- 2575 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ANNEMİN MEKTUBU-2
Sevgili Kızım;
Umarım mektubuma sevgili kızım diyerek başladığım için bana kızmamışsındır. Sana son defa sevgili kızım dememe müsaade et lütfen !
Bu mektubu yazıp yazmamak için kendimle çok mücadele ettim. Günlerce kalemi kağıdı elime aldım ve dakikalarca o vaziyetde durdum bir türlü karar veremedim.
Ama kendimce sana yazmalıydım. Eğer bu mektubumla seni kırarsam beni affet canım !
Bu mektubum eline geçtiği zaman ben bu dünyada olmıyacağım. Sevabımla günahımla artık bir yığın toprağın altında olacağım. Sana hitap ederken inanki çok düşündüm niyemi; “sana” diyemi yoksa “size” diyemi hitap edeyim bilemedim. Belki istemiyerek de olsa “sana” diye hitap edeceğimden beni anlıyacağını umuyorum.
İnanki nereden başlıyacağımı bilemediğim gibi neleri yazıya dökeceğimide bilemiyorum.
Anneni hemşire olarak görev yaptığım hastaneye getirdiklerinde doğmak üzereydin. Babanda bir telaş ki sorma. Eli ayağına dolaşıyordu. Yalnız başına bir o tarafa bir bu tarafa koşturuyordu. İşte onu o zaman gördüm. Bir tanıdığa rastladığına sevinmişti. Ne olduğunu sorduğumda eşinin doğum yapmak üzere olduğunu söylerken yüzünde sevinçle karışık hüzün vardı.
Bekleme odasında gözün aydın kızın oldu dediğimde yine yüzünde sevinçle karışık hüzün vardı. Ufacık kara kuru bir şeydin.Seni yeni doğanlar servisine aldıklarında annen ne yazık ki doğum haneden çıkamıyordu. Daha dünyaya gözlerini açar açmaz öksüz kalmıştın. Dünyalar babanın başına yıkılmıştı. Artık koca dünyada yeni doğmuş kızıyla baş başa yalnızdı. Anneni defnettikten sonra seni hastaneden çıkardı.
Biz babanla aynı mahallede büyümüş, liseye kadar aynı okulda okumuştuk. Ben hemşirelik okurken babanda askeri liseden sonra Harbiyede okumuş ve subay çıkmıştı. Babanla hastanede karşılaştığımız ana kadar babanın benim görev yaptığım yerde görevli olduğunu bilmiyordum. Oda benim orada olduğumu bilmiyordu. Yabancı ellerde kimsesiz küçük bir kızla yalnız başına kalmak nasıl bir şeydir bunu ancak yaşayan bilir. Babana yardımcı olmak için boş zamanımı seninle geçiriyordum. Seninle uğraşmak hoşuma gidiyordu. Birkaç ay sonra babanın başka bir yere tayini çıktı. Sana alıştığım kadar aynı zamanda da babana karşı değişik duyguların başladığını hissediyordum. Anlaşıldığı kadarıyla babanda bana karşı aynı şeyleri hissetmeye başlamışki tayin olup gitmeden önce bana evlenme teklif etti. Evlendik. Eş durumundan benimde babanın tayin olduğu yere tayinim çıktı.Sen artık bizim biricik kızımızdın. Babanla yaptığımız konuşmaya göre sana annenin öldüğünü söylemiyecektik. Nasıl olsa yeni tayin olduğumuz yerde nelerin olduğunu bilen yoktu. Bizim bir şansımız daha vardı, rahmetli annenin adı ile benim adım aynıydı. İleride tek sorun sen doğduktan sonra evlenmemiz olacaktı ama o zamana kadar bunun da bir çaresini buluruz dedik. Bunlar tamamen senin iyiliğin içindi.
Yumuk yumuk ellerinle emeklemeğe çalışman; duvarlara,koltuklara tutuna tutuna yürüme çabalarını hep sevgiyle seyrettik. Hasta olduğunda sabahlara kadar başında beklerken zaman geçmek bilmedi. Hele ilk anne baba demen yokmuydu..
Baban ilk önce baba dedi derken ben,hayır sen yanlış duydun o anne dedi derdim. Geceleri koynumda uyumayı ne kadar severdin. Hele mışıl mışıl uyurken ellerinle burnunu kaşıman yokmuydu. Yiyesim gelirdi o topiş ellerini..
