- 1844 Okunma
- 14 Yorum
- 1 Beğeni
UYAN SUNA'M UYAN DERİN UYKUDAN
Şafak söktü yine Suna’m uyanmaz
Hasret çeken gönül derde dayanmaz
Çağırırım Suna’m sesim duyulmaz
Uyan Suna’m uyan derin uykudan
Çektiğim senin elinden
Usandım gurbet elinden
Hiç kimse bilmez halimden
Uyan Suna’m derin uykudan
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
O Dönemde Türkiye’de insanlar yaşları ne olursa olsun gençtiler ve dört gruba ayrılıyorlardı 1- Ülkücü Genç ( Kendilerine Bozkurt diyorlardı- Diğer grup insanlarsa Faşist. Renkleri griydi ) 2- Ak-Genç ( Kendilerine şeriatçı diyorlardı. Diğer insanlara göre yobaz idiler. Renkleri yeşildi ) 3- Dev-Genç( Kendilerine Devrimci diyorlardı.Diğer insanlara göre komünist idiler. Renkleri kızıldı çoğunlukla ama sarı olanları da vardı 4-Sev-Genç ( Sev-Gençtiler o kadar. Hiç bir renkleri yoktu. Hiç bir idealleri de yoktu. Onlar bukalemun gibi her renge girebiliyorlardı ) Haa bir de nesilleri tükenmek üzere olan bir grup daha vardı ki onlara da Atatürkçü deniliyordu. Bu kalabalık yığınlar içinde tamamen yok olmamak için yukarıda belirttiğim ilk üç grup insan topluluğunun birinin yanında sığıntı olarak yaşamaktaydılar. Ki ben de bunlardan biriydim ve 1. Grup insanlara daha yakındım.
Siz şimdi bakmayın her kesin Atatürk’ü Yağma Hasan’ın böreği gibi paylaştığına o dönemlerde On Kasımlarda bile yakalara Atatürk rozetleri yerine başka rozetler takılırdı.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Tarih : 6 Mayıs 1979
Yer: Manavgat
Bendeki de ne cesaretti. Manavgat’ı ortadan ikiye bölen köprünün karşısına geçecek ve oradan minibüse binerek üç öğrencimle birlikte denize gidecektim. Sabah sabah gelmişler ve ’ Hocam haydi denize gidelim ’ demişlerdi. Daha bir senelik öğretmendim. Beni abileri gibi görürler ve evime gelir sık sık çay içer sohbet ederdik öğrencilerimle. Aradaki ilişkiler öğretmen-öğrenci ilişkisnden çok abi-kardeş ilişkisi...Onları kıracağıma kafam kırılsın daha iyiydi. Öyle de oldu zaten.
Manavgat Köprüsünün öteki tarafı grilere yasaktı. Ben gri olarak biliniyordum. Öğrencilerim de griydi. Gerçi onlar zaman zaman öğretmenlere göre renk değiştirirlerdi not kapmak için ya neyse. Onların işi daha da zordu.
Biz, boyumuza posumuza bakmadan yasak bölgeye girdik. ’Oh çok şükür’ minibüse
sağ salim ulaştık ve yine sağ salim Side’ye vasıl olduk. Yüzdük, güneşlendik, domates,peynir ekmekten ibaret olan muaazzam ziyafetimizi çektik ve dönüş yoluna koyulduk. Büyük bir korku içerisinde minibüsten inip köprüye yöneldik....
Kızıllar, köprü üzerindeydi. ’Aha da ayvayı yedik’ diye düşünüyoruk. Yürümeye devam ettik. Çaktırmadan da yan gözle bakıyoruz kızıllara, acaba kalkacaklar mı oturdukları yerden diye...Kalkmadılar. Önce aralarında fısıldaştılar..Biz onların önünden geçip hayli uzaklaştıktan sonra arkama döndüm. Baktım biri bizi işaret ediyor. ’ Olsun varsın bizim alanımıza girmiştik. Köprünün Alanya tarafı onlara yasaktı.
- Hocam geliyorlar
- Allah Allah akıllarını mı yitirdi bunlar. Buraya nasıl girerler?
- Hocam koşun. İyice yaklaştılar.
- Bu ayakla mı koşacağım? Siz koşun. Yardım çağırın. Bu gün Pazar. Her yer kapalı diye sokuldular buralara kadar. Çabuk koşun bir iki açık esnaf bulsanız bile yeter bunları geri püskürtmek için.
Öğrencilerim koştular. Ama ne açık bir esnaf ne de caddede kimsler vardı. Meğer herkes biliyormuş o günün Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilişlerinin yedinci yıldönümü olduğunu. Biz hariç...
