- 699 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
OLMAZ OLMAZ DEMEYİN
BİLİYORUM İNANMAYACAKSINIZ AMA AŞAĞIDA OKUYACAKLARINIZ KESİNLİKLE GERÇEKTİR.
Olaylardan ilkini bir öğretmen arkadaşım anlattı. Niğde İlinin Bor ilçesinde yaşanmış bir olay:
Niğdenin Bor İlçesinde bir köye atanan Burhan Göksu adındaki öğretmen arkadaşım çok kısa süre içinde bu, elmasıyla meşhur şirin köyün halkından olmuş adeta. Hatta o kadar ki. Bizim okula geldiğinde ’ Hocam memleket neresi ’ diye sorduğumda ’ Sinop ’ deyince şaşırmıştım. Çünkü kendisi de eşi ve cocukları da hep Niğde’liler gibi konuşuyorlardı.
İşte bu güzelim köyde biraz safça bir adam yaşarmış. Bu adamcağız bir gün kahvede ’ Yav benim karnım şişip duruyo. Oysa, Öyle fazla yemek filan da yemiyom ’ gibilerden laflar edince bazı uyanık köylülerin aklına hemen bir şeytanlık geliyor. O kahveden gittikten sonra ’ yav buna bir oyun oynalım’ diyorlar. Bu oyunun oynanması için Burhan Bey’in adamı doktora gitmeye ikna etmesi, Ama ondan da önemlisi sağlık ocağının doktorunu ikna etmesi gerekiyor. Peki nedir köylülerin hazırladıkları oyunun konusu dersiniz?
Ertesi Gün Burhan Bey adamı kahvede yakalıyor. ( Adamın adına Hamdi diyelim. Asıl adını unuttum. İçimden öyle geldi )
- Yav Hamdi senin haline çok üzüldüm. Akşam gözüme uyku girmedi. Gel seni doktora götürelim.
- Hocam ben de gideyim diyom ama sosyal sigortam yok. Şimdi ilaç milaç verir neyle alacam.
- Orasını merak etme. Doktoru ayarladım ben. Sana sağlık ocağından verecek ilacı. Olmadı ben veririm parasını.
Hamdi tamam. Doktor ise daha önceden tamam zaten.
- Doktor bey beni seversin değil mi?
- O ne demek Burhan Bey? Elbette severim.
- Senden bir şey istersem yapar mısın?
- Buyur seni dinliyorum.
- Bir kaç saate kadar buraya Hamdi’yi getireceğim. Onu bir güzel muayene et sonra da HAMİLE olduğunu söyle.
- Burhan Bey olmaz..
- Olur olur..
- Valla olmaz. Hipokrat yeminim var benim.
- Yav boşver Hipokrat yeminini. Az biraz eğleneceğiz hepsi bu. Hem Hipokrat mezarından kalkıp sana hesap mı soracak?
Sonunda doktor ikna edilmiştir ve nihayet Hamdi sağlık ocağındadır. Burhan Bey yanında, köylüler ise gizli bir şekilde sağlık ocağının camlarında.
Doktor, Hamdi’ye hoş geldin beş gittin dedikten sonra o malum emirle başlar işe.
- Soyun da seni bir muayene edelim.
- Tamamen mi tohtur bey?
- Don hariç tamamen.
Hamdi soyunur. Doktor başlar öksür, aksır, aaaa de bakayım. Steteskobuyla karnını dinler ve gözleri faltaşı gibi açılmış bir vaziyette:
-Aman Allah’ım olamaz
- Ne oldu tohtur bey ?
- Felaket. Ama nasıl olur ya. Milyarda bir olabilen bir şey bula bula seni mi buldu.
- Yav tohtur adamı merakta goma nedir? Anlatsana
- Tıp tarihine geçiyorsun Hamdi anne Tıpppp.
- Hamdi anne mi? Yav ne oluyor?
- Hamilus Gebetus denilen ve milyarda bir görülen bir hastalık seninki
- Anlamadım. Şunun Türkçesi nedir ki?
- Hamilesin
- Ha?
