- 530 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞAH-MAT ve MİLLİ KURTULUŞ HAMLESİ
Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün muassır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma yönündeki hedefine pratikte doğru başlamış ancak büyük önderin vefatıyla birlikte yön değiştirerek tamamen çarpıtılmış şekilde bu günlere kadar gelinmiştir. Milli egemenliğe taban tabana zıt olan sağlıksız politikaların sürüklediği çıkmaz, ne yazık ki ülkemizi, satranç oyununda olduğu gibi, şah mat konumuna kadar taşımıştır. Gelinen bu noktada bizden bir hamle beklenmektedir. Yazımızla yapılacak hamlenin hangi koşullarda ve hangi ortamda yapılacağını tartışacak, aynı zamanda önerilerle de ışık tutmaya çalışacağız.
Yeni Dünya Düzeni :
Birinci Dünya Savaşı ile bilinen klasik imparatorluk sistemi dünya çapında çökmüş fakat bu çöküşün tozu dumanı ulusların üzerinde halâ dolaşmaya devam etmektedir. İkinci Dünya Savaşı ile belli bir nizama oturtulmak istense de başarılı olunamamış bu sebeple de daha geniş, daha kapsamlı bir plan ile son şekli verilmek istenmektedir. Bu yeni projenin adı ; Yeni Dünya Düzeni, Globalizm ve Küreselleşme şeklinde üç ayrı ifade biçimiyle dünya siyasi literatürüne girmiş bulunmaktadır.
Taktik olarak bu kez devlet kavramının ötesine geçilerek sınır ya da ulus gibi unsurlar tamamen pasifize edilmek istenmekte. Ancak bu şekilde nihai sonuca ulaşılabileceği, dünyayı yönetme hayaliyle yanıp tutuşan yaklaşık 15 aile tarafından çok iyi bilinmektedir.
İnsani duygulardan arıtılmış Yeni Dünya Düzeni projesi aynı anda bir kaç coğrafyada uygulamaya sokularak hedefe ulaşılmak istenmektedir. En belirgin özelliği; her türlü farklılığı (etnik, kültürel ve dinsel) belirgin hale getirerek birlikteliklerin çözülmesini sağlamak ve yap - boz oyununda olduğu gibi dağıtarak karıştırıp yeniden şekillendirmektir.
Oldukça yüksek maddi kaynaklarla gerçekleştirilebilecek bu projenin kuşkusuz ki getirisi de bir o kadar yüksek olacaktır. Hem büyük hem de sürekliliği olacak bir sömürge sisteminin oluşturulması için dünya ekonomisinin yüzde yirmilik oranını bünyesinde barındıran fakat tamamına yakınını kontrol edebilen söz konusu 15 aile, görünen odur ki; bu üstünlüğü yeterli bulmamakta ve küresel ekonominin tamamını bünyesine katma hevesi ve niyetindedir. Diğer bir anlatımla; altı milyar nüfusu ile yer yüzünde var olan tüm insanlığı köleleştirmek istemektedirler.
Yer yüzünü şekillendiren iki temel küresel güç vardır. Bunlardan birisi Yahudi lobisi ile denetimindeki vakıf ve gizli cemiyetler ile WASP adı verilen beyaz, Anglo Sakson, Protestan azınlığın kurmuş olduğu gizli cemiyetlerdir. Amerika Birleşik Devletleri’nde tüm ekonomik güç ve medya, bu gizli cemiyetler tarafından şekillendirilmektedir.
İçinde Yahudilerin de bulundukları CFR (Council on Foreign Relations), Bilderberg gizli örgütü ve Trilateral Komisyon bu cemiyetlerin temelini oluşturur. Oluşumun hedefi; medyayı kontrol eden beyinleri kontrol altına almaktır. Çünkü çok iyi bilmektedirler ki beyinleri kontrol altında tutan toplumları da kontrol altında tutar. Nitekim bu yaklaşımları ile gerek 3 Kasım gerekse 22 Temmuz seçimlerinde istedikleri sonuçları ülkemizde de alabilmişlerdir.
