YILDIZLAR DÖKÜLDÜ
YILDIZLAR DÖKÜLDÜ
Mayıs ayı o kadar güzeldi ki, insanlar keşke bu mevsim hiç bitmese diyordu. Sevinç ve neşe sarmıştı dört yanı… Orman ilkbahar güzelliğinde, dere köpürerek çeşitli sesler çıkararak daha büyük akarsulara karışmak için var gücüyle akıyor, akıyordu. Derenin kıyılarını sazlar ve yabani rengârenk çiçekler süslüyordu. Çeşitli kuşlar, uçan kelebekler, meleyen kuzular tabiat ananın yeniden dirilişini çeşitli sesler çıkararak kutluyorlardı. Anadolu’nun bağrında olan bu köy bu kadar güzel olmasına rağmen yaşantısı tam bir orta çağı andırıyordu. Halk sadece gerekli ihtiyaçları almak için kasabaya on saat yürüyerek gidiyordu. Gerekli ihtiyaçları ise tuz gaz yağı eğer vesikaları varsa birazda Sümerbank bezi… Çünkü o yıllarda ne yol ne de taşıt vardı. Köyde yaşayan halkın birkaç baş koyunu, biraz da kara sabanla ekilecek tarlası vardı. Genellikle kışlar sert geçer ellerinde olan imkânla geçinmeye çalışırlardı. Kaderine terk edilmiş bu insanlar tüm yoksulluklarına rağmen tok gözlü, sevecen ikram etmeyi seven iyilik numunesi insanlardı. Bu hikâye o insanların hikâyesidir.
Hasan kâhyanın oğlu Halim, şu günlerde Ankara, dan dan köye gelecekti. Askerlik bittikten sonra Halim polis okululuna gitmiş polis olmuştu. Hasan kâhya her baba gibi oğluyla iftihar ediyordu. Köydeki gençlerin aileleri ise çocuklarına Halimi örnek gösteriyorlardı. Yanlız Hasan kahyanın bir korkusu vardı.Oralarda bir şehirli kız bulurda bizi unutur..bu vesvesesinden dolayı her mektubunda köye gel seni evlendirelim Elif büyüdü,biliyorsun güzel çocuktu.Şimdi ise dünya güzeli gelinlik bir kız oldu.Çoklarının Elif’te gözü var ama,O benim gelinim olacak diyorum kimse onun için cesaret edemiyor diyordu. Halim ise her gelen mektubu gülerek okuyor, şu babama şaşıyorum kendi düşüncelerini gerçeklendirene kadar her şeyin üstüne cesaretle gider. Baksana her gönderdiği mektup da Eliften söz etmeden edemiyor. Galiba kurtuluş yok. Bende annemi babamı görmeyeli epey zaman oldu. Şu kullanmadığım izinleride alayımda senelerin hasretliğini dindireyim dedi.
Halimin geleceği gün köy halkı köy meydanında toplandı davul zurna eşliğinde karşıladılar Halim’i. Kolaymı onlarında devlette bir adamları vardı. Nede yakışıklı olmuştu polis üniforması içinde. Bütün yüzler gülüyordu Gülsüm bacı kalabalığı yararak sarıldı oğluna öpüyor kokluyordu. Hasan kâhya: Beni geçti anan –Şöyle yana çekilde bende sarılayım oğluma. Mutluluklarına diyecek yoktu. Evin yolunu tuttular.
Horozlar ötüyordu: Halim sabah oluyor galiba, şu horozların sesini bile özlemişim dedi. Mutfaktan sıcacık ekmek kokusu da geliyordu. Yataktan kalktı pencereden dışarıya baktı sislerin arasından güneş doğuyordu… Çocukluğunu anımsadı, gülümsedi. Her gün şu vadiyi aşar delik çarıkla köyün çocukları ile köyümüze iki saat uzağındaki okula gider gelirdik kimi zamanda öğretmen hiç olmazdı. Diğer zamanlarımda da koyun otlatırdım.
Geçmişi anıları gözlerini sulandırdı. Elinin tersiyle sildi. Annesinin yanına gitti, annesi ekmek pişiriyordu…- niçin kalktın yavrum yorgunsundur sen git yat ben ekmeği pişirdikten sonra koyunları sağacağım… Sütü kaynattıktan sonra seni kaldırırım. Ah anam öpülesi elleri olan anam yılların yorgunu sen olduğun halde yine beni düşünürsün. Sarıldı boynuna annesinin yardım edeyim ben sana .- bana en büyük yardımın gidip yatman olacak kınalı kuzum.