Beş dakika sonra etrafımda öğrencilerim de kalmamıştı. Birden gözümün önünde müthiş bir ışık belirdi. Sanki güneş benim gözlerimin içinden doğuyordu. Demir su borusu indi kafamın tam orta yerine önce, dizlerimin tüm dermanını alarak. İki saniye sürmedi boylu boyunca yere uzanmam. Ardından çivili sopa sırtıma sırtıma inmeye başladı. Bir daha...bir daha..bir daha..... sonrasını hatırlamıyorum.....
Halkın Kurtuluşu büyük bir zafer kazanmış ve 6 Mayıs 1972 nin intikamını almıştı. Halkın Kurtuluşu, bu zavallı ve ezilen halkı kurtarmıştı benim kanımı akıtarak.
Ama daha da ilginç olanı vardı. Hastanede gözlerimi açtığımda başıma biriken arkadaşlarım, Manvgat halkından tanıdıklarım ve öğrencilerim bana’ Geçmiş olsun ’ diyeceklerine kutluyorlardı beni. Dava!!! uğruna gazi olmuştum çünkü. ’Ne davası, hangi dava yahu?’ demedim. Pisi pisine öleceğimi düşünürken bir kahraman oluvermiştim. Yüce Rabbim şehitliği nasip etmemişti bana. Çünkü bir müslüman evladından esirgediği şehitliği bir başkası için saklamıştı. Ama olsun gazilik de az buz bir şey değildi ve ben bunun tadını çıkarmalıydım. Sağolasın Halkın Kurtuluşu. Sayende kahraman bir gazi oldum.
Günler günleri kovaladı. Bir daha saldırıya uğramayayım diye komşum Mehmet abi ( Dün bahsetmiştim ) Günlerce elde tüfek kulağı seste benim için nöbet tuttu.
Beni fena halde dövenlerden davacı bile olmadım. Hepsi de tespit edilmişti. Manavgat Lisesinin yıllanmış öğrencileriydi. Hepsi de gariban çiftçi ailelerinin gariban çocuklarıydı. Yok yok onların bir suçu yoktu. Ben bile üç beş öğrenci toplayıp ’ İndirin şunu ’ desem uğruma cinayet işleyecek bir sürü beyni benim cebimde olan öğrencim vardı. Onların beyni de kim bilir kimlerin cebindeydi.
Yaz tatili gelmişti.
O günlerde pek çok gıda maddesinin olduğu gibi yemeklik yağın da sıkıntısı vardı. Her nasılsa bir kamyon dolusu teneke kutuda (15 kiloluk ) yağ gelmişti Manavgat’a. Herkes gibi ben de hücum ettim ve aldım. Otobüsün bagajına atarak ver elini İstanbul...12 saat sonra annemin o yumuşacık pamuk ellerini öpüyordum. Annem ise en az benim gelmeme sevindiği kadar o bir teneke yağa seviniyordu. Ama kafama ne olmuştu...Bende bir gariplik vardı ama ne?
Abime durumu anlattım ama anneme asla söylemedim. Düştüm filan dedim. Sık sık düşerek bir yerlerimi kırdığımı bildiği için inandı garibim. Abim ise ’ Bırak şu öğretmenliği ’ dedi ya mümkün mü bırakmak?
Eve gelişimin ertesi günü Suna’lara gitmeye karar verdim. Uzun zamandır tek bir haberini alamamıştım. Şimdi o da evde olmalıydı. Bir sürpriz yapmalıydım ona. Hem kim bilir belki birlikte en azından bir sinemaya filan giderdik. ( Yaz günü ??? ) Yaaa ne biliyim işte bir şeyler yapardık her halde. Umut bu....
Bana verdiği adresinden Suna’ların evi kolayca buldum. Hen Bakırköy hiç de yabancısı olduğum bir yer değildi. Orada daha önce muhtar katipliği yaptığım için tüm sokakları ezbere bliyordum.
Kapıyı aynen Suna’ya benzeyen bir kız açtı. Sunadan daha yaşlıydı ama...
- Mamaaaaa koş Sami geldi.
Sami mi ? Beni nereden tanıyorlar ki? İlk defa karşılaşıyorum ailesiyle.
Pek de yaşlı olmayan ama hayatın acıları yüzüne adeta yapıştırılmış, esmer bir kadın nefes nefese geldi hemen.
- Hoş geldin Sami evladim. İçeri buyur.
- Suna’ya bakmıştım teyze. Ben onun fakülteden arkadaşıyım. Hem beni nereden tanıyorsunuz şaşırdım doğrusu.
