- 964 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Her Sokak Çocuğu Bahri Değil
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Her Sokak Çocuğu Bahri Değil
Gece sessiz ve ıssızdı. Kedilerin miyavlamasından başka hiçbirşey duyulmuyordu. Rüzgarın acı uğultusu kışın yaklaştığının habercisiydi sanki. Uzaklardan yaklaşan bir karaltı gecenin zifirisine karışıyordu. Gelen onbeş yaşlarında genç bir çocuktu. Üstünde incecik bir gömlek,ayağında yırtık bir kot vardı. Üşüdüğü her halinden belliydi. Yol kenarında bulunan çöp bidonuna doğru gitti. Belli ki yorgun ve bitkindi. Çöp bidonunun kapağını zorla açıp içini karıştırmaya başladı. Bulduğu küflenmeye yüz tutmuş yarım tost parçasını yedi. Alışıktı günlerce aç kalmaya. Neler yememişti ki...
Ne annesini ne de babasını tanıyordu. Bilinçlendiği anda kendini bir yetimhanede bulmuştu. Bunları düşünecek halde değildi.
Soğuktan korunacak bir yer bulmalıydı. Biraz daha yürüdükten sonra bir caminin önünde olduğunu gördü. Düşünmeden caminin avlusuna girdi. Caminin kapısını eliyle itti. Hayret kapısı açıktı. Demek ki caminin hocası kapıyı kilitlemeyi unutmuş diye düşündü.
İçeri girdiğinde şaşkınlık içindeydi. Hoca kalabalık cematine vaaz veriyordu. Bu saatte imkânsızdı gece yarısını çoktan geçmişti çünki. Aslında o kadar çok uykusu vardı ki... Ama hocanın eliyle işaret ettiği yere oturmak zorunda kaldı.
Hoca vaazine devam ediyordu. Birden durdu. Önde oturan bir kişiye, hemen eve gidip yiyecek birşeyler getirmesini söyledi.
Adam hocanın bu sözüne bir anlam veremedi. Oturduğu yerden isteksizce kalkıp camiden çıktı. Arkadan bir başka kişiye,
büyük oğlunun giyeceklerinden bir şeyler getir dedi. Camide herkes birbiriyle konuşmaya başladı. Bir uğultu oluşturmuşlardı.
Hoca herkesin susmasını söyleyip vaazine devam etti. İçeri elinde ki torbada ekmek, peynir, zeytinle girdi adam.
Anlamsızca hocaya bakıyordu. Şu çocuğa ver yesin dedi. Çocuğun gözlerindeki pırıltıları görmemek imkansızdı. Arkadan gelen adam ise giyecekleri hocaya uzatıyordu. Hoca çocuğa vermesini söyledi. Çocuk hem karnını doyurmuş hem de giyinmişti.
Birden bir el tarafından sarsıldığını hissetti çocuk. Gözünü açamıyordu birtürlü. Yarım yamalak ne oluyor diyebildi. Caminin hocası sabah namazı için gelmişti. Çocuğun yerde yattığını görünce şaşırmıştı. Çünki her gece camiyi kilitlerdi. Ama geldiğinde caminin kapısı açıktı. Oğlum haydi kalk.
Çocuk yavaşça doğruldu. Kimsin amca diyebildi. Ne işin var camide başka yatacak yer bulamadın mı? sorusuna çocuktan bir cevap alamadı. Neyse seninle sonra konuşuruz. Şimdi cemaat gelir. Bekle kenarda namaz bitince konuşalım dedi. İnsanlarda camiye yavaş yavaş gelmeye başlamışlardı.
Hoca çocuğun yanına geldiğinde başını duvara dayamış uyduğunu gördü. Haydi oğlum kalk gidiyoruz. Kısık sesle nereye amca diye sorabildi çocuk. Bize gidiyoruz çocuğum. Dışarı çıktıklarında hava buz gibiydi. Çocuğun birden irkildiğini hissetti hoca.
