- 474 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Suç ve gerçeğin öyküsü (birinci bölüm)
İnsan kusursuzluğu sosyal bir etkinliğin teması haline dönüştürmeye çalışır ancak ne var ki nesnenin doğasında kusur olmadığı gibi-ki oluşan şey neyse odur-doğanın nesnesi oluşumların süreçleşmesinden başka bir şey olmadığından aklın algı kodları anlamlandırma şemasında olağan olanı yeti algoritmasında yineler durur kıyaslamalar ve ayrıştırmalarla akıl karmaşasının kült seremonisinde ‘uygun konsepti’ geçişken bir gizleme aracından başka bir ifade taşımamaktadır bu sebeple insan us karakterinde periyotsuz ilerleme kaydedemez. kusur ise tüm diğer soyut kavramsal imge periyotları benzerliğinde aklın şemasında kendine bir yer tutar devreden bir matematikselin bilinmez sonsuzu gibi doğadaki her veri periyot aklın bir argümanına dönüştürülür sonlanmış olan bir başka başlanışın imgesi haline getirilir oysaki doğa matematiksel dokümanlara ihtiyaç duymadan nesnenin kusursuz döngüsünde ilerlemeye devam eder. İnsan ise bu yolculuk arayış serüveninde kaybolan kendini arar bulacağı anın fantasmasıyla sır peşinde sürüklenirken keşfettikleri bireysel tatminlerin toplum egosuna etkisi ve yaşam alanına teknolojik müdahalelerle kolaylaştırıcı özellikler katmaktan başka bir anlam taşımaz bu kolaylaştırıcılık aslında insan merkezli bir ayrışmanın da bileşkesine dönüşür
Gerçeğin öyküsü dil ve öngörünün iktidarı
O halde bir başkasını gerçekten düşündüğü için mi tanrıyı düşündüğü için mi yoksa kendi kurtuluş oyununda birine yaltaklık diğerine ise amacına yönelik akıl çelicili hokkabazlığıyla egonun götürdüğü yöne doğru kendi kurtuluş yanılgı denizinde sonsuzluğa yelken açan bir ahmaklığı mı peşler… var olma ve yok olma başlangıç ve bitiş çizgisinde neyin peşinde…
beni kurtarmaya çalışan ey sen acaba kendini kurtarabileceğini mi sanıyorsun
ve tanrının aracılık yapmana ihtiyacı var mı?
Kim bilir bir kral ya da devlet başkanı belki de bir sokak dilencisi güçsüzüne tanrıdır
Mitosta tanrı kıralar vardı kurumsal versiyonlarda ise kral tanrılar
işin aslını arayanlar aslında kendini bir türlü bir zemine oturtamayanların karmaşık güdülerinden başka bir ifade taşımayan korkuları ve oradan oraya savrularak kendine tanrı arayan düşüncenin beklentilerinden başka bir şey olmasa gerek ta ki var ettiği kurumsalın bir zaman gerçekten tanrısal bir güç olarak kendine hükmettiği ana kadar ya ruhunu teslim edeceksin ya da iradeni bir nebze yararlanmacılık adına direnmeye egonun o anki yetinirlik dürtüsüyle elde ettiğini bir sonraki tekrarın döngüsünde yinelemeye zorlayacaksın ancak her defasında zafer beklentinin olacağından beklenti boyunduruğundakini alt edeceği kesindir
en büyük düşmanın sana en yakın içindeki egodan başka bir şey değildir
o halde kendinle savaşarak uzaktaki düşmanı yenebilir mi
isteksiz ve ret oyunu oynayarak başa çıkabilir mi dünyasının içsel karmaşasıyla bu defa da anlamını yitiren bir yaşam döngüsünde ne elde edebilir?
çileden devralınan sinik bir ruh erdemin hangi katmanında yer alabilir estetiğe hangi gözle bakar amacın ilkeleri onun için neyi ifade edebilir
doğrudan yaşam ilkesel olan belirteçlerin (plana uygulamacıların ilkeselleştirdiği) uydurulmuş yaşamın uygulamacıları dışında varlığını sürdüremez miydi?
Tarih boyunca sosyal felsefe bilimi bir taraftan antropolojik ilişkiler ve yaşam kalitesi eşdeğerliği formülleri üretmeye çalışırken kaba üretim biçimleri ve üretim ilişkileri zeminine oturtmaya çalıştığı öngörülerinde değişen emek faktöriyellerin hayata soyut ve kümülatif etkisini hesaba katmamışlardı -öyle ya kim yarını bilebilir ki-öte yandan araçlarla ifade edilebilirliğin fetişizmi baş belası bir ötekileştirme serüvenine sürükledikçe yargılayanın dirayeti karşısında yeteri kadar direnç gösteremeyenin felaketini beraberinde getirdi araçları kim eline geçirir lehine kullanırsa o dengeyi kurar bu noktada modern suçlama yöntemi nedenler üzerinde kafa yormadan sonuç düetinde mahkum kılmanın yönetmenliğini tam bir başarı! Güzafı biçiminde arz etmeye devam eder
suç kanıtlanmadan suçlanan çoktan cezalandırılmıştır mesuliyet kendine suiistimalci olarak çoktan teslim edilmiştir kusur bir kez daha ölçeklenerek biçilen kaftan olarak belirleyici tarafından belirlenene özenle giydirilmiştir
İnsanı bu denli birbirinden ayrı kılan nedir?
Sınıf ve sınıflar arası sınıflandırma
Her insan çıplak doğar… Fakat boyunduruk daha doğmadan takılmıştır
Belki bu öyküsel denemede sevgili okurum beni karamsarlığın yazanı olarak nitelendirebilir ancak olumsuzlukların geçişenliğinin temelinde de karamsar arayışların direnci sorunlarla başa çıkmayı beraberinde getirir önemlisi düşündürür alternatiflere yönlendirir
Bir yapı düşünün ki hayatın tüm kulvarlarında elinde bulundurduğu ile varlığınızın belirleyeni olduğunu bu durumda kendinize mi yoksa bir başkasına mı aitsiniz kulvarda attığınız adım bu durumda kimin lehine işler başka bir yönelime hamle yapmanız adımlarınızın kulvar dışına yönelmesi en çok kimi etkileyeceğinden alternatifsiz bırakılmışsınız…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.