Kadıncağız ve Sunanın ablası başladılar göz yaşı dökmeye.
- Gel, gel, içeri buyur. Bu evde seni tanmayan br Allah’ın kulu yok. Haydi buyur içeri.
Bu kadar sese Suna’nın mutlaka çıkması lazımdı ortaya ama yoktu.
- Teyzeciğim. Rahatsız etmeyeyim. Suna varsa onunla görüşecektim.
Kadın ’Ah Suna ah ’ dedi ve daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başladı.
- Gel evladim gel. İçeri gel de anlatatim sana Suna’yi.
Karnıma bir sancı girmeye, yüreğimde bir ezilme duymaya başlamıştım. Kötü birşeyler olmuştu ama ne?
İçeriye girdik.
Gülvart anne ( Suna’nın annesinin adı buymuş. Gül ,malum Peygamberimizin kokusunu taşıyan çiçek. Vart ise Ermenicede Gül demekmiş.) Elinde bezlere sarılı ufak bir kutu ile geldi içeri az sonra...
- Evladim. Metin ol. Suna şimdi Yüce İsa’nın yaninda... Rabbim onu bizlerden aldi. 6 Mayis günü Deniz Gezmiş adına yapılan bir anma toplantısından dönerken bunların grup ile ülkücüler çatismaya girmişler. Suna gruptan kaçamamiş. Kisacasi oğlum, kör bir kurşun aldi Sunamizi bizden.
Dünya başıma yıkıldı. Demek ki Manavgat’ta devrimciler beni devirirken aynı anda da bizimkiler de!!! Suna’yı devirmişlerdi kara toprağın üzerine. Yüce Rabbim benden esirgediği şehitliği !!! bir Ermeni kızına nasip etmişti. Ama hepsi keşke bu kadar olsaydı.
Gülvart anne benim gözyaşlarım içinde, elideki kutuyu açtı. İçinden bir hatıra defteri çıkardı. Defterin ortasındaki fotoğrafı uzattı önce bana. Ben, Suna ve fakülteden bir kaç arkadaş vardı o fotoğrafta. Yarısı komünist, yarısı faşistlerden oluşan bir grup genç vardı o resimde. Benim resmim kalemle bir daire içine alınmıştı.
Daha sonra Gülvart anne defterin bir sayfasını açtı.
- Al oku..
Okudum. Şunlar yazıyordu:
Sami.
Diğer faşistlere hiç benzemiyor. Çok farklı biri. Ona karşı açıklayamadığım şeyler var içimde. Seviyor olabilirim. Ama imkansız ..Bu fikri kafamdan atmalıyım. Hem o katı bir müslüman, ben ise ermeniyim. Olmaz...Olamaz.... Keşke her şey çok farklı olsaydı.
Artık dayanamadım. Kaç saat ya da kaç dakika, belki de bir asır sonra uyandığımda Gülvart anne ve Suzan ( Suna’nın ablası ) kolonya ile şakaklarımı ve bileklerimi ovmaktaydılar.
- Bu fotoğrafı ve defteri bana verebilir misiniz?
- Kusura bakma evladim. Canimi iste onlari isteme benden.
- Peki o zaman. Sizden bir ricada bulunabilir miyim?
- Buyur evladim.
- Sizi bir kez daha ziyarete gelebilir miyim?
- Ne zaman istersen evladim.
Hemen oradan çıktım ve Ayvansaray’daki o 150 yıllık ahşap binaya yani Eyüp merkezden sonra sonra yine Eyüp’ün semtlerinden biri olan Ayvaansaray’daki evimize koştum. Annemin ’ Ne oluyor oğlum nedir bu telaşın. Hem neden ağlıyorsun böyle ’ sorusuna hiç bir cevap vermeden Manavgattan getirdiğim valizimi açtım. İçindeki eski günlüğümü kaptığım gibi tekrar Bakırköy’e doğru koşturmaya başladım. Akşam ezanı çoktan okunmuştu.
- Teyze ben yine geldim.
- Buyur evladim sefalar getirdin. Gel içeri..
- Teyze ben sana bir şey getirdim. Yalnız bu arada akşam namazım kaçıyor. Müsaade ederseniz burada kılabilir miyim namazımı?
- Ne demek evladim. Tabii ki . - Suzaaannnn Sami Bey’e bir seccade getir.
Seccade mi? Bir ermeninin evinde seccade?
Anlamıştı Gülvart anne ...
- Gelen müslüman komşular için..
Ben akşam namazını kılarken Gülvart anne göz yaşları içinde benim defterimdeki şu satırları okuyordu:
Suna...