Herkesçe bilindiği için ne Afganistan’da ne Filistin’de, Irak’ta, Lübnan’da, Ürdün’de ne de Suriye ya da İran’da cereyan eden gelişmelere değinmeyeceğim. Sadece ülkemiz açısından durum değerlemesi yaparak çözüm arayışlarına gitmenin daha kestirme yol olacağı inancındayım.
Son Altı Yılda Türkiye :
Ülkemizde, ellili yıllardan beri irili ufaklı olumlu adımlar atılmış olsa da, dış ekonomik alanda ve milli, kültürel değerlerin yozlaşması yönünde önemli olumsuzluklar yaşana gelmiştir. 3 Kasım 2002 Genel seçiminden sonra siyasi hedefler, bahsedilen olumsuz değişimlerin sağladığı ortamdan faydalanılarak, karşı devrim denebilecek milli menfaatlerle hiç de örtüşmeyen siyasi çizgiye oturtulmuştur.
Türkiye; Dış borçlanmada son altı yılda Cumhuriyet tarihi boyunca edindiği dış borcu ikiye katlayarak bir daha kırılması mümkün görünmeyen bir rekora imza atmıştır. Kârlılık oranı yüksek ve stratejik öneme sahip kurum ve kuruluşları özellikle yabancı sermayelere satılmıştır. Burada en önemli tehlike ise; yabancı yatırım adı altında ülkemizin stratejik kurumlarını satın alan sermayeler yabancı özel girişimciler tarafından değil, yukarıda belirttiğimiz gizli cemiyetlerin kontrolünde olan yatırımcılar ya da direkt yabancı devlet kurumlarınca satın alınıyor olmasıdır.
Tarikatların süregelen faaliyetlerine serbesti tanınmakta böylece hem devletin temel taşlarını oluşturan laiklik sistemi devre dışı bırakılmakta hem de mezhepsel farklılıklar körüklenmektedir. Hıristiyan misyonerlik çalışmaları akıllara durgunluk verecek boyutlara ulaşmış fakat ülkemizin en kolay kıvılcım oluşturacak hassas noktalarında yapılanmalarına göz yumulmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti anayasasında devletin adeta zırhı konumundaki bazı maddelerin ya değiştirilerek ya da tamamen kaldırılarak işlevsiz hale gelmesi sağlanmaktadır.
Önemli devlet kurumlarında, cumhuriyet tarihimizce görülmemiş boyutta ve düşük nitelikte kadrolaşmaya gidilmektedir.
Devletin enerji kaynakları üzerindeki etkisi sıfırlanma noktasına getirilmektedir.
Ağırlıkta tarım ülkesi olduğumuz bilinmekte iken gerek tarım gerekse hayvancılık büyük oranda baltalanmakta dışa bağımlı hale getirilmektedir.
Devletin vatandaşına karşı birincil görevi olan eğitim ve sağlık hizmeti rafa kaldırılmakta ve bu kurumlar hızla şirketleştirilmektedir.
Erk sahipleri, kendi uygulamaları nedeniyle gelinen ekonomik ve siyasi durumu halktan gizlemekte, tahakküm yoluyla basının doğru haber yayınlaması engellenmektedir. Böylece vatandaşın haber alma özgürlüğü göz ardı edilmektedir.
Gerek siyasiler gerekse tarikatlar aracılığı ile ulusal bilinç, milli şuur zedelenmekte buna karşın ümmetçilik özendirilmektedir.
Millet ile onun ordusu arasına düşünsel husumet, güvensizlik oluşturacak sistematik söylemlerle son derece tehlikeli adımlar atılmaktadır.
