- 734 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
EKMEK / NAMUS / ÖLÜM
En sevdiği saatlerdi kadının. Akşam olmuş, eşinin eve gelme saati yaklaşmış, zevkle akşam yemeğini hazırlamaya çalışıyordu. İşten çıktığında, hiç bir yere takılmadan, ekmeğini karısının verdiği siparişleri temin edip, doğruca eve gelirdi kocası..Çocuklar çoktan gelmiş, üzerlerini değiştirip derslerini çalışmaya başlamışlardı bile...
Kapının zili çaldığında, bir başka parladı zeytin yeşili gözleri.. Henüz otuzundaydı. Kumraldı saçları ve orta boyluydu kadın. Sıkıntılarını çekmiş olsa bile hayatın, bozulmamıştı güzel yüzü. Mutluydu çünkü. Huzurlu bir hayatları vardı. Düzgün bir işi vardı kocasının. O, çalışmayıp çocuklarına bakıyordu..Çocukları da onları üzmüyorlardı doğrusu..
Zeynep ,on yaşlarındaydı. Sarıydı saçları ve yeşildi onun da gözleri, annesi gibi. Dördüncü
sınıftaydı ve sınıfının en çalışkanıydı. Orta boylu, tombulcanaydı biraz ama sevimliydi.
Kızmıyordu, kendisine tombul denmesine..Hoşuna bile gidiyordu.. Barışıktı hayatla.
Memnundu annesinden , babasından ve yedi yaşındaki erkek kardeşinden...Zeki, birinci sınıf öğrencisiydi daha.. O da tombuldu...Siyahtı saçları ve karaydı gözleri...’ Karaoğlan, Sarı kız ’ bütün gün ağızlarındaki takılmalardı birbirlerine..
Adeta oynaklayarak, mutluluk şarkısı dilinde, alelacele kurulayıp ellerini, kapıya koştu kadın..Kendisini öpmeye uzanacak, güleç yüzlü, neşeli, elleri dolu kocasını bulmayı umuyordu karşısında..
Evlendiği günden beri, belki de ilk defa o gün, öyle gördü kocasını..Yüzü gülmüyordu adamın. Gözleri bir anda çökmüş, yüzünde çizikler oluşmuştu sanki. Uzundu boyu ama
kamburu yoktu daha önce.O anda sanki kamburu çıkmıştı. Siyahtı gözleri ama korkunç değildi bakışları böylesine.. Saçları bile bozuktu. Oysa ne kadar özenir, tarayıp da öyle çıkardı sabahleyin evden. Dönüşünde de sanki hiç bozulmamış gibi olurdu. İlk defa o
akşam, böyle gördü kocasını ; düşkün,bakımsız, bezgin, hayata küsmüş, zavallı bir adam !
Bozuntuya vermemeye çalıştı kadın. Uzattı gül yanaklarını kocasına, öpmesi için. Sanki
haketmemişcesine utandı adam karısını öpmeye.. Ceketini çıkarıp asmasını beklemedi
göz yaşları patlamak için. Kendini salona attı adam. Koltuğa yüzünü kapattı. Çocuklar
gibi ağlamaya başladı. Utanıyordu da göz yaşlarından. Gizlemeye çalışıyordu karısından.
Korktu kadın, ne olduğunu merak etti. Çok kötü bir şey olmasa, böylesine ağlamazdı eşi.
Onu hiç böyle görmemişti. ElleriyLe saçlarını okşadı, sakinleştirmeye çalışıyordu ama ne
olduğunu bilmiyordu daha. Çocuklar koşarak geldiler odalarından. Babalarını öyle gördüklerinde, ne olduğunu bile anlayamadan ağlamaya başladılar. Hepsi ağlıyordu şimdi.
Yeşil gözler, kara gözler, sarı ve siyah saçlar ; hepsi hüzünlü, hepsi de ıslaktı, karışıktı..
- Allah’ ını seversen söyle ! Ne oldu Aydın ? Nedir seni böylesine üzen ?
Adam elleriyle kapattığı yüzünü yavaşça dönüp eşine ve çocuklarına anlatmak istedi
olanları....Ama zorlanıyordu..Çok kötüydü çünkü olanlar onun için...