Diğer komünistlere hiç benzemiyor. Çok farklı biri. O kadar güzel ki her zaman aklıma ’ Koklamaya kıyamam/ Benim güzel manolyam şarkısını getiriyor. Ona sırılsıklam aşığım. Ama imkansız. Benim gibi bir topalı ne yapsın. Ayrıca sağlam olsam da olmaz. Bir müslümana kız verir mi hiç bir Ermeni aile...Olmaz, Olamaz...Aklımdan silmeliyim.
Silemedim be Suna. Silemedim işte ne yapayım silemedim.
Bu hikaye böyle mi bitmişti gerçekten de? Bir ben, Bir Suna, Bir de Allah bilir.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Perihan Savaş’ın bu hikayedeki yeri ne peki? Suna aynen ona benziyordu da ondan. Bende bir resmi bile yok.
YORUMLAR
Ne Sunalar ,ne Aişe ,ne Fatmalar bir dağ gibi devrildi toprağa.
Hangi sevdalar kurşuna dizildi kim bilir ?
bu memleketin acısını biz yaşadık bizatihi.
biz çektik cefasını.
o körpe gençliğimizi feda ettik beyhude düşünceler uğruna.
cebimize konulan her şeyi kutlu dava bildik.
kan döktük,kan akıttık,can verdik can aldık !!!
Bir tank ordusu geçti üzerimizden.
hangi feryad-ı figanlar,hangi haykırışlar ,
ahların,vahların bini bir para
bedenimizin,ruhumuzun,düşüncelerimizin her köşesini işgal ettiler
ne aydınlık yarınlar vaat ettiler,"bu memleket bizim "dediler
hani saftık ya !!! hani körpe delikanlı.Gözü kara sevdalı ...
saflığımızı,delikanlılığımızı,sevdalarımızı sömürdüler...
ne oldu ? anlaşıldı ki nafile harcanmışız
düzen aynı düzen.aktörler değişik,faktörler farklı.
hala sevdalara,sunalara kurşun sıkılıyor.
hala aişeler,fatmalar ,hatta bebeler ölüyor
eskiden insanlar merti ,kurşunu alnına sıkarlardı.
şimdi kalleşçe ,kahpece,namertçe ,vahşice ...
Tüm sunalara selam olsun
tüm Samilere,ilyaslara geçmiş olsun
Bu aziz vatanıma namert eli deymesin artık.
Yüce Allah bu şanlı,şerefli milleti tüm kötülüklerden korusun.
"Şafak söktü yine Suna’m uyanmaz
Hasret çeken gönül derde dayanmaz
Çağırırım Suna’m sesim duyulmaz
Uyan Suna’m uyan derin uykudan "
Allah'a emanet ediyorum.
Saygı ve hürmetlerimle benim can dostum.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
canandemirel
İçi dolu bir yazı, ve yine acıklı bir hikaye okuduk. Sevgi böyle bir şey işte.
Ayrılmadan sayfanızdan, öğretmenler gününüz kutlu olsun dileklerimi de bırakıyorum.
Saygılar,
sami biberoğulları
Sağolun var olun.
Selam ve saygılarımla.
Sevgi gurup falan tanımaz . o zaman ben de bir taraftım ; suna'nın tarafında . Görüşlerim fazla değişmediği halde , ayrımcılıklara karşıyım . Şimdi birlik zamanı .
Sizi gönülden kutluyorum, saygılar.. Ha bir de şunu söyleyeyim beni Perihan Savaş'a benzetirlerdi.
sami biberoğulları
Çok haklısınız. Sevgi hiç bir şey tanımıyor.
Sizi bir arkadaşım olarak tanımadan seviyordum zaten. Şimdi daha da çok semaya başladım. Çünkü ona benziyormuşsunuz.
Selam ve saygılarımla.
Merhaba Hocam,
O dönemlerin sıkıntısını az çok çekmiş birisi olarak yazınızdan etkilendim. Güzel anlatımınızdan dolayı sizi kutluyorum. Bir süre sonra bir başka yönden de kutlamanızı umut ediyorum.
Başarılarınızın devamını diliyorum. Saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Veysel Başer
İyiyim. Sizin de iyi olmanızı dilerim. Torunlara yel değirmeni yaptığım için bilgisayardan uzak kalıyorum. Anaokulu çıkışlarında bizde oluyorlar. Akşam on dokuz sularında alınıyorlar. Onlara da ağaç işleme işini aşılıyorum. Zımparalama, yapıştırma, törpüleme gibi. Dedelerinin elleri gibi elleri yatkın. İçerisi rengarenk ışıklı mışıklı yel değirmenlerini görenler bir güzel bayılıyorlar. Ufak refek şeyler değil hani. Yetmiş küsur santim boylarında.