Bütün bu saydığımız olumsuz gelişmeler, yukarıda da değindiğimiz Yeni Dünya Düzeni ve onun alt projelerinden biri olan BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) gerekleri doğrultusunda yaşanmaktadır. Diğer bir anlatımla bu büyük projenin Türkiye ayağı emperyalistlerce öngörülen şekilde devam etmektedir. İşte bütün bunları bir arada düşünürsek şah mat durumuna nasıl geldiğimizi anlamamız mümkündür. Ancak; elbette çıkış noktaları hala vardır ve hızla bu çıkış noktaları belirlenerek mat durumundan kurtulmak için adımlar atılmalıdır.
Çözüm Önerileri :
Türkiye Cumhuriyeti; imparatorluklar kurmuş köklü devlet deneyimlerine sahip bir milletin kurmuş olduğu çağdaş dünya devletidir. Kurtuluş mücadelesi verdiği yıllardaki olanaklarıyla mukayese edildiği taktirde bu gün bölgesinde hatta dünyada ilk sıralarda yer alacak düzenli bir orduya sahiptir. Nitelikli yöneticilerin yönetimlere gelmesi halinde, gerek genç nüfusu gerekse kalifiye eleman potansiyeli ile içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıdan kısa sürede kurtularak toparlanabilecek yetenekte bir ülkedir.
Bu nedenledir ki; Koşullar daha vahim olsa dahi bu yüce millet bütün zorlukları aşabilecek kudrettedir.
Ancak!..
Millet olarak üzerimizde oynanan oyunları mutlaka ama mutlaka görmemiz gerekmektedir. Bunun yolu ise, her bireyin mutlaka bir durum değerlemesi yapmasından ve sadece Polyanna’cılık oynayan basın aracılığıyla bilgi edinmek değil, bir çok kaynaktan ciddi bir araştırma içine girmesinden geçer. Tek başına bu karar bile çok önemli bir adım olacağından esirgenmemesi gerekir. Zira, aşağıda sıralayacağım önerilerin uygulamaya sokulabilmesi, düşünsel olarak genel kabul görmesine bağlıdır. Amaç birliğine bağlıdır. Ulusal bilincin yükselmesine bağlıdır.
· Yakın zamanda lağvedilen Özel Harekat Dairesi yeniden çalışır duruma getirilmelidir.
· IMF ile çalışmaya son verilmelidir.
· Avrupa Birliği girişimleri askıya alınmalıdır.
· Gümrük Birliği ivedilikle sonlandırılmalıdır.
· Yabancılara toprak satışı ivedilikle durdurulmalı, önceden satılan topraklar kamulaştırılmalıdır.
· Mecliste, bakanlıklara bağlı fakat değişen hükümetlerden bağımsız kadrolu profesyonel personel yapılanmasına gidilmelidir.
· Özelleştirilen telekominikasyon, enerji, sağlık ve eğitim kurumları süratle devletleştirilmelidir.
· Ulusal bankacılık sistemi güçlendirilmelidir.
· Savunma sanayiinin tüm ihtiyaçlarının, ulusal imkanlarla karşılanması yönünde milli proje kampanyası başlatılmalıdır.
· Ülkemizde bulunan doğal zenginliklerin ekonomiye kazandırılması için devlet öncülüğünde yeni kurumlar oluşturulması sağlanmalıdır.
· Tarikatların faaliyetleri tamamen durdurulmalı ve Hıristiyan misyonerliğinin önüne geçilmesi sağlanmalıdır.
· Ülkemizde faaliyet gösteren yabancı istihbarat unsurları temizlenmelidir.
· Seçim sisteminde değişiklikler yapılarak dokunulmazlıkların kaldırılması sağlanmalıdır.
· Milletvekili adaylarından, tıpkı diğer kamu görevleri için istenen sabıka belgesinde olduğu gibi mutlaka onlardan da istenmelidir.
· Siyasi propagandalarda etnik ve dinsel söylemler ima düzeyinde dahi olsa yasaklanmalı ve ihlali durumunda ağır yaptırımları olan cezai müeyyidelerle kontrol altına alınmalıdır.
