DERSİM KİMİN ESERİ..?
Bekir Yalçınkaya
Şuna bakınız; nasıl da ağlıyor..
Tebaası dağlardan ine ine, nice canlara kıyarken kılı kıpırdamıyor.
İş tefrikaya gelince adeta gözyaşlarına boğuluyor..
Kim mi bu adam.. Bu adam PKK’nın babası, kafasında 180 köşe mağarası, cebinde TBMM parasıyla Sırrı Sakık Efendi..
Bence O’nun bu vicdani muhakemesinde resmen oy kaygısı ve yenilenip yeni bir siyasi potansiyel elde etmenin avantajını Dersim diyarı Tuncelili Alevi kesimden kazanma ümidi vardır.
Zaman zaman düşünüyor ve müsbet ekseriyete rağmen bu hadiseyi milli bütünlüğümüz açısından değerlendiriyorum; işte o zaman karşıma çıkan manzarada Dersim vakıası pek sanıldığı kadar da müsbet masumiyet taşımıyor.
Ki; Seyit Rıza ve avanesini bir taraftan İngiltere, bir taraftan da Fransa, Rusya ve Ermeni gibi çeşitli Türk düşmanı milletler kullanmışlardır. İngiltere’nin 1800’lü yıllardan itibaren Türkiye ve Ortadoğu’ya göndermiş olduğu misyoner ve ajanları buralarda bölücülük faaliyetlerini artırırken Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra, yine kendi teşvik ve desteğiyle Kürdistan Teali Cemiyeti kurulmuş, ardından da Sevr Antlaşması’nın imzalanmasıyla, bizzat İngiltere, Hoybun adı altında bir Ermeni-Kürt Cemiyeti kurulmasını sağlamıştır.
İşte, bu faaliyetler neticesi 1924 yılındaki Nasturi İsyanı ve Musul Meselesi dolayısıyla çıkartılan Şeyh Sait İsyanı, Türkiye’nin Musul’u kaybetmesine sebep olacaktır. 1925 yılında Şeyh Sait İsyanı’nın devamı niteliğindeki Raçkotan ve Raman isyanları da İngilizler’in kışkırtmaları sonucu gerçekleşecek, İngiltere’nin Türkiye’deki Büyükelçilik görevlileri 1937 Tunceli İsyanı’nı yakından takiple gelişmeleri kendi Dışişleri’ne sürekli olarak rapor ederlerken, İkinci Dünya Savaşı’nın yaklaştığı sıralarda da Ortadoğu’da şer güç odakları teşkiline çalışan Avrupa devletleri, Türkiye’nin Hatay ve Dersim gibi önemli olaylar karşısındaki tutumunu dikkatle takip edeceklerdir.
Öte taraftan Ruslar da 1804 yılından itibaren Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile ilgilenmeye başlayacaklar, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı ile Doğu Anadolu’da bazı vilâyetleri ele geçirerek bölgedeki faaliyetlerini artıracaklardır. Ruslar’ın Dersim bölgesinde 1916 yılında organize ettikleri isyanın bölgemiz açısından bir felâket getireceği esnalarda, -bir İlâhî hikmettir ki- patlak veren 1917 Bolşevik İhtilali milletimizin bekasına bir ümit ışığı olacaktır.
Sonra.. I. Dünya Savaşı sırasında Ermeniler’in tebaası oldukları, Osmanlı Hükümeti’ni cephe gerisinde arkadan vurma girişimleri, 1915 yılında ‘Tehcir Yasası’nın hayata geçirilmesini elzem kılacaktır. İşte bu tehcir sırasında, Dersim bölgesine sığınan 20 bin kadar Ermeni de bazı aşiretler tarafından korunurlarken 1919 yılı sonlarında Ermeni ve Kürt liderler arasında ortak hareket kararı alınacak, İngiliz Casus Binbaşı Edward William Charles Noel de bölgedeki etkili Kürt çevreleriyle görüşmeler yaparak sözde bir Ermenistan ve Kürdistan sınırı tesbit edecektir.
Daha sonra.. Namı Hoybun Cemiyeti olan, Şeyh Sait isyanının bastırılmasının ardından Suriye, Irak ve İran ile Türkiye’den kaçan ileri gelen asi Kürtçü guruplarla Ermeni Taşnak Komitesi mensuplarını kullanmak suretiyle, İngiltere’nin organizatörlüğündeki “Xwebun/Hoybun” adlı teşkilatın faaliyetleri ile 1933 yılında Ermeni Bogos ve Dersim yurtseverlerinden ve entelektuellerinden Mehmet Nuri Dersimî, Dersim çevresinde gizli görevlerde bulunacaklar, 1937 Dersim İsyanı’ndan hemen önce ise Suriye Sınırı’ndan Türkiye’ye kimlikleri meçhul dört Ermeni Komitacı girecektir. Bütün bu gelişmelerin husule gelmesinin ve bu dört Ermeni Komitacı’nın Dersim bölgesine girerek faaliyetlerde bulunmalarının hemen ardından Dersim İsyanı patlak verecektir.
