- 1015 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Rüzgar Gülü
Bir varmış, bir yokmuş. Ne yerde ne havada, herhalde Çukurova’da bir şehir varmış. Sırtını Nurdağları’na vermiş, yüreğini bir sofra gibi sermiş… Büyüğüyle küçüğüyle mutluluğa ermiş bir şehir.
Bütün ülke karakışı yaşarken, kar kalınlığı insan boyunu aşarken bir güneş doğmaya görsün, bu şehre hemen bahar gelirmiş. Baharı da bir başka güzelmiş hani! Onu görenler, gelinlik giymiş genç kız sanırmış. Çiçek dersen çiçeğin her çeşidi, yeşil dersen yeşilin her tonu sergi açarmış bahçelerinde... Ama yaz gelip de sarı sıcak bir karabasan gibi çöktü mü, hiç sormayın insanların hâlini. Nefes almakta zorluk çekip puflayan puflayana, terden sırılsıklam olup oflayan oflayana...
İnsanlar oflayıp puflayadursun, her zorluğa bir kolaylık vermiş Yüce Mevlâ. Sıcak yaz günlerinde imkânı olanlar Zorkun Yaylası’na çıkar, bunu da bulamayanlar soluğu Karaçay’da alırmış. Garibanlarsa elleri böğründe kalırmış...
Kalırmış kalmasına da çıkmadık candan ümit kesilmezmiş! Güneş tepelerine dikildiğinde, şehir halkı da gözlerini dikermiş Kabaktepe’deki rüzgârgülüne. Rüzgâr, acıyıp da bir üflerse, rüzgârgülü fırıl fırıl döner, az da olsa insanların yangını sönermiş.
Sıcaktan bunalanlar rüzgârgülünü gözleyedursun, biz gelelim ona üfleyecek rüzgâra. Rüzgârın da yüreği taş değil ya! Çoluk çocuk, yaşlı hasta var diye, sık sık ziyaret edermiş rüzgârgülünü. Sabahları Kardeşlik Rüzgârı, öğleyin Dostluk Rüzgârı, akşamları da Sevgi Rüzgârı üflermiş.
Sıcaktan toprağın yarıldığı, insanların bayıldığı bir gün, dayanamamış rüzgârlar. Üçü bir olup gitmişler rüzgârgülünün yanına. Sırayla üflemeye başlamışlar. Hem üflemiş hem de sohbet etmişler. Bu arada insanlar rahat bir nefes almış.
Dostluk Rüzgârı söze başlamış önce:
- Arkadaşlar, insanları rahatlatayım derken, başıma neler geldi bir bilseniz?
Arkadaşları hayretle biraz daha fazla üflerken:
- Neler geldi kardeş, anlat da dinleyelim, demişler.
Dostluk Rüzgârı başlamış anlatmaya:
- Gece yarısı şehri geziyordum. Herkes kapısını penceresini açmış, serinlemeye çalışıyordu. Çok geç olmasına rağmen kimse uyuyamamıştı. Bir çocuk, kan ter içinde ağlıyordu. Zavallı annesi bir şey yapamıyordu. İkisinin de hâline çok üzüldüm.
Arkadaşları:
- Vah vah! Uykusuzluk da çok zor yahu! Allah yardım etsin!
Dostluk Rüzgârı:
- Ben de sizin gibi düşündüm. Sadece düşünmekle kalmadım tabi. Gittim Akdeniz’e, ne kadar serin hava varsa yükledim kanatlarıma. Ya Allah, ya bismillah deyip son sürat estim şehre doğru...
Arkadaşları:
- Hay Allah razı olsun! Ne iyi yapmışsın!
Dostluk Rüzgârı, arkadaşlarının yüzüne bakmış hüzünle:
- Hiç de iyi olmadı dostlar, hiç de iyi olmadı! Gece karanlığında Akyar Köyü’nü geçmiştim ki olanlar oldu...
Arkadaşları üflemeyi bırakıp hayretle sormuşlar:
- Ne oldu?