- Yani Gebesin.
- Yav erkek adam hamile mi olurmuş.
Ok yaydan çıkmış bir kere. Artık edepsizlik de başlar.
- Hamdiciğim sen eşinle ilişkiye girdiğinde, zaman zaman o üste çıkar mı?
- Eveeetttt. Ben kilolu olduğum için bazen öyle olur.
- Ah be Hamdiciğim olur mu be kardeşim. Olur mu hiç. Kimse söylemedi mi sana böyle yapma diye. Bak işte bu yüzden hamile kalmışsın . Ayıkla lşimdi pirincin taşını.
Hamdi ağlayacak neredeyse. Son çareye baş vurur:
- Tohtur bey aldırsak?
Doktor, Burhan Bey, Köylüler gülme krizindeler ama için için tabii ki .
- Olmaz Hamdiciğim. Bu hem yasal değil. Hem de çok büyük günah. Ben böyle bir vebalin altına giremem.
-Peki netceez?
- Valla bundan sonra yapılacak tek şey var. Alkol ve sigaradan uzak durarak ve sağlıklı beslenerek karnındaki yavrucağın gayet sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesini bekleyeceksin. Aşağı yukarı şu anda bir aylık. Sekiz ay kadar sonra yine gelirsin sezeryenle alırız bebeği tamam mı ? Sana bir iki de ilaç vereceğim onları tok karnına günde bir tane alırsın . Der ve bir iki vitamin vererek Hamdi ile Burhan Bey’i yolcu eder.
Hamdi süklüm püklüm çıkar sağlık ocağından. Doktor içinde patlamaya hazır kahkahaları salıverir artık.
Hamdi’yi evine teslim eder Burhan Bey. Bu arada Hamdi’nin karısı da ayarlanmıştır bu oyun için. Sık sık Hamdinin kaba ve küfürlü konuşmaları yüzünden ondan bir intikam alma hırsıyla böyle bir göreve dünden hazır olan kadıncağız balıklama dalmıştır olaya. Hamdi süt dökmüş kedi misali eve girer. Tüm köylüler evin camlarında ...
- Ne oldu Hamdi ne dedi tohtur bey.
- Ula gavırın gızı ne deyecek. Hastasın dedi. İlaç verdi hepsi o.
- Eee madem bir şey yok ne diye böyle üzgünsün.
- Yav garı senin yüzünden bu hallere düştüm zaten tepemin tasını attırma.
- Ben ne yaptım ki?
- Daha netcen lan daha netcen? Gebe bıraktın beni.
- Abovvvv erkek adam gebe mi olurmuş.
- Üstüne çıkarsan olur tabii. Tohtur dedi milyarda bir de olsa olurmuş. O da geldi beni buldu. Bir de işin kötüsü bu durum öğrenilirse taa Amerikadan bile tohturlar, gazeteciler filan gelirmiş buralara. Aman ha. Amanı bilir misin? Durumu Burhan Bey, tohtur bi de sen biliyon. Onlardan sır çıkmaz. Sen de ağzını sıkı kapa. Kimse duymasın bu olayı.
Dışarıda millet çimlerin üzerinde kahkaha krizinde. Az sonra Hamdi’nin karısı da katılıyor aralarına. Bir saat kadar sonra Burhan Bey :
-Ya arkadaşlar yaptık bir şaka. Tadında kalsın. Gidip Hamdiye herşeyi anlatalım.
- Valla olmaz hocam. Bırak az daha eğleneleim.
- Yav arkadaşlar. Bu yarımakıllı şimdi üzüntüsünden kendine filan kıymaya kalkar. Sonra şaka yapalım derken kaka olmasın.
-Merak etme sen hocam karısı tembihli. Bu gece uyumayacak. Biz de buralarda nöbetteyiz zati. Hiç birşeyler olmaz.
BURAYA KADAR OLAN OLANLAR APERATİF. ANA MENÜ BUNDAN SONRA
Köylüler başlıyorlar nöbete. Nöbet dediysem hani hepsi bir arada nöbet. Uyuyan tek Allah’ın kulu yok. Hatta Burhan Bey de nöbette.