Sofra kurulmuştu sıcacık süt taze ekmek Hasan kâhyanın keyfine diyecek yoktu. Hep o konuşuyordu kahvaltı bitmişti.-şimdi asıl konuya gelelim dedi. Halim biliyordu ne söyleyeceğini gülümseyerek dinliyordu. Senin zamanın kısıtlı bu gün kızı görmeye gitsek derim. Elif kızı görmeye.
—Kızararak başını önüne eğdi. Madem öyle diyorsun annemle gideyim de göreyim…
Halim elifin çocukluğunu biliyordu amma genç kızken görmemişti. Hakkını vermek gerekirse ilkbahar kadar güzeldi. kadir Mevlâ onu özenerek yaratmıştı her girişinde gülümseyen menekşe rengi gözleri odaya ışık saçıyordu. Güneş gibi parlayan saçları mavi boncuklarla örülmüş yemenisinin ucundan sarkıyordu. Misafirlere hizmet ederken arada bir kızarıyordu.
Halim babasına onu buraya çağırdığı için minnet duyuyordu. Hiç bu kadar güzel bir duygu yaşamamıştı. Gerçek sevgi bu olmalı galiba ona kalpten bağlanmıştı. Bir ömür yaşamak için bundan iyisi olmaz. Terbiyeli ağır başlı, güzel annemin anlattığına göre tam bir ev hanımı olmaya namzet. Gülsüm hanım biz artık kalksak Ayşe Hanım inşallah yine geliriz. Kapıdan çıktılar yürüyorlardı. Halim devamlı gülümsüyordu. Annesi heyecanla sordu nasıl buldun oğlum babam haklıymış…
Ogün köye atla gelen postacının getirdiği mektubu gören Hasan kâhya mektubu kaptığı gibi aceleyle zarfı açtı okumağa başladı. Oğlu Halim haziranın başında geleceğini yazıyordu. Keyfine diyecek yoktu koşa koşa evin yolunu tuttu- Hey! Hanım oğlumuz geliyor –Ya! Dedi Gülsüm bacı ne çokta göresim gelmişti. Nerdeyse dört sene olacak birden ağlamağa başladı.-niçin ağlıyorsun? Sevinmen gerekmez mi? –sen bana bakma, bunlar sevinç gözyaşları… Hasan kâhya sevinçten durduğu yerde duramıyordu. Hanım birde köye haber vereyim.
Hasan kâhya kendi dediği olduğu için sevinç içinde idi. alelacele düğün hazırlıklarını yaptı. Sevinçten uçuyordu. Hazırlıklar bitince de düğün başladı bu mutlu telaşı davullar dağa taşa yakın köylere haber veriyordu. Hasan kâhya en güzel koçunu kesmiş evinin önünde kazanlar kaynıyor pişen keşkekler gelen misafirlere dağıtılıyordu. Düğüne gelen misafirlerde davullar eşliğinde halay çekiyorlardı. Kadınlar ise elifi süslemişler maniler türküler eşlinde kına yakıyorlardı. Al duvağın altında Elifin gül yanaklarından gözyaşları inci taneleri gibi yuvarlanıyor kınalı ellerine düşüyordu…
Halim için rüya gibi bir gündü. Artık elif’i almaya gelmişlerdi. Elif’i abisi ortaya getirdi kırmızı kuşağını beline doladı, onu kucakladı. Halim’e döndü. Kardeşime iyi bak sakın üzme her ikisine de mutluluk diledi. Elif ağlıyordu. Halim gülümseyerek ağlamak yok çocuk gibi haydi bakalım artık büyüdün hayat yolunda beraber yürüyeceğiz el ele…
Elif’in düğünü dilden dile dolaştı. İki genç birbirine çok yakışmıştı. Halimde hayatından memnundu. helede kayınvalidesi gülsüm hanım onu bir gelin gibi değil evlat olarak bağrına basmıştı. Güzel gelininin rahat etmesi için elinden geleni yapıyordu. Bir oğlum vardı birde kızım oldu bundan güzel ne olabilir Allahım şükürler olsun sana… Sayılı gün sel olup gitmişti. Halim’in izni bitmiş hatta rapor bile almıştı.