- İş yerimiz iflas etti. Krize dayanamamışlar. Bizi de işten çıkarmak zorunda kaldılar, dediğinde yeniden boşandı göz yaşları. Kapkara gözleri sert bakmıyordu şimdi. Bir bebeğinki kadar aciz ve zavallı idi. Bundan sonrasını ağlamadan söyleyemedi :
- Artık işsizim. Çalışacağım, para kazanacağım, evimi geçindireceğim, çocuklarıma
bakacağım bir işim yok ! Anlıyormusun Zerrin, işsiz kaldım ben !......
Ağladılar, ağladılar...Bu krizi çıkaranlar, onları böylesine ağlatanlar, o anda nerelerde ve
neler yapıyorlardı acaba ?....
Çok uzun sürse de ağlamaları, sakinleşebildiler sonunda. Sarı saçlı, yeşil gözlü, tombul
Zeynep’leri atıldı söze :
- Sana başka iş mi yok babacığım ? Sen gene iş bulursun. Bakarsın bize...Silmişti bile göz
yaşlarını Zeynep. Aklına gelen umudu, yeniden mutluluğa çevirmişti hayallerini. Bir anda
atıvermişti küçük yüreğindeki karamsarlığı.
- Aslan babam benim ! Tabii yeniden iş bulur, deyip boynuna atılıverdi bu defa küçük Zeki. O da sildi göz yaşlarını. Onun da küçük yüreğinde umutlar yeşerdi. O da kırdı karamsarlık aynalarını. Kadın atıldı bu defa söze :
- Elbette bulur , benim aslan kocacığım ! Koskoca memlekette sadece bir tane mi iş yeri var ? O kadar insan bir yerde mi çalışıyor ? Hem işten çıkarılan ilk kişi sen misin ?
Bulursun anam, bulursun..Bak gör hem de ne kadar çabuk bulacaksın, diye teselli etti
kadın kocasını.
Sakinleştiler, yeniden umutlandılar. Kadın tekrar mutfağa geçip, akşam yemeğini hazırlamaya koyuldu. Çocuklar yemek için hazırlandılar. Adam da her akşamki gibi,
pijamalarını çekip, kumandayı kaptı ve televizyonun karşısına geçti. Tek eğlenceleri olan dizilerinden biri başlamıştı bile. Dizinin etkisine kaptırıverdiler kendilerini. Yeniden neşe
ile yediler yemeklerini.
Adam yine koltuğunda uyuyakaldı. Kadın mutfaktaki işlerini bitirip döndüğünde,
koltuğunda uyudğunu gördüğü eşini uyandırp odaya gönderdi. Çocuklar çoktan yatmıştı.
Rüyalar karamsardı o gece. Umut yoktu o gecenin düşlerinde. Sabahleyin çocukları ile
birlikte yaptılar yine kahvaltılarını. Yine aynı saatte kalkmıştı hepsi. İşe değilse de, iş ara
maya gidecekti adam. Önce işsizlik maaşı için müracaatını yaptı. Sonra İŞKUR’a gidip
adını yazdırdı. Fakat orada gördüğü kalabalık ve izdiham, olumsuz atmosfer, umutlarını
kırdı adamın. Daha sonra bir gazete alıp, ilânlarına göz gezdirmek için evinin yolunu tuttu
tekrar.
Günler geçtikçe umutlar azaldı. Karamsarlık arttı. Tek maaşla geçinmişlerdi yıllardır. Çocuklarına iyi bakmak adına, onların iyi yetişmesi adına, pek tasarrufa da gitmemişlerdi.
Evleri de kira olduğundan, aslında tasarruf pek mümkün değildi zaten. Bir kenarda birikmiş
paraları yoktu..Ailelerinden yardım istemek de çok zordu onlar için. İşsizlik maaşının da
geçimlerine yetme şansı pek fazla değildi. Önce ev kirası ödenememeye başlandı.
Kadının aklına, kendisinin de iş araması geldi. Anlayış gösterdi kocası. Hangisi önce iş bulursa o çalışacak, diğerleri çocuklarla ilgilenecekti.
......