Koskoca öğretmenin yaptığına da bak demeyin lütfen. Siz bu köylü milletini bilmezsiniz. Dilerlerse şeytana pabucu ters giydirirler.
Hamdi’nin evinde ışıklar sönse de hiç kimse nöbet mahallinden ayrılmaz. Bir saat...İki saat..Üç saat... derken sabah ezanına yakın, saat sabahın dördünde Hamdi’nin evinde bir ışık huzmesi görülür. Her kes pusuya yatar dışarıda. Işık huzmesi biraz sonra bahçede belirir. Hamdi el feneriyele dışarı çıkmıştır. Tüm köylüler ve Burhan Bey gözlerini Hamdi’ye dikmiş pusuda öylece beklemektedir. Herif su dökmeye çıktıysa ve de dışarıdaki helaya gitmeye üşenirse felaket. Garanti taşların dibine sinmiş birini sulayacak. Ama korkulan olmaz. Hamdi bahçedeki yaşlı armut ağacına doğru ilerlemektedir. Ulan intihar filan mı edecek yoksa? Yok yok o da değil. Elinde ip filan yok.
İyi de ne halt etmeye bu saatte uyandı ki bu?
Hamdi ağacın yüksek dallarına tutunup hızla kendisini sallamaya başlar. Artık Burhan Bey de , Köylüler de kahkahalarını tutamazlar.
DAHA DEĞİL. ÇOK AZ KALDI. AZ SABIR.
Biraz sonra Hamdi’nin karısı elinde uzun saplı bahçe süpürkesiyle evin kapısı önünde belirir. Allah ne verdiyse Hamdi’ye yapıştırmaktadır yılların öfkesiyle ve yapıştırıken de şunları söylemektedir:
Seni namussuz cavırın oğlu seni. Ben sana üç tane çocuk verdim. Bir tanesini bile düşürmeye çalışmadım. Sen daha ilk çocukta düşürmeye kalkıyon ha. Al sana itoğlu it..
BABAMIN 4 NO LU UŞAĞI FIRLAMA NACİ
Babamın veraset ilamı için 3 no lu annemle birlikte Fethiye Adliyesindeydik. Babam, son görev yerim Fethiye’de Rahmet_i Rahmana kavuşmuştu ve ölmeden önce de oraya defnedilmeyi vasiyet etmişti. O bakımdan veraset ilamını da Fethiye adliyesinden alıyorduk.
Hakime hanım elindeki vukuatlı nüfus kayıt örneğine bakarak sordu bana.
- Kardeşim şimdi ben soracağım sen cevap vereceksin tamam mı. Bu Kani, Sami ( Ben ) Raci , Naci ( Fırlama olan ), Recai, Zekai, Sezai ve Yasemin’in anneleri kim?
- Efendim. Kani, Sami, Raci ve Naci’nin anneleri, Fatma.
- Fatma nerede?
- O rahmetli oldu.
-Hımmm
- Yasemin’in Annesi, Şükran
- O nerede?
- O Balıkesir’de. Babamla zaten bir sene kadar yaşadı. Resmi nikahları yoktu.
-Hımmm
- Recai, Zekai ve Sezai’nin anneleri ise Vildan. İşte bu yanımdaki bayan.
- Memleket Kars diyor?
- Evet efendim öyledir.
- Bu Naci takıldı kafama. İsim tamam. Soyadı da hiç yabancı gelmedi. Çok afedersiniz bunun şöyle acaip bir lakabı var mı?
- Var efendim.
- Nedir?
- Efendim arkadaşları ona Fırlama Naci derler.
- Tabii ya.... Hatırladım şimdi. Demek sen Naci abinin abisisin.
Haydaaa... Bizim Naci, hem de ünvanıyla birlikte Fethiye adliyesine kadar kendini tanıtmış ha. Bu kadarına da pes doğrusu. İyi de adliyelik bir olayı filan yok nereden tanır ki bu kadın.
- Efendim kardeşimi nereden tanıyorsunuz.