Yüreği burkuldu. Birden kendini çok kötü hissetti. Bu çocuklara günah değil mi? Neden doğururlar da bakmazlar. Anlamadan gözlerinden bir iki damla yaşın aktığını hissetti. Kızgın bir kor düşmüştü yüreğine. Nedenini ise anlayamıyordu.
Eve girdiklerinde yüzlerine sıcacık hava vurmuştu. Daha kahvaltı masası duruyordu. Oğlum senin ismin ne? Bahri amca. Senin ismin? Mehmet oğlum. Gözü masada ki kahvaltılardaydı. Ama izinsiz oturamazdı. Mehmet hocanın yüzüne anlamlı bir şekilde baktı. Masaya otur oğlum. Çayı ısıtayım ben. Günlerce ağzına doğrudürüst birşey koymamıştı Bahri. Öyle çabuk yiyiyordu ki...
Mehmet hocanın yüreğinden birşeyler kopup gidiyordu anılara. Askere gitmeden Elif’le evlenmişti. Köyün en güzel kızıydı. Ailesi fakir diye vermeyince kızı kaçırmıştı. Üç ay evli kaldıktan sonra askere çağrılmıştı. Giderken Elif’in hamile olduğunu öğrenmişti. Ne güzel, bir çocuğu olacaktı. Baba olacaktı. Kendini ne mutlu hissetmişti o anlarda. Askere giderken Elif’e belli etmemişti gözlerinde ki yaşları. Karısını tek başına bırakıyordu evde. Nasıl bitecekti askerlik. Birden içine bir fenalık çöktü. Sanki o anı yaşıyordu. Gözucuyla çocuğa baktı. Hala yemekle meşguldü. Onun için yalnızca karnını doyurmak vardı. Offf anasını sattığımın dünyası dedi. Nasılda çıkmıştı ağzından böyle bir laf. Tekrar çocuğa baktı. Belli ki duymamıştı. Hala yemekle meşguldü. Hava aydınlanmıştı. Çocuğum sen devam et benim biraz işim var dedi. Tamam Mehmet amca dedi çocuk.
Hava soğuktu. Mehmet hoca montunun yakasını kaldırdı. Sanki içinde kaybolmuş gibiydi. Biliyordu ki arkadaşı namazdan sonra dükkanını açardı. Arkadaşının dükkanında çocuklar için herşey vardı. Sokağı döndüm mü dükkan karşımda diye düşündü. İki adımlık yer soğuk havada ne kadar uzun gelmişti. Hasan bey kapıda ufak iskemlesine oturmuş çay içiyordu. Mehmet hocayı görünce ayağa kalktı. Buyur hocam hayrola! Senin bu saatte ne işin var? . İçeri girelim Hasan hava çok soğuk. Senin de bu soğukta dışarda ne işin var? Vallahi gençlere taş çıkartırsın. İkisi de gülüşerek içeri girdiler.
Buyur hocam emrin. Estâğfurulla Hasan camide ki çocuk için bir şeyler alacaktım. Aman hocam hırlı mı hırsız mı? Sen de herkese güveniyorsun. Allah korusun bir gün başına iş açacaklar. Yok Hasan bir şey olmaz. Olanla ölene çare yok biliyorsun.
Çocuk belli ki on beş yaşında. Sen bir kot pantolon, bir kazak, mont bir de iç çamaşırları ver. Hasan bey hocanın istediklerini bir bir çıkarıp tezgâhın üzerine koydu. Ne kadar vereceğim Hasan. Sonra alırım sen bir siftah at ne verirsen. Yabancı mıyız hocam. Yok Hasan söyle borcu sevmem bilirsin. Tamam hocam kırk ver sen yeter. Mehmet hoca cebinden parayı çıkarıp tezgâhın üzerine bıraktı. Hadi sana kolay gelsin. Ben kaçıyorum.