Hemen hemen bütün iş görüşmelerinde, kötü gözler gördü kadın üzerinde. Çoğu iş veren
art niyetle bayan eleman arıyor ya da en azından ona öyle geliyordu.Yaşlı bir emlâkçı, bürosuna yardımcı bayan eleman arıyordu. Biraz güvenli hissetti kadın onu. Adam
neredeyse babası yaşındaydı. Konuşup anlaştılar ve çalışmaya başladı.
Sevindiler bu işe. Bir umuttu onlar için. Alın teriyle kazanılacak ekmek parası idi.
Kadınların çalışması ayıp da değildi, günah da...Namusunla çalışana kim ne diyebilirdi ki ?
Çocuklarını ,eşini doyurup işine gidiyordu kadın. Mutluydu..Evinin geçimine katkısı olacaktı. Nasıl olsa yakında kocası da iş bulurdu. O zaman o da çalışmaya devam edecek,
bu defa biraz da tasarruf ederek, böyle günler için para biriktireceklerdi.
Büronun temizliğini yapıyor, patronuna ve misafirlerine çay - kahve ikram ediyor, patronun yokluğunda da telefonlara bakıyordu. Hiç de zor sayılmazdı işi.
.....
Kocası, nereye başvursa, krizi öne sürüp , iş olmadığını söylüyorlardı. Nice üniversite,
mezunları bile sokakta boğaz tokluğuna iş ararken, lise mezunlarını kim ne yapsındı .
Yin de bir çalışanı vardı evin. Daire sattığında, bahşiş gibi paralar vermeye başladı patronu. Sevinçle evinin erzağını alıp öyle geldi kadın. Eşine, çocuklarına harçlık verdi.
Ağrına gitti adamın ama aldı yine de...Ay başı geldiğinde maaşını da aldı kadın. Ev kirasını
da verdiler bu defa. Bahşişler, maaş derken epeyce para geçmişti ellerine. İşte ; ’ bir kapıyı kapatan Allah, diğerini açar ’ dedikleri böyle bir şey olmalıydı..
.....
Yeniden umutla bakmaya başladılar geleceğe.. Ocakları tütüyor, aşları pişiyordu. Kiraları,
faturaları ödeniyordu. Harçlığı oluyordu çocukların da. Ah bir de adam iş bulabilseydi.
Her gün yeniden çıkıp, kapı kapı dolaşıp iş arıyordu adam. ’Kriz ’ diyorlardı hep, ’ kriz’.
İş yok, diyorlardı..Pazarcılık, işportacılık yapmaya başlamıştı arkadaşları ama bu herkese
göre değildi ki. ! Hem bunun için bile sermaye gerekti. Düzenli bir işi olmalıydı mutlaka. İşe gidip geleceği zamanı, alacağı maaşı bilmeliydi. Böyle alışmıştı o...
....
Meyve suyu içiyordu bir gün kadının patronu. Bir bardak da ona ikram etti. ’ İçmem ’ diye
mezdi kadın, ayıp olurdu. Hem de canı çekmişti doğrusu. Karşısına oturmasını rica etti.
Dertleşmek istedi adam. Ne var ki bunda ; babası yaşında adamdı..Hem de patronuydu..
Bir tuhaflık hissetmeye başladı kadın kendinde..Adam biraz kendini anlatıyor, bazen de
sorular soruyordu kadına..Bakışlarının rengi değişmeye başlamıştı.. Zeynep de hiç alışık
olmadığı duygular hissetmeye başladı. İçinde şeytan gezinmeye başladı adeta. Hayatta
hiç aklına gelmeyen şeyler hissetmeye başladı. İçinde cinsel istekler uyandı. Hem de patronuna, yani babası yaşındaki adama karşı. Bir an kalkıp gitmek istedi ,uzaklaşmak
istedi oradan. Utandı duyguılarından, kocası, çocukları aklına geldi. Ama kalkamadı yerinden.
Ve yenildi kadın içindeki şeytana. Adam zaten planlamıştı bu çirkinliği. Verdiği meyve suyuna cinsel uyarıcı ilaç atmıştı. O yüzdendi bu masum kadının o hale düşmesi. Kadın kendine geldiğinde, babası yaşında olduğu için güvendiği adam, çoktan kirli amacına
ulaşmıştı. Bu utancı anladığında kadın deliye döndü :
- Böyle bir şeyi nasıl yaparsınız ? Hiç utanmadınız mı ? Babam yaşındasınız ! Ekmek param
için namusumla çalışmak için iş istedim sizden..Hiç mi vicdanınız yok sizin ? Adamın yüzüne tükürür gibi haykırıyordu kadın ama ne fayda..Olan olmuş, kirlenmişti artık.
