- 3790 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KAVRAM KARGAŞASI İÇERİĞİNDE FOLKLOR TANIMLANMASI
Folklor gösterisi çok güzel!
Folklor elbisesi yaptırdık!
Folklor güzel oyundur!
Folklor halk oyunudur!
Folklor kavramının bu yanlış kullanımı öyle yaygınlaşmıştır ki kültür, sanat, edebiyat alanında ciddi çalışmaları olan aydınlardan, televizyon, gazete haberlerine hatta bizzat halk oyunları çalışmalarını düzenleyen ve yönetenlere kadar hemen her çevrede bu yanlış ifade dile getirilmektedir. Bir bilim dalı olan Folklor (Halkbilim) yalnızca halk oyunları gösterisiyle sınırlandırılarak ele alınmaktadır. Elbette bu nedensiz değildir.
Folklor kavramı ülke ya da belirli bir bölge halkının maddi, manevi kültür ürünlerinin tümünü kapsar. Kendine özgü yöntemlerle derleyen, çözümleyen, yorumlayan ve bir senteze vardırmayı amaçlayan bilim dalı olarak yerini aldı. Çeşitli biçimlerde kullanılan bu kavramın bugün en yaygın ve yerinde kullanımı Halkbilim’dir. Pek çok örnek sıralanabilir. Atasözleri, deyimler, destanlar, efsaneler, masallar, ağıtlar, türküler, maniler, inançlar, halk oyunları, kilim motifleri, düğünler, cenazeler, gelenek-görenek ve giysilere kadar geniş bir alandır.
Bugün Halkbilim alanındaki çalışmalar esas olarak halen devletin hakimiyetinde, resmi ideolojinin tek ulus, tek kültür politikasına hizmet eden tarzda sürmektedir. 1960’lardan itibaren büyük kentlerde hızla çoğalan Halkbilimi ile ilgili dernekler, ağırlıkta halk oyunları ile ilgili faaliyet sürdürürken sayıları az da olsa kimi dernekler halk müziği, tiyatro, el sanatları, giysiler ile ilgili çalışmalar yapıyordu. Bu birkaç derneğin ciddi sayılabilecek çalışmaları dahil hemen tüm derneklerde konu eğlencelik, turistik ya da nostaljiyle bakılan, eskide kalan Türk kültür çerçevesini aşamıyordu.
Halk anlamına gelen folk ve bilim, bilgi anlamına gelen sözcüklerden oluşan folklor kavramı ilk olarak İngiliz araştırmacı Wiliam Jacob Thomas tarafından 1846 yılında bir makalede kullanıldı. Halka ait geleneksel inançları, görenekleri ve efsaneleri, kısaca öncelikli olarak maddi olmayan halk kültürünü ifade etmek için kullanılan bu kavram daha sonra bir çok araştırmacı, etnolog, antropolog tarafından da benimsendi. Avrupa’da 18. yüzyıl sonlarında halk efsanelerinin, masallarının derlenip yaygınlaşması bu konudaki ilk çalışmalardır. Almanya’da Grimm Kardeşlerin 1785’lerden başlayıp yaşamları boyunca sürdürdükleri derleme çalışmalar sonraki yıllarda İngiltere’de, İsviçre’de, Rusya’da yapılan çalışmalara esin kaynağı olmuş, 1886 yılında İsviçre’de Halk Gelenekler Derneği’nin kurulmasıyla ilk kez kurumsal yapıya kavuşmuştur. 19. yüzyıl sonlarında ise artık Batı üniversitelerinde Halkbilimi kürsüleri kurulmuştur. Bir bilim dalı olarak kurumlaşmıştır.
Türkçe’de folklor, halkiyat, halk bilgisi, budunbilim, halkbilim gibi çeşitli biçimlerde kullanılan kavram için yerleşmiştir. (Yazının bundan sonraki bölümlerinde Folklor yerine Halkbilim sözcüğünü kullanacağız)
Türkiye’de Halkbilim Çalışmaları
Türkiye’de Halkbilimi ile ilgili ilk yazı, 1813 yılında Rıza Tevfik’in Peyan Gazetesi’nde yayınlanan Folklor başlıklı yazısıdır. Bundan iki yıl sonra Yeni Mecmua’da Musa Süreyya Bey’in Halk Türkülerini toplama, notaya alma, yayınlama gibi çalışmaların önemine değinen makalesi yayınlanmıştır. 1920 yılında ilk mecliste Milli Eğitim Bakanlığına getirilen Dr. Rıza Nur Bakanlığın kültür dairesinde halk türkülerinin söz ve ezgilerinin derlenmesi, genel bilgi toplama çalışmalarını başlatmıştır. Daha sonra da kültür dairesi 1928-1953 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı Basma Yazı ve Resimler Derleme Müdürlüğü adını aldı. Çalışmalar yaptı. Yine Milli Folklor Araştırma Dairesine bağlı Ankara Ulusal Kitaplarına Bibliyografya Enstitüsü pek çok kitap yayımlamıştır. Yine Köroğlu, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Aşık Kerem gibi pek çok halk şairlerinin bibloyografyaları yayımlanmıştır.
