- 2044 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
yazık bize ki kendimize yabancılaşıyoruz...
Sembol diyince günümüzde ilk akla gelen şey özellikle resim ve heykeltıraşlık oluyor genelde. Ve sanatın diğer dalları ile devam edip gidiyor bu sembolik hayranlık. Oysa gerçekte bir soluk almak dahi semboldür benim kanaatimce.
İslam ve İnsan yüce bir değer ve eşsiz bir semboldür örnek olarak.
Ressam çizdiği resimde ruhunu işler fırçasının ucuyla gözleri kamaştıran bir tuvale.
Bir yazar düşlerini lisanı ile harmanlayıp bandırır kalemini inancına ve öylece akar sayfaların üzerine nesilden nesile.
Ama her şeyden önce önemli olan şey,beslendiği maddenin kaynak ve kalitesidir elbet teki.
Bugünkü modern hayat tamamen maddi, dünyevi ve maneviyattan büyük ölçüde yoksun olduğu için bu hayatta "mübarek" "mukaddes" gibi kavramlara yer yoktur ne yazık ki. Dinin ve dini olan şeylerin bu hayatta sadece birer "figür" seviyesinde tutulması yaşadığımız modernleşmenin hedefleri ile insanımıza kimliğini veren temel unsurlar arasındaki çatışmadan kaynaklanmaktadır.
Her toplum kendi inancını bir sembole bağlar ve onu medeniyetlere taşıyıp sloganını belirler. Örneğin; "haç" kilise de çok kutsal dini bir değerdir. Ama öte yandan aynı zaman da, bir ülke bayrağının üzerinde yüce değer olarakta karşımıza çıkabilir.
Örneğin; Süleymaniye büyük bir semboldür bizim için mesela. İstanbul bir semboldür. Bayrağımız bir semboldür. Çanakkale bir semboldür. Sarıkamış bir semboldür.
"Bakırköy akıl hasta hanesi bahçesin de düşünen adam heykeli dahi bir semboldür."
Adolf hitler bir semboldür yine. Malcolm X bir semboldür. Ebu Leheb bir semboldür. Hz Bilal bir semboldür. Hz Muhammed Mustafa (sav) en büyük ve eşsiz bir semboldür.
Neden yazdım bu şıkları? Günümüzde semboller artık kopyalama yolu ile alınıp simgeleşip yaşatılıyor insanoğlunun sosyal ve özel hayatında.
Yukarıda bazı noktalara değindiğimiz gibi, sanat ve kültürel yaşantı içerisinde, bir yüzüğü takmanın şekli dahi sembol olup çıkabiliyor karşımıza bir anda.
Enteresan müzikler, ilginç mi ilginç kıyafetler, yine enteresan yüz göz boyama şekilleri vs. Yani o kadar çok model var ki, neyin ne olduğunu anlamak dahi imkânsız nere de ise.
Az önce bilgisayarı açmadan aklıma rahmetli Kemal sunal geliverdi birden. "Propaganda" filminde izlediğim o hali canlandı hayalimde. En yakın dostu ile sandalye de sınır karakol çizgisinde otururken, "çek ayağını" "kuralı ihlal ediyorsun" diyordu ona.
Yapılan tüm işlerin ya bu gün veya geleceğe dönük bir işlevsellik taşıması gerektiğini düşünüyorum.
Hayattan bir şeyler durmadan alınırken onun yerini misliyle dolduran bir şeylerde geri kazandırılmalımıdır toplumlara. Doğru ve düzgün bir hizmet gerekmektedir sanat ve kültürün çağlara taşınabilmesi adına.
Sanat ve kültür toplumun en kutsal sayılacak yaşam tarzının belgesidir insanlık için. İşte bu nokta da kirlenmeden ve kirletilmeden şeffaflığını koruyarak idrak edilmelidir bu hizmetler.
Yazarken veya okurken bir inanç ve dini hedef alıp mücadele vermiş olursak şayet sonu hüsranla bitecektir mutlaka.