Kara trenin soluklandığı istasyon ana baba günü gibi idi. Akrabalarda onlarla beraber gelmişlerdi, uğurlamak için. Elif ilk defa sevdiklerinden doğup büyüdüğü köyünden ayrılıyordu çok mahzundu, Hepsi ile tek vedalaştı sarıldı anneler onları bir gül gibi kokladılar. uzun kucaklaştılar. Sonra da elifin annesi damadına dönüp kızım önce Allaha sonrada sana emanet dedi. Her iki annede yaşlarını oğluna ve kızına göstermemek için kendilerini tutuyorlardı. Nihayet beklenen kara tren acı acı siren çalarak simsiyah dumanlar içinde gelmişti. Etraf insan kaynıyordu. Uğurlayanlar uğurlananlar, karşılayanlar karşılananlar bu kalabalığın içinde gidenler itiş kakış trene biniyorlardı…
Hareket memuru kalkış düdüğünü çalmıştı bile. Artık rayların üstünde tren tekerlekleri dönüyordu. Elifle Halim, trenin penceresinden arkada bıraktıkları yakınlarına el sallıyorlardı Tren hızlandıkça uzaklaşıyor renkler uçuşuyordu. Artık geride kalan yüzleri seçemez olmuşlardı. Elifin gözlerinden yaşlar sel gibi akıyordu… Halim hani söz vermiştin ağlamak yok… Sabırlı olacaksın kendini alıştır artık bundan sonraki hayatın hep böyle geçecek… Elif yumurtadan çıkmış civciv misali yeni hayatına merhaba diyordu. Sivas’tan gelen tren nihayet Ankara garına oflaya puflaya girdi girdi. Vagonlar yavaş, yavaş durdu. Yolcular telaş içinde, bir koşuşturma içinde iniyorlardı. Gar o kadar kalabalıkdı ki elif kaybolmaktan korkuyor halimin elinden sımsıkı tutuyordu. Halim ise bir an önce toparlanıp taksiye binmeğe çalışıyordu. Tam taksiye biniyorlardı ki… ard, arda toplar atılıyordu elif gözleri büyük büyük açarak ne var ne oluyoruz? Halim gülerek Ankara seni karşılıyor elif dedi. Elif duymadın mı? Bu gün Celâl Bayar reisicumhur oluyor onu kutluyorlar. Elif sadece başını salladı. Bu gün elif için bir milattı. ankaraya önemli bir günde gelmişti.
Aceleyle halimle elif taksiden indiler… Koşar adımlarla evlerini girdiler halim hoş geldin elif evine… Sonrada elife baktı… Vakit de öylesine daraldı ki-anlamadım bir şeymi var? Benim hemen vazifeye girmem gerek… Geç bile kaldım! Sonra amir beye ne derim? Nöbeti değiştirecek arkadaşa da mahcup olurum. Elif bilmem ki şaşırdım kaldım. Elif cesur ol! Sakın korkma bu hayat böyle geçecek alışmaya bak. Şu anahtarları al kapıyı arkadan kilitle benim sesimi almadan da kapıyı kimseye açmaHalim aceleyle çıktı evden.akşam olmak üzereydi.eşyalar önceden gelmiş bir arkadaşları evlerine getirmişti.Odanın ortasında yığılı duruyordu, yatak dengini açtı iki tane çarşaf çıkardı,bulunduğu odanın camlarına gerdi.yatağını da serdi o bunları yaparken ortalık iyice kararmıştı.lâmbada yok.çaresizce çeyiz sandığının üstüne oturdu. O anda müthiş bir gök gürlemesi ile şimşekler çakıyor sağanak, sağanak yağmur yağıyordu karanlık bir gece de yalnızdı.
Keçi örenden bakıldığında Ankara’nın ışıkları parlar elif korkarak camdan baktığında aman Allahım dedi sapsarı oldu gökyüzü çok karanlık tı gökyüzünde bir tane yıldız görünmediği halde sayısız yıldız sanki yere yağmıştı. Kimisi de evlerin pencerelerine taht kurmuştu. Kıyamet mi kopuyor ne? Bütün duvarlar üstüne, üstüne geliyordu. Ellerini tevekkülle kaldırıp dua etmeye başladı. Kalbide kuşlar gibi çarpıyordu! Kanı çekilmiş limon gibi solmuş dudaklarını ısırıyor, tir tir titriyor hemde yıldızların nasıl yere döküldüğünü hala çözemiyordu. Gök çok şiddetli gürlemişti, acaba gök gürlerken mi dökülmüştü yıldızlar ?