- Senin Kardeşin plastik işinde çalışıyor değil mi? İstanbul İmes te?
- Evet de...
- Babam senin kardeşinin patronuydu bir zamanlar. Evde her Allahın günü senin kardeşinin esprilerini anlatırdı. Sonunda dayanamadım ve tanıştım kardeşinle. vay beee nereden nereye.
Evet nereden nereye. Kardeşimin hem adı hem de lakabı taaa Fethiye’ye kadar gelmişti.
Naci gerçekten de esprili bir insandır. Mesela daha bekarken bir gün eve misafir getirdik. Rahmetli annem de Hamsi buğulama yapacak. Lakin çok ağır bir kadın annem. Her hamsiyi iki saat tek tek yıkıyor. Naci dayanamadı. ’’ Yav anne onlar hep denizde zaten. Abdestleri vardır. Tek tek gusül abdesti aldırmana gerek yok’’ deyince misafirler yerlere yattı gülmekten.
Fethiye’ye takılmayın. Olayın o kısmı tamam. İlamı aldık. Cici anneyi yolladık.
Naci’ye gelelim yine.
Naci’nin espriden yana vukuatı çok. Ama aşağıda anlatacağım gibisini hiç duymamışsınızdır. OLMAZ OLMAZ DEMEYİN. OLMAZ OLMAZZ.
Bu kadar fırlama olan Naci beş vakit namazında niyazında biri aslında. Gençlğinde kırmadığı ceviz yok ise de evlenince tamamen elini ayağını çekti o alemden. Ama fırlamalık baki
Uzun bir gece vardiyasından sonra eve gelen Naci hemen kendini yatağa atıyor. Daha iki üç saat olmuş ki uyuyalı telefonu çalıyor. Dadaş kızı yengem telefonu alıyor ve Naci’yi uyandırarak ona veriyor.
- Seni ariyirler. Arhadaşlarınmiş. Acil diyirler.
Naci alıyor telefonu.
-Alooo kimsiniz la sabah sabah?
- Abi ben Selami. Yanımda Cebrail de var. Biraz sonra sana uğrayacağız. Bu gün denize gidiyoruz. Sakın hık mık etme. Sen de geliyorsun. Araba, mangal, et her şey tamam. Sen sadece mayonu al tamam.
Naci kendi ayağını kırar, arkadaşlarını kırmaz. ’’ tamam ’’ diyor ama felaket de kızıyor. Kızınca da aklına hemen bir şeytanlık geliyor
- Selami oğlum siz bu sene hiç denize gittiniz mi?
- Yok abi bu sene ilk olacak.
Naci ellerini ovuşturuyor. ’’ yaktım ulan çıranızı sizin. Görürsünüz sabah sabah insan uyandırmayı ’’ diyor. Tabii ki içinden.
Yataktan kalkan bizim birader doğru evin bahçesine iniyor ve İncir yaprakları koparıp çantasına atıyor mayosuyla birlikte.
BENİ ADEMLER
Az sonra arkadaşları geliyor. Bizim üç kafadar Paşabahçe sosyal tesislerine doğru gazlıyorlar. Yarım saat demeden tesislerin ağaçları altında mangal kurulup tavuk kanatlar ızgara edilmeye başlanıyor. Yiyorlar, İçiyorlar ( Kola ve ayran tabii ki ) Beykoz’a inip hep birlikte öğle namazını da eda etikten sonra tekrar Paşabahçe’ye dönüyorlar ve sıra denize girmeye geliyor. Naci soruyor arkadaşlarına
- Siz bu sene ilk kez denize giriyorsunuz değil mi?
- Evet abi.
- O zaman bakın size ne diyeceğim. Biliyor musunuz aslında denize bikiniyle girmek çok sevaptır.
- Ya abi bizle kafa buklma olur mu öyle şey.
- Ulan oğlum düşünsenize Adem babamız ve Havva anamız zamanında elbise filan var mıydı. Onlar neyle girdiler denize filan. İncir yapraklarıyla değil mi? Peki bikini giyen kadınlara bakın. Onların nereleri örtülü. Adem babamız ve havva Annemizin incir yapraklarıyla örttükleri yerleri. Dolayısıyla haram olan bikini giymek değil. Her kesin içine bikini ile çıkmak.