İnsanlar Kalem ve mürekkebi yalayarak olgunlaşabilirler ancak. Burada akıl ve mantığı dinden bertaraf etmeden sanat ve eserler üretilmelidir. Karşı tarafı aşağılayıp küçümseme çabasına düşen her akıl, kafada ağır bir yenilgiye mahkûm kalacaktır. Çünkü akıllar kullanılması adına insanoğluna bahşedilmiş ve yük olarak taşınmaması öğütlenmiştir.
Sanat Allahın görsel bir eseridir. Ezelden bu tabloyu çizen ve en yüce olan Rab, tuvaldeki renkleri ile "yetmiş iki bin türlü millet" diye adlandırılan biz insanlığın dimağına, inanılmaz bir zevk ve güzellik eserleri sunmuştur. Kültür ise, o eser üzerinde tecelli eden bu zenginliğin biz insanların görüp öğrendiklerimizle beraber, hayatımıza işlev kıldığımız bir miras payı olarak kullanılması öğütlenmiştir.
Ekranlarda izlenen tüm dizi veya sinema filmlerindeki o görsellik o denli çirkinleşmiş ki, geçmişteki Türk Filmlerinden hatırladığımız "Ezo gelin" masumiyeti ve ya, bir "Dila hanım" ciddiyetine rastlamak,samanlıkta iğne aramak kadar zor artık.
O yıllarda bir kesim tarafından bu sanat şekli dahi benimsenip tasvip edilmezken, şimdilerde icra edilen yüzü batıya dönük bu tarzı bir fiyasko olarakta adlandırabiliriz sanıyorum ki.
Mesela; bizim genel kültürümüzde yer soframız bereket ve bolluk anlamı taşır. Ama şimdilerde bırakın film sahnelerini, normal hayatta en fakir bir ailenin evinde dahi, bir masa sandalye merakının mevcut olduğunu görebiliyoruz artık.
Oysa Peygamber (sav) sofraya oturunca bağdaş kurarak mübarek sırtlarını yaslayıp ve üç parmağı ile yemeğini yerlerdi. Ve bunu ümmetine de tavsiye ederlerdi.
Suyu üç yudum da içer, yol da insanlara zarar verecek küçücük bir taş dahi olsa, onu yol üzerinden kaldırırlardı. Şaka yapar fakat bu latifesinde dahi gerçek ve doğrudan asla ayrılmazlardı. Yukarıda isimlerini saydığımız şahsiyetleri yazmamdaki gayem, kim hangi sembolü karakterize edip onu kendi benliğine kopyalarsa, o hal ile şekillenir mutlaka.
Mesela bu gün Yahudilerin Filistin’e yaptıkları zulüm Hitlerin yaşam tarzını hatırlatıyor değil mi bizlere. Ebu Leheb”in kini ve bitmek bilmeyen öfkesi, aklını kullanamamamsından dolayıdır.
Ki, o adam ve onun gibileri bu gün bile hala tımarhane bahçesinde düşünüyorlar örnek olarak derin, derin.
Bir Malkomik x Bir Bilal”ı hatırlatır bizlere yine. Süleymaniye ve Mimar Sinan en büyük Mimar olan Hz. Muhammed aleyhisselamın Mescidini hayalimize düşürür örneğin.
Çünkü Sinan o camiyi inşa ederken örnek alıp mesleğine esas edindiği şahıs, sevgili Peygamberimiz (sav) ve sembol olarak görüp genel kültür ve inancına alması ise, İslam ve sünnet hayatı idi.
Asker kutsal bir semboldür. Zaman olmuş Çanakkale"de canını siper eylemiş, zaman olmuş ki Sarıkamış’ta canından vazgeçmiştir. Bu gün askerlik dahi maddeye bağlanmış ve kutsallık imha edilme noktasına gelmiştir maalesef. "Kılıç icad oldu mertlik bozuldu" deyimi de burada kullanılabilir aynı zamanda.
Gelişen çağda toplumlar yaşam tarzlarını şekilci ve kopyala yapıştır işlemi üzerinden sürdürmektedirler.