· Seçim sisteminde baraj uygulaması kaldırılmalıdır.
· Yolsuzluk yapılabilecek noktalar belirlenip gerekli yasal önlemler alınmalı ve bu tür suçların cezai müeyyideleri de kamu suçu olması münasebetiyle ağırlaştırılmalıdır.
· Yargıda zaman aşımı kavramı tamamen ortadan kaldırılmalıdır.
· Ekonomide gerek sanayi gerekse tarımsal alanda ulusal girişimciler devletçe desteklenmelidir.
· Küçük ve orta ölçekli girişimciler haksız rekabete karşı koruma kapsamında vergi muafiyeti ile desteklenmelidir.
· İstihtamın artması için sosyal güvenlik primleri mevcut tutarının yarısı oranına düşürülmelidir.
· Akademisyenlerin ekonomik gelişmeye katkı sağlamaları özendirilmeli ve hazırlayacakları projeleri için gerekli olan destek devlet tarafından mutlaka sağlanmalıdır.
· Sovyeter Birliği’nin dağılması ile bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleriyle ekonomik, siyasal ve kültürel işbirliği silsilesi belirlenerek hızla uygulamaya sokulmalı. Ayrıca bu cumhuriyetlerle karşılıklı olarak vizeler kaldırılmalıdır.
·
· Misak-ı Milli sınırlarımız üzerindeki haklarımızın yeniden canlandırılması ve bunun için gerekli hukuki girişimler başlatılmalıdır.
· İhtiyaç fazlası öğrenci yetiştiren meslek okullarının sayıları ihtiyaç seviyesine indirilmesi sağlanmalıdır.
· Türkiye Cumhuriyeti öncülüğünde Avrupa Birliği benzeri bir oluşumun adımları atılmalıdır.
Yukarıda sıralanan önlemlerin alınması durumunda başarının kaçınılmaz olduğunu düşünmekteyim. Ancak, önceden bir seferberlik anlayışıyla halka anlatılması ve halk desteğinin sağlanması çok önemlidir.
Saygılarımla...
YORUMLAR
Bütün bu maddeler göze hoş geliyor ancak daha çok, elit, seçkin bir zümrenin iktidarını halka rağmen sürdürmeleri için şimdiye kadar yapılagelen faaliyetlerin ötesini sağlayacak gibi görünmüyor bana...
Günümüz haberleşme imkanları ile dünya nereden nereye gidiyor, başka ülkelerde insanlar nasıl yaşıyor, hayatlarını nasıl sürdürüyor yakından öğrenme bilme imkanımız var artık...
Avrupada bugün 30 ülke yaklaşık, sınırları kaldırdı...Bu ülkelerin ulaştıkları refah seviyesi, halklarına sağladıkları yaşam kalitesi ortada...Bir zamanlar bizden çok geride olan İspanya, portekiz, yunanistan, kıbrıs rum kesimi bizim refah düzeyimizi kat kat geçmiş durumda, lokomotif ülkeler ve birliğe çok daha önce giren ülkeler çok daha iyi durumdalar..
Bu ülkelerde yaşayan insanlar refah düzeylerini bize göre onlarca kez katlarken, yaşam kalitelerini bunca yükseltmişken, kültürel farklılıklarını bizden çok daha özgürce yaşayabiliyorken, insan hakları, bireysel özgürlükler, hukuk/adalet sistemleri fersah fersah gelişimişken, bu imkanlara sadece 15 ailenin sahip olduğunu düşünmek biraz kötümser yaklaşım gibi geliyor bana..
Bahsedilen refahın ne denli tabana yayıldığı, geniş halk kesimlerinin refahdan azami düzeyde pay aldığını görmemek imkansız...Bizdeki durum ise daha çok sizin dediğinize uyuyor..15 bilemediniz beş on fazla büyük aile ya da gurup refahın çoğunu elinde tutuyor gibi görünüyor..