1916 yılında kurulan Darül Elhah (İstanbul Konservatuarı)’in 1926’dan 1927’e kadar her yıl ülkenin çeşitli yörelerine düzenlediği gezilerde türküler, halk oyunları çalgılar, gelenekler ile ilgili derleme çalışmaları yapılmıştır.
Bu alanda faaliyet gösteren ilk sivil örgüt 1 Kasım 1927’de Ankara’da kurulmuştur. Dernek önce İzmir ve İstanbul daha sonra Sinop, Samsun, Diyarbekir, Sivas, Erzurum’da şubeler açarak genişlettiği çalışmaların Halk Bilgisi Mecmuası adlı aylık bir bültende derleme, bilgi toplama çalışmaları, 1932’de Halkevlerinin kurulmasıyla yurt çapında geniş bir Halkbilim araştırmalar faaliyetine dönüşmüştür. 1937’den 1952’e kadar, her yıl yaz aylarında belirli bölgelere gidilerek yaklaşık onbeş bin kadar türkü, ağıt, halk oyunları derlenip arşivlendi. Bu çalışmalar içinde Muzaffer Sarısözen, Halil Yönelken, Mahmut Ragıp Gazimihan, Celal Güzelses ve daha birçok müzik adamı yer alıyordu.
Folklor alanındaki çalışmaları merkezileştirmek, yapılan tüm faaliyetleri denetleyebilmek amacıyla 1966 yılında Milli Folklor Enstitüsü kuruldu. Bu kurum 1981 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlanarak Milli Folklor Araştırma Dairesi (MİFAD) adını aldı. Aynı zamanda bölge radyolarında türkülerle ilgili tek yönlü, tek boyutlu programlar sürdürülürken Devlet Halk Dansları topluluğu ile de aynı devletçi ve resmi bakış açısıyla halk oyunları kontrol altında tutuluyor, istenilen tarzda işleniyordu.
Bu çalışmalar, tarihteki kökleriyle, gelenek-görenekleriyle ve tarih içindeki gelişimiyle halkların kültürünü inceleyen, derleyen, belgeleyen bir bilim olan Folklor, en başta bu çalışmalarla ortaya çıkacaktı ama ne yazık ki gerçeklerden rahatsız olanlar tarafından çarpıtılma işi başlatılmıştı. Bu çarpıtmaların en hazin boyutu ise folklor çalışmalarının resmi ideolojinin hizmetinde yürütülmüş olmasıdır. Ortaya çıkan bütün ürünlere Türk damgasının vurulması Anadolu’da yaşayan onca halkın kültürlerinin yağmalanmasıdır ve de yok sayılmasında Folklorun bir araç olarak kullanılmasıdır. Halen yaşayan Kürtler, Ermeniler, Süryaniler ve Keldaniler gibi Anadolu’nun birçok halklarını görmezden gelen politikalar sürmektedir. Bu durum karşısında yükselen demokratik direniş sonucu, unutturulmaya çalışılan kimlikler, tarihler ve kültürler ile her geçen gün biraz daha unutturulan bu halklar birbiriyle kaynaşacak noktaya geldi denebilir. Halk kültüründe bugüne kadar yozlaştırılmış gerçekler bir bir yerine oturtulurken ortaya çıkarılan kültürel zenginlik şimdi daha geniş olanaklar sunuyor.
Bunlar daha iyi değerlendirilebilse, öncelikle halk kültürü karşılıklı etkilenmeyle ve yaşam ilişkileri daha iyi kavranarak haklar arasında daha iyi ilişkiler kurmak mümkün olacaktır. İşte bu çaba Halkbilim yolunda oluşmuş yanlış kavramları safdışı eder ve Halkbilim gerçekçi, herkese hakkını vererek, daha bilimsel temellere kavuşacaktır. Kardeş halkbilimine de bu yakışmaz mı?
Nuri Kaymaz
Enver Gökçe, Eğin Türküleri, Yaba Yayınları 1982, Ankara
Boğaziçi Üniversitesi Halkbilim Yıllığı 1974 İstanbul,
Esmer Dergisi Kasım 2005
Gösteri Dergisi, Ekim 1983
Yaba Edebiyat dergisi, Ocak-Şubat 2003
Yaşayan Yarın Dergisi, temmuz-Ağustos 2005
Berfin Bahar Dergisi, Şubat 2005
Nedim Erağan, Tramvaylı Günler ve Eski Tangolar, Altın Kitap Yayınları
Nesin Vakfı, Edebiyat Yıllığı 1983
Sibel Özbudun, Kültür Halleri, Ütopya Yayınları, 2003
Güngör Gençay, Üç Kapıdan, Gerçek Sanat Yayınları, 2004