- 2694 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
"Doğu Makedonyada Sevendikli Köyü. Bir Ailenin Öyküsü. Bölüm 2. Anlatan Ramadan İbrahimov".
AİLENİN YAŞAMIŞ OLDUĞU EV. YIL 1967.1968. BABA NAFİ İBRAHİMOV//UN EVİ.
Sebaydin o gün fazla kurnazlığını üşüyerek yeterince ödedi.
O günden sonra birdaha cokonun üstüne setresini hiç’bir zaman koymadı, ve koyunlara da bizimle fazla gelmedi.
Bir de çvuşlu köyü anımız var’ki, unutulmaz benim için.
"Bizim köye yakın köy çavuşlu köyü",arnavutlar kalırmış orada, kış günleri.
yaz olunca yaylalara çıkarlarmış.
Babamın tanıdıkları imiş, bir gün babama demişlerki!.
Biz yaylaya çıkacağız sen bizim köye göz kulak ol, gel bizim köyde kal, biz dönene kadar, ve babam orada yazı geçirmeğe karar verir, ve hemen evde hazırlıklar yapılır giyim kuşam ne varsa, babam agam ve benim hazırlıklar biter, sadece üçümüz gideceğiz çavuşlu köyüne.
Hemen ertesi gün, sabah erkenden yine koyunlar otlatmağa çıkılır, ve oradan akşam çavuşluya gitme koşuluyla evden ayrılınır,
Gün içinde, koyunlarla dağlar bayırlar dolaşılır akşam saatleri çavuşlu köyüne gidilir,
Köy bomboş bir köy, babam ve agam koyunları eyreğe koymak için eyreğin yanına giderler.
Ben biraz yalnız kalırım orada, eşeğin üstünden de indirmediler korkmayayım diye.
Onlar yanımdan ayrılır ayrılmaz, aradan on onbeş dakika geçmeden evin bacasında bir acayip kuş, bildiğim kuşlardan iri ve çirkin bir kuş, birden acayip sesler çıkarmağa başladı, kukmav kukmav diye, ben çok korktum ve başladım ağlamaya, ilk defa öyle kuş gördüm,
ben onu cin sandım, bizi köyde cinler periler var diye çocukları korkuturlardı o zamanlar, ve çavuşlu köyü maceram böylece başlamış oldu.
Daha sonra o kuşu bababa gösterdim,bana bu kuşun kukumavk kuşu olduğunu söyledi, kukumavk kuşunu böylece tanıdım.yani bildiğimiz baykuş, orada kukumavk adında biliniyor .
Daha sonraki günlerde köye alışmağa başladım, köy tamamen bizim kontrolümüzdeydi, bizden başka kimse yoktu, tavukların yumurtalarını toplamağa yetiştiremiyordum çok tavuk vardı orada, bahçeler elma armut meyve de çok vardı, herşey güzel gidiyordu.
Fakat benim içimde, anama kardeşlerime arkadaşlarıma ve köyüme özlem başlamıştı, birkaç ay orada kaldıktan sora köye dönme zamanı geldi, koyunları toparlayıp düştük köyün yoluna, dağları bayırları aşıp koyunları otlata otlata geldik köyümüze, dünyalar benim oldu tüm hasretim son buldu, hayatımız köyde yine aynı şekilde tarımcılık ve ayvancılıkla devam etti.
Ormanlarda odun keser, doyrana götürüp satardık, buda geçimimizin bir parçasıydı,
doyran kasabası yabacıların yaşadığı bir kasaba, bizi oradaki tabirimizle gavurların yaşadığı kasaba, onlar odunu bizlerden parayla alırlardı.
Oraya gidip odun sattık mı?! ilk işimiz fırından sıcak bir somun almak, doyran’ın somunu çok meşhur, çok’ta güzel bir de gelirken doyran bağlarına dalar, bir sepet üzümü topladık mı, deymeyin keyfimize, üzüm ekmekle karnımızı doyururduk.
Oradan gelirken bir de pazarlı çeşmemiz vardı, meşhur pazarlı çeşmesi suyu buz gibi, yazın karpuz çatlatır, oradan da suyumuzu içtikmi deymeyin keyfimize, oradan yukarı doğru sevendikli köyü.