- Vay beee. Doğru ya Adem babamız zamanında kumaş mı vardı. Eee bunu biz niçin anlattın şimdi
- Şunun için anlattım ki eğer o sene ilk kez denize giriyorsanız mayo yerine incir yaprakları ile örtündüğünüz takdirde çok büyük sevabı var bunun. Adem babamızın bir sünnetini yerine getirdiğiniz için de bir sene boyunca her işiniz rast gidiyormuş.
- Yav abi bu kadar insanın içinde incir yaprağı ile denize girirlir mi?
- Oğlum ne olacak. Bakın ben geçen hafta girdim. Ne oldu dersiniz. Kemal abiden iki senedir alamadığım alacağımı aldım. Anlasanıza oğlum çok büyük sevap çoook...haydi şimdi girin arabaya. orada benim hazırladığım yapraklar var. Ben onları ipe dizdim. Onları takın belinize doğru denize.
Selami ve Cebrail ...İkiside çok saf, çok temiz insanlar. İnanıyorlar bizim fırlamaya anlayacağınız. Minibüs’e girip soyunuyor ve Naci’nin hazırladığı yılın son kreasyonu mayolarını giyiyorlar. Minibüsten çıkar çıkmaz Naci onların bu halline tepine tepine gülüp bir poz da resimlerini çektikten sonra başlıyor
- Oğlum siz salak mısınız? İnsan bu kadar mı aptal olur. İşte sizin gibi her sakallıyı hoca sananlar yüzünden şarlatanlar ortalıkta cirit atıp malı götürüyorlar.Yahu insan bir kere sorar. Abi madem bu kadar sevap de niçin hiç kimse bunu yapmıyor diye.
Naci bu işte. Yaş ellidört ama aklı fikri hâlâ fırlamalıkta. Bu kadar fırlama olmasaydı Askerliği sırasında Konya gibi yerde, Aslanlı Kışla yakınlarına çingenelerden tavuk çalmak için onu görevlendirir miydi astsubaylar?
YORUMLAR
çok güze çok komik deiğim gibi buadar saflar hakediyor biraz gözleri açık olsun kanmasınlar benimde vardır böyle kandırdığım arkadaşlarım çok güzeldi
sami biberoğulları
DÜN BU YAZIYI OKUDUM...GÜLMEKTEN BEYİN ZIPIRDAMASI GEÇİRDİM...AMA OLMAZ DEDİM,OLMASIN DEDİM,OLAMAZ DEDİM...ŞAKASI BİLE OLMAZ DEDİM...DEDİM AMA GÜL GÜL KARNIMA AĞRI GİRDİ...SELAMLAR
sami biberoğulları
Selamlar.
ben ilk iş önce o dr u yetkili makamlara şikayet eder sonra o dostum diyen lere gereken cevabı verirdim...ya hamdi bey üzüntüden kalp krizi geçirse ne olacaktı.........3 bebe yetimmi kalacaktı
sami biberoğulları
İşin o noktası maalesef göz ardı edilmiş. Haklısın aslında.
Teşekkürler...Saygılar.
:))
Çok güldüm dersem anlaşılırdı değil mi güldüğüm abi:)
Kahkahalarla güldüm.Vay beee.Helal olsun Hadiye ye pardon Hamdiye .)
sami biberoğulları
selam ve sevgilerimle.
Yazılarınızı okumayı seviyorum. Çok içten ve akıcı. Kutlarım. Yarını bekleyeceğiz sabırsızlıkla. Saygılar.
sami biberoğulları
Ben de sizin yazılarını okumayı çok seviyorum ve yenilerini bekliyorum sabırsızlıkla.
Saygılar benden.
Aysel AKSÜMER
Yahu hocam ; nereden rastladım sayfanıza, hayatımda bu kadar neşelendiğimi hatırlamıyorum. Siz sağolun var olun, yazın, okuyalım.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.