Refahın tabana yayıldığından bahsetmek çok zor ülkemizde bugün için alınan onca mesafeye rağmen...
Burnumuzun dibindeki Avrupa gerçeği hiç bir aldatmacaya kanmayacak kadar açık bir şekilde önümüzde..Ulaşılacak sonuç halkın hemen tüm bireylerinin refah kültürel ve sosyal haklar anlamında en yüksek düzeye ulaşmaları ise onlar işte ulaşmışlar, ulaşmaktalar..Birliğe yeni katılan ülkeler dahi 10-20 yıl içerisinde refah yönünde gelişme gösteriyorlar..
Yazınızın başında belirttiğiniz gibi biz muasır medeniyetler seviyesine ulaşma konusunu tam anlayamamışız...Batılı yaşam tarzını benimsemiş, batılı kültürü özümsemiş, ama onların kendi vatandaşları için sağladıkları refah ve gelişmişlik düzeyine kendi halkımızı da ulaştırmak için çaba göstermemişiz...Modalarını, kültürel aktivitelerini, eğlencelerini, tüketim alışkanlıklarını kopyalarken gösterdiğimiz başarıyı, kendi insanlarına sağladığı haklar, adalet ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi, bireysel özgürlükler konusunda, bilimsel, teknik gelişmeler alanında gösterememişiz..Üstelik kendi politikalarımızı da oluşturamamışız.Dış görüntüleri itibariyle batıyı kopya eden seçkinci, bir elit azınlık oluşturabilmişiz ve iktidarı da elinde tutan bu kesim sadece iktidarlarını sürdürmek için çalışmış başka ülkelerin 10-20 yılda ulaştıkları seviyeye 80 yılda dahi gelemememize neden olmuşlar..
Yeni dünya düzenleri, bop ,emperyalist saldırılar Avrupadaki 30 küsür millete niye birşey yapamamıştır..ya da uzakdoğuya, japonyaya hatta Çine?
Sözü edilen tehlikeler iktidarı elinden bırakmak istemeyenlerin mi elini güçlendiriyor acaba bir anlamda?
Bir tehlike olmadığında neye dayanarak dünya gerçeğini gören Türk halkının önünü tıkamak sözkonusu olabilecek?
Son yıllardaki özellikle uygulanan ekonomik politikalarla Anadolu sanayisinin gelişmesini hepimiz izliyoruzdur..Dünya gerçeğini gören Türk girişimcisi dünyadaki rakipleri ile çok iyi rekabet edebilmekteler ülke içerisinde de diğer yandan seçkin azınlığın elindeki sermayeye rakip olabilmekteler...
Üretilen korkuların ve paranoyanın bir nedeni de bu bana göre..
Türkiye artık halkının büyük kesimini görmezden gelemez,gelenekleri ile, kültürleri ile İmparatorluklar kuran bir coğrafyanın yeni hükümranlarına yakışır şekilde öz kültüründen kopmadan, gerçek anlamda muasır medeniyetler seviyesine ülkeyi çekecek asıl kesim budur bana göre..
Avrupa birliğine girse dahi bu öz kültüründen kopmadan varlığını sürdürebilecek, batı kültürü içerisinde kültürel girdaplara kapılmayacak, ancak en az batıdaki ülkelerin vatandaşlarına sağladığı ekonomik, kültürel hakları kendi vatandaşlarına da sağlayacak alt yapı budur...
Bütün bunları Avrupa birliğine girmeden yapabilirse en ideali olurdu eminim..Keşke öyle olabilse ve kendi girişimimizle yapabilir olsak bu patlamayı...
Ülke içerisinde yaşanan kimi çalkantıların da bu anlamda uluslararası çıkar çatışmaları yanında, içerideki gizli yapılanmalar, çeteler, yasadışı örgütler eliyle olduğuna dair ciddi karineleri zaman zaman basından takip edebiliyoruz...
Dilerim gelecek Türkiye ve Türkler için bugünlerden çok daha iyi olur...