Yaramazdın ele avucu sığmazdın. Bir keresinde yeni yürümeye başladığında yanan maşınga sobaya tutunayım derken elini sobaya dayamışsın. Bileğinin içi kabarıvermişti. Seni kaptığımız gibi hastaneye nasıl götürdüğümüz biz biliriz. Günlerce o eline bakıp ağlamıştım. Çok şükür fazla bir şey olmadı. Yaramazda olsan sevimlimi sevimliydin.
Bir Cumhuriyet bayramı için tören yerine gitmiştik. Daha iyi görebilmen için omzuma almıştım. Bir ara ensemden değişik kokular gelmeye başladı. Sen omzumdayken kakanı yapmıştın.
Bir keresinde de oturduğumuz sokakta komşumuzun tarlasını sürdüğü dört bıçaklı saban la oynarken saban ayağının üstüne düşmüş, yetişen komşu seni oradan kurtarayım derken sabanın demirleri ayağının üstünü yarıp atmıştı.
Seni eve getirdiklerinde ayağındaki kanı durdurmak için o şaşkınlıkla asılı havluyu kapıp yarana basmış hastaneye koşmuştuk. Zavallı babanda hastaneye nasıl geldiğini bilememişti. Rontgen çekiminden sonra ayak parmaklarından bir kaçının kırık olduğu anlaşıldı. Doğru Fakülte hastanesine . Günlerce pansuman için seni kucağımızda taşımıştık.
Hani sen kucakta taşınmayacak kadar büyüktün belki ama ben hiç zorlanmıyordum.
Bu yaranın sende iz bırakacak diye babanla ne kadar korkmuştuk. Çok şükür çok kötü olmadı. İzi kalırsada ileride estetik yaptırırız dedik. Ayağın sarılı iken seni sırtımda okula götürüp getirmek beni nasıl sevindiriyorduki sorma.
Bir gün ilkokul 2 inci sınıfta öğretmenin cetvelle vururken başına gelmişte başın kanamıştı. Baban ortalığı alt üst etmişti. Öğretmeni dava edecekti.
Lise döneminde ilk arkadaşlıkların başlamıştı. Bu hem bizi korkutuyor hemde senin büyümekte olduğunu görmek bizi sevindiriyordu. Evlenip gitmen korkutuyordu. Hani geceleri gizli gizli odanda yaptığın telefon konuşmalarını bilmediğimizi sanma. Baban kimle olduğunu merak etmiş olacakki araştırmış bulmuştu. Kendi halinde fakir bir ailenin çocuğu ama dürüst biri dedi.
İşte her şey fakülteden mezun olduğun yıl tatilimizi geçirmek için gittiğimiz tatil yerinde babanı benden önce tanıyan bir arkadaşı ve ailesi ile bir araya gelmemizle başladı. Bu kişiler senin doğduğunda babanla aynı yerde görev yapıyorlarmış ve annenin öldüğünü biliyorlarmış. Bu ailenin kızı ile bir gün kamp dışında sahilde dolaşırken senin benim kızım olmadığını,annenin sen doğduktan hemen sonra vefat ettiğini benim senin annen olmadığımı sana söylemiş. Sen alı al moru mor geldikten sonra bunu bize sorduğunda babanla dünyamız başımıza yıkıldı. Keşke ayaklarımız kırılaydı da oraya tatile gitmeseydik onlarla karşılaşmasaydık da sende öğrenmeseydin. Bunun için hayatımı verirdim.Tatili yarıda kestik ama iş işten geçmişti. Günlerce bizimle konuşmadın. Fakülteden mezun olduğunda da iş bulmuş ve bizim tüm ısrarlarımıza rağmen evi terk edip gitmiştin.
Belki seni ben doğurmamıştım ama inanki eğer seni ben doğursaydım sani bu kadar sevebilirdim. Sırf sana ileride belki ters bir davranışta bulunuruzda seni üzeriz diye çocuk yapmayı düşünmedik,yapmadıkta. Tüm sevgimizi sana verdik. Sen bizim her şeyimizdin. Dünyamızdın,ayımızdın,yıldızımızdın. Sensiz bir hayat düşünemiyorduk.
Sen ne beni ne babanı affediyordun. Nişanlandığını duyduk. Bilirmisin bir anne babanın kızlarının nişanlandığını başkalarından duymanın ne demek olduğunu?
Baban hastalandı. Akçiğerinde kist çıktı. Ameliyat ettiler ama mendebur hastalık tüm vucuda yayıldı.Zavallı baban hayata tüm kırgınlığı ile beni yalnız bırakıp vefat etti. Son nefesinde bile “Söyle ona kırgın değilim diyordu.Haber verildiği halde cenazesine gelmedin. Mezarının başında hep seni bekledim. Gelmedin.