İşte bizim köyümüz, dağların içinde 15 hane yalnız türklerin yaşadığı köy, türk köyleri yakın dır birbirine, komşu köylerimiz, durutlu, cumabosu, kurdamzalı, baçebosu, bayrambosu, koçullu, dedelli, çalıklı, çavuşlu, gökçeli, buluntulu, pırıstan,ve daha hatırıma gelmeyen pek çok türk köyleri.
Yıl 1967, elektirik yok yol yok, gaz lambasıyla aydınlanırdık geceleri.
Eşeklerle beygirlerle giderdik tarlalara, kasabalara ama gene de çok mutluyduk.
Zamanlar böyle gelip geçiyordu, bir gün babamız bize bir haber verdi, hem sevindik hem, şaşırdık ilk anda, dediki ben pasaportları yaptırıyorum gidiyoruz, nereye? diye sorduk, ana vatana! türkiyeye dedi işte o an ben dondum kaldım.
Daha yeni öğrenmiştim pilinka kurmayı, kuş avlamayı, at kuyruğundan yapardık pilinkayı, pilinka kuş tutmak için yapılan bir tuzak, yeni kurmuştum pilinkayı, ve türkiyeye gideeğiz haberi gelince sevinmedim desem yalan olmaz.
Bir arkadaşım vardı, sınıf arkadaşım adı üsrev, o çok kuş tutardı plinkayla, bende her gün gidip bakardım, yakalanmış mı diye, on onbeş gün hiç bir şey yakalanmadı,
Ve bir gün babam geldi, dediki çocuklar yarın gidiyoruz hazırlanın,
Ben gitmeden son birkez gidip plinkama bakayım dedim, gittim baktım ki kuş yakalanmış, ama sevinemedim üzüldüm, çünkü gidiyordum birdaha plinka kuramıyacaktı, kuş avlayamayacaktım, türkiyeye gidiyorduk herşey bitmişti benim için, işte o üzüntüyle plinkayı çıkardım ve ölen kuşu da dereye attım.
Böylece makedonyadaki yaşantım burada son buldu.
Devamı türkiye yıl 1968 merhaba türkiye..
11.11.2011.00:40.Ramazan Çalışkan.
2. BÖLÜMÜN SONU - DEVAMI VAR.
Bazı Sözcüklerin Anlamları
Aga-Ağabey. Setre-Ceket. Aba-Abla. Aca-Amca. Tete-Teyze. Kada-Kardeş
YORUMLAR
Tasfirler mükemmel... yorumları da ayrıca okudum ... inanıyorum ki güzel hikayeler çıkartacaksınız... devam derim !
Makedonyalı Şair
Tasfirlere gelince o ev doğduğum ve 11 yaşıma kadar yaşadığım evimiz makedonya sevendikli köyünde öykümün geçtiği köy..
Değerli yorumunuza çok teşekkür ederim sevgi ve selamlarımla..
Makedonyalı Şair
Keşke paragraf boşluğu bıraksanız ve gerekli yerlerde nokta kullansanız. Yazıyı okumak daha kolay olacak. Dil ilgimi çektiği için okudum. Farklı bir renk.
Saygılar.
Makedonyalı Şair
Babam rahmetli okumayı öğrendin bu kadar yeter dedi ve beni zanayat yani sana'at öğrenmem için tezihaneye verdi ve ALLAH ondan razı olsun beni okutamadı ama beni bir sana'atkar olmam için terzihaneye verdi ve meslek sahibi oldum,
Biraz başınızı ağrıttıyısam özür dilerim şiiri seviyorum ondan dolayı buradayım bazı hatalarımı af ederseniz çok sevinirim.
Yapmış olduğunuz değerli yorumunuz için çok teşekkür ediyorum,
Zahmet edip yazımı okumuşsunuz saygılar sunarım efendim..
Aynur Engindeniz
Saygılar.
Makedonyalı Şair
Hatalarımın nedenleri malum kısıtlı tahsil yaş ta 55 oluyor ne kadar düzeltebilirim! bunu da bilemiyorum tek bildiğim yazmayı çok seviyorum yazabildiğimce uyarılarınızı dikate alacağım çok teşekkürler saygılarımla..