Eve geldiğinde çocuk hala masadaydı. çok yemekten rahatsız olacak diye düşündü. Hoşgeldin amca. Hoşbulduk oğlum. Ne güzeldi evde birinin olması ve onu karşılaması...Sana kıyafetler aldım. Ama banyo yapman gerek. Ben sıcak suyu koyayım sen de gir yıkan. Tamam amca aylardır hiç yıkanmadım. Bu sözünün üzerine Mehmet hocanın gözlerinden iki damla yaş yanaklarından süzüldü. Neyse ki çocuk kendi halindeydi. Bir güğüm suyu küçük tüpün üzerine koydu. Sobaya baktı. Odun atması gerekiyordu. Kapının girişinde bulunan yüklüğün altından üç tane kalın odun aldı. Sobanın kapağını açtı. Alevler yüzüne geldi. Sıcak ne güzeldi. Bu çocuk bu yaşta dışarılarda hayret vallahi dedi kendi kendine. Odunları sobaya attı. Daha da bir sıcak olmuştu oda.
Çocuk banyodan çıkmıştı. Mehmet bey şaşkınlıkla çocuğa baktı. Sanki karşısında başka bir çocuk vardı. Temiz kıyafetlerle bir başka görünüyordu. Amca uyumak istiyorum. Tabii çocuğum bak şu koltuğa uzan. Yüklükten bir battaniye alıp çocuğun üzerine örttü. Kendisi de mutfağa girdi. Akşam yemeği için bir şeyler hazırlamalıydı. Onbeş senedir evde kadın olmamasından her çeşit yemeği pişirmeyi öğrenmişti. Onca sene karımı çocuğumu aradım bulamadım. Seneler geçti hala yüreğimdeler diye düşündü.
Akşam ezanını camide cemaate kıldırdıktan sonra eve gitti. Soba sönmeye yüz tutmuştu. Çocuk hala uyuyordu. Hayret hala uyuyor. Ne yapsın çocuk belki de günlerce uyumadı. Haydi oğlum kalk. Şimdi yemeği hazırlıyorum. Benim de karnım acıktı.
Çocuk gözlerini açtı şöyle bir etrafına baktı. Sanki rüyadaydı. Neredeyim ben dedi. Hatırladım. Ne çok uyumuşum Mehmet amca. Olsun oğlum sen gençsin uyuyacaksın tabii. Ne kadar iyisin amca. Allah sizden razı olsun. Sizin gibi iyi insanlarda var demek ki. Sen de sağol evladım. Gel sofraya da yemek yiyelim. Bir yandan da konuşuruz.
İlk söz Mehmet beyden geldi. Oğlum anlat bakalım bu yaşına kadar neler yaptın. Bir yandan da yemeklerini yiyiyorlardı. Amca benim hayatım çocuk yurdunda geçti. Üzerimde bir nufus kâğıdım varmış çöp bidonunun yanında bulmuşlar beni. Onbeş yaşına girdikten sonra yurttan kaçtım. Devamlı baskıdan bunaldım. Okula gittin mi oğlum? Ortaokulu bitirttiler. Bu sene liseye gidecektim. Aslında okumayı seviyorum ama dediğim gibi sıkıldım. Dışarıda hayat daha zormuş. Sokakta kalınca anladım. On gün evvel geri döndüm kaçmasaydın dediler. Kabul etmediler beni. Sokakta bir sürü çocukla tanıştım. Hayatları acınacak gibi..
Ben de onlar gibi olacağım diye bir gün boyunca ağladım. Çok zor amca dışarda hayat çok zor. Seni de üzdüm. İyi ki sana rastladım sayende karnım doydu. Allah razı olsun amca. Benim de senin için yapabileceğim birşey var mı acaba?
