- 467 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
‘Senden Geriye Kalan Senin Sayılmaz’
Toplumda inanan insanlar için değerlendirme ölçüsü takva iken, din dışı yaşayan kesimler için kıstas paradır.
Kıstas çarpık olunca kuşkusuz görüşler de çarpık mantığa dayanır. Örneğin kişi, ahlak dışı yaşama sahip olan basit biri de olsa "saygın"dır.
Saygın olma ölçüsü para ise parasız olanlar nasıl değerlendirileceklerdir?.. Değersiz ve basit kişiler olarak tabi ki. İlginç olan, paralı ya da parasız her insanın, toplumdaki bu değer yargısı nedeniyle kendisi hakkındaki kanısının aynı olması. Paralı olan kişi kendisini değerli ve saygıdeğer, parasız olan kişi de kendisini ezik ve basit olarak kabul eder.
Para en önemli değer ölçüsü olunca insanlar onu elde etmek için her yolu meşru görürler. Böylece toplumda ahlaki dejenerasyon hakim olur. Zengin olan malı nedeniyle Karun gibi azgınlaşarak, yoksul olan da servet sahibi olabilmek için ahlak dışı yöntemleri deneyerek dejenerasyonun dozunu artırırlar.
Kur’an’da kıssası anlatılan Karun ve ona özenen insanlar mülkün gerçek sahibinin Allah olduğundan gaflette olan kişilerdir. Karun, sahip olduğu bir üstünlük nedeniyle servete kavuştuğunu zanneder. Oysa mülk, asıl sahibi olan Allah tarafından insana imtihan amacıyla emanet olarak verilir.
Allah, azgınlığı nedeniyle Karun’u da, konağını da yerin dibine geçirir. “Ah keşke, Karun’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı" diyerek ona özenenler, Karun’un nimetleri elinden alındığında, tümünün ona deneme amacıyla verildiğini anlarlar.
Allah’ın, Katından bahşettiği nimetler karşısında insan, kibirlenmemeli, şükredici olmalı. Aksi halde serveti, kişinin dünya ve ahiret azabına vesile olur.
İnsan sahip olduklarını cimrilik ederek "biriktirip-yığmak" yerine Allah’ın hoşnutluğu için kullanmalı. Böyle yapmayanlar ise "kıyamet günü, cimrilik ettikleriyle tasmalandırılırlar." (Al-i İmran Suresi, 180)
Çoğu insan malından verirse bitip tükeneceğinden endişe eder. Bu, şeytanın fakirlikle korkutmasıdır. (Bakara Suresi, 268) Oysa Kur’an, "Her neyi infak ederseniz, O (Allah), yerine bir başkasını verir; O, rızık verenlerin en hayırlısıdır." (Sebe Suresi, 39) ayetiyle tam aksini haber verir.
Cahiliye toplumlarındaki bu telkinlerden etkilenmeyenler sadece müminlerdir. Müminler bilirler ki insan değerlendirme kıstası para değil, imandır. Malın-mülkün, kendilerinin ve her şeyin asıl sahibi Rabb’leridir. Allah’ın, dilediği kulunun rızkını genişletip-yaydığının, dilediğininkini kısıp-daralttığının ve hepsinin bir sınama olduğunun bilincindedirler.
Elindeki nimetlerin gerçek sahibi olduğunu zanneden kişiyle, iman sahibi arasında büyük farklar vardır. Kur’an’da kıssası anlatılan, bağının sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını düşünmeyen, kıyamet gününe inanmayan ama Rabbine döndürülecek olursa, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağını zanneden bahçe sahibi kişi gibi. Kendisi gibi bahçe sahibi olan ancak kendisinden aşağı gördüğü arkadaşı merhamet ederek onu şöyle uyarır:
"Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin? Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam. Bağına girdiğin zaman, ’MaşaAllah, Allah’tan başka kuvvet yoktur’ demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan. Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne gökten ’yakıp-yıkan bir afet’ gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir. Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp-bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin." (Kehf Suresi, 37...41)
Derken arkadaşının ürünleri afetlerle kuşatılıverir. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını esefle ovuşturmaktadır. Bağının çardakları yıkılmış durumdadır. Ve pişmanlıkla şunları söyler: "Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım."
Allah’ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendine de yardım edemedi. İşte burada (bu durumda) velayet (yardımcılık, dostluk) hak olan Allah’a aittir. O, sevap bakımından hayırlı, sonuç bakımından hayırlıdır. (Kehf Suresi, 43-44)
Servetlerin gerçek sahibi Allah’tır. O, mal-mülkün geçici sahipleri elleri boş olarak yokluğa döndükten sonra da varlığı devam edendir. Allah’a ait olan şeyleri sahiplenmeye kalkması ve Allah’tan uzaklaşması nedeniyle zengin bahçe sahibinin aldığı karşılık, Karun’la aynı olmuştur. Sahip oldukları darmadağın edilmiştir. Malının "sahibi" olmadığını, o mülkün kendisine "verildiğini" anlaması için...
“Senden geriye kalan senin sayılmaz.” (Sadi-i Şirazî)
Fuat Türker