Bu hem madde ve hem mana da rekor düzeye ulaşmıştır. Evler yuva adına değil de ev kurmak niyeti ile dayanıp döşenir olmuştur günümüzde. Yuva sıcacık ve şefkatli bir duygu uyandırır insanın içinde. Oysa ev deyince ilk olarak, plan proje ve şekilcilik heyecanı sarar insanın ruh halini. Aşklar yıllara meydan okuyacak bir çınar niyetine değil, koparılan bir çiçek yaprağına bağlanmıştır artık. Hafif ve solgun bir cümle içinde yapboz niyetine oynanan bir oyun yöntemini almıştır.
"Al gülüm ver gülüm" gibi beleşçi ve sıradan yapay bir sevgicilik oyun ununa dönmüştür duygular. En önemlisi de, edebin edep dışı bir sembole çevrilmiş olmasıdır.
Hz Hatice bir semboldür yine örneğin. Ancak; Hatice zarafeti ve onun çalışma hayatında ve özel hayatındaki çağları deviren duruşu bu gün, unutturulmaya yüz tutmuş bir hazine gibi gömülmeye çalışılmaktadır.
Hz Aişe bir semboldür. Onun ilmi bu gün sayısız ciltlerce kitabı dolduracak bir zenginliğe ve erdemli bir eş olma noktasında eşi benzeri olmayacak yücelik sıfatına erişmiştir. Ve Hz Peygamberin ardından birçok meselede onun ilmine başvurulmuş ve sunduğu doğrular ile karanlık birçok mesele aydınlığa çıkarılmıştır böylece.
Hacıdan hocadan kork karanlık geceden!” diye bir söz vardır dilimizde bildiğiniz gibi; “hacı-hoca takım”ına güvenilmeyeceğini anlatırlar sözüm ona. Ne yazık ki halk arasında da hayli yaygın kullanımı olan bu söz aslında toplumun çimentosu mesabesindeki âlim, mürşid, din görevlisi gibi zatları halkın gözünden düşürücü etki yapmaktadır maalesef.
Dinden uzaklaşan insanlar, dine bağımlı kalması gereken sembolleri de akıldan ayırıp, şekilci takma akıllar giyindirip ruhlarına, yeni kültür ve sanat üretme kavgasına tutunuyorlar yabancı bir kopya ile.
“Hocanın dediğini yap ama yaptığını yapma!” sözü de böyledir işte. “Hocalar, görevleri gereği halka neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlatırlar ama kendileri deveyi hamuduyla götürürler” gibi bir anlayışın ürünü olan bu söz de diğeri gibi halkı dinden ve dini anlam taşıyan hususlardan soğutma gayretine işaret eder.
Türk filmlerindeki hoca tiplemesi mesela. Sürekli gördüğümüz olan tek şey, eğri büğrü, sinsi, az gelişmiş, şehvet düşkünü, biraz şizofren, dünyaperest, kesinlikle güvenilmez bir insan tiplemesinden ibarettir. Böyle olmasının sebebi de yukarıda değindiğimiz nedenlerden başkası değildir asla. Romanlarda, tiyatrolarda, hikâyelerde farklı bir imam tipine rastlamak neredeyse imkânsızdır öyle değilmi.
Hz. Ali r.a. Efendimiz “Parça bütünün habercisidir” diye buyuruyor bizlere.
Parçalarımızı kaybetmeden ve “ondan bana ne” demeden hayatı sırtlayıp yükünü din veya dil kardeşlerimizle bütünleşmeliyiz.
İnanç farklı olabilir, köken farklı olabilir, renk farklı olabilir. Bunların tümü topyekûn tek bir cümlede birleşir.
“İnsan olmak ve insana yakışır bir duruş çizgisinde el ele verip yürümek.”Bunun bir diğer adı” kardeşlik” olgusudur.
Yabancılaştırılmış bir toplum kendi öz ailesi içinde dahi “öteki” sıfatını alır ve yalnızlığa sürüklenir mutlaka. Zihin kirlenirse eser bulanık olarak meydana çıkar.