Sağol oğlum şu an için yok. Ben yalnız yaşayan biriyim. Ne dersin benim yanımda kalmak ister misin? Amca seni çok sevdim sen istersen kalırım. Anlaştık o zaman. Sen bir hafta dinlen daha sonra seni bir işe yerleştirelim. Önümüzde ki sene de liseye kaydını yaptırırız. Çocuğun gözlerinde ki sevnci görmemek imkânsızdı. Amca sen ne iyi birisin. İyi ki karşıma çıktın. İkisi de gözyaşlarına hakim olamıyorlardı. Öpeyim amca elini. Ben de yanaklarından öpeyim oğlum. İnan benim de sana kanım kaynadı. Gerçek oğlum var yanımda sanki,..
Çocuğu arkadaşının yanına tezgahtar olarak yerleştirmişti. Okullar açılana kadar çalışacaktı. Okul masraflarını karşılar diye düşünüyordu. Çocuk da halinden memnundu. Ev de bile Mehmet beye yardım ediyordu. Baba oğul gibiydiler. Okulların açılmasına az kalmıştı. Okula gidip kayıt için nelerin gerekli olduğunu öğrendiler. Çocuktan nüfus kağıdını istedi. Oğlum muhtara kaydettireyim seni. Gerekenleri de hazırlıyayım birlikte okula gideriz. Tamam baba.. Çocuğun ağzından baba kelimesi ilk defa istemsizce dökülmüştü. Özür dilerim amca şimdiye kadar bu kelimeyi hiç kullanmadım. Anlamadan çıktı. Kızdın mı? Olur mu oğlum. Bana da baba diye hitap eden biri olmadı bu güne kadar. Gülüşerek evin yolunu tuttular. Yarın ilk işi kayıt için gerekli evrakları toplamak olacaktı.
Çocuk erkenden yatmıştı. Hoca da yatsı namazı için montunu giymiş evden çıkıyordu. Kapıyı yavaşça örttü. İçinde oğluna kavuşmuş gibi bir huzur vardı. Keşke benim oğlum olsaydı diye düşündü. Aklına çocuğun nüfus kâğıdı geldi. Cebinden çıkarıp incelemeye başladı. İsmi Bahri Soyadı Yazgan..Aaaa benim soyadım. Ama o kadar çok var ki benim soyadımdan. Anne ismine gelmişti sıra, Elif diyordu. karısının ismiydi. Bu kadar da benzerlik olur muydu? Doğduğu şehre, kazası, köyü aynıydı.
Camide namaz kıldıracağını unutmuştu. Öyle dalmıştı ki.. Adımlarını sıklaştırıp camiye geldiğinde, cami ağzına kadar doluydu.
Evine dönerken kafasında bir sürü soru vardı. Gerçekten benim oğlum mu? Olabilir miydi? . Yüreğine anlamadığı duygular yerleşmişti. Yarın muhtarla konuşacaktı. Eve girdiğinde nasıl uyuyacağım diye düşündü. Yastığa başını koyduğu anda aklına karısı ve doğmamış çocuğu geliyordu. Bahri kendi çocuğu olabilir miydi? Yarın çıkacaktı ortaya.
Sabah ezanından sonra ilk işi eve gelip kahvaltıyı hazırlamak oldu. Bahri’nin başına gitti. Yüzüne hasret ve özlemle karışık baktı. Rabbim kesin benim oğlum. İçimde ki sevgi baba sevgisi gibi yoğun diye düşündü.
Muhtar tabii senin oğlun diyordu. Emin olmak istiyorsan nüfus müdürlüğüne git. Annesinin, babasının kütüğünü çıkar oradan anlarsın. Haklısın ben hemen nüfüs müdürlüğüne gidiyorum. Hadi yolun açık olsun Mehmet hoca. Kafasında bir sürü düşünceyle yürüyordu. Neyse ki nufus müdürlüğü uzak değildi. İçeri girdiğinde çocuğun nüfusunu uzattı. yetkili kişiler hocayı tanıdıkları için onunla daha yakından ilgilendiler. Sonuç aynıydı. Bahri oğluydu. Bunca sene akıl edip dünyasına küsmüştü. Aramaları neticesiz kalınca dünya telaşına dalmıştı.
