- 576 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Nemrut Gibi Bakar Gözlerin
Yıldız düşlerime dağlarımdan mavzerler doğrulur, seni sevdikçe
Suskunluğun sancıları gibi durmaksızın yolarlar akrebin döşünü
Ben mavi bir aşkın yeşil baharlarında serdim aşkın pembe döşeğini
Ağlayan Nemrut’u düşledikçe ben, yokluğuna düşüyor hüznün tetiği…
Nemrut’u düşler oldum yokluğun hüznüme ağır basınca. Yüreğime yığılıp kalan ince sızının türkülerinde resimlerde kalan mutluluğun bağrımızda bıraktığı izlerle, içimizin derinliklerinde bağdaş kurup oturan avuç avuç hatıralarla, koordinatsız, yitirilmiş bir zamanın imbiği düşüyor dizelerime. Asırlardır toz ve toprak taşınmış donuk yüzlerdeki izlere kimi güneş, kimi yağmur vuruyor, kimi de karlar altında kalıyorum seni düşündükçe.
Sadece kelimelerin dans ettiği, duyguların izlemeye durduğu ışıklı bir sahnede saniyeler suskunluğun sancıları gibi durmaksızın yolarlar akrebin döşünü. Parmaklarım uzayan bir evrenin tüm sokaklarını hızla dolaşarak, sana emsalsiz sözcükler arar hiç bıkmadan. Bütün söylenmemiş sözleri tarayarak yaşam lügatinden, asar yüreğinin dilek ağacına övgüyle. Güzelliğinin kandil yansımalarında nurlar dolar gönlüme, özlemin saatleri parçalandıkça.
Oysa, bu hüzün denizlerinde aktıkça aklanan göz yaşlarımızın ertelenmiş milatlarında, kemendimiz aşkla büyük bir sallantıyla geçeriz ırmakları. Karlı dağlardan kopup gelen çığlıkları alıp yüreğimizden içeri, o içimizdeki derin uçurumlara sevgililer atarız. Bir gün mutlaka kanayacak göz yaşlarımızı aşkın prangalarına perçinledikçe renklerin cümbüşü tamamlanır içimizde. Ağlayan Nemrut, gözyaşlarını sağar gecelerimizden, yağmurlar mazinin renklerine sünger çekerken.
Yüreğimdeki bütün kıraç topraklara ırmaklarını çevirdin sus/ku gözlüm. Düşlerime ve zincirlerime türküler derdin sevdanla. Sen, içimdeki yaralara pervane oldukça, kapısına kilit vurulmuş bu aşk sahnesinde adın geçiyor şimdi tüm şiirlerimde. Bu çığlıklar kamburu bedende, zamana kafa tutan sevdalarımın suretlerinde, aşkına söz geçirememiş sözcüklerimin fiillerinde sen gülümsüyorsun, kül yağmuru ürpertili denizlerimde. Eski fırtınalarıma meraklı dokunuşlarınla, ruhuma okuduğun sessizlik bildirgesiyle, tüm ilençli medeniyetlerimi gün ışığına çıkardın işte.
Mavi bir aşkın yeşil baharlarında eskimiş bütün giysilerimi çıkarıp attım seni sevince. Ne zaman bir sevdaya yüreğimi düşürsem, ne zaman şiirlerime nefes olacak gülüşünü, günaydınını düşünsem, özlemlerimden yeni yarınlar yaratıyorum ben. Aynı yüreği, aynı nefesi taşırken bir bedende inip çıkan göğsümüzde terli geceler, birbirimize ördüğümüz rengarenk entariler gibi uzuyor her geçen gün. Gönlüme üflediğin solukla ovalarımdaki bütün buğday başakları sicim yağmurlarını bekliyor sabırsızlıkla.
Kimi zaman kendi tenime daha örtük olan bir bedenle, kendi varlığımdan uzak bir acının ortasında, beni seninle buluşturacak bir menzilde soruyorum kendime. Tüm ihanetleri saklayan gecelerde, tüm aldanmışlıkları paklayan gündüzlerde o doyumsuz, o serkeş tutkularla, ihtirasın krallıklarında çıplak bir yüzle, karanlık bir yürekle sevişen çerçevesi eskimiş fotoğraflar gibi anlamsız geliyor bana hayat. Böyle anlarda sevdanla kucaklaşmak, ona sıkı sıkıya sarılmak ar kemikleri dağılmış bir yaşamın en mükemmel tarafı oluveriyor.
Yüreği acının sunaklarına ödül diye bırakılmış, yoksul kederlerime sevdikçe binlerce çizgiler çekilmiş, sevgiyle geçtiğim tüm yollara yeniden geçitler inşa edilmiş bu dünyanın tüm sözleri tenime yapışmıştır işte. Sevdikçe ben seni dağlarımdan binlerce mavzer doğrulur yüreğime. Bir sevdanın uğruna ölen tüm insanların ruhları koruyor bedenimi. Sevdikçe, sevgideki hükümsüzlüğe direniyorum. Bağrımdaki ateşle gözlerine bakıyor, yüreğindeki korkak kuşkuları kemiriyorum gecelerimde.
Bu yalan kalabalıkta karanlıkların içindeki korla, masallardaki korkularla ve yüreğinde ihaneti barındıran puşt kalabalıklarla, susadıkça sana koşarım ben. Yüreğinin çatılarına alnımı, dudaklarına dudağımı, tutam tutam kıvır saçlarına ellerimi bırakırım.Yasaklı olsan da özüme, sazında tını, mızrabında sevdanın kehaneti saklıdır sevdam. Gözlerin göğümün yıldızlarını, sözlerin en güzel aşk çığlıklarını indirir yüreğime evrenden. Gülüşünün toprağında, gönlünün saltanatında uyanıp uyanıp seninle rüyalara dalıyorum ben.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Bu yalan kalabalıkta karanlıkların içindeki korla, masallardaki korkularla ve yüreğinde ihaneti barındıran puşt kalabalıklarla, susadıkça sana koşarım ben. Yüreğinin çatılarına alnımı, dudaklarına dudağımı, tutam tutam kıvır saçlarına ellerimi bırakırım.Yasaklı olsan da özüme, sazında tını, mızrabında sevdanın kehaneti saklıdır sevdam.
.......................................
"Sevdikçe sus yandıkça koş bana" adlı ilk denemelerimden birini hatırlattı bana bu satırlar... Sevdalı kirpiklerin okları kanadıkça iskelede beklenecektir düşlerin denizi her daim.
Saygılarımla kutluyorum...