Arada sırada bu tür işlerle uğraşırım.
Saygılarımla.
ben her zaman bu kuşağa ACILI KUŞAK DERİM......ACILI AMA ONURLU.....ALABİLDİĞİNE.......her şeyiyle farklıydı....giyimi kuşamı...sevdası yemesi içmesi....yazı herzamanki gibi iz bıraktı gardaş iz.....saygılar
sami biberoğulları
Olan garip anadolu gençlerimize oldu..Renklere böldüler,gduplara böldüler..Parçaladı ve yuttular...Ne acılar yaşandı...Oğlunun biri gri diğeri kırmızı olan dedemi iki grup ayrı ayrı hastanelik etmiştiler...Binlerçe ölü,onlarca yıl geri gidiş her anlamda...Ne kadar güzel bir anlatım...Sami ve Suna güzel bir aşk hikayesinin arasına giren dikenler...selamlarımla hocam
Ellerinden öper öğretmenler gününüzü er derin saygılarımla kutlarım
sami biberoğulları
İbrahim ERZURUMLU
Ülviye Yaldızlıı
İbrahim ERZURUMLU
Bende 1.grup insanlara kendimi yakın görüyorum...
Gelelim diğer meseleye... Belki o sizi hınca hınç öldüresiye dövülmüş olmanızdan dolayı çok acılar çektiniz.. Ama Sunanın ölümü o acıları silip süpürmüştür sizde, değil mi_?_
Birde Ya size bir şey olsaydı_?_ O zaman Suna nasıl feryat eder ağlardı...:( Doğrusunu söylemek gerekirse, hayat garip oyunlar oynuyor bize.Sonradan fark ediyoruz ya iş işten geçmiş oluyor...
Hep hürmetle
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
İbrahim ERZURUMLU
Benim bir kaç aylık olduğum o tarihlerde her kesimden insanın büyük bedeller ödediği,kara bir leke olan o feci dönemde yaşanan hazin ve masum bir sevda hikayesi :((
Ne bedeller ödendi,ne kayıplar verildi,ne sevdalar yaşanmadan toprağın altına girdi :(
Yine sızlattınız yüreğimi öğretmenim :(
Ve değerli öğretmenim,
Öğretmenler gününüzü kutlar,ellerinizden öperim..Sizi okuma fırsatı ve sizin gibi öğretmenlerin varlığını bilmek çok güzel birşey..
Ben hala kızılım belki ama gri öğretmenimi seviyorum :)
Sevgilerimle ve de saygılarımla...
Roza tarafından 11/23/2011 1:37:17 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Allaha emanet ol.
Anı yazınızı bir solukta okudum.Vayyy yine mi keder,acı,hüzün.Suna'da nur içinde yatsın,gözyaşı ve dualarımızla anmış olduk.Demek ki;ölümsüz aşklar,vefalı gönüllerde yaşarmış.Ne kadar zaman
geçerse geçsin ve koşullar ne olursa olsun,varlığı sizde ömrünüz kadar sürecek.Yıllanmış şarap
misali, her gün değer kazanacak.Yüreğinize,gönlünüze,kaleminize sağlık dost kalem kardeşim.
Tebriklerimle....Saygı ve selamlarımla......
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Sağolun var olun. Selam ve saygılarımla.
Ne acılar çekti herkes...Hepimiz...
Sizin acılarınız o dönemdeki gençlerimizin acılarının harmanı olmuş..
Ben de o dönemin ne "Amerika ne Rusya ,Tam bağımsız Türkiye" diyen devrimcilerindenim..
Her iki taraftan da bilinçsizce kullanılan gençlerimizi gördükçe çok acılar çektim..
Her türlü yarayı aldık..Her türlü zararı gördük..Dilerim ülkemiz insanları bir daha öyle
ortamları yaşamazlar..Bakınız dünya da değişiyor..İnsanlar da..Rejimler de...Bir devlette farklı ekonomik rejimlerin uygulanması düşüncesi her zaman istenebilmelidir.. Bunun faturası hakim güçler tarafından o ülkenin gençlerine ödettirilmemelidir..Hele dış güçlerin oyunuyla bu gerçekleşiyorsa daha da acıdır.. Film senaryolarına taş çıkartacak derecede güzel yazınızı okurken tüylerim ürperdi.. Bu tür yazıların yazılmasında olağanüstü faydalar vardır..Kutlarım...
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.