Halim vazifeye geç kalmanın tedirginliği içinde karakola soluk soluğa geldiği zaman hoş bir sürprizle karşılaştı, arkadaşları kocaman bir hediye hazırlamışlardı. Onu alkışlarla karşıladılar ve tebrik ettiler. Emniyet amiri Halim dedi ben halden anlarım. Nöbetin var amma
Bu nöbeti senden sonraki arkadaş tutsun… Sende onun nöbetini tutarsın. Bu gece sana izin veriyorum. Haydi, geç kalma eve git.
Halim kapıya geldiği zaman Elif bir köşeye çekilmiş korku içinde etrafı dinliyordu. Kapının zili devamlı çalıyordu amma hiçbir tepki gösteremiyordu. Halim baktı olmuyor kapıyı yumruklamaya başladı. Elif mum gibi sapsarı titreyerek kim var orada diye seslendi. Elif benim ben korkma kapıyı aç elif sendeleyerek kapıyı açtı. Halim eve girdi ne o! karanlıkta mı oturuyorsun? Lâmba kibrit aradım bulamadım -halim gülmemek için kendini zor tuttu. Halim elektrik düğmesini bastı basar basmazda oda aydınlandı… Elif hala içini çekiyor hemde hayretle elektrik ampulüne bakıyordu. Halim ben sana ağlamak yok demedim mi•?dur bakayım gözlerin neden şişmiş hemde kıpkırmızı. Söyle neden ağladın bu kadar… Elif halimin elinden tuttu pencereye yöneldi bak dedi şuraya ne var orada şu parlayanlar yıldız değilmi ne yıldızı Elif onlar Ankaranın ışıkları yani şu gördüğün ampul gibi. yaa! Ben onları yıldız sandım. Önce gök gürledi sonrada şimşekler çaktı birden karanlık olmuştu. Işık aradım bulamadım sonrada pencereye yöneldim bu ışıkları yıldız sandım. Eyvah dedim kıyamet mi kopuyor da yıldızların hepsi yere dökülmüştü .yalnızdım korkumdan ölecek gibi oldum..iyi ki geldin .
Halimin şaşkınlığı bir kat daha arttı. Görmediysen bile elif sen hiç elektriği duymadın mı? Elif hayır manasında başını salladı. Halim ise sessizce düşünüyordu: Neden, neden Allahım insanların hayatlarını dar aralıklara sıkıştırıyorlar? Neden güzel Anadolumun her köyüne bir okul yapmıyorlar? Neden kız erkek ayırımı yapmadan okutmuyorlar? Her harfin bir ışık her kelimenin bir kılavuz paragraf, paragraf yazılan cümlelerin aydınlığa açılan bir kapı olduğunu, ne zaman anlayacaklar? Ne zaman okutacaklar benin Anadolumu. Allahuteala insan gibi yaşamayı tek bir cümle ile bildirmişti. Cebrail Aleyhisselâmı göndererek oku ve de okut demişti. sevgili habibine bütün zorlukların onunla aşılacağını duaların onunla kabul olacağını umutların onunla yeşereceğini bildirmişti elifin suçu yoktu ki! O çıkmaz sokakta doğmuştu. Köyünde ne elektrik nede okul nede yol vardı… umarım elifin gök yüzünden indiği yıldızlar gibi olur ülkemiz… nice Elifler, Mehmetler bu aydınlıktan nasibini alırlar.
İki sininde yorgunluktan gözleri artık kapanmıştı. Gece sabaha koşuyordu. Elif içinde, halim içinde. Tüm insanlar içinde binlerce umudu peşine takarak…
yazan şükran beşışık
YORUMLAR
Vala buraya biraz geç ulaştım .Sanıyorum bir yanlışlık yapılmış .. Hep bildiğim şeylerin düz bir
anlatımı olduğu için bana biraz sıkıcı geldi.. Öykünün sonu güzel bağlanmıştı..
Okutulmayan kızlar , elektiriksiz köyler..Çok önceleri yaşanmış bir öykü ama hala geçerliğini
kaybetmedi ..
Sizi kutluyorum , selâm ve saygıyla..