Senin bizlerden uzakta bizden habersiz evlenmeni işitmek bana nasipmiş. Günlerce resmine bakarak ağladım. Babanın mezarına gidip onunla dertleşirdim. Senin evlendiğini duyduktan sonra bende yıkılmıştım. Bir anne babanın hayatda kızlarını gelinlikle görmeleri kadar büyük mutluluk varmıydıki. Sen bunu bizden esirgemiştin,olsun sana kırgın değildim. Bir anne nasıl yavrusuna kırgın olabilirdi. Tek isteğim bundan sonra senin mutlu olmandı. Bu arada bende babanla aynı hastalığa yakalanmıştım. Bu hastalığın tek ilacı moraldi. Ama o da bende yoktu,olmıyacaktıda. Artık hayata havlu atmıştım. İşte bu anlarda bir kızının olduğu haberini aldım. Görmesemde o benimde torunumdu,yavrumun yavrusuydu.Dünyalar benim olmuştu. Allah analı babalı büyütür inşallah.
Yavrum hayata dayanacak,hayatla mücadele edecek gücüm kalmadı. Artık yapacağım tek şey babasını annesini terk ederek giden bizden habersiz nişanlanan, evlenen kızımıza bir mektup yazmaktı. Babanın cenazesine gelmemiştin benimde cenazeme gelmiyeceğini biliyorum yavrum. Yinede sana birkaç satır karalamaktan kendimi alamadım yavrum. Ne olur yavrum dediğim için beni kınama yavrum. Sen benden olmadın ama inanki seni ben doğurmuş gibiyim. Seni ilk gördüğümde kara kuru bir şeyken gördüm sevdim.Büyürken bende seninle büyüdüm, yaşadım sevdim. İçime işledin.Sen bizsiz nişanlandın evlendin ama yinede benim içimdeki sevgini sökemedin.Bu sevgi sökülmeyecek. Dağdan yuvarlanan bir kar topu gibi gittikçe de büyüdü,büyüdü..
Sen ne kadar büyürsen büyü ne kadar anne olursan ol sen her zaman benim küçük, küçüçük kızımsın yavrum.
Bu mektubu okuduğunda artık olmıyacağım. Allah benim ömrümden alıp sana versin inşallah.
Allahım dan tek isteğim benim yaşadığım acıları sana yaşatmasın.
Sen bizi red etsende benim kızımsın,benim canımsın…
Her şey gönlünce olsun. Kederler üzüntüler senden uzak olsun.
Sen her şeye değerdin. Bende baban da sana olan tüm haklarımızı sonuna kadar helâl ettik.
İzninle mektubumu annen olarak imzalamak istiyorum.Bunu bana çok görme lütfen..
Mutlu ol ,mutlu kal..
Hoşça kal sevgili kızım,canım yavrum !
Annen
Mektup bittiğinde kimseden ses çıkmıyordu. Mektubu katladı tekrar zarfın içine koyup masanın üstüne bırakırken eşinin elindeki mendili aldı merdivenlerden aşağıya bahçeye inerken gözyaşlarını siliyordu.
Mustafa Arif Razgartlı
YORUMLAR
İnşallah kurgudur,
Yoksa bu kadar katı olabilinmesini pek anlayamayacağım.
Netice de üniversite çağında bir kişi iken öğreniyor durumu yazının kahramanı.
Yani, neyin ne olduğunu ayırabilecek yaşta. Çok üzülmüş olduğu muhakkak. Kim olsa aynı duyguları yaşardı, ama onu anne gibi bağrına basmış büyütmüş hastayken başında beklemiş bir kişiyi, yok saymak, durumu anlamamaya ısrarcı olmak çok üzücü geldi bana. :(
Billur T. Phelps tarafından 12/5/2011 12:04:33 AM zamanında düzenlenmiştir.
Annemin mektubu....çok acı veren bir olayı paylaşmak güzeldi...
Hakiki annesi olsa idi...kızını ancak bu kadar sever kollardı..
Burada çocuğa hak verilse de saklandığı için olay...aslında
bu kadar da katı davranmamalıydı evlat ...bu kadar emekten sonra..
Hayatın acı bir kesiti...bir gün anlasada hatayı evlat artık çok geç...
Paylaşıma teşekkürler etkili idi yazı....esenlikler....