pişiririz, kimseye de söylemedim, seninle ayarlarız her şeyi diye.
Ne güzel sürpriz olur, şaşırır, sevinir bizimkiler dedi.
Nasıl olsa Hasan emmide gelip alın dedi hindiyi.
El ayak çekildiğinde, minik kız uyuduğunda, tamamı ne dersin? Ben onaylayarak baktım yüzüne, sonra devam etti anlatmaya.
Ben tepede gözetlerim seni, sen usulca girersin kümese, alırsın hindiyi, dediğinde, olur dedim. Anlayamadığım bir sevinçle.
Nede olsa sınırları ve kuralları olmayan bir alanda, arkadaşım olan bu kişi öğretmenimdi. Karşım da plan yapıyor, Planlarını, inandırmak zorunda olmadan anlatıyordu.
Akşam olduğunda annem mutfakta gecenin hazırlığını yapıyordu. Arkadaşım olan öğretmenimin karısı kahkahalarla, anneme bir şeyler anlatıyordu. Düdüklü tencerede bir horoz akşamın şerefine kaynıyordu.
Annem hadi ortalık iyice kararmadan kümesi kapata da, gel dediğinde, sanki görev zamanı gelmişçesine, kalkıp koştum kümese.
Kümes ağzına kadar tavuk, hindi ve kaz doluydu. Annemin tavukları, hindileri, kazları hep besili ve büyük olur ve onlar kesilmesin, yenmesin diye, hep bir bahanesi olurdu.
Arkadaşım olan öğretmenim yemekten hemen sonra bizim bir işimiz var dediğinde, herkes bu işte bir bit yeniği var dercesine baktı yüzümüze. Arkadaşım yok canım düşündüğünüz gibi değil, bir sürpriz sadece. Bu gece yeni yıl değil mi dedi. Sessizce.
Gece eskimiş kar altında, rüzgar’ın tozuttuğu karla dans ederken, ayak izlerimizi de siliyordu.
Bir çırpıda gelivermiştik, Küçük Hasanın evine kuş bakışı, bakan tepeye. Arkadaşım yapacağım şeyleri anlatırken, benim ellerim cebimde üşümüş baldırlarıma değiyordu.
Sesini kısarak, elleriyle tarif yaparak anlatıyordu.
Bak diyordu kümese girdiğinde erkek hindiyi bulacaksın, hindilerin başını yokla, erkek olup olmadığını anlarsın, en iri erkeği bulduğunda, usulca canını yakmadan başını kanatlarının altına sok ki, sesi çıkmasın.
Kucakladığında dikkat et hindinin başını soktuğun kanat, senin karnına dayanmasın, sonra çıktığında kümesin kapısını kapatmayı unutma, koşmadan usulca gittiğin gibi gel, ben seni burada gözlüyor olacağım, bir şey olursa ben buradayım.
Her şey bir anda olup bitmişti, küçük Hasan emminin dediği gibi arkadaşımın tarifi gibi.
Minik kız kan uykusunda uyurken, hindiler oynaşıyordu eskimiş kar üzerinde.
Minik kız, her gün yemlerken hindileri, Hasan oğlan diye çağırıyordu en besili erkeği, Küçük Hasan kızıyordu Minik kıza hiç hindiye Hasan denir mi?
Tepeye vardığımda arkadaşımı tepişirken buldum, eskimiş kar tozunda bırak hindiyi yere dediğinde, bir ağırlık pat diye düştü kucağımdan, eskimiş kar tozuna.
Koca hindi düştüğünde nasılda gümlemişti ve çıkardığı kar tozu rüzgar’ın önünde hindi tüyleriyle, nasılda dans etmişti.
Arkadaşım kımıldamadan kar tozunda yatan hindiyi kucakladığında, dehşete düşen sesiyle, öldürmüşsün hindiyi deyip attı yere ve soğuk kar üstüne düşen ılık gövde kımıldamadan kaldı bir süre.
Arkadaşım bir anda toparladı kendini ve arsız bir ses tonuyla, daha yeni ölmüş mısmıl sayılır keselim dediğinde, bıçak çoktan gömülmüştü bile hindinin soğumakta olan etine.
Arkadaşım önde, ben arkada ve buz gibi etiyle bir hindi kucağımda, ellerim ise hindinin tüylerini yolmakta, rüzgar kar tozuyla oynaşını bırakıp çoktan başlamıştı hindi tüyleriyle oynaşmaya.
Eve geldiğimizde, içeriden yeni yıl coşkusunda bağrışan sesler yükseliyordu. Benimse kucağımda çırıl çıplak etiyle bir hindi duruyordu.
Kapıyı açtığımızda annemin, babamın ve arkadaşımın karısının şaşkın bakışlarında girdik içeriye, çocuklar kucağımda ki yolunmuş hindi görüntüsünde bana gülüyorlardı.