Akşam olduğunda Bahri’yi iş yerinen aldı. Oğlum bir yerde oturup konuşalım ne dersin? . Tamam Mehmet amca diye cevap verdi çocuk. Bir lokantaya girdiler. İkisinin de karnı acıkmıştı. Evde yerdik amca para harcamasaydın. Oğlum ne kadar düşüncelisin. Bu gün özel bir gün seninle paylaşmak istedim. Özel bir gün mü amca. Ama doğum günüm değil ki.. Bak anlatacağım şimdi. Kendi nüfusunu çıkardı çocuğununkiyle birlikte uzattı. Bak oğlum ikisini de incele. Çocuk okudukça şaşkınlığı yüzünden belli oluyordu. Yani siz benim babam mısınız? Evet oğlum. Bugün nufus müdürlüğünde baktım. Çocuğun dili tutulmuştu sanki. Ne diyeceğini bilemiyordu. Anne, baba özlemini o kadar çok hissettim ki. Size sarılabilir miyim babacığım. Gözyaşlarına hakim olamıyordu ikisi de. Hasretle kucaklaştılar. Çok mutluyum baba. Annemi de bulabilir miyiz acaba? Bulacağız oğlum, bulacağız.
Bahri çalışkan ve başarılı bir çocuktu. Güzel yüreğiyle okulda ki tüm hocalarının sevgisini kazanmıştı. Arkadaşları ise pervane gibi etrafında dönüyorlardı. Hayat oyun içinde oyundu. Bu oyunun içinde Bahri vardı. Yalnızdı mutsuzdu sokak çocuklarının arasına yeni katılmış onlarla yapamamıştı. Onların kötü alışkanlıklarına ayak uyduramamıştı. Bir rüyaydı sanki, babasına kavuşmuş hayatı tamamiyle değişmişti. Her sokak çocuğu benim kadar şanslı değil diye düşünüyordu.
Baba annem diyordu Bahri. Araştırıyorum oğlum bulduğumda neredeyse gidip alacağız. Araştırmaları hep sonuçsuz kalmıştı. Ama oğlu yanındaydı. Elifi’de bulacaktı. Bir gün aldığı bir haberle, oğlum haydi gidiyoruz. Annenin adresini bulduk dedi.
İkisi de giyinip çıktılar. Ne olmuştu da Elif çocuğunu sokaklara terketmişti. Bir türlü anlam veremiyordu. Her şey Elif’i bulduğunda ortaya çıkacaktı.
Gittikleri ev eski bir gecekonduydu. Bahçesinde üç tane tavuk özgürce dolaşıyordu. Kapıyı öksürerek bir kadın açtı. Ne istediniz? diye meraklı gözlerle sordu. Elif hanımı aramıştım dedi Mehmet hoca. Elif’i mi arıyorsun? diye tekrar sordu kadın. Evet o nerede? dedi Mehmet hoca. Oğlum akşam sekiz den evvel gelmez o...Yaşlı bir kadına bakıyor. Siz kimsiniz teyze. Ben annesiyim oğlum.
