- 838 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEYTAN BUNUN NERESİNDE
Eğer Yaradan ‘şah damarlarından’ da yakın olduğu kullarına katından ödüller müjdelemiş ise. O’nun kullarından biri olarak ben de aklımdan ve yüreğimden geçenlerin sorumluluğunu üslenerek şuna inanıyorum ki; Yaradan kullarını ödüllendirirken ne cinsiyet farkı ne din dil ırk ve ne de baş açık-başı kapalı ayırımı yapmaz. Öncelikle insan olmanın, insanlığa hizmet etmenin harlı mutfağında pişip yananlar hak ederlerdi bu ödülleri…
Tarihçiler; tarihte yazılanlara çok fazla güvenilmemesi gerektiğini söylerlerken. İlahiyatçılar; birbirlerinin kanını içecek kadar birbirlerine düşmüşlerken.
Ve ünlü düşünür: “Bilmediklerimi ayaklarımın altına koysam başım göğe değerdi.” sözleriyle gerçeğe imrenilesi son noktayı koyarken.
Ben de sıradan sade aklımla ve özgür kişiliğimin her zamanki ataklığıyla inandığım doğruları ve değerli idealleri savundum sürekli.İnsani amaçların ardından koştum yüreklice…
“Türk’e Türk’ten başka dost yok.” Sözünü bilmeyen yoktur. Yani düşmanı daima dışarıda aramak gerektiğini!..
Ben bu görüşe zerrece katılmıyor olsam da. Bunun yabana atılamayacağını, televizyon kanallarının birinde o haberi kendi gözlerimle görüp kendi kulaklarımla işittiğimde olan aklımın da başımdan gittiğinde anladım!
Nasıl mı? Hani şu ortalığı birbirine katan kardeşi kardeşe düşman eden ‘baş örtüsü’ sorunu yok mu? İşte onun asıl mucidi yine bir ‘yabancı’ değil miymiş meğer!
“Korkunun üstesinden gelmeden, cesaretin ne olduğunu bilmezsiniz.” diyen dünyaca ünlü sinema sanatçısı Audrey Hepburn yani...( Benim öncelikle insan yanıyla sonrasında sanatıyla çok büyük hayranlık ve sevgi beslediğim bir aktristi.)
Oynadığı bir filmin bazı sahnelerinde zarif bir biçimde başına bağladığı eşarp, film Türkiye’de gösterime girdiğinde bir çok kadın tarafından taklit dilmişti.Hatta film yapımcıları eşarbı ön plana çıkartan filmler yapmaya başlamışlardı. Bunlardan birisi de en çok akılda kalan “Mavi Eşarp” filmiydi.
Şık spor arabasında uçarcasına giden filmin kadın kahramanı (Türkan Şoray) saçlarının uçuşmasını engellemek amacıyla başına örttüğü mavi şifon eşarbın bir anda başından uçup, filmin erkek kahramanının (Ediz Hun) kullandığı otomobilin ön camına yapışınca...Olanlar olur!..
Saçların uçuşarak sürücünün yüzüne gözüne dolanıp herhangi bir kazaya neden olmaması dışında başka bir amaç taşımayan bu masum eşarp, kaza sonrasında kana bulanır maalesef. Ve erkek kahramanımızın ‘gören gözleri’ ‘göremez!’ olur...
Ülkeye bir film aracılığıyla ve “Audrey Hepburn başı” adıyla iltica eden bu ‘sorun model!’ hemen ardından “Şule başı” (Şule Yüksel Şenler) olarak ortalıkta görülmeye başladığı andan itibaren alametleri de görülmeye başlamış! Hatta adı geçen kadın sinema oyuncumuz ağlama krizine girmişti bu duygusallığından dolayı!
Oh be! Yüreğimize serin sular serpildi. Bu sorunun sorumlularının bizim aziz milletimiz olmadığı bir kez daha anlaşıldığından dolayı milletçe bayram etmeliyiz bayram!
Sağ olun var olun siz e mi!.. Bizi bir kez daha kurtardınız birbirimizi yemekten. Bütün aydınlıklar sizlerin olsun ey Yabancılar! Ve daha çok da senin. Güzel insan-güzel kadın AUDREY HEPBURN.
Siz bizim kusurumuza bakmayın ne olur. Sizler bu topraklarda şevkle durmaksızın çalışarak, bolluk bereket içerisinde mutlu, huzurlu ve kardeşçe yaşarken…İlk Osmanlı Beyliği o günlerden 630 yıl sonra kurulmuştu.
“Barbar Türkler!” yakıştırmasına arka çıkarcasına yakılıp yıkılmadık ibadethaneleriniz. Katledilmedik din adamlarınız kalmadı adeta.
Oysa bütün yollar aynı Kat’a çıkıyor. Bütün eller Yaratan’a açılmıyor muydu o kutsal mekanlarda da…
Bembeyaz giysiler içerisinde dünyayı dolaşmış. Sevgiyle karşılanıp-uğurlanmış “Barış Elçisi” genç kadının ak-pak giysisi bu topraklarda al renklere bulanmamış mıydıı yine?
Başta sağlık ve teknoloji olmak üzere dünya insanlarına armağan ettiğiniz onca muhteşem yararlı buluşlarınızı son noktasına son modeline kadar tepe tepe kullanırken.
Ülkelerinizi sizlerden daha iyi tanırken. Kendi ülkelerinizde bile yaşamı sizlere zehir ederken. Çocuklarının poposunu dini motiflerle bezeli sokak çeşmelerinizde yıkarken.
Bizlerin ‘insanlık adına’ teşekkürlerimizi sizlere “pis gavurlar!” sözleriyle sunduğumuzu duymazdan gelin lütfen.
Bu ülke yıllarca devlet + mafya + toplum el ele-kol kola birlikte yürümedi mi bu yolları?
Kapı komşunuzu tanımazken Amerika’yı komşu kapısı yaptınız. Çocuklarının göbeğini oralarda kesmeye koşanlarınızın hızına uçaklar bile yetişemiyor.
“Tam bağımsız Türkiye” sloganlarıyla 6. filoyu protesto eden devrimci yiğitlere “ipten kazıktan kopmuşlar” denmediniz mi?
“Aleme ibret olması” gerekçesiyle ipe gidişlerine alkış tutmadınız mı? Gerçek Yurtsever edasıyla üstelik!
Şimdi kendi kendinizi alkışlamanın zamanıdır…
YORUMLAR
TÜLİN ÖZTUNÇ
Bakalım kaç kişinin hoşuna gidecek yazı!
Esenlikler Dilerim.