Annem kesin tavrıyla sokmam ben bu rezilliği içeriye, dediğinde, arkadaşım başlamıştı bile içerdekileri ikna etmeye. Annemin kaçan yılbaşı sevinci diğerlerini hiç etkilememişti.
Büyükçe bir bakır tencerede kaynarken hindi, saatler yaklaşıyordu yeni bir yıla.
Hindinin piştiğine kanaat getiren arkadaşım evimizin sofasında dağlara bakan bir pencereyi aralayarak sıkıştırdı irice tencereyi, içinde irice hindisiyle arasına.
İçeride coşkularımız, dışarıda tozuttuğu karla dans eden rüzgar.
Annem bir ara kalkıp dışarı çıktı ve seslendiğinde bize, iri hindiye değil, iri tencere ağıt yakıyordu.
Nasıl olmuşsa olmuş pencere aralığındaki soğumaya bırakılan hindi, tenceresiyle düşmüştü aşağıya.
Her kes hiç de inandırıcı bir ağıt yakmayan anneme bakıyordu ve arkadaşım başladı gülmeye, ona göre ölmüş hindi zaten nasıp olmazdı yemeye.
Ertesi gün yeni bir yıla ve yeni bir güne uyandığımda evimizin kapısında Küçük Hasanı ve Minik kızı dövünürken, ağlaşırken buldum. Onlara göre hindi hırsızlarının adresi burasıydı.
Babam Hasan emmi bir yanlış olmasın derken, arkadaşım düşmanım olmak üzere beş sınıfın bir okuduğu, tek göz okula, boynunda ip gibi bir kravatla gidiyordu ve hiç de sahiplenmeden, Hasan emmi ne olmuş? Diye soruyordu.
Hasan emmi hindisinin izini, eskimiş kar üzerinde yolunmuş hindi tüylerini takip ederek bulmuştu. Rüzgar bütün gece eskimiş kar tozuyla dans ederken, kar tozunu oradan, oraya savurmuş, ancak hindinin tüylerini unutmuştu. Hasan emminin yanı başında minik kız methiyeler düzdüğü hindisine yanık ağıtlar söylüyordu ve rüyasındaki hindi kehanetini anlatıyordu.
Babam ikna edemediği Hasan emmiyi göndermenin yollarını arıyordu.
Ancak Hasan emmi hindim de hindim diyor, para pul kabul etmiyordu.
Annem kapısını yeni açtığı kümesimizin önünde tavuklarını, hindilerini ve kazlarını yemliyor evin önündeki hindi sorunuyla hiç ama hiç ilgilenmiyordu.
Minik kız birden bire, annemin hindilerini göstererek aha işte benim hindim, Kamile in hindilerinin iki katıydı dediğinde, annemin yüz ifadesini hiç ama hiç unutmuyorum. Sanki içine doğmuş gibi ben sana hindi, mindi vermem, hindini kim aldıysa ondan iste derken, içindeki öfke seli bana doğru akıyordu.
Hindilerden biri Hasan emminin, diğeri de minik kızın kucağında giderlerken, annem kesmeye bile kıyamadığı hindisinin yasını tutuyor, her biri diğerinden ağır ilenişlerle bana ve arkadaşıma beddualar, yapıyordu.
İşte ben her yılbaşı annemin kıyamadığı hindilerini görür gibi olurum yılbaşı sofralarında ve duyar gibi olurum minik kızın hindisine yaktığı ağıtı uzaklarda.
Ve hala bir rüzgar eskimiş kar üstünde dans ederken, tozuttuğu karla, hindi tüyleri geçer geçmişimden. Ve hala inanamam bütün gece, tozuttuğu karları bir oradan bir oraya atan rüzgarın, hindi tüylerini yerinden oynatamadığına.
Bir yılbaşı gecesi daha yaşayacağız, geçmişten arkadaşım olan öğretmenime, Hasan emmiye, rüyasında hindileri oynaşan minik kıza rahmet diliyorum.
Hindilerine hala kıyamayan anneme, bir yerine iki hindiyle Hasan emmiyi yatıştıran babama sevgilerimi gönderiyorum.
Ömrümüzün bir yılbaşı ağacı gibi ışıklı ve her ışığın ayrı sevinci olması dileği ile dostlarımı, düşmanlarımı, yorumsuzlarımı inanın ki daha çok seviyorum.
Benimse hala ellerim cebimden, üşümüş baldırlarıma değer yılbaşı gecelerinde ve yüreğimden, geçmişimden bir rüzgar eser, eskimiş kar tozutur. Hindi tüylerinin oynaştığı ovalarımda.
Ş.GÖKSOY.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.