- Kendin istedin, dedi utanmadan..Pis pis de sırıttı karşısında. Oturduğu yerden bile kalkmadı adam.
- İstersen kamera kayıtlarını birlikte seyredelim. Hem çok da zevkli olur yani !
Bu defa tükürdü adamın suratına.
- Namussuz, şerefsiz herif ! Verdiğiniz üç kuruşlık para karşılığında, insanın iffetini, namusunu harcamaya çekinmiyorsunuz..Allh belânı versin ! deyip, kapıyı da çarpıp çıktı
oradan.
......
Eve nasıl geldiğini bilemedi. Kocası ve çocukları evde değillerdi. Odasına geçti önce. Aynada kendini gördüğünde utancı doruk noktasına ulaştı. Bağıra bağıra ağladı. Uzun
süre hiç susmadı. Kendini yatağının üzerine bırakıverdi. Uyumuştu..Uyandığında, her şeyin kötü bir rüya olması için dua etti. Ama nafile. Maalesef yaşanmıştı bu çirkinlikler. Banyoya gidip bir duş aldı ve mutfağa geçip kendini oyalamaya çalıştı.Kadınların en iyi ilâçlarıydı mutfakta bir şeyler yapmak, yemek pişirmek.
Akşam olduğunda önce çocuklar eve geldi. Utandı kadın onları öpmeye, mutfakta işi olduğunu bahane edip yaklaşmadı yanlarına.Kocası geldiğinde de utandı. Ağlamak geldi yine içinden. Karşılayamadı ve öpemedi kocasını. Alındı adam. İşsiz olduğu için karısının bile gözünden düştüğüne inandı.
Sofrayı kurup hepsini davet etti kadın. Muhabbet yoktu o akşam sofralarında. Televizyon
açılmadı..Bir sessilik kapladı bütün evi...
Daha sonra utandı gök yüzü. Bulutlar kafalarını gök yüzünde ne varsa vurmaya başladılar. Güneş kaçtı herkesten. Gezegenler, yldızlar koşuşturmaya başladılar. Elleri var mıydı yıldızların. Nasıl örtüyorlardı yüzlerini ? Onlar neden ve kimden utanmışlardı ?
Emlâkçı, aynı gece karısının koynundaydı. Hayvan gibi tepinmekteydi ve sarhoştu da !
Yıldurımlar düşmeye başladı yer yüzüne. Bir yağmur ki Nuh tufanı ! Korktu günahı, vebali
olanlar. Korktu ve zıplayarak kalktı karısının tepesinden şerefsiz adam ! Sokağa attı kendini ve yıldırım düştü tepesine...
Ağladı, ağladı bulutlar. Göz yaşları yer yüzüne sel oldu...
.......
Dört cenaze çıktı o güzelim evden. Biri işinden atılan baba, biri ekmek parası için çalıştığı
hayvan tarafından kirlenen yeşil gözlü, gül yüzlü kadın. Biri on yaşlarındak sarı saçlı, yeşil
gözlü kızları Zeynep, diğeri de yedi yaşlarında,tombul yanaklı, hafif göbekli, evin mutluluk topu, son çocuk, Zekicik idi...
Zehirlemişti kadın bütün aileyi . Böyle kirli yaşamaktansa ölümü tercih etmişti..Hem de tüm aile için..
Fikret TEZAL - 18 HAZİRAN 2009
YORUMLAR
Fikret TEZEL
Üstadım.
O kadının yaptığı şeyi yapmayı kaç kez düşündüğümü bir bilseniz şaşarsınız...Allah korusun,Allah öyle bir cinneti yaşatmasın hiç kimseye.
Selam ve saygılarımla.
Fikret TEZEL
Fikret TEZEL
Böylesi acıların gerçek olmamasını dilerim.
Yazınızı ilgi ile okudum. Tebrik eder, saygılarımı sunarım.