- 813 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
UNUTMADIM...
UNUTMADIM…
Bakırköy’de İncirli Caddesi’nden denize doğru giden yolun sonundan sola dönünce az ileride Kafe Minik vardı. İstanbul Hukuk Fakültesinde Öğrenciliğimin, öte yandan Şişli İmam Hatip Lisesi’ndeki Fen bilgisi öğretmenliğimin en sıkıntılı günlerinde, şairlik günlerimde, hafta sonlarında yalnız kalmak isteyince kendimi can havliyle Kafe Minik’e atardım. Koltuğumun altında gezdirdiğim gazete, dergiler çeşitli şiir kitapları ile akşamı eder, gittiğimden hoş halde yeniden gitmenin hayaliyle hüzün içinde Eskişehir Öğrenci Yurdu’na dönerdim.
Yine bir gün, Kafe Minik’te otururken bir kaç masa ötede birbirinden güzel iki genç kız, fıkır fıkır kaynıyor, canlı müzik ritmiyle yerlerinde çaktırmadan oynuyorlardı. Rahatsız etmeyen bakışlarla bir süre izledim. Çektim kalemi şiirimsi bir şeyler yazdım. Kalemi kağıdın üzerine attım. Bu arada aramızdaki masalardan birine bir yaşlı bey oturmuş, beni izleyen gözleriyle göz göze geldik.
--- Beyefendi, yalnız mısınız. Yanınıza gelebilir miyim? Diye sordum.
--- Ah ! Delikanlı. Dedi. Beni öyle bir zayıf yerimden yakaladın ki. Evet yalnızım. Yapayalnızım. Ailem ondört kişi idi bir ben kaldım. Şimdi kimsesizim. Gel gel buyur. Diyerek masasına davet etti. Böylece ben de güzel kızlara bir masa daha yaklaşmış oldum. Söyleşi ilerledi. Adının Hüseyin olduğunu, 56 yaşında olduğunu, Tıp fakültesinde okurken kadavra kokusundan rahatsız olup okulu bıraktığını, sonra basın yayın okuyup sağlık bakanlığından emekli olduğunu öğrendim.
O yılların onulmaz hastalığı; insanların siyasal yapısını da öğrenip illa ki, siyasetten söz edilirdi. Lafı döndürüp dolaştırıp siyasete getiriyorum. Her seferinde usta bir manevra ile beni püskürtüyor konuyu başka yerlere götürüyordu. Dayanamadım. Açıkça siyasal dünya görüşünü sordum.
--- Ne önemi var delikanlı? Dedi. Bunu öğrenmenin şu andaki söyleşimizde ne önemi var? Belki aynı fikirdeyiz. Belki de taban tabana zıt fikirlerimiz var. Ama kim bilir şimdi seninle öyle bir söyleşeceğiz ki belki ömrümüzün sonuna kadar unutamayacağız. Deyip ekledi. Köftehor söyle bakalım ne yazıyordun öyle kızlara bakıp bakıp, bitirince kalemi kağıdın üzerine öyle bir attın ki… Çok merak ettim. Sakıncası var mı, benimle paylaşır mısın? Dedi. Hemen heyecanla yeni yazdığım şiiri okumaya başladım.
Mevsimlerden sonbahar
İçimde doğal bir hüzün var
Karşımda esmerlerin en güzeli
İçimi kavuruyor akşam yeli….
--- Oh oh ! maşallah. Devam et. Dedi.
Çiçeği sevdiğim gibi sevdim onu
Dokunmadan koparmadan
Bakırköy’de sahilde
Uzaktan sevdim esmeri bu akşam.
----Gayet güzel. Dedi. İzin verirsen bir şiir de ben sana
okuyayım. Deyip, cüzdanından kırk katlı bir kağıttan kendi yazdığı bir şiiri okudu. Ben bir daha, ardından o derken peşpeşe şiirler okuduk. Söyleşi koyulaştı derinleşti. İki de bira söyledi. Ailesinden söz etti uzun uzun… Yalnız kalışından yalnızlığın zorluğundan, üniversitede okuyan bir kız, bir erkek öğrenciye ayrı ayrı destek olduğunu okulları bitene dek yardım ettiğini, evinde baktığı iki kaplumbağasına olan düşkünlüğünü, öğrencilik yıllarını dinledim.
Benim de yufka bağrımdan döküldü tüm hayatımın özeti. İşte öylece devam derken bir ara yaklaştı kulağıma fısıldar gibi;
--- Delikanlı, delikanlı! Dedi. Hani içini kavuran akşam yeli, hani nerede esmerlerin en güzeli ?
Yoklar, gitmişler. Akşam olmuş, ay çıkmış. Etrafta kimseler kalmamış kalmasına da, benim de haberim olmamış. Şaşkın bakınırken güldü.
--- Ah ! evladım. Dedi. Senin esmerden muradın kadın kız değil. Senin esmerin, senin sevgilin insan, senin sevgilin benim. Sen sevgiliyi buldun kızları unuttun. Birlikte kalktık. İncirli Caddesine doğru yürüdük. Yolda o ana kadar kendisine hep Hüseyin Bey diye hitap ettiğimi fark ettim.
--Hüseyin Bey, size hep Hüseyin Bey diye hitap ettim ama inanın şu yakınlık oluşalı beri ağabey demek geliyor içimden izin verin size Hüseyin Ağabey diye hitap edeyim. Dedim. Dememle birlikte kalabalık kaldırımda sarıldı başladı hıçkırmaya, o ağlar da ben aşağı kalır mıyım? Sarıldık, ağlaştık, vedalaştık. Yirmi beş yıldan fazla geçti. Ben O’nu unutmadım. Dilerim sağlıklıdır. Yaşıyordur, unutmamıştır… 24.Aralık.2009 Alanya