- Ne olacak, sanki yolumuzu kessin diye, kocaman binalar dikmişler önümüze. Binaları geç fark ettim. Bari ikisinin arasından geçeyim derken, az kalsın kanatlarım kırılıyordu!
Diğer rüzgârlar üzgün üzgün:
- Geçmiş olsun, demişler.
Bu arada hep beraber, rüzgârgülüne üflemeye başlamışlar. Sıcaktan bunalan insanlar bir oh çekmiş...
Kardeşlik Rüzgârı dalıp gitmiş. Bu sebepten rüzgârgülü de yavaşlamış.
- Güzel kardeşim, anlattıkların benim de yaramı deşti, demiş Kardeşlik Rüzgârı. Geçen gün ben de şehri şöyle bir dolaşayım dedim. Demez olaydım. Başıma neler geldi bir bilseniz...
Arkadaşları:
- Neler geldi, diye heyecanla sormuşlar.
- İnsanları perişan görünce onları biraz serinleteyim dedim. Hele de nefes almakta zorlanan yaşlılara çok acımıştım. Çıktım Ürün Yaylası’na, bulabildiğim bütün serin havayı toplayıp hızla şehre doğru uçmaya başladım. Gücümün yettiği kadar üfledim şehrin üstüne. Aman Allah’ım! Bir öksürük, bir tıksırık yükseldi ki şehirden, şaşırdım kaldım!
Arkadaşları merakla:
- Allah Allah, niye öyle oldu ki?
- Niye olmasın dostlar, gelirken buğday tarlalarından geçmişim. Hasattan sonra geriye kalan buğday saplarını yakmışlar. Ne kadar toz duman varsa peşime takılmış. Allah’tan ölen filan olmadı da biraz rahatladım...
Üç arkadaş bir müddet sessiz kalmış. Rüzgârgülü de durmuş.
Dostluk Rüzgârı:
- Dostlar, bundan sonra iyilik yapmak gelmez oldu içimden, demiş.
Kardeşlik Rüzgârı:
- Vallahi doğru söylüyorsun kardeş. Ne yapacağımızı şaşırdık. En iyisi bir daha iyilik yapmayalım.
Sevgi Rüzgârı, onları dinledikten sonra:
- Arkadaşlar, bir dakika! Bir açıdan bakınca haklısınız ama “Yap iyiliği at denize, balık bilmezse Allah bilir.” demişler. Hem unutmayın, yapılan işlerin karşılığı, niyetlere göredir. Biz, her şeyi iyi niyetle yaptık.
Diğer rüzgârlar biraz rahatlayarak:
- Doğru söylüyorsun kardeş, insanların zarar görmesini hiç ister miyiz?
Sevgi Rüzgârı:
- Burada asıl suçlu, insanlar. Eskiler “Ne ekersen onu biçersin.” demişler. Rüzgâr ektiler, fırtına biçiyorlar... Ama yine de biz görevimize devam edelim. Haydi, kol kola girip bir güzel eselim de insanlar rahatlasınlar.
İşte o gün bu gündür, Çukurova’daki o şehirde üç rüzgâr esermiş sıcak havalarda: Biri doğayla dost olanlara, biri çevreyle kardeş olanlara, biri de bu masalı okuyanlara...
Bestami YAZGAN
YORUMLAR
Bestami Hocam keşke o rüzgarlar bana da memleketimin havasından taşıyıverseler de şu soğuk iklimlerde ah Çukurovam diye inleyen yüreğim bir nebze ısınsa...
Bir varmış, bir yokmuş. Ne yerde ne havada, herhalde Çukurova’da bir şehir varmış. Sırtını Nurdağları’na vermiş, yüreğini bir sofra gibi sermiş… Büyüğüyle küçüğüyle mutluluğa ermiş bir şehir.
Bizim oralar öyledir işte dört mevsimde bereketli.Cebel-i bereket...Ondandır insanımız kaybetmeyi bilmemiş, cimriliği öğrenmemiş.Toprak hep mahsül vermiş.İnsanımız da toprak gibi cömert olmuş.
TEŞEKKÜRLER...
banu begüm tarafından 11/23/2011 11:29:38 AM zamanında düzenlenmiştir.