Peki sen kimsin oğlum? Ben Mehmet, Elif’in kocası. Bu da torunun. Öyle mi! girin içeri. Ahh oğlum beyimle sizlere çok haksızlık ettik. Önce fakirsin diye kızımızı sana vermek istemedik. Sonra evlendiğinizi duyduk. Rahmetliyle çok pişman olduk. Aslında kötü bir niyetimiz yoktu. Sen gittikten sonra kızımıza sahip çıkalım dedik. Kızım hamileydi ev kirasını ödeyecek parası yoktu. Yanımıza aldık. Senden uzun zaman bir haber alamadık. Bizim de evi satıp gitmemiz gerekti. Nasıl olsa bulursun diye düşündük. Elif’in hergün ağlamaktan gözü şişiyordu. Bizler bile teselli bulamıyorduk gözyaşlarına. Üzüntülerle çocuğu erken doğdu. Bir ay küvezde kaldı çocuk. O arada Elif gidip nüfusunu aldı çocuğunun. Daha sonra çocuk hasta ölecek dedi hemşireler. Bizler cahil kişileriz oğul. Meğerse çocuğu kadının birine satmışlar. Bize de öldü dediler. Elif’ten nüfus
kağıdını istediler. Kızım da cahil vermiş. Çok perişan oldu kızım çok.. Çocuğum kafayı üşüttü. o sıralar.. Sorma ana çocuğum yetimhanelerde büyümüş. Nasıl olduğunu ben de bilmiyorum. Ama araştırıp onu da bulacağım.
Kapı vargücüyle çalıyordu. Anaaa aç kapıyı. Kadın aceleyle yerinden hışımla fırladı. Tamam kızım geldim. Hayrola ne oldu yine? Anaaa köpekler takıldı peşime çok korktum. Misafir mi var ana? Gel kızım yabancı değiller. Kim ana kim? Gel bakalım tanıyacak mısın? Elif hızla odaya daldı. Baktı baktı.. Kim ana tanıyamadım. Mehmet gelmiş kızım. Mehmet mi? Benim Mehmed’im öldü ana. Sen babamla öyle dedin ya! Yoksa dirilmiş mi? Yok canım ölü hortlar mı hiç! Kızım biz de öldü sandık ama bak Mehmet, karşında. Mehmed’im sen misin gerçekten? Evet Elif benim. Seni almaya geldik oğlumla. Oğlum mu? O da öldü dediler ya. Allahım aklım karıştı. Bana bir şeyler oluyor diyerek odanın ortasına düşüp bayıldı. Yüreği bu kadar karışık işe dayanamamıştı. Elif’i zor ayılttılar. Kendine geldikten sonra herşey Elif’e anlatıldı. Hala şaşkınlığı yüzünden belliydi. Oğluna, kocasına kavuştuğuna birtürlü inanamıyordu. Mehmed’im neden beni daha önce bulmadın? Çok aradım Elif’im çokk... Birbirlerine sıkı sıkı sarılmışlardı. Gözyaşları yağmur gibi birbirine karışıyordu. Bir den duraklayıp oğluna döndü Elif. Oğlum diye sarıldı yavrusuna. Canım oğlum bak saçlarıma üzüntüden bembeyaz oldu. Çocukta canım anam diye sarıldı anasının boynuna. Yüzünde ki gülücüklerden ne kadar mutlu oldukları belliydi.
Bahri ailesine kavvuşmuştu. Ama yüzlerce sokakta büyüyen çocuklarımız... Onlar eğitimsiz, anne baba şefkatinden mahrum...Sonunda ıslahevlerine düşüyor ya da kötü alışkanlıklar ediniyorlar. Bizlerin yürek sızısı bu çocuklar. Devletimizin onları iş sektörlerine yerleştirip, vatanıma, milletime yararlı çocuklar olmasını sağlamasını yürekten istiyorum. Her sokak çocuğu Bahri değil.
Menekşe Gülay
YORUMLAR
Hikayeme yorum yazan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Sokak çocukları Türkiyemin yürek sızısı. Bir gün trene binmiştim. Yedi sokak çocuğuyla karşılaştım.Yaşları onüç ile sekiz arasındaydı. En küçüğüyle sohbete başladım. Neresi olursa orada yattıklarını anlattı. Peki şimdi nereye gidiyorsunuz diye sordum. Bir çocuğu dövmek için toplanmışlar. Size ne yaptı ki döveceksiniz diye sordum. Abiler öyle istiyor dedi. Hikayemi de bu olayın üzerine yazdım. Dediğiniz gibi herkes Bahri gibi şanslı olsa keşke. Sağolun arkadaşlar. Sevgiyle kalın.