Muhakememizde masumiyete ve haklılığa yer vermeyen, bu bölgede tıpkı bugün olduğu gibi payanda bir devlet gayesine hizmet eden isyanın başlangıcı olan Kahmut Köprüsü’nün yakılması olayında da Ermeni asıllı Demirci Mustafa rol alacaktır.
Çok daha sonra da.. iş çığırından çıkacak, bir milletin henüz üzerinde fitne ve fücur hastalığı taşıdığı 27 Mart 1937 tarihinde Tunceli-Erzincan yolundaki bir köprü Haydaran ve Demanan aşiretleri tarafından yakılacak, diğer Türk Birlikleri ile bağlantı kuramasınlar diye bölgenin telefon hatları kesilecek, Jandarma birliklerine pusu kurulacak, Pax Bucağı Karakolu’na baskın düzenlenecektir.
Ve uğruna gözyaşları dökülen Seyit Rıza, bizzat Sin Karakolu’nun da basılması için asi milislere emir verecek, bölgedeki 9. Seyyar Jandarma Taburu’na da baskın düzenlenecek, birçok askeri birlik basılarak askerler öldürülecek, yaralanacaklar ve asiler Mazgirt Köprüsü’nü tahrip ederek Teğmen İsmail Hakkı’nın komutasındaki karakola saldırı düzenlenip, Karakol yakılacak, buradaki 33 askerin 33 de öldürülecektir.
General Abdullah Alpdoğan’ın yanına aldığı 50 bin asker (üç kolordu) ile bölgeye giderek, düzenlediği ilk harekâtın dahi başarısızlıkla sonuçlandığı, bundan cesaretle ve bunun verdiği moralle aşiretlerin tamamen silâhlandığı bu çok ders verici isyan nihayet zamanın erkânlarına bir hava saldırısıyla bastırılma kararını dikte ettirecektir.
O gün havadan saldırıyı gerçekleştiren Sabiha Gökçen; Hava Kuvvetleri’nden 3 uçak filosu ile İsyancıların saklandıkları en büyük yer olan Laş mevkiini yerle bir edecektir. Nihayetinde 13 Eylül 1937’de anlaşmaya çağrılan Seyit Rıza; yapılan ve 15 Kasım 1937’de sona eren yargılama ile 16 yaşındaki oğlu Resik Hüseyin, Kureyşan-Seyhan aşiret reisi Seyit Hüseyin, Yusfanlı Kamer Ağa’nın oğlu Fındık Ağa, Demenan aşiret reisi Cebrail Ağa’nın oğlu Hasan Ağa, Kureyşan’lardan Ulkiye’nin oğlu Hasan ve Mirza Ali’nin oğlu Ali Ağa isimli kişilerle birlikte idam edilecektir. İsterseniz buna; Fransız denilen domuzların, tarihleri boyunca sömürgecilk ruhunu kazandıkları çeşitli zaaf ülkelerine benzetebilmek ve istiklâlimizi elimizden alabilmek adına kaç kerre Anadolu’muzda çıkardıkları fitnenin bir neticesidir diyelim.. Veya isterseniz 1915 yılında Anadolu’yu gezen ve soykırım yalanını Ermeniler’in aklına yerleştirmeyi başaran eşcinsel Alman Papaz Johannes Leipsug’un eseridir.. Bütün bunlarda, Papaz Leipsug’tan tutun da Claudia Roth denilen hasbanın Diyarbakır’ı karıştırma tefrikasına kadar hemen her kişi ve her fiil, hep birbirini tamamlayan aynı Haçlı gayeleridir ve maksatta Büyük Kürdistan’ın kuruluş plânları var gibi görünse de her çaba kendi içinde Türkiye’yi bölme parçalama ve Türk milletini bertaraf etmeyi saklamaktadır.
Hiç, ama hiç kimsenin, bu milletin ve devletin bekasına düşman olanlar için ah ve vah etmeye hakkı bulunmamaktadır. Ki içimizdeki düşmanları da dışımızda aramaktan artık vaçgeçmeli, oyunun nev’ini ve rengini seçebilmeliyiz..