Söz uçar yazı kalır malum. Ve yine insan "nisyan" ile hemhal olan yüce bir varlıktır. Örneğin; gördüğü bir sahneyi bir zaman sonra görsel hafızasından silip unutabilir. Ancak; edip bir sanatçının parmaklarından dökülen bir portre de ki ışıltı, asırlara meydan okuyabilir.
Sanatçı ve onun eseri olarak ad alan sanat çağlara hükmeder.
Sonuç olarak semboller "" Müslümanların İslam ile ilişkisini ne ölçüde zayıflatabilirlerse yani her türlü değere kaynaklık eden manevi değerleri ne kadar yıpratırlarsa, İslam coğrafyası ve Müslümanlar üzerine o ölçüde hâkimiyet kurabileceklerdir.
Kim Allah’ın hürmet edilmesini istediği şeylere saygı gösterirse bu, Rabbi’nin katında kendisi için daha hayırlıdır. (… Kim Allah’ın şiarlarını yüceltirse, bu kalplerin takvasındandır.” Hac 30-32
İnsana Allah için değer verip fikri ve fiili eserlerini aynı saygınlık içerisinde koruyup gözetmeyi başarabilirsek, bizlerde Allah tarafından saygınlık görüp gözetileceğizdir muhakkak.
Sanat ve sanatçıya verilen gerçek değerin hakkını, önce yaratıcıya göstermek şartı ile.
Allah”ı bulan her beşer asla kayba uğramayan bir hazine gibi durdukça değer kazanır.
Saygılarımla…
MY..
YORUMLAR
Yazık ne kadar geç okudum bu güzel yazıyı.Ama geç de olsa alacağımı aldım güzel canım...
Kalemin hep yazmalı. Ufuk açıcı sözlerin örnek olmalı...
Ayrıca sana sevineceğini umduğum bir haberim var:)) Sen devam et benim yanımda olmaya. Dedim ya, iyi geliyorsun bana.
Sevgilerimle.
Ne güzel bakiyorsun hayata
ve
ne güzel akiyorsun yasamin icine naifliginle...
Keske insanlik insanligin farkina varsa, insanciklar degil de adam gibi insanlar olsa bu farketmuyor elbette cinsiyette her iki cins iicn de gecerli.
Tertemiz bir dünya bak ne halde
beyaz iken dönrü rengi griye...
Allahim hayirlara cikarsin sonumuzu.
sonsuz sevgimle candasim,
nur yüreklim.
Güne düşer mi bilmem,ama benim gönlüme düşen bir yazı oldu.Muhteviyatı açısından uyarıcı,yazım ve üslup açısından harika,tahlil ve tesbit bakımındanda isabetli bir yazı.Yaşlanmak için yaşamayan.yaşadığı için yaşlanan ve yaşlandıkça kemale eren bir kalemden çıktığını ifşa eden hoş ötesi bir makale.
Modern olmak yada modernizasyon gelişmekle olur.Eşya moderin eşyaya hakim olan ise gelişen teknoloji ile gelişmeden değişen birer kukla model.Tedbir İlimle olur uyumla olmaz.İlim ise okuldan ziyade kişinin kendi özverisine dayanır.
**Elimizin uzandığı yerde bıçak yoksa makasla sebze doğramayı içat zannederek kolaycılığa gitmek yerine bıçağa kadar yürüme erdemine sahip olmayı ümit ederek.Okura bu yazının Döndüğü cephenin kıble olmadığını anlaması ve rabıtasını doğru şeylere döndürmesi temennisi ile.Allah razı olsun.sevgi saygı ve selam.
Burada akıl ve mantığı dinden bertaraf etmeden sanat ve eserler üretilmelidir. Karşı tarafı aşağılayıp küçümseme çabasına düşen her akıl, kafada ağır bir yenilgiye mahkûm kalacaktır.
Gerçekleri çok samimi ve yumuşak bir üslupla yazmışsınız.Bu devirde doğruları güzelleri gerçekleri yazmak yazabilmek cesaret ister cesaret ise sağlam bir iman ister.Kutlarım.